• ölüm de bir rüya değil mi bölümünün sonlarında beni ağlatmayı başaran kitap; sanırım trende bitirilince etkisi biraz daha artıyor. yıldız ecevit'e buradan şükranlarımı sunuyorum, bir dostumu bana daha iyi tanıttığı için.

    edit: ne vardı ki bu kadar kötüleyecek? kötüleyenlerden biri, tek bir mesaj yollasa yeterli.
  • oguz atay'a bir kez daha hayran olmaya hatta tapmaya* neden olan fazlasiyla basarili bir yildiz ecevit calismasi.
    oblomov'un muhtesem siiri (bkz: #362852) ile velouria'nin basarili tespiti (bkz: #1689569) kitapta yer bulur. yıldız ecevit'in her mecrada nasil titiz bir arastirma yaptigina tanik da oluruz bu guzel entrylerle...

    oguz atay'a bir kez daha saygi durusu ve nasil yazdigini, neler cektigini anlamak icin okunmasi sart kitap.
  • bu öylesine başarılı bir kitaptır ki, tıpkı kafka'nın mektuplarını*, ya da pavese'nin günlüğünü* ya da tezer özlü'nün basmadıklarını* okurken olduğu gibi bir suçluluğa kapılır insan. öylesine içerden, öylesine mahrem, o kadar inceliklidir. kitap bitince oğuz atay'dan bir özür dilemek ihtiyacı hissedebilir okuyan..
  • "sonunda çocuk ölüyor işte."
  • yıldız ecevit'in oğuz atay'ın romancılığı üzerine yazdığı iletişim yayınları'ndan çıkan inceleme yapıtı.
    korkuyu beklerken'in son hikayesi olan demiryolu hikayecileri'nin final cümlesine verilmiş bir cevaptır bu kitap aslında.
    (bkz: ben buradayim sevgili okuyucum sen neredesin acaba)
  • kitapta oğuz atayın beyin tümörüyle tanımlanan hastalığı ile kitaplarında (tutunamayanlar, tehlikeli oyunlar) gönderme yaptığı "ölümcül hastalığa tutulan", "beyinle ilgili rahatsızlıklar yaşayan" karakterler arasında kurulan koşutluklar özellikle çarpıcıdır. oğuz atay ölümcül bir hastalığa tutulacağını ve bunun beyinle ilgili bir şey olacağını biliyor gibidir sanki.

    "ölümcül bir hastalığa tutulduktan sonra koşup sana gelecektim ya".
  • tutunamayanlar'ı ilk okuduğumda hissettiğim şaşkınlığı ve korkuyu hiç unutmuyorum. korkmamın sebebi artık o eski adam olamayacağımı, bakışımın, bu dünyayı algılayış biçimimin geri dönülemez bir şekilde değişeceğini, bunun bana mutluluk ve huzurdan çok tedirginlik ve karamsarlık vereceğini (en iyi ihtimalle acıklı bir alaycılık maskesiyle yaşayacağımı) anlamış olmam; şaşkınlığımın sebebiyse bir türk yazardan (utanarak itiraf ediyorum) böyle bir şey beklemiyor olmamdı. yıllarca klasiklerin peşinde dostoyevski senin balzac benim (dostoyevski hep benim) koşturup dururken hem modern edebiyata hem de türk yazarlarına biraz önyargıyla bakmış, kendi kültürümün edebiyatına yabancı kalmıştım. oğuz atay sayesinde türk yazarlarla ve modernizmle tanıştım. tanpınar'dan bener'e, yusuf atılgan'dan sabahattin ali'ye birçok türk yazarını tutkuyla sevdim. merkezde duran atay benim için bir pusulaydı artık, gideceğim yönü hep o tayin etti.

    belki de bu yüzden yazdıkları dışında onunla ilgili bir şeyler okumaya, öğrenmeye korktum yıllarca. kafamda yarattığım atay'dan çok memnundum. eğer yaşamı, gündelik hayatın içindeki duruşu, siyasi fikirleri gibi konularda bir şeyler öğrenirsem kafamdaki bu resim bozulabilir, hayal kırıklığına uğrayabilirdim. böyle tecrübelerim çoktu çünkü. tutkuyla sevdiğim dostoyevski'nin bile yazarken bir dahi ama konuşurken beş para etmez bir aşırı milliyetçi olmasını sindirmem kolay olmamıştı.

    ben buradayım ilk çıktığında bu endişeler yüzünden uzun süre uzak durmaya çalıştım kitaptan. sonunda merakıma yenilip kitabı okumaya başladığımda mutlulukla fark ettim ki oğuz atay beni yazdıklarıyla olduğu gibi yaşamıyla da hayal kırıklığına uğratmamıştı. (küstahlığımı bağışlayın) üstelik yıldız ecevit kitabı yazarken atay'ın yazdıklarıyla yaşadıkları arasında harika bir ilişki kurmuş, onun hayatına bakarken ilk referans olarak görgü tanıklarını değil, bizzat yazarın eserlerini seçmişti kendisine. atay'ın çocukluk dönemi, solculuk günleri, evliliği, büyük aşkı, ticari girişimleri, hayal kırıklıkları, kafamdaki selim ışık portresinde eriyip bu resimle kaynaştılar.

    canımı sıkan yanları da vardı tabii kitabın. özellikle, atay'ın "bencilliğinden?!" sıyrılıp yazdığı bir bilim adamının romanı ve eylembilim'in onun "nihayet?!" daha kabul edilebilir, toplumsal bir noktaya dönüşü olarak yorumlanması ve bunun da neredeyse sevinçle karşılanması... yaşasaydı, türkiye'nin ruhu'nda topluma yön gösterecek sosyal, sorumlu mesajlar vereceği vs. gibi zorlama çıkarımlar yapılması çok rahatsız etti beni. yıldız ecevit'te de (tıpkı kitapta bahsettiği gibi) bir bilim adamının romanını okuyan halit refiğ'in, "oh, nihayet o saçmalıkları bıraktı, adam gibi bir şeyler yazmaya başladı" deyişinde olduğu gibi, tutunamayanlar'ı ya da tehlikeli oyunlar'ı yazan oğuz atay)ı değil de bir bilim adamının romanı'nı yazan oğuz atay'ı sevme eğilimi gördüm.

    son söz olarak, ben buradayım'ın iyi bir kitap olduğunu, oğuz atay okurlarına tavsiye ettiğimi söyleyeyim de bu kendi kendine akıp gidemeyen sıkıcı metne son noktayı koyayım.
  • çaylaklıktan kurtulup, esaret zincirini kıran ve artık özgür olan yeni yazarın haykırışıdır. fark edilmek için söylenir. halbuki fark edilmek için "ben buradayım" demesine gerek yoktur, bir şeyler yazsa zaten farkını ortaya koyar.
  • bir solukta okunan,oguz atay'ın yaşamı ve kitapları içinde bir yolculuk,keşke kitap bitmesede bu yolculuktan dönmesem dedirten.
  • sadece oguz atay'la ilgili degil, türk ve dünya edebiyatinin 20.yüzyildaki gelisimiyle de ilgili bir çok yararli bilginin bulundugu, okunmasi mutlaka gereken kitap.
hesabın var mı? giriş yap