• tüm gün tarlada çalışan bir köle ancak göğe bakıp özgürlüğünü hatırlayarak hüzünlenir. gök mavisinden alır adını blues
  • bir arkadasimin, hakkinda "blues aslinda tek bir sarki, ama cok guzel bir sarki" dedigi muzik turu...
  • aslinda huznun muzigi
    gunumuzde lavuk muzisyenlerin neseli akorlarla yaptiklarini iddia ettikleri ama aslinda ihanet ettikleri muzik turu
    (bkz: pamuk tarlalari)
  • blues'un temel özellikleri şöyle sıralanabilir:
    *5. ölçüde tonun 4. derecesine gider. (fa blues ise bb7)
    *temel olarak blues gamı'nı kullanır.
    *soru ve cevap* şeklindeki melodiler barındırır.
    *riff vazgeçilemez bir özelliktir.
    *genelde 12 ölçüdür.
    *dominant akorlar parçaların temelidir.
    *blue note'lar, şarkıların ağlamasını sağlar.
  • uykum gelsin diye sözlük okurken denk geldim bu başlığa. bir iki güzel tanım ifade bilgi yakaladım inkar etmiyorum, ama gel gelelim asıl konuya;

    abi herkes ısrarla bluesun cazla harmanlanmasından bahsetmiş. nerden çıktı bu geyik? delinin biri bi kuyuya taş atmış misali.

    şimdi gençler bluesun cazla harmanlandıktan sonra blues olduğunu savunuyorsanız eğer bi dayanağınız olmalı. caz müziğin atasıdır blues, amerikanın elit müzisyenleri caz müziği bluesdan türetmişler. kötü mü etmişler? hayır canım ne münasebet, caz da güzel bir müzik türüdür, dinleyicisi de vardır, bi kısmı elit görünmek için bi kısmı da gerçekten o müzikten zevk aldığı için dinler caz müziği. misal ben 5 yaşından beri müzikle ilgili bir insanım, ama caz müziği sevemiyorum, anlayamıyorum. bir türlü ulaşılamıyorum o kafaya, ulaşmak istediğimden değil de hani, 'ne var ulan bu cazda? bir de ben dinleyeyim, bütün enteller cazcı amk' merakıyla dinlemeye çalıştım bir iki. sonuç, olmadı kardeşim ben matematiksel artistik ve zoraki popüler bir müzik türünü sevemem galiba. yapıma ters. popüler olan hiç bir şeyi sevemiyorum belki problem bendedir siz takılmayın ona.

    neyse asıl konuya geri dönelim, ağız birliği etmişsiniz 'blues caz harmanlanması' diye bir şeyden bahsediyorsunuz, hiç hoş değil, asıl önemlisi doğru değil. bilmiyorsan yazma kardeşim her şeyi bileceksin diye bir kaide yok. ben bunun okulunu okudum sizin kadar iddialı konuşamıyorum amk. neyse bu çok samimi oldu görmezden gelin lütfen.

    blues cazın atasıdır, harmanlanmadan önce de blues bluesdu. caz müzik blues olmasa olmazdı ama bluesun caz müziğe ihtiyacı yok.

    çünkü blues içten bir müziktir, doğaldır, organiktir, el değmemiştir, insanoğlunu anlatır, derdini mutluluğunu hayat tarzını boş vermişliğini vs.

    caz öyle değildir, hormonludur caz, sera müziğidir, dönemini büyük müzisyenlerinin 'yarattığı' bir müziktir. dolayısıyla kusursuz olduğu düşünülür klasik batı müziğinde olduğu gibi.

    kusursuz insan yok ki kusursuz müzik olsun dimi?

    son sözüm yine konuyla ilgili olsun, blues işçi müziğidir, emekçi köylü anne baba dede müziğidir. biz vardır yani içinde insan vardır. arabesk diyenler de olmuş maalesef, çok yanlış bir yaklaşım, arabesk popüler kültürün dayatmasıdır. illa da bir şeye benzetecekseniz bizim yöreden, halk müziğine benzetin; beni de üzmeyin.

    hadi eyvallah...
  • amerika'da 1900 lu yillarin basinda kole olarak calistirilan zencilerin tarlalarda calisirlarken soyledikleri turkulerdir..daha sonra caz in ayri bir dal olarak ayrilmasiyla kendine has bir tur olmustur. cazdan en onemli farki, gitarin ana enstruman olmasidir. cogu kisi tarafindan rock in atasi da sayilir.
  • önce hafiften bir temiz gitar tonuyla, iki üç kelimeyle başlar... dinleyenin başını çevirip dikkat etmesi için yeterlidir... sonra tekrarlar aynı kelimeler, gitarın tellerinden dökülerek... kenarda oturan org da anlar bunları, kendince hafif bir cevap verir... böyle tatlı ve derin bir tonla... "anlıyorum seni usta, ben kaptım bunu, sen biraz daha konuş" der gibilerden... sonra gitar der ki "acı"... bir daha tekrarlar, "acı"... armonika bakar, orgun üzerine bir kelime de o eder: "devam"... gitar bakar, tekrarlar, "acı", "gitmiyor"... bastan bir cevap gelir bu sefer: "gidecek"... gitar bakar etrafına, "gitmiyor" der... "gidemiyor, ama beraber birşeyler yaparız"... org gülümser, "haydi yapalım bunu hep beraber"... armonika der ki "beni unutmayın, ben de varım"...

    sonra sözler girer...

    "well they call it stormy monday"
    gitar: "tamam baba, kötü, biliyorum"
    "tuesday is just as bad"
    armonika: "herkesin kötü zamanı vardır"
    "yeah they call it stormy monday"
    gitar: "herşey o kadar da kötü olmayabilir"
    "but tuesday's just as bad"
    org: "daha iyi olacak"
    "wednesday's worse"
    gitar: "biliyorum, seni anlıyorum"
    "thursday's oh so sad"
    armonika: "bak, artık kötü değil, sadece üzgün...

    gitar başlar tiradına:
    "bak kötü diyorsun... kötü olmayabilir... üzülmek kötü demek değildir... kötü değildir üzülmek... üzülmek var ya, kötülüğü iyileştirmeye başlamanın yoludur... bu yolda git... tabii ya, buraya dök işte içini... dök haydi... hepsini seslere dök... başka konuşacak var mı?"

    orgun da bir iki sözü vardır elbet:
    "gitar doğru söyledi... çok doğru... bak, dinle beni... dinle... sana anlatacaklarım var... sadece sana... sen her kimsen... içine anlatacağım, kapat gözlerini... sadece sana... kötü hissetme... sadece hüzünlü ol... yaşadığını hisset... hisset... hisset... gerisi boş... boş gerisi, anladın mı?"

    (bkz: pentatonik calmak blues calmak degildir)
  • müzik bir din ise 4 kutsal kitaptan bir tanesi budur. diğerleri ise; benim düşünceme göre rock, caz, halk müziğidir. (etnik müzik) bunların dışında da bir sürü müzik türü vardır elbet ama benim zevkime göre bu dördü mihenk taşlarıdır.

    ben müzikle çok küçük yaşlarda babaannemden öğrendiğim aşık veysel türküleriyle haşır neşir olmaya başladım. 10 yaşında aşık veysel'in birçok türküsünü ezbere bildiğimi fark ettim ve sonra bu türkülerin şiirsel metinlerinin altındaki felsefeyi anlamaya çalışarak pişmekte olduğumu fark ettim. hangisi olursa olsun herhangi bir enstrüman çalan bir insan, -ukalalık etmek gibi olmasın ama- yani müzisyen kulağıyla bir eseri dinleyebilen bir insan gerçekten müzik konusunda çok seçici olur diye düşünüyorum. örneğin türkiye'de serdar ortaç, demet akalın müziğini eleştiren adamların çok büyük bir kısmı bir enstrüman çalıyordur.

    erkan oğur'la yapılan bir röportaj okumuştum. erkan baba, "deyişlerde türkülerde blues'u duyuyorum." diyordu. çok eski değil daha yeni. işte yıllardır içimde anlatmaya çalıştığım fakat bir türlü tasvir edemediğim tanım buydu. şimdi ne alakası var diyenler olabilir. şöyle ki; ben bağlama çalan, aşık mahzuni şerif'ten, kul himmet'e, pir sultan abdal'dan sümmani'ye kadar birçok ozanın, sayfalarca yazsan anlatılamayacak düşünceleri 2 satırda anlatabildiği türkülerle çok yakından ilgiliyim. halk müziğinde bir tarz vardır. hatta sanıyorum bu çok az müzik türünde vardır. insanın kendi gönlüyle hasbihal etmesi, konuşması, dertleşmesi, kendi duygularını eleştirmesi durumu. işte bu beni tam olarak bu müzik bazında en etkileyen nokta olmuştur.

    gönül gel seninle muhabbet edelim
    araya kimseyi alma sevdiğim
    ya benim kimim var kime yalvarayım
    kaldır kalbindeki arayı gönül

    dörtlüğü küçük bir örnektir mesela. yani nedendir bilmiyorum fakat blues müziğini duyduğum vakit hissettiğim duygular, yukarıdaki dizeleri okduğumda hissettiklerimden çok farklı değil. göğe yükseliyor, arınıyor ve birtakım insani duygulardan sıyrılıp başka bir düşünsel boyuta geçiyormuşum gibi hissediyorum. örneğin şu şarkının ortasındaki soloda 5 gündür aralıksız edip cansever okumuş gibi soyutlanıyorum bu dünyadan. yani su etkisi gibi. alkol vs. almama rağmen gevşetiyor vücudumu. şey gibi, hani böyle çok yorgunken bir duş alırsın sonra temiz kıyafetler giyip uzanırsın ya akşam üzeri... hah işte öyle rahatlatıyor bu müzik beni.

    evet biraz acayip gelebilir bazılarınıza ama bazıları ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır. zira müzik bazılarımız için artık bir vakit geçirme, eğlence, kafa dağıtma şeysi değil bir yaşam tarzı, bir biçim halini alıyor. örneğin asla metroda, otobüste, yolda vesaire kulaklıkla müzik dinleyemem ben. dinlersem de muhtemelen inmeyi falan unutur 24 durak sonra iner kaybolurum. böyle alıp götürüyor işte beni. neyse, çocuğunuz olursa isim koyduktan sonra ilk yapacağınız iş, hamurunu müzikle yoğurmak olsun. gerçekten müziği hissederse nefret, haset, ikilik gibi birçok kötü duygudan arınacak, istese de hayatına sokamayacaktır. eminim, %100 çalışıyor...
  • bir şişe jack daniel's içip, gözlerini kapattıktan sonra dudakların ve parmaklarından dökülen şey. herşeyim.
  • klasik blues kalıbı 12 bardan oluşur. i (kök), iv (subdominant), v (dominant), akorlar döner durur. yapı olarak ilkel ve basit olarak gözüksede olay genelde doğaçlamalarla bir duygu seline dönüşebilir.
    blues dinleyelim, blues dinletelim
hesabın var mı? giriş yap