• ulusumuzun tanzimat fermani ile baslayip, islahat fermani ve iki me$rutiyet ile devam ettirdigi, cumhuriyet ile bu yolda onemli bir adim attigi ve ilk adimdan bu yana 135 yil gecmesine ragmen cogu kez hala istenilen seviyede gerceklestiremedigimizi dusundugumuz olgu. maalesef cumhuriyet oncesi toplumumuzda ve devletimizde bu olgu luks yasam icine girip, $atafata para harcamak olarak degerlendirildi ve sonucta kaybeden yine biz olduk. "bati" kavrami ayni zamanda cagdaslasmayi da temsil ettigi icin bu kelime icin cagdaslasma, modernlesme tanimini da kullanabiliriz.
  • türkiye tarihinde 2. mahmud ile beraber başlamış recep tayyip erdoğan döneminde sona ermiş süreçtir. tekrar geri dönülür mü bilmiyorum. ama 200 yıllık bir süreç cumhurbaşkanı erdoğan'ın iktidarında nihayete ermiş gözükmektedir. diyebilirsiniz, bu 200 yıllık süreçte daha evvel muhafazakar başka iktidar hiç gelmedi mi ki, batılılaşma bitsin.

    geldi ama o muhafazakar hatta dindar hükümetler de aslında batıcıydı. sultan ikinci abdülhamid mesela islamcılık siyaseti benimseyen padişahtı doğrudur ama aslında son derece batıcı bir padişahtı. mesela abdülhamid en çok batılı tarzda okul açan, duyun-ı umumiye zoruyla da olsa batı tarzı mali kurumları bizzat kuran padişahtı. dinlediği müziğe kadar batılı bir hükümdardı.

    rahmetli özal 1980 öncesinde milli selamet partisinden vekil adayı olmuş bir siyasetçiydi ve ayrıca dindar bir insandı. ama hayali türkiye'yi ab'ye sokmaktı. batılı uluslararası mekanizmaları temel ölçüt kabul ediyordu. farklı kanatlardan gelip batı ile kavga eden liderler de oldu. mesela ecevit, 1970lerde batı dünyası ile kavgalı hale gelmişti ama onun da kafasında türkiye'yi iskandinav tarzı sosyal refah devleti yapmak vardı. (fazla hayalperestti ayrı konu)

    son 200 yılda hem batıdan uzaklaşan ama ayrıca batıdan uzaklaşmaktan da mutluluk duyan ilk lider erdoğan ve son dönemde bu mantalitesini pratiğe geçirmeyi başarmış konumda bulunuyor.
  • "...oysa, bir kere yaptığımız batılılaşmak değildi, ikincisi batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü batının ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi."

    attila ilhan - hangi batı
  • batılılaşma hareketi 3. selim'den itibaren, osmanlı devletinin çeşitli alanlarda batıyı örnek alarak gerçekleştirmeye çalıştığı reformlarla başlar, ne kadar batılılaşma diye anılsada aslında bir fransızlaşma hareketidir, özellikle tanzimatla birlikte avrupa'ya giden aydınlar hep fransa'da yuvalanmıştır. dolayısıyla düşünce etkileşimi sert ihtilalci fransız düşüncesiyle olmuştur. yapının cumhuriyet'e evrilme sürecindeki ihtillalerin köktenci ve radikal oluşuda, tanzmimat aydının fransa deneyiminin mirasıdır. eğer o süreçte aydınlar fransa yerine, ingiltere gibi halk tabanlı yumuşak geçişli yönetimin olduğu bir ülkeye gitseler, türk batılılaşmasının günümüze kadar uzanan sancılı süreçleri daha kolay atlatılabilir, darbelerden geçilmeyen cumhuriyet tarihi, sağlıklı bir şekilde 2012'ye varabilirdi.
  • "batılılaşmak bir ülkede kapitalizmi kurmaktır. nitekim türkiye'de de şimdiye dek yapılmış bütün batılılaşmak işlemleri, kapitalistleşmek'ten başka sonuç vermemiştir. vermezdi de."
    hikmet kıvılcımlı, 27 mayıs ve yön hareketi'nin sınıfsal eleştirisi, 1970, s.43.

    bu ülkede batılışma üzerine edilen bütün lafları toplayıp terazinin bir kefesine doldurun, öteki kefeye de doktorun yukarıdaki tespitini... işte o derece önemli bir tespittir bu.
  • bu konuda yorum yaparken dikkat etmemiz gereken konulardan bir tanesinin batılılaşmanın içindeki batı kelimesinin batıyı değil de bu kelimeyi kullanan - çünkü bu durumu problematik olarak ele alan tek toplum biz değiliz - toplumun batı algısını ifade ettiğini farketmeliyiz.

    bu algının köklendiği yerlerin de batının kendisini tasvir etmekte kullandığı eserler olduğunu söylersem çok da yanılmam diye düşünüyorum ancak unutulmaması gereken nokta bu eserlerin, yani bu kaynakların, gerçekliğin dönüştürülmüş bir parçası olduğudur. şöyle bir örnek vereyim, kendimizi ana dilimizi kullanarak ne kadar doğru ve objektif biçimde ifade edebiliyoruz? bir söylem kendi içinde eylemimizi meşru kılan hikayelerle dolu değil midir? aynı şey bu durum için de söylenebilir - kendimizi tam anlayamaz ve bütünüyle objektif biçimde ifade edemezken bir kültürün bunu yapabileceğine inanmak çok naif bir bakış açısıdır.

    dahası bu yorumlama sonucunda ortaya çıkan ve kendini batılı olarak tanımlayan insanların batıya gittiklerinde aşırı kaçması da bu yüzdendir. batı her ne kadar kendi kurallarını ifade etse de bu kuralların hangilerinin uyulmaya zorunlu hangilerinin ihlal edilebilir olduğunu içkin olarak bilir. nitekim burada sapık bir biçimde "marx'ı marksistlerden kurtarmak gerekir" cümlesini hatırlamadan edemiyorum. belki de, ironik bir biçimde, batının en büyük düşmanı batıdan daha batıcı olan bu insanlardır.

    speküle edersem batının kendisini bilmesinin de bilinçli bir bilme edimi olmadığını söyleyebilir ve freudcu bir biçimde süperegoda saklı bir kurallar bütünü olduğundan bahsedebilirim. o yüzden kendini batılı olarak ifade eden insanların aslında bu yorumu yaparken "ben benim kafamdaki batılı imajına uyuyorum" dediklerini idrak etmeleri gerekir. bu hem bu tanımın yanlışlanabilir olduğunu ifade eder, hem de öteki olduğumu yadsımaz. çünkü kabul etmek gerekir, başka bir toplumda yetişen bir insanın başka bir toplumun değer yargıları, kuralları ve sosyal kanunlarına bütünüyle hakim olması beklenemez ve beklenmemelidir - kişinin kendisinden beklentisinden bahsediyorum. burada doğru yorum, kendi ötekiliğini kabul edip bunun üstünden bir kurgulama yapmaktır ve gerçek nesnenin - yani batının - bizim düşündüğümüzden veya idealize etmemizden çok farklı olduğunu kabul etmektir.
  • koşu bandında koşarak bir yerlere - hem de acilen - varmaya çalışmak gibidir. kameralar belinizden üstünü çekerken - problem yok - durmuyorum yola devam ediyorum izlenimi verebildim- sanıyorsunuz ama arkadaki jenerik gerçekçi akmıyor. düşük çözünürlüklü malzemeden mürekkep fotograf montajlanmış.
    coğrafi koordinatla ve parmakla göstererek olmuyor..
    işaret ederken arkanda kalan görmediğin bilge ayıyı gözyaşları içinde bıraktın ah.
  • çoğu türkiye vatandaşının cumhuriyetin kurulmasından hatta lale devri dönemlerinden beri yanlış anladığı kavramdır. arkadaş kimse sana aynısını yap demiyor ki. ama bizde yok öyle. ya tamamen alacaz ya da almayacaz. alın işte batılılaşma diplerde şu an çok mutlusunuz dimi. değerli ortadoğu sakinleri işte özlediğiniz hayat. savaşın tozun dumanın arasında.
  • "batılaşmak, içteki hâkim zümrelerin çıkarlarıyla kapitalist avrupa'nın birleştikleri ortak bir yön şeklinde belirmektedir. osmanlı devleti ise işte bu ortam ve bu gereklerden ötürü batı'ya yönelmiş, onun kurumlarını, hukuk kurallarını, ekonomik sistemini, dünya görüşünü, hayat tarzını benimsemiştir."

    (bkz: türkiye'de geri kalmışlığın tarihi)

    1997-2002 yılları arasında türkiye dışişleri bakanı görevini yürüten ismail cem 2002 seçimlerine genel başkanı olduğu yeni türkiye partisi ile girmişti. siyasete ilgisiz bir lise öğrencisi olduğum hâlde kendisine sempati hissederdim. eserlerini okuduğumda sezgilerimin ne kadar isabetli olduğunu görüp tebessüm ediyorum.

    toplumun ve dolayısıyla siyasi sistemin bu tür insanlara teveccüh etmemesi üzücü.

    avrupalı ülkeler 19. ve 20. yüzyılda, güney kore ise 70'lerden sonra yüksek gümrük vergileri sayesinde üretim sektörlerinin gelişimini sağladılar. bizim gibi ülkeler ise yazarın belirttiği gibi batılılaşmayı ekonomik fonksiyonundan bağımsız, çıkarlarına uygun şekilde benimsedi. oysa ki toplumsal refahın da etiğin de ekonomik sistemle ilişkisi çok açıktır. küçük zümrelerin menfaatleri çoğunlukla toplumun zararına olur.

    bana göre kolektif faydanın gözetilmesi için toplumun her bir üyesinin öncelikle birey olma bilincine ulaşması gerekir. ancak o durumda kendisine menfaat vaat edenlerin peşinden gitmeyi bırakıp bütünün faydasını düşünebilir.

    'sen seni ne sanırsan ayruğa da anı san'

    miskînlikden buldular kimde erlik var ise
    nerdübândan yitdiler yüksekden bakar ise

    gönül yüksekde gezer dem-be-dem yoldan azar
    taş yüzüne ol sızar içinde ne var ise

    ak sakallı pîr koca bilmez ki hâli nice
    emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise

    sağır işitmez sözü gece sanır gündüzü
    kördür münkirin gözü âlem münevver ise

    gönül çalab'ın tahtı gönüle çalap bahdı
    iki cihân bed-bahtı kim gönül yıkar ise

    sen seni ne sanırsan ayruğa da anı san
    dört kitâbın manâsı budur eğer var ise

    bildik gelenler geçmiş konanlar geri göçmüş
    aşk şarâbından içmiş kim manâ duyar ise

    yûnus yoldan ırmasın yüksek yerde durmasın
    sinle sırât görmesin sevdiği dîdâr ise

    bağlantı
  • "... batılılaşmaya giriştiğimiz günden beri bir açmaza düşmüşüzdür. ve bunda ısrar da etmekteyiz. batı'nın üstünlüğünü, onların kanunlarında, içtimaî kıymet hükümlerinde sanmak ve onları olduğu gibi tercüme ve ithal etmekle aynı seviyeye geleceğimize inanmak hatası işlenmiştir. onların hayatına uygun gelen unsurlar bize ters geldi. ithal ettiğimiz nizam, mazimize aykırı olduğu için kanunlarımız; örf ve adetlerimizle çatıştı ve bu çatışmadan mevcut yıkıntı doğdu. inandığımız değerlerle uyguladığımız değerlerin zıddiyeti, içinde bulunduğumuz anarşinin (fetret) sebebidir."

    (dündar taşer, "nizama dair", devlet, 11 ağustos 1969)
hesabın var mı? giriş yap