• 2014 mart ortası civarı hayatımda ilk defa geçirdiğim epilepsi atağından sonra çekilen mr ile öğrendiğim hastalığım. ilk anda doktorlar mr görüntülerinden bunun iyi huylu bir tümör olduğunu söylediler. izmir'de birkaç doktora daha gösterdik görüntüleri ve hepsi o kadar eminlerdi ki iyi huylu olduğundan. hiç şüphe etmedik. ancak tümör beynin konuşma merkezine yakın olduğundan daha teknolojik bir hastanede ameliyat olmaya karar verdim ve tuttuk istanbul'un yolunu. 19 martta ameliyat oldum ve doktor ameliyatın çok başarılı geçtiğini söyledi. ama tümörün çeşidini öğrenmemiz için patoloji sonuçlarını beklememiz gerekiyordu. nihayet sonuçlar çıkmıştı ameliyattan bir hafta sonra. ilk şoku o an yaşadım. tümür kötü huyluydu, grade 3 - anaplastic oligoastroctym. yıkıldım. ortalama olarak 6-7 yıllık ömür biçiliyor bu tümüre sahip olanlara. neyse dedim, 6-7 yılda çok şey yapılır; şu an 2 yaşına yeni basan oğlumun en azından biraz büyüdüğünü görürüm diye avuttum kendimi. derken; doktor bir test daha yaptıralım dedi. 1p19q diye bir test. neyse onu da yaptırdık; sonuç olumsuz. bu sefer yaklaşık "survival time" yarı yarıya düştü. kalan ömrüm yaklaşık 2,5 - 3 yıl. hayat böyle bir şey işte. iki ay önce hiç bir şeyi olmayan ben; şimdi kalan 3 yıllık ömrümde neler yapmalıyım diye düşünüyorum. hayattan hiçbir beklentim kalmadı. kendimi bu kadar sağlıklı hissederken neden 3 yıl sonra ölecekmişim diye soruyorum bu boktan hayata. ulan sadece 33 yaşındayım lan ben. ölmek için çok gencim. oğlum var benim lan 2 yaşında. karım var benim dünyalar güzeli; gencecik. amk bu hayatın.

    edit 1: 6 haftalik radyoterapi nami diger isin tedavisi, ardindan kemoterapi almaya basladim. hersey yolunda gidiyor. sevgili arkadaslarim, kaygilanmayin lutfen, ben bu hastaligi yenmezsen adam degilim. oyle kolay olmeyecegim.

    edit 2: tarih 6 agustos 2014. bok gibi bir kemoterapi dönemi geçirdim ilk iki ay; üçüncü ay mide ilaçlarını değiştirdik; kortizonlu bir ilaç ekledik. nispeten daha az yan etkili geçti bu ay. en azından şimdilik hiç kusmadım. bu güzel haber. diğer güzel haber de beşiktaşımdan geldi bu akşam 3-1 yendik; demba ba 3 golle beni mutlu etti. demba ba nın sözlükteki başlığına girince bizim çocukların adama lakap olarak kemoterapi koyduğunu gördüm beşiktaş kanserine çare olabileceği için :) hay enterasan gerecekten. herkese sevgiler saygılar.

    edit 3: 26 ekim 2014. kemoterapi devam ediyor. hersey yolunda simdilik. tumor kalintilarinda gerileme oldugunu soyledi doktorlar. bu guzel bir haber oldu hepimizi icin. bir de bugun bbc de beyin kanserine yonelik bir tedavinin olabilecegine dair bir haber vardi. ılgilenen arkadaslar icin linki asagida. bir umut belki.
    cancer-killing cells made in the lab - http://www.bbc.co.uk/news/health-29756238

    edit 4: 19 aralık 2014. yine istanbul yollarındaydım eşimle beraber. mr çekildim, doktor muayenesi oldum. sonuçlar oldukça iyi. doktor tümürün tamamen temizlendiğini söyledi ancak kötü huylu olduğundan dolayı, tekrarlama ihtimaline karşı en az 5 ay daha kemoterapinin devam etmesi gerektiğini söyledi. 5 ay sonra yine mr çekilip duruma göre hareket edeceğiz ama umutluyuz, güçlüyüz, yüzümüz gülüyor. muayene için sıra beklerken yanımdaki adamın sol tarafı feçliydi. sol kolunu hiç kullanamıyor, sağ eliyle sol elini düzeltiyordu. bugünlere de şükür dedim içimden.

    edit 5: 6 mart 2015. her şey yolunda gidiyor, aralıktaki mr dan sonra 5 ay sonra tekrar mr çektir demişti doktorum. bir sonraki mr ı bekliyoruz. kemoterapiler devam ediyor. büyük olasılıkla iki ay daha alıp sonra bırakacağım. her sabah yeni güne şükrederek uyanıyoruz eşimle. oğlumla, eşimle, dostlarımla güzel vakit geçirmeye çalışıyorum, biliyorum ki bunu yapacak fırsatı bulamayanlar var. kısacası, mutluyum :) hayat güzel.

    edit 6: 5 mayıs 2015. bir hafta önce gittiğim mr sonuçları temiz çıktı, herhangi bir ilerleme yok. kemoterapiyi durdurduk. ancak daha sık takip yapacak doktor. 5 ay yerine 3 ayda bir mr çektireceğim. kısacası çıkan sonuç şu oldu, kemo denilen illetten bir yıl sonra kurtulmuş oldum. yani normal hayatıma geri dönüyorum. bu çok sevindirici bir haber oldu benim için. eşime telefonda bu güzel haberi verdiğimde gözlerimden yaşlar geldi. "mutluluktan ağlamak" gerçekmiş, bunu yaşadım :) umarım bu entrye yeni eklemeler yapmak durumunda kalmam. bana bu süreçte mesajlarıyla destek olan tüm arkadaşlara da sonsuz teşekkür ederim.

    edit 7: 22 eylul 2016 son edit uzerinden epeyce zaman gecti. bu zaman diliminde bir kac defa mr cektirdim, en sonuncusu bugundu. aslinda bu mr sonucunu bekledim bu edit icin. pamir hocam sagolsun (gercekten) sonuclar cok guzel dedi bir kez daha. allah ona uzun omur versin, cok insani kurtarmistir, omrunu uzatmistir eminim ki. mutlu bir sekilde donuyorum ızmire, evime. beni merak edip halimi hatrimi sora bir dolu guzel yurekli ekşici dostlara da cok tesekkur ederim. sizler de sagolun gercekten. bir sonraki mr bes ay sonra, yani subat 2017.

    edit 8: 6 mart 2017 , geçen hafta carşamba günü son mr çekildi, sonuçlar bir önceki ile aynı. yani herhangi bir nüks yok. ancak 5 aylık aralarla mr kontrolüne devam edeceğiz dedi pamir hocam. hadi sıkı bas, diyerek kapıdan uğurladı :) bu arada ameliyat tarihinden itibaren yaklaşık üç yıl geçmiş oldu. bu süreçte her şey çok güzel geçti. umarım böyle gitmeye devam eder yaşamaya doyana kadar çünkü yaşanacak çok şey var daha.

    edit 9: 1 agustos 2017 , yine bir mr zamani istanbuldayim ve biraz once ciktim doktorumun yanindan. sonuclar cok iyi dedi hocam. bes aylik mr araligini alti aya cikardi. cok muyluyum. kosar adimlarla aileme donuyorum.

    edit 10: 10 subat 2018, 6 aylik aradan sonra kontrol icin ıstanbuldayim. mr cekildi, sabahtan doktorumun yanindaydim sonuclar icin. hocam, mr sonuclarima her zaman ki rituel den farkli olarak arka tarafa benim goremeyecegim bir yere gecerek bakti. o gecen bir dakikalik surecte basimdan asagiya kaynar sular dokuldu. yine basliyoruz icimden dedim. neden arkaya gecti ki, kesin nuks var diye dusundum ister istemez. doktorum sonra masasina dondu, kisa bir sessizlik, sonra “coook iyi sonuclarin “ deyince o mutlulugumu anlatamam. hocam da hissetti tabi. hocam neden arkaya gectiniz, cok korktum dedim. megerse hastanede bazi sistemsel degisiklikler olmus, ondan dolayi imis. hocama uzun omurler dileyerek cok cok mutlu bir sekilde yanindan ayrildim. kissadan hisse, hayat guzel dostlar, tadini cikarin. ıstanbula gelmisken cok sevdigim besiktasin macini kaciramazdim elbette. carsidan sevgilerimle.

    edit 11: 23 eylül 2019. son editden beri epey bir zaman geçmiş. son kontrol bir kaç ay önceydi. kontrol aralıklarını altı aydan, sekiz aya çıkardı doktorum. bir sonraki ise aralık ayında olacak. sonuçlar güzel, her hangi bir nüks yok. izmirden sevgiler.

    edit 12: 27 aralik 2019. yine istanbuldayim, mr cekildi, sonrasinda pamir hocam yine o harika ve sihirli sozcuklerini ; “çoook iyi” ve ardindan “9 ay sonra yine gel” dedi. kutlama icin yine besiktasimin macindayim. vodafone dan sevgilerimle.

    edit 13: 6 kasım 2020. hafta başında biraz gecikmeli de olsa tekrar istanbul'da idim mr için. sonuçlar çok iyi, 10 aya çıkardı hocam mr aralığını. bu sefer vodafone da kutlama hayal oldu tabi ki covid nedeni ile. olsun, bir dahaki sezona artık.

    edit 14: bugün 30 ağustos 2022, zafer bayramımız. en son kontrol 2022 başında, yani yaklaşık 8 ay önceydi. sonuçlar gayet iyi idi. bir sonraki kontrolüm, yine yıl başında olacak zira kontrol aralıkları 1 yıla çıktı. herkese sağlıklı bir ömür diliyorum.. sevgiler.
  • küçükken, 18 yaşına gelince bu tümöre sahip olacağımı ve çok geçmeden de öleceğimi düşünürdüm.. böyle düşünürdüm çünkü ben doğduğum sene ölen, 18 yaşındaki teyzem bu tümöre sahipmiş.. hep anlatılırdı bizim evde hastalık süreci.. ne kadar iyi biri olduğu da anlatılırdı, bizi ne kadar çok sevdiği de.. annemin anlattığı bir anı, aslında o'nun nasıl biri olduğunu anlatmaya yetiyor..

    babaannem şeker hastasıymış.. karnı burnunda bana hamile olan annem bakıyormuş o'na o dönem.. gizli gizli bir şeyler yemiş bir gün babaannem, akabinde bilincini kaybedecek seviyede yükselmiş şekeri.. o bilinç kaybı sırasında yatağına ve tuvalete ulaşana kadar geçtiği yollara idrarını yapmış.. annem babaannemle ilgilendikten sonra, ortalığı temizlemek üzere işe koyulurken hastalığının henüz ilk safhalarını yaşayan 17 yaşındaki teyzemi farketmiş.. teyzem yere çömelmiş elinde bezlerle, bana hamile olan ablasının kocasının annesinin idrarını temizliyormuş o sırada.. kıyamamış anneme, bana..

    birkaç resmimiz var sadece.. o resimlere bakarken, yaşasaydı şu dünyada en iyi anlaşabileceğim insanlardan biri olacağını düşünürüm hep..
  • kocamı gözüne kestiren, grade 2'den 8 yılda yavaşça glioblastoma multiformea geçen, artık tedavilere cevap vermemesi yüzünden sessizce ölümünü bekliyor hale gelmemizi sağlayan tümör cinsidir.
    33 yaşında bir insan bunu yaşamamalı diyorsun, üç ameliyat, 33 seans radyoterapi, iki koca yıl kemoterapi, elektrik alan yaratan makine, cannabis yağı, her türlü doğal beslenme sonucunda - başına nasıl geldi tüm bunlar, ben de o da anlayamıyoruz...

    haksızlık gibi geliyor, başka bir kanser türü olsa, savaşsak, elimizden geleni ardımıza koymasak, yine yapamasa, yaşayamayacağını bilsek - en azından konuşabilir, en azından aynı kişi olmaya devam edebilir. ama şu anki eşim, kocam, sevgilim hastalık öncesi kişi değil. sadece konuşma merkezi gitmedi, ifade yeteneği kalmadı, kafası karışıyor, kurgulayarak herhangi birşey anlatamıyor. ve bu onun canını o kadar sıkıyor ki; alzheimerla kansere karşı aynı anda mücadele eder gibi hissediyor kendini. üçüncü ameliyat sonrası kendini vererek, konuşamasa da yazamasa da zorlanarak toparladığı facebook sayfasını bile artık yönetemiyor (http://www.facebook.com/beyintumorum), blogunda yazı yazamıyor (http://beyintumorum.tumblr.com/)

    ben de hayattaki en zor şey olan ölümünü bilerek bekleyen eşimin yanında durmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum. çünkü dünya hala dönüyor, hala kiranın yatması, ev işlerinin yapılması, işe gidilmesi, toplantı yapılması lazım. hala evde peçete bitebiliyor veya reçeteleri tükenebiliyor; hala bozulan sifon için adam çağırmak, bulaşıkları makineye doldurup yıkanmış çamaşırları asmak gerekebiliyor. ve bunları yaparken bir anda içime doğuyor, ölüyor o şu anda. yavaş yavaş ölüyor ve onun yanında durarak bu yapayalnız yolculukta isteyeceği yere kadar elini tutmaktan başka yapabileceğim herhangi bir şey yok.

    ölüm geliyorum dediğinde, önce her şey anlam yitiriyor. sonra bir bakıyorsun ki hayat aynen devam ediyor, kendinden utanıyorsun. sonra anlıyorsun ki aynı gibi görünen hayat aynı değil, fonda sürekli devam eden kötü bir ton sesi var, havada bir ağırlık var. hayat aynı hayat değil en yakınının ölümünü beklerken.
  • bir tümörün beyne yerleşmiş olanı.

    kötü huylularda hiçbir zaman yeniden oluşması engellenemediği için kurtuluş olmadığı söylenir ne yazık ki.

    ortaya çıktıktan sonra zaman içerisinde kişinin vücudunun herhangi bir tarafına felç gelebilir, hafızası geriye dönüşler yapabilir, kişinin karakteri, davranışları ve hareketleri farklılık gösterebilir. radyoterapi ve kemoterapi çaresiz kalabilir...

    1993 yazında hayatımıza giren, babamı 1 yıl içerisinde bu hayattan alıp götüren orospuçocuğudur aynı zamanda...
  • dün babamda varlığını öğrendiğimiz lanet şey. beyin mr'ı çekildi ve doktorun bize söylediği, beynin çok tehlikeli bir yerinde, damarlara yakın durumda bir tümör var ve ameliyat edilmek zorunda. yalnız ameliyat çok tehlikeli ve masada kalma durumu var, iyi geçse dahi garantisi yok, felçli kalma durumu var vs. vs...

    bütün bunları duyduktan sonra babamla birbirimize baktık, hissizleşmiştik adeta. taksiye atlayıp geri dönerken, babam; "doktora kaldıysak, öldürdü bizi" diyerek tebessüm etti. ben de; "e artık yaşlandın, ecelin de yaklaşmış olmalı" dedim şaka yollu. dedim ya, hissizleşmiştik. evde, zaten kendisi haftada 3 gün diyalize giren, böbrek hastası anneme ve yeni doğum yapan kız kardeşime bu durumu anlatamazdım hemen, en azından taksit taksit ve en doğru zamanda anlatmalıyız diye düşündüm.

    aslında uyku apnesi şikayetiyle gittiğimiz hastanede, son zamanlarda elde, yüzde uyuşukluklar, görmede dalgalanmalar ve geçici hafıza kayıpları yaşanması dolayısıyla beyinde birşeyler olduğunu anlamak için doktor olmaya bile gerek yoktu.

    eve geldik, babam istemedi eve girmek; "biraz hava alayım dışarıda, altılıya filan bakayım, kafa dağıtırım" dedi. "sonra yarın fener maçına bilet bulursan, götür beni de" dedi, 20 senedir maça gitmeyen adam. o ara, çok tuttum kendimi ağlamamak için, halen daha hissizim ve hala ağlamadım. biliyorum ki ilk önce benim güçlü durmam gerek, sonra da babamı güçlendirmem, hayata daha sıkı tutunmasını sağlamam gerek.

    çekilen beyin mr cd'sini aldım, çoğalttıktan sonra eş dost vasıtasıyla çeşitli birkaç uzmana gösterme niyetindeyim. malum, bir doktorun dediği bazen diğer doktorun dediğiyle uyuşmayabiliyor. ya da öyle bir umut işte benimkisi. bilemiyorum neler olacak, "herşey olacağına varır" diyip duruyor peder bey. bakalım nereye varacak olacaklar...

    edit - 23 mart 2016 itibariyle huzur içinde yat canım babam...
  • doktorların, babamın sahip olduğu thalamus bölgesindeki tümör için ameliyatı önermediği gibi, kemoterapi ya da radyoterapiye bile başlamadığı tümördür. öylece bekleyin diyorlar. nöbet geçirmemesi için bir de b vitamini eksikliği için kullandığı haplar var, o kadar. başka da yolu yok mu bilmiyorum. geçen temmuz ayından beri yaşadığım her şey yarım. elim kolum bağlı. beynimin içi uyuşuyor.

    ~ temmuz 2012'de ortaya çıkan bu lanet hastalık, hiç ameliyat olmayan babamı gün be gün eriterek aralık 2014'te aramızdan almıştır. çok özledim babacım seni, çok özledim.
  • en kötü yanı çok sevdiğiniz de olması olan lanet edilesi anormallik.

    kurduğu hayallerin gerçek olacağına inanırken gözlerinin dalması ve kafasındaki o şeyleri düşünmesi acıtır insanı. "tabi ki öyle, elbette öyle olacak, hatta bıdı bıdı..." dersin, o derin ve kahredici sessizliğin oluşmasını önlemek için.
    arkanı döndüğünde gözünde biraz nem hisseder, yaşanacağı belirsiz yıllar için ve az önce söylediklerinde yalancı çıkmamak için içten bir dua edersin.
  • not: bu entry 31 ocak 2016 gününden itibaren günlük olarak yazılmıştır.

    21 ekim 2015 günü babamın sağ tarafının tutmaması sebebiyle hayatımıza giren illet hastalık. sonu nereye varacak hiç bilmiyorum.

    şirketteyim. kafamı bi ara yola doğru çevirdim, fena yağmur yağıyor. aklıma "bugün babamlar inegöl'e gidecekler bu yağmurda ümitalan felaket olmuştur" diye geçirdim. bu düşünce üzerinden maksimum yarım saat geçmişti, işleri halletmek için koşuşturuyorum deli dana gibi.

    telefonumda, numarasının varlığından bile haberim olmayan babamın arkadaşından telefon aldım,

    "çalışıyor musun abicim?"
    -evet abi şirketteyim.
    "şimdi sana bir şey söylicem ben, baban ambulansla hastaneye kaldırılmış. hangi hastane olduğunu bilmiyorum. senden başka kimse bilmiyor"
    -tamam abi.

    o anlar film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden. önce odaya gittim beraber çalıştığımız arkadaşa durumu anlattım, daha sonda müdüre gittim fakat toplantıdaymış. diğer müdürümüz bana söyledin işte, al bi araç git dedi. bu halde araba kullanmam dedim ve öylece şirketten çıktım. yağmur yağmaya devam ediyor, salak gibi yürüyor o sıra kaldırılabileceği hastaneleri arıyorum. aklıma gelen tek şey bu yağmurda trafik kazası, babamı muhtemelen kaybettim. aklımdan tek geçen bu.

    derken telefon çaldı patronun şoförü beni almaya gelecekmiş, beklememi söyledi resepsiyondaki arkadaş. tekrar diğer hastaneleri aramaya başladım. ulaşamayınca son çare 112'yi aradım, özür dileyerek durumu anlattım. isimden değil de kaldırılan mevki olarak görüyorlarmış kayıtları, inegöl'den aldım oturduğumuz yere kadar sordum tüm mahalleleri.

    evet bir kayıt bulundu, bursa devlet hastanesi. hemen yanına gittim, buldum babamı yanında halam vardı. hani kimsenin haberi yoktu?

    neyse dışarı çıktım annemi ve şirketteki arkadaşları bilgilendirmek için bir kaç telefon açtım içeri girdiğimde halam doktorla konuşuyordu tam yanlarına doğru gidiyorken film sahnesi gibi doktorun ağzından "beyin tümörü" çıktı. gerekli tetkikler yapılacak dedi ve gitti. halama sus işareti yaptım, kimsenin haberi olmamalıydı.

    tetkikler yapıldı, ışın tedavisi dendi daha sonra tümör çok derinde olmaz dendi ve en son ameliyata karar kılındı. uludağ üniversitesinde 11 kasımda ameliyat oldu. evet ameliyat başarılı geçmişti çok şükür fakat hastalık yeni başlıyormuş. meğer o süreç hiçbir şey değilmiş...

    ameliyat sonrası 2.gün taburcu oldu, keyfi yerinde, yürüyor gülüyor tahmin ettiğimden çok daha iyi. ameliyat sonrası 4. gün vücudunda alerji oluşmaya başladı. hemen hastaneye gittik ve yatış verildi. ilaçlar tekrar düzenlendi 3. gün tekrar taburcu oldu.

    gün geçtikçe durgunlaşıyor, kendi kendine bir şeyler geveliyor ağzında. ne oldu dediğimizde yok bir şey diyor. hareketler değişmeye başlıyor. hayır olsun inşallah.

    tekrar hastane faslı, dikişler alınıyor. doktor haftaya kontrole geleceğini söylüyor gayet başarılı olduğunu belirtiyor ve gönderiyor.

    dikişler alındıktan bir kaç gün sonra beni çağırıyor yanına;

    "oğlum bana allah yok de, peygamber yok de diyorlar. beni anlamıyorsunuz. ne çektiğimi bilmiyordunuz." diyor. hemen psikolog aramaya başladım. sabaha randevu alındı ve kliniğe gidildi. seans sonrası ilk cümle "beni anlamadı."

    cipram isimli bir ilaç verdi, kendi doktoruna muhakkak sorun dedi. üniversite yoluna düşüp doktoruna ilacı danıştık, tek cümle "bunu bende verirdim." oldu.

    yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu. kontrole gidildi. patolojide parçanın dişi olduğu çıkmış. ışın tedavisi için konuşulmaya başlandı vs onkoloji hastanesi seçildi.

    bursa onkoloji hastanesi ve ışın tedavisi faslı. 6 hafta ve 30 seans sürecek eziyet;

    ışın tedavisi öncesi doktor gerekli bilgileri verdi. zamanla yorgunluk, saç dökülmesi vs. makina falan bozulmasa gayet güzel gidiyordu aslında. önce saçlar gitti sonraki süreçte yorgunluk başladı. ilaçlar oldukça etkiliyordu. geçtiğimiz çarşamba günü yani 20.01.2016 günü ışın tedavisi son buldu. düzenli alınan kan örneği ve filmler temiz çıkıyor bizde yavaş yavaş fizik tedavi için yer düşünmeye başlıyorduk. ışın tedavisinin bittiği gün, "kullanılan ilaçlar ve yapılan tedavi ödem oluşturabilir." uyarısını yapmış.

    3 gün sonra;

    21 ekimde başlayan süreç her defasında daha da zor bir hal alıyor. 23.01.2016 cumartesi akşamı bünye epey zorlanıyor. titremeler, kasılmalar, morarma vb. garip tavırlar. dilinde ise sürekli "yok" kelime tekrarı ve ardından "bittik biz" cümlesi. işler çıkılmaz bir hal alıyor. devamlı aynı cümleler;

    yok
    bittik biz
    sizde bittiniz
    ilaçların etkisi yok
    benim çarem doktorlar değil
    benim yüzümden
    beni anlamıyorsunuz
    nasıl gideceğiz
    ahiret yok
    allah yok diyorlar
    namaz yok

    sürekli bu cümleler tekrar ediliyor. her gün defalarca hastaneye taşınılıyor bir serum ve eve geri gönderiyorlar. ağrı sızı olsa bi iğne bi serum işi çözülebilir fakat iş kafada olunca çok daha zor bir hal alıyor. tabiri caiz ise tam bir sinir harbi.

    doktorların söylediği kafasında ödem oluşmasından dolayı sinirlere yapılan baskı sonucu bu şekilde tepkime göstermesi. mr isteniyor fakat mr için verilen tarih 2016 kasım ayı. hastanın halini görmüyor musunuz dendiğinde tamam o zaman eylül ayına verelim randevuyu diyorlar.

    tekrar onkoloji günleri;

    pazar günü uludağ üniversitesi hastanesinde başlayan süreç perşembe gününe kadar istisnasız her gece ve gündüz acile gidip gelmelerle sürüyor. nihayet 28 ocak perşembe günü onkoloji hastanesine yatışı yapılıyor. sürekli serum, iğne derken cuma akşamında mr'a giriyor. pazartesi çıkacakmış mr sonucu bu defa her gün değişen gündeme yenileri ekleniyor;

    mesela cumartesi günü annemle ayrılmış, ona sarmış. pazartesi öğlen ayrılık olayını kesmiş. devletin dolabını neden işgal ediyoruz deyip eşyaları çıkarmalar. 2008 yılına vefat eden amcayı hatırlayıp elektrikleri açık kaldı demek. daha bir çok şey aklıma gelenler şimdilik bu kadar.

    31 ocak 2016 kuzenimin nişanı edirne/keşan;

    ilk çocuk olmamın yanında baba tarafından en büyük torun, anne tarafında ise üçüncü fakat ilk erkek torunum. neyse baba tarafından torunlardan evlilik adına ilk adımı atan kuzenimin nişanına gideceğiz. babam çok istemişti gitmeyi son zamanlarda çok zorluklar yaşadım fakat bursadan edirne'ye kadar yol bitmek bilmedi. kızı isteyecek olan babam hastanede yatıyor bende mecburen nişan için yollardayım. eve giriyoruz yengem durumu anlatıyor iyice doluyorum fakat erkek adamız ya ağlayamıyoruz. anne ve anne adayları baba ve baba adayları erkek çocuklarına "erkek adam ağlamaz" diye saçma bir şey öğretmeyin. keşke ağlayabilsem. o kadar rahatlayacağım ki, keşke hıçkıra hıçkıra ağlasam. ama beceremiyorum işte.

    giderken, evde ve dönüş yolunda belirli periyotlarla telefonla konuşmaya çalıştım tabi babam konuşmuyor, annemle irtibat halindeyiz. bize sarmış bu defa. "çocuklara para vermedik" diyip durmuş. sanki para yok bizde. neyse kazasız belasız hallettik nişanı ve dönüş yaptık.

    01.02.2016 pazartesi günü;

    sabahtan annem biraz dinlensin diye halamı hastaneye bırakıyorum fakat annem her zamanki gibi hastaneden ayrılamıyor. garibim kendi hastalığını unuttu, hiç uyumadı günlerdir. o kadar üzülüyorum ki sana anne bir bilsen. o kadar emektarsın ki...

    mr sonucunu bekliyoruz fakat en erken çarşamba günü çıkar diyorlar. arkadaş bu dünyada hasta olacaksan direk mezarını kazdırıp hastaneye git. gerçekten bu böyle.

    mesai bitimine doğru hastanede çalışan bir abimiz babamı ziyarete gelmiş, annem durumu anlatmış ve mr sonucunu alıp gelmiş. iş çıkışında bende gittim hastaneye gündüz yine eşyalara sarmış, toplamış bir kısmını eve göndermişler diğer kısmını saklayabildikleri kadar saklamışlar. bu defa ilaç olarak damla vermişler, gittiğimde uyuyordu ve geceye kadar uyumaya devam etmiş.

    mr sonucunu amcam doktor arkadaşına göstermiş; ufak kalıntıların olduğu, ikinci bir ameliyatlık durum olmadığı, o kalıntıların kontrol edilmesi gerektiği yazıyormuş. bakalım kendi doktoru ne söyleyecek. salı gününü bekliyoruz.

    ayrıca bugün en küçük kardeşimin doğum günü, küçücük yaşında neler yaşıyor kim bilir. ablası ilgilendi, sinemaya götürdü falan. hayatında unutamayacağı bir doğum günü yaşamıştır muhtemelen.

    02.02.2016 salı günü;

    yoğun bir gün başladı, sabah doktoru mr sonucunu görmüş, açıkçası pek anlamamış galiba, anlaşılmayacak ne var diyorum ama neyse. öğlen bir abim ziyaretine gitmiş, mr sonucunu alıp 2 beyin cerrahına göstermiş, onların yorumu hücrelerin yayıldığı kanısına ulaşmışlar. şirketten izin alıp uludağ üniversitesine gittim, ameliyatı yapan doktorun asistanı ile görüşebildim anca, böyle şeylerin olabileceğini mr cd'sini ve hastayı görmeleri gerektiğini söyledi. 12 şubatta olan randevuyu öne almaya çalıştık. perşembe günü sabahı gideceğiz kısmet olursa.

    akşam hastaneye gittim, bir noktaya odaklanmış biçimde bakıyordu, cevap vermedi bana. yemek yedirmeye, su içirmeye çalıştım ne yemeği yedi ne de su içti. bira yürüyelim dedik, koluna girdim zorla atıyordu ayaklarını, o sıra dayım geldi sanki kuş misali yürümeye başladı. iki tane muz, bir tane mandalina yedi. biz çıkarken de yemek yemeye başlamıştı.

    babamın bu halini görmek o kadar zor ki anlatamam, iyi bir evlat olabildim mi acaba? çok istiyorlardı benim evlenmemi, keşke nasip kısmet olsaydı da o anı da yaşayabilseydim. inşallah bitecek bu iller hastalık, nasip olursa düğünü de yaparız dede de olacak inşallah.

    3 şubat çarşamba;

    her sabah olduğu gibi annem aradı, gece hemşire gelmiş ve şöyle demiş; "uyuması gereken ilaçlara karşı direnç gösteriyor. son bir iğne kaldı zor durumda onu kullanacağız" demiş. diazeme karşı bile dirençli babam. gerçekten çok enteresan.

    bir kaç saat sonra tekrar annemden telefon. doktora söylemiş perşembe günü uludağ üniversitesine gidileceğini. taburcu edecekler babamı. inşallah uludağ'a yatışı yapılır, açıkçası onkoloji hastanesinin yetersiz kaldığını düşünüyorum. hakkımızda hayırlısı bakalım.

    her akşam olduğu gibi iş çıkışı hastanede aldım soluğu. durum yine aynı; oturuyor, sabit bir noktaya bakıyor, yürümek istiyor ayağa kaldırıyoruz ufak ufak yürüyoruz fakat ne istediğini bilmediğinden dolayı ayakta öylece bekliyor. gelenlerin getirdiği şeylere taktı kafayı. yarın taburcu olacağız buraların toparlanması lazım dedi durdu. e bizde herşeyi aldık haliyle.

    4 şubat perşembe;

    her sabah arayan annem aramadı. ha uyuyordur, bekle, bekle derken dayanamadım aradım, açmadı. tam halamı ararken annem aradı. koca gece uyumamış. bu sefer annemin sesi iyice bitkin geliyordu. epey yoruldu canım benim. tüm zorluğa o katlanıyor. her gece yastığa kafamı koyduğumda daha fazla utanıyorum kendimden. ben orada sıcacık yatakta uyurken annem ve halam ne durumlarla uğraşıyorlar kim bilir. biliyorum bize yaşadıklarının %40'ını bile hissettirmiyorlar.

    anneme inşallah bugün üniversiteden güzel şeyler söylerler dedim. babanın en fazla düzeleceği bu kadar dedi. annemde yitirmiş umudunu. allahım sen bize kaldıramayacağımız yükler yükleme. biliyorum kimler ne dertlerle uğraşıyor sen herkese sabır ve sağlık ver. alma onu bizden, henüz çok erken.

    babam kahve işlettiği için sabah çıkardı evden gece gelirdi eve. çocukken her akşam antep fıstığı getirdiğini bilirim. o yüzden çok severim antep fıstığını. bilmem babamla oynadığımı, maça gittiğimizi hatırlarım. bir keresinde altıma işemişim. tam emekli oldu bir şeyler rayına oturdu derken böyle bir sıkıntıyla karışılaştı. biraz daha zaman geçirelim, daha yapacak çok şey vardı. yarısını bile yapamadık henüz. uludağ üniversitesine gitmeyi bekliyoruz. yatışı olmazsa o zaman ne yapacağımı bilmiyorum işte.

    doktoru daha kapsamlı bir mr istediğini belirtti. durumu ise şu şekilde izah etti; "tümörü ahtapot olarak düşünün, biz kitleyi aldık bunlar kolları olabilir, ışın tedavisine bağlı oluşanlar olabilir. onu görmemiz için bahsedilen mr gerekiyormuş. onkoloji hastanesinden taburcu olduğu için eve götürüldü uyuyormuş en son konuştuğumda. bende acıbadem hastanesinden randevu aldım şansımıza yarın sabaha yer varmış. biraz fiyat olarak yoracak ama sağlık için katlanacağım. umarım aklımdakileri sorular cevaplanır.

    akşam eve gittiğimde babam yeni uyanmış, uzun zaman uykusuzluğun tadını çıkarmış besbelli, akşam güzel bir banyo yaptırdık annemle birlikte, nasipte babamı yıkamakta varmış.

    5 şubat 2016;

    sabah kalktığımda babam uyuyordu, akşam 10 civarı uyumuş hiç uyanmadan uyumaya devam ediyormuş. sonuçları aldım, tam gidiyorken "neyin peşindesin sen" dedi bana. işe gidiyorum dedim bir şey demedi.

    acıbadem hastanesine gittim, sağolsun doktor bir çok şey açıkladı. en sonunda çok fazla kurcalama, kimse mucize yaratamaz dedi. evet aslında bildiğim şeyleri duymak üzüntü verici. sonuçta basit bir şeyle uğraşmıyoruz. henüz 51 yaşında, tam hayatın tadını çıkaracağı zamanlardı. daha kardeşimin mezuniyeti var. daha kız isteyeceğiz bana.

    mesai bitimi tekrar evdeyim, uzaktan bir akrabamız hemşire serumu takıyor, yanında ise mama. evet babam yemek yemeyi kesti artık mamaya da başlandı. bu kadar çabuk mu yaklaştık sona? bu kadar çabuk mu?

    her gelen ağlıyor, eski mahallede oturduğumuz için şanslıyız, dedemlerle karşılıklı dairelerde oturuyoruz. geçmiş olsuna gelenler dedemlere gidiyor. gelen ise ağlayıp gidiyor. ben ne yapayım? ağlamayalım mı? sağlam mı duralım? ağlamak olmaz şimdi. iki kız kardeşim varken ağlamak olmaz. ama ben güçlü durmaya çalışmaktan, bu halimle bile insanlara espri yapmaya çalışmaktan sıkıldım, çok yoruldum. baba yoruldum baba, hadi ayaklan baba. omuzlarıma henüz binmemiş olan sorumluluğu hissetmek bile çok zor geliyor. bana bu sorumluluğu yükleme baba.

    6 şubat 2016;

    zor günler her gün daha da zorlaşıyor. yürüyüş zorlaştı, sürekli yatakta. arada kaldırıyoruz sırtında yaralar oluşmasın diye. çok zor be, gerçekten çok zor.

    7 şubat;

    üniversiteden iki arkadaşım babamı ziyaret etmek için bursa'ya geldiler. kaç gündür yatan babam "çocuklara ayıp olmasın o kadar yoldan geliyorlar, koltuğa oturtun beni" demiş. yaptığın o kadar iyilik varken, hasta halinle neleri düşünüyorsun hala. allah senden razı olsun babam. sen iyi bir insanın, iyi evlatlar yetiştirdin ve o evlatlarında sana layık olmaya çalışıyorlar. onlarda güzel insanlar biriktirmiş hayatlarında.

    8 şubat;

    bugün doktoru annemi çağırmış. haber bekliyoruz, bakalım neler söyleyecek.

    kemoterapi için gerekli görüşmeyi yapmışlar annemle, beklediğimiz bir durumdu açıkçası. tedavi başlaması için gerekli tetkikler yapılacak sonra kemoterapi süreci başlayacak. sanırım zor bir dönem bizi bekliyor. allah tüm hastaların yardımcısı olsun inşallah.

    11 şubat 2016;

    günler standart geçiyor. her gün mama, serum, ilaçlar vs. kolu şişmeye başladı mama yüzünden keşke yemek yese biraz. bugün 4'te perfüzyon mr çekildi. sonuçları muhtemelen hafta içi çıkacaktır. bakalım sonuç ne olacak.

    16 şubat;

    hala çıkmadı sonuçlar. sürekli sistemlerinde sonuç bakmaktan manyak oldum. iş hayatı da yormaya başladı. iki gündür ayaklarım geri geri gidiyor resmen, çok bunaldım artık. keşke geçinebileceğim bir imkan olsa da bıraksam işi gücü.

    cumartesi gününe kadar herşey standart gidiyordu fakat cumartesi akşam biraz fenalaştı babam, sıkıntıları hala devam ediyor. nasıl bir hastalıktır bu yarabbi? dakikası dakikasını tutmuyor, oturduğu zaman iyi bugün demeye başlıyoruz resmen.

    sonuçlar çıktıktan sonra alınan parçada biopsi istemiş doktoru, ona göre ilaç belirlenmiş. beklenmedik etki olursa ilacı değiştirecekmiş.

    bunların hepsi bir kenara babam bile inanmıyor artık iyi olacağına.

    hafta sonu en küçük kardeşim için şöyle dedi; "en çok beyza'ya üzülüyorum. daha çok küçük." evet baba bende en çok ona üzülüyorum. nasıl yapacağım bilmiyorum ama bir şekilde en az hasarla atlatması için elimden gelen herşeyi yapmaya çalışacağım.

    hadi kalk be baba, kalkmayacaksan da bir şeyler ye ve iç. bak susuzluktan derin ne hale geldi. hadi kalk be baba.

    18.02.2016;

    dün çıktı mr sonuçları, doktorun ameliyat günü olduğundan dolayı bugün gördü sonuçları. normalde 2 sene sonra nüksedebilen hücreler çok hızlı büyüme kaydediyormuş. kemoterapi için kaldıramayacağı yönünde beyan vermiş. damar yolundan alınan mama ile ilgili ise burundan hastane ortamında taktırın demiş. bir süre sabretmeniz gerekecek demiş. hücreler alınabilecek büyüklükte ve bir arada olsa alayım fakat dağınık yerleşmişler muhtemelen derinlerde de olabilir demiş.

    evet baba söylediğin gibi "bittik biz" yolun sonuna geliyoruz yavaş yavaş. oynanan tiyatronda perde denmesi geldi sadece.

    kim sahip çıkacak bize? nasıl baş edeceğim?

    evet baba yine haklısın her zamanki gibi. sürekli "bana yanlış tedavi uyguluyorlar, bunların hepsi boşuna yapılıyor" diyordun, maalesef bu defada haklı çıktın.

    22 şubat;

    bugün maşallah uzun zaman sonra enerjikti babam. yürüme konusunda değil ama epey konuştu bugün. hiç duymadığımız şeyler söyledi;

    mesela kardeşim su içirmeye çalışırken kızmış biraz it oğlu it demiş. anneme sarmış yine, şirret kadın diyor anneme. annem gülüyor her zamanki gibi. göğsüne yatıyor, "allah rızası için bari göğsümden kalk be" diyor. bu kadın mahvetti beni 30 kiloya düştüm diyor, biraz zaman geçince 100 kilo oldum yerimden kalkamıyorum senin yüzünden diyor. ah be babam böyle görmek ne kadar iç parçalıyor biliyor musun?

    ışın tedavisi alırken 1 sene sonra bugünleri hatırlayıp güleceğiz demiştim hatırlıyor musun? işte en zoru bunları sana anlatamamak. hadi yen şu mereti, güçlüsün sen, hadi baba!

    23 şubat;

    dün şahit olduğumuz olayları burada (bkz: #58708888) anlattım ve sağolsun bir çok arkadaş mesaj kutumu yeşillendirip geçmiş olsun dileklerini iletti ve bir arkadaş ise elinden gelebilecek herşeyi yapabileceğini babasının beyin cerrahı olduğunu iletti. epey konuştuk kendisiyle, açıkçası bilinen şeyleri tekrar duymuş olduk fakat söylemek istediğim olay şu;

    evet babam hasta, ciddi hasta hemde. doktor olmaya gerek yok, gördüğün zaman durumun ne denli vahim olduğunu anlıyorsun zaten. fakat insanların hiç görmediği kişilere yardım etmeye çalışması ne kadar muazzam bir şey.

    evet haberlerde sürekli kötü şeyler. taciz, tecavüz, şehit, bomba vs. bunların yanında insanın başına böyle şeyler gelince "evet hala bir yerlerde iyi insanlar var. ve dünya ne pahasına olursa olsun güzel bir yer" dedirtiyor. hepinize sonsuz teşekkürler.

    bu akşam babamı bir psikoloğa götürmüşler, doktor "benim yağabileceğim bir şey yok" demiş.

    ---

    bir iyi bir kötü geçip gitti zaman derken tarih 15 mart 2016'ya geldi.

    siz hiç nefes saydınız mı? ben bu akşam saatlerce nefes saydım. evet babamı 23.28’de kaybettik, hastaneye kaldırılması, teşhis konulması, araştırma, ameliyat, ışın tedavisi, evde bakım süreci derken 147. günün sonunda son nefesini verdi babam.

    iyi bir adamdı, şu anda herhangi bir hissiyata sahip değilim açıkçası. hala anlamadım nasıl bir duygu olduğunu. sadece 5 gün sonra ilk jeton düştü, babamdan bahsedenler “iyi insandı” derlerken 20 mart akşamı “rahmetli iyi insandı” demeye başladılar.

    biliyorum bir yerlerden görüyor bizi, fiziki olarak yanımızda değil sadece. aynı öğrettiğin gibi iyi bir insan olmaya devam edeceğim. kendimi bozmadan dürüst olmaya devam edeceğim. saçma sapan bir dedikodu çıktı arkandan sen olsan susar, bir şey söylemezdin bende sustum kimden çıktığını bile araştırmadım. yüzüne mahşer günü nasıl bakacak çok merak ediyorum.

    çok güzeldin baba, en son benimle konuştuğun için teşekkür ederim. en son kardeşimin ismini söylediğin için teşekkür ederim. sürekli kelimei şahadet getirdiğin için teşekkür ederim. vefat ettiğin anda da yıkandığında da çok güzeldin. ölüm böyle bir şeyse şayet başım gözüm üstüne, hemen gelsin bulsun beni. fakat biliyorum ki böylesi için çok çaba sarf etmek gerekiyor. hiç düşünmüş müydün bilmem ama sana yakışır biçimde çok kalabalıktı cenazen. biliyor musun kocaman iki daireye sığmadı insanlar, yollarda bekliyorlardı bir çok kişi.

    umarım öğrettiğin gibi sana layık bir evlat olabilirim. dedem, babaannem, annem ve iki kız kardeşim de bana emanet. kızıyorum baba, kendin baba acısı yaşamamışken bana neden yaşattın? daha yapılacak cemiyetler vardı. bana kim kız isteyecek? kardeşlerimi kimden isteyecekler? neden bu kadar yük yükledin ki bana?

    artık konuşmak boşa,

    huzurla uyu baba…
  • 4.5 yaşındaki dünyalar tatlısı kızımın son bir haftadır aniden gelişen şiddetli baş ağrıları sonucu bugün çektirdiğimiz mr’da beyninde tümör olduğunu öğrendim. yarın sabah doktor bize detayları iletecek. eşime söyleyemedim, önce doktordan iyi huylu mu kötü huylu mu onu öğrenmek istedim, gözüme uyku girmiyor, içime ağlamaktan bitap düştüm, sözlükle paylaşmak istedim. ne olur allah’a inanıyorsanız duanızı, başka şeylere inanıyorsanız enerjinizi eksik etmeyin.

    edit: bu sabah görüşmemize girdik. kızımızda küçük bir mandalina büyüklüğünde tümör varmış. boyutu sebebiyle acilen ameliyatta alacağız, büyük ihtimalle salı günü olacak. mesaj atan dua eden herkese binlerce kez teşekkür ederim. duanızı enerjinizi eksik etmeyin, hep beraber yenelim bunu.

    edit: ameliyata şimdi girdik. entry’mi görenler varsa bir dua ederseniz, enerji yollarsanız çok mutlu oluruz.

    edit: çıktık ameliyattan. ameliyatımızı prof. dr. memet özek yaptı. her şey yolunda çok şükür. dua eden, mesaj atan, enerjisini yollayan herkese binlerce kez teşekkür ederim. bu başlığa uğramak zorunda kalan herkese de gönülden geçmiş olsun diyorum.
  • ınsanı alıp götüren beter kitle türû

    evet annemi 1 mart gecesi saat 22:17 de bu dünyadan alıp götürdü. 8 ay inanılmaz direndi annem, her geçen gün bir yetisini kaybetmesine rağmen dayandı ama pes etti. doktor bize "başıniz sağolsun" dediği an benim icin hayattaki bircok şey sönmüş oldu. 53 yaşındaydı, martta doğdu martta oldu biricik annem. dün cenaze de o kadar acı geldi ki, bu durum..

    sonuc olarak kurtuldu ama beni ve abimi savunmasiz bıraktı zorluklara. bundan sonra kimsenin umrunda olmayacak nasil oldugumuz. huzur icinde yat annem.

    allah kimseye bu illeti yasatmasin.hastane köşelerinde annesini veya bir yakinini tepki vereyemecek duruma düşürmesin. kiymetini iyi bilin yakinlarinizin
hesabın var mı? giriş yap