• "birtan altınbaş davasında, 4 sanık 8 yıl 10 ay 20’şer gün hapse mahkum edildi.

    ankara 2. ağır ceza mahkemesi’ndeki davanın bugünkü duruşmasında mahkeme heyeti kararını açıkladı. sanıklar ibrahim dedeoğlu, sadi çaylı, süleyman sinkil ve hasan cavit orhan 8 yıl 10 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. sanıklar hakkında tutuklama kararı vermeyen mahkeme heyeti, yurt dışına çıkışlarına yasak getirdi.

    sanıklar, hacettepe üniversitesi öğrencisi birtan altınbaş’ın 1991 yılında, yasa dışı örgüt üyesi olduğu ve karıştığı iddia edilen bir olay nedeniyle gözaltında bulunduğu sırada ölümüne neden olmaktan yargılanıyordu."

    http://www.milliyet.com.tr/…/03/23/son/sontur23.asp

    --- / ---

    haber bu. haberde bir cümle benim gibi hukuk cahili birinin anlayacağı türden değil: "sanıklar hakkında tutuklama kararı vermeyen mahkeme heyeti, yurt dışına çıkışlarına yasak getirdi."

    tutuklamanın olmadığı bir yargılama. üzerinden 16 yıl geçmiş bir ölüm. bakın hâlâ cinayet, katliam, yargısız infaz diyemiyoruz. çünkü bizim hukukumuz hâlâ bizim anlamadığımız efsunlu bir dille karar veriyor, bizim hukukumuz hâlâ devleti, zalimi, katili, puştu kolluyor.

    16 yıl geçti. gelinen noktadan bir şey anlamış değilim. birtan'ın ailesi, kamu vicdanı, hükümet, aynalı bürokratlar, kutsal adalet bakanı cemil çiçek; adaletin tecelli etmesini bekleyen zavallı bizler... bu mahkeme, bu karar, bu lanet olası yapışkan hukuk dili bizi rahatlattı mı?
  • malkara'nın sarıpolat köyündendir.
    köyünün en iyi öğrencisidir.
    köyünün değil, tekirdağ birincisidir.
    köyünün gururudur.
    köyünün şehididir.
    köyünün ölümsüzüdür:

    http://www.oyla13.de/…10/68565/bilder/resim_152.jpg

    http://www.oyla13.de/…userid=71068565&starteintrag=
  • iskence sonucu öldürülmesi ile ilgili acilan davada, bugün verilen kararin faillerin aleyhine de olsa yargitayca bozulmasi sonucu, tekrar zamanasimi süreci baslamistir. yerel mahkeme ocak 2006'ya kadar failleri yeniden yargilayip yargitayin görüsü dogrultusunda hüküm vermezse, bu dava da türk yargisinin ayiplari arasinda baskösede yerini alacaktir.

    aradan 13 yil gecmesine ragmen, yargi bunca hassas bir konuda karar alma yetisinden yoksun ise, kendi mesruiyetiyle oynamaktadir. gec gelmis adalet, adalet degildir; eger bir ülkenin yargisi adalet dagitamiyorsa, adaleti o zaman kimin dagitacagini ve bir türlü karar cikmayan bu tip davalarda en üst merci olarak, kendi kendimize hakaret edip, amerikan disisleri bakanligina basvurup mektup mu beklememiz gerektigini sormak da her yurttasin hakkidir.

    mahkemece de sabit görüldügü üzere iskence sonucu öldürülen hacettepe üniversitesi bilgisayar bilimleri son sinif ögrencisi birtan altunbas türk halkinin emek verip yetistirdigi bir evladi idi; öldürülmeseydi, belki burada, aramizda olacak, sadece bilgisayar ve iletisim alaninda degil ülkesinin sorunlari ile ilgili yazdiklariyla da adindan söz ettirecek, yani bizi güldürecek, bizi kizdiracak, ama sonucta bu ortamda yada disarida aramizda bizimle olacak, gülecek, aglayacak, sevecek, kizacak; kisaca, her insanin hakki oldugu üzere, yasayacakti.

    bakin komünist olur, ülkücü olur, islamci olur, beni ilgilendirmiyor, bir ülke daha üniversiteye giden, kendisini daha ileriye tasiyacak gencecik evlatlarinin iskenceyle öldürülmesine sessiz kalip unutuyor, üstünü örtmeye calisiyorsa, onun vicdani tükenmistir, bitmistir. ayni seyin basina gelmeyecegini hickimse iddia edemez ve ismiyle internette arama yapildiginda iki üc eski gazete haberi ve yürekleri kor olmus acili bir aile birakir arkasinda.
  • yildirim türker sayesinde iskencecilerin avukatlarinin müthis savunmalarini ögrenmis bulunmaktayiz:

    "maktul de türkiye cumhuriyeti'nin evladı. o yüzden elbette hak gaspı söz konusuysa, bunun ortaya çıkarılması gerekir. diğer tarafta suçlanan polis memurları var. bu kişiler, kendi nefisleri için değil, ne yapmışlarsa devletin çıkarları için yapmışlardır. yapılanlar, hukuka aykırı olarak değil, türkiye cumhuriyeti'nin varlığı için yapılmıştır."
    (bkz:
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167143)

    oldukca görkemli bir argümantasyonla devletin varligi icin yapilan hic bir seyin hukuka aykiri olamayacagini, hukuk kuraminda devrim yaparak kafalara hic cikmayacak bir bicimde kaziyan ve tüm hukukculara kiskaclikla parmak isirtan bu dahiyane gerekcelendirmeyi haddim olmayarak biraz zayif buldum. bu derin teorinin dibinin biraz daha esilmesi ve de tüm dünyaya tokat gibi bir hukuk dersi vermemiz acisindan, bu aziz milletin vatan sevgisiyle yanip tutusan bir ferdi olarak cansiparene bir bicimde hayatlarini tehlikeye atarak devletlerini koruyan bu kahraman avukatlarin savunmalarina yardimci olmak adeta vatan borcu oldu:

    bilindigi üzere, terör ve anarsi yuvasi hacettepe üniversitesi'nde modern terör silahlarinin vurucu gücü en yüksek olanlarindan bilgisayar bilimleri okuyan altunbas, 32 bit 386 koduyla taninmis cok tehlikeli ve bilinen en gelismis nükleer bilgisayar silahiyla türkiye cumhuriyeti'ni yikmak üzere iken sucüstü yakalanmis, mesru müdafaa durumuna gecen devlet görevlileri, elinde böylesine tehlikeli bir terör silahi bulunan maktülün yasamasi halinde cumhuriyet rejiminin yikilacagi, devletin bölünecegi, ekonomi ve borsanin cökecegi, anarsi ve terör ortaminin hüküm sürecegini görerek, devletin varliginin devami icin, iskence yapmak suretiyle hukuka uygun bir bicimde maktülü öldürerek devletin önündeki bu en önemli tehlikeyi bertaraf etmislerdir. gene bilindigi üzere, bu ölümcül tehlikenin ortadan kaldirilmasindan sonra terör olaylari bicakla kesilmiscesine durmus, 386 bitli 32 ismindeki diskaynakli terör silahiyla yaratilmis olan kardes kavgasi sona ermis ve kisi basina milli gelirimiz artarak enflasyon durma noktasina gelmistir. kaldi ki, maktul devlet görevlileri tarafindan hukuka uygun bir bicimde safdisi edilmeseydi, gün gectikce milli suura daha da vakif olan kimi aziz vatan evlatlari tarafindan er ya da gec sokakta, gene hukuka aykiri bir bicimde degil, aksine devletin varligi icin hukuka uygun olarak bertaraf edilmis olacakti. cünkü, yüce yargi takdir edecektir ki, devletin varligi icin islenmis her fiil sirf bu sebepten ötürü hukuka uygundur. bu fiilerin cezalandirilmasi dahi düsünülemez. dolayisiyla, kendilerini milleti icin kurban etmis bu kahraman polislerimizin, türkiye cumhuriyeti'nin varligi icin iskenceyle müdahale yoluyla hukuka uygun bir bicimde adam öldürme haklarinin cezalandirilmasi hem bu aziz milletin devletine ve hukuka güven duygusunda derin bir yara acacak, hem de kahraman polisimizin, terörle mücadelede henüz iskenceden baska bilimsel bir metod bilinmediginden ve son alinan istihbaratlara göre teröristler 33 pireli 486 kodunu tasiyan cok daha gelismis bir terörik bilgisayar gelistirdiklerinden, ellerini kollarini baglayacaktir. bu sebepten saniklarin beraatini...
  • yaşasaydı büyük olasılıkla bilgisayar mühendisi olacaktı. defnedilirken mezarının başucunda anasıyla babası bir de jandarma vardı kimse slogan atmasın, kimsenin sesi çıkmasın diye.
  • birtan altunbaş'ın işkenceci katillerinin salıverilmesi için adalet bakanlığı yargı sürecine müdahale etmiş.

    <<birtan altınbaş'ı katleden 4 işkenceci polis, dava sonucunda 'işkenceyle adam öldürme' suçundan 8 yıl 10 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmışlardı. geçen yıl ocak ayında cezalarının yargıtay tarafından onaylanması üzerine de elmadağ hapishanesi'ne teslim olmuşlardı. (ne de olsa, onlar devletin işkencecisiydiler, suçlarını devlet için işlemişlerdi, yatacakları hapishaneyi kendileri seçebilirlerdi!)

    8 yıl 10 ay ceza almışlardı; yatacakları süre ise, bunun üçte biriydi; yani yaklaşık 35 ay.

    işkencecilerin avukatları buna itiraz edip; polislerin yatmaları gereken sürenin aldıkları cezanın beşte biri olduğunu öne sürerek mahkemeye başvurdular. ancak mahkeme, avukatların talebini reddetti ve bu kararla polislerin 35 ay hapishanede kalmaları gerektiği yönündeki müddetname kesinleşmiş oldu.

    ama işte bu noktada, bu kez de işkencecilerin avukatlarının yerine adalet bakanlığı devreye girdi ve 35 ay kararının bozulması, polislerin 21 ay yatması için yargıtay'a başvurdu.>>

    işte burjuvazinin adaletinin bakanlığı. bir sınıfın adaleti, diğerinin adaletsizliğine karşılık geliyor. ama kan yerde kalmaz. aksine kinimizi sulayıp büyüten birtan'ın, engin'in kanı...

    http://www.yuruyus.com/…sid=6445&dergi_sayi_no=223&
  • devleti tanımak, demokrasinin sınırlarını ve niteliğini öğrenmek için iyi bir yoldur birtan altunbaş'ı ve davasını bilmek. defalarca gözaltına alınıp, bir türlü devletin istediği şeyleri söylemediği için kolluk kuvvetleri aracılığıyla işkencede katledilen birtan altunbaş, demokrasi süsü vermek için açılan davalarda, yıllarca süründürülüp/sündürülüp kökü dışarıda dayatmalarla formaliteden verilen bir cezayla; ab eşiğindeki ülkemizin son durumunun göstergesi olmuştur bir kez daha. "bu ülkede izin verilen sınırların dışında bir solculuk yaparsanız, sonunuz bu olur ve hakettiğiniz bu cezayı verenleri korumak için elimizden geleni yaparız" şeklinde bir gözdağı verilmiştir hepimize. (bkz: eyvallah), (bkz: eyvah)
  • hacettepe üniversitesi öğrencisiyken 10 ocak 1991de yasadışı örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan birtan altunbaş, 16 ocak 1991 tarihinde gülhane askeri tıp akademisinde öldü. gözaltında ölümüyle ilgili açılan davada ankara 2. ağır ceza mahkemesi ibrahim dedeoğlu, sadi çaylı, hasan cavit orhan and süleyman sinkıl isimli polis memurlarını kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçuyla 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırdı. karar yargıtayda bozuldu. dava sanırım devam ediyor
  • sanik polislerden süleyman sinkil; "her ikimiz de( diger sanigi kastederek) zaman zaman polis vazife ve selahiyet kanunu'nun bize verdigi yetki icinde kalarak zor kullandik, maktule karsi darp ve cebirde bulunduk. maktuldeki darp ve cebir isaretlerinin bir kismi bu sirada olusmustur." ifadesini son görülen davaya mektupla yollamis, vicdan azabi duydugu gerekcesiyle. polis vazife ve selahiyet kanunu'nun verdigi yetki bir insan hayatini söndürecek kadar genis demek ki bu ülkede. nasil bir pismislikse, cekilen sözde vicdan azabi bile kanuna dayandiriliyor, "biz öyle etmek istemedik, kanun emretti" bahanesiyle gencecik bir insanin ölümünden aklanilmaya calisiliyor. sonuc asikar, ölüm aci, ölüm yokluk...
  • adalet bakanlığı sayesinde tekrar hatrımıza düşendir. haber şöyle;

    http://www.radikal.com.tr/…18.09.2009&categoryid=77

    habere göre birtan altunbaş'ı öldüren polislerin aldığı 35 ay yani 3 yıl bile olmayan ceza süresi 14 ay kadar azaltılmak isteniyormuş. kim tarafından? elbette adalet bakanlığı tarafından. işte tam bu sırada güzel bir bakınız her şeyi hallediyor; (bkz: güler zere)

    "devlet'in ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu"ndan yola çıkıp hiçbir yere varmayan ve dahi olmayan nehirlerimize birtan'ın annesi gözyaşı döktü uzun uzun. biz bu ve buna benzer dökülmüş gözyaşlarının yani meçhul faillilerin anaları ağlarken aslında gözyaşı selinin bile yine gelip o anaları yuttuğunu biliriz. hala ortak bir bilinçle elinden tutup yücelttiğimiz bu sistemsiz yargı, bu temelsiz hukuk, bu dingili kırılmış kamyon misali savrulup duran rüzgarın estiği yönden esip gürleyen iktidar azmi gözaltlarında ölenlerin hesabından uzak durur. onların hesabını sormak demek zihniyetin çarpıklığını göze sokmak demektir. ama anlatamıyoruz işte bu kadar ölümü kendimize bile. can dündar "dünyanın en genç mezarlığı bizim" derken duygusal bağlamda bir sömürü zannedenler bir nevi gerçekliğin önlerine set örmesiyle farkettiler. ama onlar adnan yücel'in adı kayıp adlı şiirnden söylediklerine yine de kulaklarını yumdular;

    "deniz yok olursa diyor bir çocuk
    balık kaybolursa
    ne derim benden sonraki çocuklara
    insanlar kaybolurken gözaltılarda
    çöllerde boğulan nehirler
    ey çocuk
    nasıl varır okyanuslara"

    gözaltında kaybettiklerimizin, yitirdiğimiz solukların güncesini tutmak yerine engin çeber'i öldüren polis vazife ve salahiyetleri kanununun meclisten geçmesi için çırpınmış bir adalet bakanı özür dileyiverince "devlet özür diledi" diye meydanlarda koştuk. o kadar hazırız ki aslında güya hesabını sormaya çalışırken kayıpların, devletle yan yana durmaya. bir kapı açılsa, deseler ki biz ordan geçerken mesela, "gelin devlet özür diledi" biz hemen o an unutuveririz toprak altında çürüyenleri. bilmeden basıp geçtiğimiz toprakların altında kimbilir yatan 15000 meçhul failli yitirilmişleri.

    kendini şiirlere vuruyor insan. belki birtan yaşıyor olsa şu an 40'lı yaşlarında olacaktı ve muhtemeldir ki o da şu anda şiirden gayrısına sığınamayacaktı devlet zulmünden ıslanırken. o da şu şiiri okurken uğur kaymaz'ı aklına getirecekti belki de;

    "delikanlım!.
    iyi bak yıldızlara,
    onları belki bir daha göremezsin.
    belki bir daha
    yıldızların ışığında
    kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

    ....
    .....
    ......

    delikanlım!.
    sen ki, ya bir köşe başında
    kan sızarak kaşından
    gebereceksin,
    ya da bir darağacında can vereceksin.
    iyi bak yıldızlara
    onları göremezsin belki bir daha..."

    delikanlılar öldürüldü, gencecik kızlar öldürüldü. küçücük çocukların bedeninden yaşlarından yaşlı mermiler çıkartıldı. biz unuttuk söylemeyi, uyuduk.

    "uyan gafil uyan, uyumak ölüme eştir, gaflet ile yatanın sonu ateştir"

    uyanması güç bir ülkenin uyuyan evlatları olarak birtan altunbaş'ı 18 yıl önce öldürenlerden hesap soracağımız gün gelene kadar okumaya devam edelim en iyisi adnan yücel'i;

    "aç gözlerini o çığlıkları çocuk
    kayıp analarının gözlerine bak
    o gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu
    sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur
    her biri bir depremdir yüreklerde
    her biri açlık içinde zulüm tokluğudur."

    birtan altunbaş bir gece öldürüldü. sabahı göremeyen gözleri sevenlerinin feryadlarını da göremedi onun ölümünü sıradan bir olaymışçasına kabullenenleri de.
hesabın var mı? giriş yap