• beser hataları olan varlık demektir, ne zaman ki tüm hatalarından arındırır kendini o zaman insan olur.
  • insan olmanın bir tık öncesidir. ali şeriati insanın dört zindanı kitabında insan ve beşer ayrımını gayet güzel anlatmaktadır.
    beşer bir canlıdır. insan beşerin ruhla birleşmesi ve kendini bilmeye başlamasıdır.
    insan
    1.insan bilinçli bir varlıktır.
    2.insan seçebilen bir varlıktır.
    3.insan yaratıcı özelliği olan bir varlıktır.
    bu üç tür özellik neye tekabül eder; şuur veya yeni tabirle bilinç...
    son söz niyetine üstad’ın kaleminden…
    şöyle diyor şeriati: ” ben sana yalan söylemiyorsam, bu bana yalan söyleme diyedir. ben sana karşılıksız çek vermiyorsam, ticari itibarım içindir gibi faydacı aklın değil ahlakın etkisiyle bunu yapmıyorsam, yalan söylememek için söylemiyorsam, aldatmış olmamak için aldatmıyorsam, hiçbir karşılık beklemiyorsam, üstelik her şeyimi yitiriyorsam, işte burada beni görüyoruz. bu insanın ortaya çıkışı muştusudur! hangi insanın? içindeki dördüncü zindandan da kurtulabilen ve iman ve aşk güneşiyle insan olma yönüne doğru adım atmaya başlayan insanın!
  • “beşeriyet ile insaniyet arasında çok fark vardır. beşeriyet; insanın her türlü ahvâl-i tabiiyesine, insaniyet ise ruhani fazilet ve kemâlâtlara aittir. örneğin unutma, korku, iştah, şehvet gibi haller beşeriyet; kerem, cömertlik, sözünde durma, kanaat gibi haller ise insaniyet muktezasıdır. özetle beşeriyet; tarih-i tabiiye, insaniyet ise ahlaka mütealliktir.”
  • insanoğlu kısmısı
    bi de atasözü var "beşer şaşar" diye.. böyle kısa atasözlerine bayılıyorum
  • bizler bizzat bu kategoriye dahil olduğumuz için beşeriyetin evrendeki anlamını yeterince idrak edemiyoruz; bir gözün her şeyi görüp kendisini görememesi gibi...

    meselenin kolay anlaşılması için somut bir örnek vereyim:

    20'li yaşlarımda iken kemalistlerden nefret ederdim ve bir gün iktidarı ele geçirdiğimizi ve tüm kemalistleri toplayıp kurşuna dizdiğimizi düşlerdim. ancak sonraki yıllarda işin bu kadar basit olmadığını ve stalinist yöntemlerin gerçekte sorunu çözmeye değil hasır altı etmeye yaradığını anlamıştım.

    evet kemalistleri yine yok etmeliydik ama bunu onları kurşuna dizerek değil, kemalizmin varlık sahasına çıkmasına sebep olan ve işe yaramaz hale gelmiş dünya görüşümüzü yenileyerek yapmalıydık. yeni dünya görüşümüzle daha medeni, daha insancıl, daha dürüst, daha adil, daha gelişmiş, daha müreffeh bir toplum ortaya çıkarttığımızda ve yeni ve güzel bir insan modeli geliştirdiğimizde kemalizm yine yok olacaktı; hem de dönmemecesine ve köklü bir biçimde.

    batılıdan daha üstün bir dünya görüşü ve algısı ortaya koyduğumuzda ve bunun doğal sonucu olarak daha medeni bir toplum haline geldiğimizde, kim batıyı taklit etmeye çalışır ki? tam tersine kültür ihraç etmeye başlarız ve dünya bizi taklit etmeye başlar.

    dikkat edin burada olan şey, antitezin bizi başka bir şuur seviyesine çıkmaya zorlamış olduğudur. antitez gelişimin motorudur. evet antitezler bize acı çektirirler ama aynı zamanda da gelişmeye zorlarlar. antitez karşıt görüştür, nefstir, şeytandır, belalardır, musibetlerdir, yaşanan acı olaylardır....antiteze savaş ilan etmek, yok etmeye çalışmaz yersizdir. onları aşarak varlıklarını hükümsüz hale getirmek ise ab-ı hayattır.

    kişisel planda da aynı durum geçerlidir. kendi iç dünyamda dahi aynı hatayı tekrarlamıştım. iyi bir müslüman olmayı melek olmak gibi bir şey sanıyordum; ama garip bir şey oluyordu; ben melek gibi olmaya çalışırken, nefsim ve şeytanım büsbütün azıyor ve beni daha beter günahlara düşürüyorlardı. halbuki bizler melek değiliz, beşeriz. bu gerçeği idrak edememiştim.

    abdülkadir geylani hazretleri yoğun riyazet günlerinde iken bir gün nefsi bedeninden dışarı çıkar. bunun üzerine geylani hazretleri sevinir ve "bir daha seni içime almayacağım" der. bu noktada ilahi hitap gelir, " tekrar al onu içine, biz seni onunla seviyoruz" der.

    evet dostlar, belki çok tuhaf gelecek size ama, allah bizi bu halimizle seviyor: nefsimizle, şeytanımızla, günahlarımızla...(buradan iyi o zaman günah işleyelim bol bol gibi bir mana çıkmasın. emmare nefs fırsattan istifade bu tür çıkarımlar yapar çünkü; hiç affetmez. günahlar onları aşıp gitmek ve bir üst şuur seviyesine çıkmak için basamak oluşturdukları zaman işe yararlar. ona saplanıp kaldığımızda felakettirler).

    biz beşeriz, melek değiliz. melek gibi tek kutuplu bir varlık olmamız imkansızdır. o halde kendimizi her halimizle kucaklamamız gerekiyor; tüm antitezlerimizle... buna nefsimiz, şeytanımız ve yaşadığımız tüm olumsuzluklar da dahildir. şu hayatta başımıza gelen her ne olursa olsun, ne kadar acı olursa olsun, ne kadar fena ve kabul edilemez olursa olsun....hepsini kucaklamamız gerekiyor. zira hepsinde bizim gelişimimiz için bir ders vardır. o dersi alıp geçmemiz lazımdır; olaylara takılı kalıp acı çekmemiz, psikolojimizi bozmamız maksat dışıdır...
  • dervişliğin ilkesi basit: dervişin fikri neyse zikri de odur. zira şaşkın beşerin yaptığı o değildir.

    nişanyan'a göre aramice, süryanice dillerinde besra ve besro “et”miş, aynen bonfiledeki gibi. basur sözcüğünün esas anlamı "iri ve çirkin et parçası"ymış. yalnız bizim basur dediğimiz rahatsızlığa değil, et şeklinde her türlü tümöre bu isim verilirmiş. kadınlarda labia minora’nın etli çeşidi de bâsûrmuş. beşer ise temelde insan anlamına geldiğine göre yüce yanı değil et, gövde olan insanmış.

    (bkz: başar), başara, mübaşir/@ibisile
    (bkz: insan beşer bazen şaşar)
    (bkz: üleştirme sayı sıfatı)
    (bkz: birer)
  • beşer: beş sayısının üleştirme biçimi, her birine beş, her defasında beşi bir arada. *
  • sükunetin, sözden tesirsiz olduğunu defalarca ispatlayan beşer yığınlarıyla beraberken elbette bunu yapabilmek, bir nevi ideallerinden vazgeçmeyi gerektirirdi ve ideallerimizin muvaffakiyetini dahi beşerle ölçer olmuştuk. halbuki “beşer şaşardı”, şaşan birilerinden paye beklemek ise senin de şaşırmana yol açardı.
hesabın var mı? giriş yap