hesabın var mı? giriş yap

  • hayatımın en marjinal hareketi gece balkona çıkmak oluyor. soğuk vuruyor önce yüzüme, sonra bedenimi sarıyor. soğuğu hissediyorum böylece bir anlık olsa da bir his duyumsayabiliyorum. çarpık kentleşme sayesinde etraftaki apartmanları izleyebiliyorum sadece balkonda. zaten nereye baktığımın bir önemi yok bir şey görmüyorum. bakar gibi yapıyorum sadece. bir çeşit rol gibi. yoksa ne görüyorum, ne duyuyorum, ne hissediyorum. hepsi birer rol. gerçi rol birileri için yapılır ben rol yapmıyorum sadece eylemsizlik bile aslında bir eylemken yaşayamamak da yaşamanın bir çeşidi oluyor galiba. sanırım şimdi anladınız balkondayken nereye baktığının bir anlamı olmadığını.

    bir filmde rol kaparsam bir gün 'bu noktaya nasıl geldik biz' deyip uzaklara bakan adamı oynamak isterim. ne kadar ''cool'' ve anlamsız bir soru. nasıl geldiysek geldik sonuç olarak buraya çıktık işte. sebepler umurumda değil. 1-0 olsun bizim olsuncular iyi bilir bunu. 3 puanı aldın mı nasıl oynadığının anlamı kalmaz. ''tarih iyi oynayanları değil kazananları yazar'' diye de ekleme yapabilir miyim filmdeki rolüme? filmlerin ''canı cehenneme adamım''. bizleri kandırmaktan başka bir işe yaradıklarına şahit olan var mı?

    kafam o denli karışık ki içerisinde anlamsızca tonlarca kelime dolaşıyor. hiçbiri bir cümleye dönüşmüyor. sıralı bir düzene girmeyi reddediyorlar. içinde hiçbir düşünce bulunmayan ama tarifsiz bir karışıklığa sahip bir beynimle iyi geçiniyoruz bu aralar. ben onu uyutuyorum o da karşılığında bana hissizlik veriyor. herkes memnun.

    kafa karışıklığım entry'e de bir hayli yansıdı biliyorum. siz okuyun diye yazmıyorum bunları zaten. şikayet etmeye hakkınız yok. bir nevi tarihe not düşüyorum kendimce. bir nevi ruhumu deşiyorum. anlık bir yaşam belirtisi göstersin diye kendime bakıyorum. sizin olmadığı gibi benim de şikayet etmeye hakkım yok. dünyanın geldiği noktada hepimiz bedeller ödüyoruz. o yüzden şikayet etmek şımarıklıktan fazlası değil. hele ki her şeye rağmen bu şartlarda.

    hayatı kaçırmak diyorduk değil mi? daha doğrusu hiç dememiştik ama bu başlığa gelmiştik öyleyse demeliydik.

    zaman akarken bizim de onla birlikte akamamız belki de tüm sorun. ardına bakmadan, dinlenme hayalleri kurmadan, of be neler yaşadık deyip bir soluklanmadan, anı tüm gerçekliğiyle elinde tutarak.. anlıyor musunuz? anı fotoğraf çekerek saklamaktan bahsetmiyorum. sonra o ''an''ı sosyal medya hesabınıza atarak bilgisayar başında beklemekten hiç bahsetmiyorum. koşarken kafanızda bir an önce eve varıp uzanma hayallerinizin olmamasından bahsediyorum.

    beni anladığınızı biliyorum -tabii eğer buraya kadar okuyan varsa- çünkü hepimiz ne kadar farklı olsak da aslında temel konularda aynıyız işte. biliriz neden bahsediyoruz. farklı tecrübelerden geçeriz ama benzer duyguları yaşarız.

    hayatı dibine kadar kaçırdığımı hissediyorum. hiçbir zaman ''hayata bir daha gelmeyeceğiz'' gibi sözler bana çok bir anlam ifade etmemişti. şimdi ise telaştayım sanırım. korkak bir adam olarak hayatı yakalamak için bedel ödemeye cesaretim yok sanırım. insanın ''kendi olması'' için bile bedel ödemesi gerekir. beleşe hiçbir şey yok bu dünyada. o bedeli ödediğimde mutlu olacağımı bildiğim halde bedeli ödeyemiyorum. neden? bilmiyorum.

    şimdi sıkıştım kaldım adeta. hoş eskiden de çok mu farklıydı? hep elimizdeki imkanları küçümsedik veya onları farketmedik. bugün ise mazeretten çok gerçekten elim kolum bağlı olduğunu biliyorum ama geleceğe dair umudum yok değil ama ''kontrolün bende olmadığını'' biliyorum. dibine kadar yalnızlık, bir kuytu köşede büyük zaman dilimleri geçirmek ve daha niceleri... kendimden ve kişisel tecrübelerimi anlatmaktan çok soyutsal bir biçimde durumumu anlatmayı seviyorum. o yüzden şu sözlükte kişisel paylaşımlarım olabildiğince azdır.

    geçen sonbaharda... bir akşamüstü öyle bir yağmur bastırmıştı ki bardaktan boşanırcasına deyimi az kalır. arabalar bile hızlarını kesmek zorundaydı. o yağmura seyyar arabasıyla tavuk pilav satan biri de yakalanmıştı. yazdan yeni çıktığımız o günlerde o ani yağmura üstündeki tişörtle yakalanmıştı ve itmesi gereken tekerlekli bir arabası vardı. o yağmurun altında o arabayı iterken ben onu yine camdan dışarıya bakarken gördüm. şimdi o adam mı daha şanslıydı ben mi? cevabı söylemeyeceğim ama bazı kriterlerinizi gözden geçirin derim ben. sahi beni buraya kadar okuyan oldu mu?

  • tam boykot edeyim diyecekken zaten hiçbir şarkısını dinlemediğimi, hiçbir filmini izlemediğimi farkettiğim sanatçı. kimdi lan bu?

  • zebranın çizgilerinin ne işe yaradığı hep merak edilen bir konu olmuştur. bilim adamlarına göre bunu birkaç nedeni vardır.

    *çizgilerin kamuflaj açısından olumlu bir etkisi olduğu ileri sürülmüş ancak avcıların görüntüden çok koku ile hayvana yaklaşması bunu tezi zayıflatmıştır.

    *çizgiler, zebra hareket ettiğinde göz kamaştırıcı bir etki yapmaktadır. birlikte duran veya birbirine yakın hareket eden bir zebra grubu, büyük bir titreşen şerit kütlesi olarak görünebilir ve bu da aslanın bir hedef seçmesini zorlaştırır.

    *farklı araştırmacıların yaptığı deneyler, kan emici çeçe sineği ile sığır sineği de dahil olmak üzere çizgilerin daha az sinek gelmesini sağladığını gösterdi. macaristan'da 2012 yılında yapılan bir deneyde zebra çizgili modellerin en az sayıda sığır sineği çektiği belirlendi. bu sinekler doğrusal polarize olmuş ışığa gelmektedir ve siyah-beyaz çizgiler bu deseni bozmaktadır. ayrıca sineklerin gelme sıklığı çizgilerin genişliğinin artmasıyla artmaktadır, dolayısıyla yaşayan üç zebra türünün dar çizgili olanlarına sığır sinekleri fazla gelmemektedir.

    *çizgiler zebranın serinlemesine yardımcı olabilir. ışığı emen siyah çizgilerin üzerinde hava daha hızlı hareket ederken beyaz çizgilerin üzerinde daha yavaş hareket edebilir. bu farklılık zebranın çevresinde konveksiyon akımları yaratarak zebranın serinlemesini sağlayabilir. bir araştırma daha sıcak bölgelerde yaşayan zebraların daha çok çizgiye sahip olduğunu göstermiştir.

    *son olarak çizgilerin parmak izi gibi her zebrada farklı olduğunu söylemek gerekir. yine de zebraların bu çizgiler sayesinde birbirini tanıdığına ilişkin bir kanıt yoktur.

    kaynak
    kaynak

  • ön edit: lütfen konu ile ilgili fikri olan mesaj atmak yerine entry girsin. entry girin ki o müthiş fikirlerinizden sadece ben değil tüm herkes faydalansın. yoksa sabaha kadar çene çalsak ne olur en fazla beni ikna etmiş olursunuz.

    stad taş çatlasın 60 milyon liraya yapılabilir, geri kalan 100 milyon lira hayır olsun diye eşe, dosta, akrabaya, lise arkadaşına dağıtılabilir. hiç sevap kazanılmasın mı?

    "dini tilkiden öğrenen, tavuk çalmayı sevap sanır" hesabı.

  • 14 yıldır çalışma hayatında olan bir erkek olarak söylemeliyim ki; ne yazık ki kadın haklı.

    herkesi zan altında bırakmak doğru değil elbette, ancak kesinlikle bu şekilde olan ciddi bir güruh var çalışma hayatında.