• muhafazakarlık ile eşcinselliğin yanyana hakir durduğunu düşünen insan açıklaması.

    hani eşcinsellik nedir ? eşcinseller nerde yetişir, neler yapar, 7/24 çiftleşmekten ve kendi cinsine sarkmaktan başka neler yapar diye düşünen insanın uydurması bir ifade olsa, ağzı olan konuşuyor diyip geçicem de bunun eşcinsel ve belli imkanları olan birinden geldiği zaman trajikomik ifadeye dönüşüyor ......

    insana sadece kabul edilme, kendini meşrulaştırma ifadesinden gayri bir şey çağrıştırmıyor ... zira gerçek açıklanmaya ya da deklara edilmeye ya da onaylanmaya ihtiyaç duymaz ....
  • "manukyan'ın vergi rekortmeni olduğu, süleyman demirel'in cumhurbaşkanı" olduğu bir ülkede yaşayamam diyerek fransa'ya giden yalçın küçüğün gitme sebebini anımsatan beyanat.
  • yazılan çizilenden toplumda muhafazakarlık = din şeklinde bir eşitlik olduğu düşüncesinin hakim olduğu sonucuna varmamıza neden olan açıklama. buradaki çarpılıklık daha da ileri gidiliyor ve semavi dinler eşcinselliği yasaklar, eh o zaman bu ne menem bir muhazakarlık deniyor.

    ama burada karıştılan hede aslında eşcinsellerin sanırım her daim sevişken olan, ona buna taciz eden ahlaksız insanlar sanılmasında.

    hani cemil ipekçivari tuhaf çıkışlara pek anlam veremezsem de hatta içinde bir miktar içselleştirilmiş homofobi bulunduğuna inansam da insanın kimin yatıp kiminle aşk yaşadığı ile muhafazakarlık ilişkisi pek kuramadım. hele muhafazakarlık = din ilişkisini hiç kuramadım.

    zira bildiğim kadarıyla mantığı ve vicdanı olan ve bunu kullanabilen her insan neye inanırsa inansın muhafazakar, ki bu lafın berisinde yatan şey aslında ahlaklı / güzel insandır- sıfatına nail olabilir.

    sanırım ahlaklı olmak, vicdanlı olmak, muhafazakar ya da çağdaş olmak ne heteroseksüellerin ne de semavi din inanlarının tekelinde değil. ne de kimi sevdiğiniz veya kiminle yattığınız tek başına sizin ne kadar ahlaklı olduğunuza ölçü olabiliyor. ki sorarım namus-metre, ahlak-metre acaba kimin tekelinde ? kimin haddine düşmüş kimin ahlaklı ya da ahlaksız olduğuna karar vermek ?
  • hem trendy hem çok zekice bir açıklamadır...

    şimdi; nedir son 5 yıldır tutunmanın yolu? bir şekilde ya tarikat bağlantısıyla, ya kürt milliyetçiliğiyle, ya dindar orta sınıf mavalıyla akepe'ye yamanmak, en azından ucundan ilişmek...
    bu olasılıkları cemil paşa için uygulamaya kalksak:
    tarikat bağlantısı? yok ki! nasıl olsun? hiç aklına gelmemiş ki böyle bir önlem(!) almak...
    kürt milliyetçiliği? yahu adam selanikli! barzani'yle iş yapan akrabası filan da, takdir edersiniz ki, yok..
    dindar orta sınıf? tamam bürokraside kolay. kırparsın bıyığı üç numara, hatunu da dürer bükersin, istediğin kapı açılır, ya da dışardan istediğin ihaleyi alırsın. e ama, bıyık alamet-i farika, hatun desen örtmeye bile yok (bünye kaldırmıyor), e kendi örtse b.ku çıkacak, o da böyle bir ara çözüm buldu.
    haa, bu arada "demokratlık" kisvesiyle yanaşmak seçeneği de vardı ama, orası da çok kalabalıktı be gülüm. hem ona kafa yormak, kuramsal bir iki temel bulmak, sonra da onları işine geldiği gibi eğip bükmek gerekirdi ki, hiç uğraşamazdı yeminnen..

    en doğru ve en zekice çözüm buydu, o da onu buldu! şimdi tartışın durun...
  • cemil ipekçinin ben muhafazakar bir eşcinselim sözünden sonra bir de solculuktan dem vurması gerçek bir kavram kargaşası yaratıyor.

    öncelikle muhafazakarlık nedir sorusunu cevaplamak gerekiyor. muhafazakarlık dindarlık mıdır, kültürel alanda milliyetçilik midir, mevcut mülkiyet ilişkilerinden memnuniyeti mi ifade eder, siyasal status quo'dan duyulan hoşnutluk mudur.. veya bunların hepsinden bir parça içerir mi? açık olan birşey varsa bu kavramın tarihin farklı dönemlerinde farklı anlayışları barındırmak için bir çatı olarak kullanıldığıdır. cemil ipekçinin tam olarak nasıl bir muhafazakarlığı kast ettiğini bilmeden muhafazakarlık soyut kavramını tartışmakla varılabilecek bir yer yoktur. ama bu kavram ile solculuğun birlikteliğinin çelişkili olduğu açıktır.

    bitirirken bir tespit yapmak istiyorum sayın kırca..

    eğer cemil ipekçi muhafazakar olduğunu söylüyorsa, değişime dair bir istekte bulunma hakkından feragat etmiştir. sözgelimi toplumun hali hazırda eşcinselliği sapıklık veya hastalık olarak görmesi gibi bir ahlaki yargısına karşı değişim isteme hakkı kaybolmuştur cemil ipekçinin.
  • artık kabullenilmek isteyen yorgun bir eşcinselin üzücü çığlığı.

    konuyu evvela eşcinsellerin müzikte, edebiyatta, sinemada, modada, yani kısaca sanatta bu denli başarılı oluşlarının sebepleri ile ele almaya başlamakta fayda var. eşcinsellik, yaygın toplumsal ahlak tarafından kötü, istenmeyen, dışlanmış ve günah olarak tanımlandığından, içinde bu yöndeki eğilimleri hissetmeye başlayan bireyin, ilk ergenlik yılları ile birlikte kendisini duygusal bir iç-çatışma ikliminde bulacağını tahmin etmek güç değil. bugün, deneyimlerini ve yaşam öykülerini bizlerle paylaşan birçok eşcinsel sayesinde, sürdürmeleri istenen hayat ve benliklerinden gelen arzu arasındaki gerilimin, bireyleri pek çok farklı ve karanlık ruh haline sürüklediğini biliyoruz. kendini değersiz, dışlanmış hissetmek, kendisinde bir sorun olduğunu düşünmek, farklı olduğu için kendinden iğrenmek, nefret etmek sıklıkla rastanan tepkiler. transseksüellik ile ilgili durumlarda ise, söz konusu tepkiler sahip olduğu bedenden kurtulmayı istemek ve hatta karşı cinse ait bir bedene sahip olamamanın verdiği öfke ile kendi bedenine zarar vermek şeklinde bile tezahür edebiliyor. hal böyleyken, eşcinseller arasından yaşadığı girdapları müziğine, şiirine, resmine, moda tasarımlarına, yansıtmasını beceren insanlar ses getiriyor, öne çıkıyor, fark yaratıyor. çünkü bildiğimiz gibi sanat, güllük gülistanlık yaşamlardan değil, çelişkilerden, çatışmalardan, mücadelelerden doğuyor. freddie mercury, bugün futbol müsabakalarında marş olarak dinlemeye alıştığımız şarkısında, tüm o dışlanan, ezilen, reddedilen, yok sayılan ama inatla kendini var etmek için direnen arkadaşlarına, tam da bu yüzden “biz dünyanın şampiyonlarıyız” (we are the champions) diyordu.

    kendisini sanat ile ifade edebilen eşcinseller, diğerlerinden şüphesiz çok daha şanslılar. çünkü ellerinde, yaşadıkları duygusal yolculuğu dünyaya haykırmak için kullanabilecekleri esaslı bir silah var. örneğin taşrada yaşayıp, gündüzleri tapu kadastroda memurluk edip, geceleri gizlice kadın gibi giyinen eşcinsel bir crossdresser'ın asla sahip olamayacağı bu silah, tüm yaşamları boyunca kafa tutmak zorunda kaldıkları orta-sınıf ahlakından da intikam alma şansını bu insanlara veriyor. paraya, şöhrete, mevkiye ulaşanları yani "başarılı" olanları, okul yıllarında efemine hareketleri yüzünden kendileriyle dalga geçen arkadaşlarından, bu dünyanın lanetlilerinden olduklarını ve sonsuza dek cehennemde yanacaklarını vaaz eden öğretmenlerinden, kalabalığın arasına karıştıklarında ellerinden tuttukları çocuklarını korumak ister gibi hışımla diğer kaldırıma çeken ve yüzlerine kötü kötü bakan teyzelerden, kısacası yıllar içerisinde savaşmak zorunda kaldıkları herkesten büyük bir zevkle intikam almak için dışarı çıkıyorlar. (coming out). cinsel kimliklerini, kim olduklarını açıkça söylüyor ve topluma meydan okuyorlar.

    tam da bu noktada ikiyüzlü toplum, sokak kenarlarında bıçaklayıp çöplüğe attığı, toplumsal tecrite maruz bırakıp fuhuşa zorladığı, sözlü ve fiziksel olarak taciz ettiği o kirli, adi, pislik eşcinselleri ne gariptir ki bu kez alkışlıyor, bağrına basıyor. çünkü topluma göre onlar oyunu kurallarına göre oynamasını becermişler. çünkü onlar zenginler, başarılılar, elitler. çünkü onlar artık birer kazanan. bu yüzden “kabul edilebilirler”.

    yıllarca karşı olduğu şeyleri temsil eden insanlar tarafından böylesi bir kabul görmek, uzun yıllar boyunca dövüşmekten yorgun düşmüş insanlara kimi zaman cazip geliyor maalesef. nitekim amerika'da 70li yılların kazanımları neticesinde, 80lerde eşcinseller biraz daha rahat kendilerini ifade etmeye, sanat ve show dünyasında daha fazla boy gösterir olmaya başladıklarında, yükselen sağ rüzgara kendini kaptıran, en koyu cumhuriyetçiden bile daha muhafazakar söylemlerle arz-ı endam eden pek çok eşcinsel vardı. o güne dek tüm çektiklerinin intikamını alırcasına, kaynaştılar toplumla da, onun iki yüzlü ahlakıyla da.

    solcunun eskisinden, sağcının yenisinden, eşcinselin de gizlisinden korkmak gerektiğini söylüyordu eşcinsel şair murathan mungan. maalesef “sağcının yenisi” cemil ipekçi, “eşcinselin gizlisi” cemil ipekçi’den çok daha korkutucu...
  • cemil ipekçi'nin kendi sosyal kimliğini topluma empoze etme amacına hizmet eden beyanati. gel gör ki, toplumun her katmanindan insanlar aynı inancla, aynı içtenlikle hareket edebiliyorlar mı;şüpheli. mesela, tek iştirakçisi olarak katıldığı ihalelerden vurduğu paralarla türbanlı hanımını $200.000'lık cipin koltuğuna oturtan ve allah korkusu, hoşgörü düsturuyla yaşayan yurttaşların da şunu içtenlikle ortaya koyabilmeleri gerekirdi: (bkz: ben muhafazakar bir ibneyim)
hesabın var mı? giriş yap