hesabın var mı? giriş yap

  • sizin ben adaletinizi si.eyim!

    allah belanızı versin...

    lan geçtim artık malum kişiyi... milyar dolarlık israflarını; dünkü belediye başkanı bile artık hangi tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediyse 500 araçlık konvoylarla görüntü veriyor, golf sahalarından tarım kurtarıyor. sokaklar ultra lüks alman arabaları ile dolu, ki hepimiz en çok da o şerefsizler biliyor ki biz bu kadar zengin bir ülke değiliz, artık hırsızlık organize hale gelmiş tabana yayılmış, lan resmen hırsızlıkta sosyalist davranılmaya başlanmış... herkes bir yerden adilik peşinde ama bu adamı böyle yakalıyorsunuz...

    bu ülkenin yasalarını çıkaran milletvekilleri, bu ülkenin adalet sisteminin kilometre taşları hakimleri, savcıları, yüksek veya alçak! yargı organları... güvenlik güçleri kolluk kuvvetleri... lan bu adamı böyle kıskıvrak sakatlarcasına yakalayan bu düzene çanak tutan bu ülkenin sözde vatandaşları... sizin ben adaletinizi cibiliyetinizi sileyim! allah topunuzun yedi bin türlü belanızı versin!

    e mi?

  • dünyadan görülemeyen, samanyolu galaksisinin merkezi. görülemeyen derken ışığın görünür spektrumdaki kısmı görülemiyor, arada o kadar çok gaz ve madde var ki oradan saçılan ışık bize ulaşamıyor. astrofotoğrafçılıkla ilgilenen biri olarak bu durum her ne kadar canımı sıksa da galaktik merkez görmek için andromeda'ya bakabiliyoruz. sagittarius alpha, samanyolu galaksisinin fotoğraflarındaki parlak ama bulutsu bölgede kalıyor, mesela. merak edenler için andromeda böyle görünüyor.

    ancak sag. a.'nın yaydığı radyo dalgalarını algılayabiliyoruz. kütlesi ve boyutlu hakkındaki yorumlar da burada geliyor. çapının yaklaşık 44 milyon kilometre olduğunu düşünüyor bilim insanları. referans olarak merkür'ün güneşe en yakın olduğu zaman ki uzaklığı 46 milyon, dünya'nın güneşe ortalama uzaklığı ise 150 milyon kilometre kadar.

    tabi kara deliğin kendisinden ölçüm alamıyoruz, kara delik olduğu için. ancak olay ufkuna çok yakın yörüngelere sahip yıldızlar ve diğer maddeler (genelde bulut oluyorlar) fikir yürütmemize ve ölçümler yapmamıza olanak sağlıyor. yani ölçümlerde kullandığımız radyo dalgaları karadeliğin kendisinden değil, olay ufkuna çok yakın olan sagittarius alpha ve diğer yüzlerce yıldızdan geliyor. aralarında magnetar bile var! ki bu magnetar bir pokemon değil, nötron yıldızlarının steroide abanmış abileri oluyorlar. epey korkutucu yapılar. nesi korkutucu diyecek olursanız, normal bir nötron yıldızının bir küp şeker kadarı everest dağından daha çok madde barındırır. o kadar sıkı bir yapılanma vardır ki bu merkezde, atomik yapılar var olamaz. aralarından elektronların dahi geçemeyeceği kadar sıkı bir arada bulunan nötronlardan oluşurlar.

    sgr* veya sagittarius alpha'ya dönersek, yapılan en detaylı ve hassas radyo incelemeleri 2017'de yapıldı, bu veriler hala inceleniyor ama bize anlatacakları çok şey olduğuna eminim.

    samanyolu galaksisinde 100 milyonlarca kara delik olduğu düşünülüyor ama içlerindeki tek supermassive (hunhar kütleli) olanı merkezde, sgr* 'nın yörüngesinde döndüğü galaktik çekirdektir.

  • aslında onlarca entry'm vardı, okb ile ilgili. kafamdakileri anlattığım, çaresizce artık yazacak yer bulamadığım, sonra hepsini sildim. neden yaptım bilmiyorum, belki insanların yaftalamasından korkmamla ilgiliydi.

    ama şimdi yeniden yazıyorum, çünkü biliyorum ki umut ışığı var. 2009 yılında konulan teşhis, ardından gittiğim terapiler, hâlâ almaya devam ettiğim antidepresanlara rağmen biliyorum ki umut ışığı hep var.

    önceleri hayat çok zordu, evden çıkamıyordum, bulaşıcılık düşünceleri aklımdan gitmiyordu, insanların bana dokunmasına izin bile vermiyorum, hatta dokunduğum şeyleri biriktiriyordum başkası dokunmasın diye. sürekli hasta olduğuma, benden başkalarına bulaşacağına dair düşüncelerim vardı. birinin en ufak sözü, en ufak hareketi saatlerce kafamda yer ediyordu daha farklı nasıl olabilirdi diye. sürekli ağlıyordum. hayattan kopmuştum, nitekim majör depresyon teşhisi de gecikmedi.

    doktor doktor dolaştım, çeşit çeşit psikoterapiste gittim. onlarca antidepresan denedim, hayattan bezmiş durumdaydım. iğneyle vitamin verdikleri bile oldu çünkü artık yemeden içmeden kesilmiştim. hayat tamamiyle bir zindandı benim için.

    şimdi düşünüyorum da, o günler o kadar uzak geliyor ki bana. delirmek böyle bir şey herhalde diye düşünmüştüm. çıkış yolu bulamıyordum. hastaneye yatıralım dedi bir profesör istersen. ben ne mi yaptım? ingiltere'ye okumaya gittim.

    hayatımın en doğru kararıydı. tek başıma yaşadım ve benim geçmişimi hiç bilmeyen insanlarla tanıştım. takıntılarımı bir bir onlarla yendim. onlar benim eşyalarıma dokundukça, aynı tuvaleti kullandıkça, o iyi insanlar sayesinde acıya katlanabilmeyi öğrendim.

    tabi ki ilaçlar faydalı oldu, abartmıyorum en az 10 çeşit denemişimdir. her dönem farklı ilaçlar aldım. bazıları işe yaradı, bazıları yaramadı. 5 yıl sonra hala antidepresan alıyorum ama artık eskisi kadar dert etmiyorum. bunun sebebi depresifliğim devam ediyor, ama alıştım. hayattan arada bir zevk alabiliyorum artık. zaten 7/24 mutlu olmak insansın doğasına aykırı bence.

    obsesyonlarımın %99'undan kurtuldum, aslında bunda tembelliğimin de etkisi var. artık yıkanmayla, tekrarlarla, kötü düşüncelere uğraşacak vaktim yok. yoğunluk ve insansın kafasını meşgul edebilmesi ne önemli bir şey! spor da her ne kadar artık geleneksel hâle gelse de cidden depresyonu uzaklaştırmada işe yaradı.

    depresyonu bilemeyeceğim ama okb yenilmez değil. biraz cesaret, biraz terapi, biraz da ilaç. bence hiç bir insanın kaderi depresyon ve takıntılar olmamalı. eğer her gün kendi kafandakilerle mücadele etmek yorucu değilse, bundan daha yorucu ne vardır merak ediyorum.

    şimdi o acı çektiğim günler çok uzak geliyor, hatırlamakta zorlanıyorum. belki artık kendime yetebilmem sebebiyle. ailem hariç kimseden bir beklentim yok artık, herkes bencil. ben de bencilim tabi ki, belki de kabul etmek iyiye gitmenin ilk adımı.

    burada obsesif yüzlerce düşüncemin kaynaklarını diğer obsesif dostlarıma ilham olmaması için yazmayacağım tabi ki. ama benimkinden kötü olabilir mi bilemiyorum yine de. ben gerçek/gerçek olmayan yüzlerce kötü düşünceyi, tekrarlayan hareketleri yendim. tamamen yendim mi hiç bilemeyeceğim, çünkü stres altında yine gelebilirler.

    stres demişken, stresten uzak durmak bence bu işin temeli. artık her şeyi dert etmiyorum, hep baskı altındayım ama baskıya vereceğim tepkinin benim durumumu da belirleyeceğini biliyorum.

    bu hastalık ufak düşünceler ve takıntılar olabileceği gibi, benim gibi tüm benliğinizi mahveden, hayattan koparan bir hastalık da olabilir. her ne derecede olursa olsun, bilin ki umut var. ben asla olmadığını düşünenlerdendim ama yıllar sonra geldiğim noktaya bakınca, tek bir anda değil ama zamanla nasıl her şeyin azaldığını görebiliyorum.

    mutlu muyum? kesinlikle hayır. ama mutlu olmak için elimden geleni yapıyorum. hedeften değil, yolculuktan zevk almaya çalışıyorum. tüm o hayattan zevk alma saçmalıklarına girmeyeceğim ama belki de doğruluk payları vardır.

    son olarak bu hastalık yenilmez değil, dört yıl önce evden çıkamayan, araba kullanamayan, her banyosu en az 1 saat süren, günde elini en az 20 kez yıkayan, hiç bir şeye dokunamayan, sürekli birilerine zarar verdim mi diye düşünen, rezalet derecede ayıp/günah düşünceleri olan biri söylüyor bunu. ki bu da sadece çok görülen kısmı. umut hep var. ben artık o günleri hatırlamıyorum bile, hepsi geçecek.

    hepsi geçecek.

    unutmadan şunu ekleyeyim. düşünmek kötü bir şey değil. insanın aklına her türlü şey geliyor. düşünmenin cezası da yok, ödülü de. insan düşüncelerinden sorumlu tutulamaz bence. o yüzden obsesyon kısmı benim için hep "hastalığın düşünceleri"dir, asla kendi düşüncelerim değil. bu şekilde yabancılaşarak çok yol kat ettim, belki işinize yarar.

  • her ne kadar güzel olsa da mahzun kırmızıgül a.k.a abdullah bazencir ile geçmişte beraberlik yaşadığı için asla celebrity olamayacaktır. angelina jolie izzet altınmeşe ile çıkıyor mu ? heh ondan işte...

  • bu saçın sahibi saçını yıkayıp bir hafta boyunca temiz görünümlü saçla gezen insanlara acayip imrenir. imreniyorum. evet. ulan ben dün gece saçımı yıkadım öteki 1 hafta önce yıkamış ama hangisi temiz görüküyo tabi ki soldaki. kuaföre gidince ve fön çektirince adam baktı olmuyo ne diyo sana 'saçına bişey mi sürüyosun' evet. bok sürüyorum geceden. ulan ne sürcem. oy anam. ailedeki herkesin saçı ibrahim erkal, mustafa sarıgül gibiyken benimki neden ince telli neden? bir de bir sinüzitin sahip olabileceği en kötü saç tipini bana vermişsin tanrım. bunu da belirteyim. her gün saç yıkamaktan sinüzit oldum arkadaş.

    özet geçeyim: hem saçım ince telli hem ben sümüklüyüm.

  • bencilliği ile kendinden nefret ettirendir.
    çocuk bu ya hu, çocuk. okulu ayrı, beslenmesi ayrı, sağlık giderleri kılık kıyafeti ayrı... bir çocuğa ortalama bir hayat sunamadıktan sonra onu doğurmanın, büyütmenin ne anlamı var? 30 yaşıma gelmek üzereyim, kızım büyüdü, başta annem olmak üzere herkes 2. bir çocuğu neden yapmadığımı soruyor. kendi hayatımı, özgürlüğümü ve bana ait olan bir geleceği bir kenarı bırakarak (ki bunu anlamazlar zaten) şöyle diyorum; "kızımın hayat standartlarını düşürmek demek 2. bir çocuk. bunu ona neden yapayım?"
    çocuk rızkıyla gelir diyenlere ayrı sövüyorum.

    edit: al işte biri dedi bile. selam kardeş. biz de senden bahsediyorduk.

    edit2: bu entry bir gazete manşetine istinaden 4 ya da 5. entry olarak yazıldı. yoksullugundan dolayı bir bebeğin hayatını riske eden ebeveynler nedeniyle bu kadar öfkeli cümleler içermis oldu. üstteki entrylere ne olduğu konusunda bir fikrim olmasa da başlık başa kalmıştır. yine de (!) ; sorumsuzca çocuk yapacak ve o çocuğun hayatını riske edecek kadar bencil ve sorumsuz insanlar çocuk yapmamalı.

  • bu cümleyi o zamanlar lise öğrencisi olan abime kurmuş olan babadır.
    adam öss'de %1'e girip tıp fakültesini bitirmiş, bir kaç sınavı kazanıp harvard'da uzmanlığının bir kısmını yapmış ama amerika'yı beğenmeyip burda mutlu değilim diyip geri dönmüş bir adamdır. 31 yaşında da çalıştığı hastaneye başhekim olmuştur.
    oysa bu sözü bana söyleseydi kanımın son damlasına kadar haklı çıkaracaktım kendisini. dağ gibi adamın sözleri havaya gitti.

  • sıla'dan almış olduğum yetkiye ve yukarıdaki şiir entrysine dayanarak şiir kitabı çıkarmaya karar verdim. özgüvenim yerine geldi.

    yoldan geldim su vercen mi?
    hayrola, ağzını açtın bişey dicen mi?
    böyle şiir olmaz bu karnabahar
    akşama halamgillere gelcen mi?

    oluyo lan yaşasın.

  • dar gelirle denilen kesim aylık 27 bin ödemeyi nasıl yapabilecek?

    2 milyona ev var mı?

    *çok basit iki soruyu aklıma getiren finansal hazırlık.