hesabın var mı? giriş yap

  • bir japonun fiziki özelliklere bakarak, ciddi ciddi sorduğu bir soruya şahit olunmuştur.

    -siz türkler neden hepiniz birbirinize benziyorsunuz ?

  • aynı duyguyu gsm şebekesi mesaj gönderdiğinde de tadarsın.
    (bkz: acaba sadece bana mı oluyor diye düşünülen şeyler)

    edit: sevgili çaylaklar favorileriniz sayesinde depresyona girdim. çıktığımda hepinizin fav tuşuna acı biber sürücem. adamlara bak; "madem mutsuz oluyon, geber pezevenk" diye abanmışlar favori tuşuna. bu mu sizin psikoterapi anlayışınız?
    lan hemen dramatize etmişsiniz olayı hem. geyik yapıyoruz şurada. yoksa biz de sizin gibi çaylaktık. üstün belagat ve edebi yeteneklerimiz sayesinde yazar olduk .* . ezikler sizi.

    edit2: ssg sırf ben üzülmeyim diye favorilemiş. lan olum daha evvel söylesene ben senin entry'lerini okuyorum diye. o kadar çaylağı ayağa kaldırdık boşu boşuna.*. hem senin nickin niye en başta görünüyo bakim?

  • sabah oğlanları kaldıramadım yataklarından. gıdıklamak, garip olaylar anlatmak da işe yaramadı.
    "ilk kalkana haftasonu bilgisayar için 5 dk ekstra." dedim. küçük fırladı hemen, büyük üzüldü hali ile. "kahvaltısını ilk bitirene de 5 dk. o halde." dedim. abisi içerdeyken küçük kulağıma eğildi, "ben özellikle yavaş yiyeceğim, abim önce bitirsin ki onun da 5 dk hakkı olsun." dedi. baktım krebin son lokmasını tutuyor tabağında, abisi kazanınca da gülümsüyor.
    benim hiç olmadı ama sanırım buna kardeş deniyor.

  • allahın cezası bir hafızadır. örneğin burnunuzu dayadığınız balkon duvarının kokusu sizi cehennemin dibine gönderebilir. ya da mesela bir rüzgar sevdiceğin kokusunu getirir, etrafına bakınırsın oysa o elinin uzanamayacağı bir diyardadır. e tabi mutlu ettiği vakitler de olmuştur hakkını yememeli.

  • erdal bakkal: sen de şu çocuğu doğuracaksan doğur artık nurten ya. biraz şey yapmıyorsun gibi geliyor, bilmiyorum.
    nurten: hayırdır, ne oldu? acelen ne sabırsız bakkal.
    erdal bakkal: ya kaç ay geçti doğmadı bir türlü çocuk ya. bir an evvel doğsun bu kadar da bekletilmez ki insan.
    nurten: dört aylık çocuğun doğduğunu duydun mu hiç sen erdal?
    erdal bakkal: bilmiyorum nurten yav ama biraz ağırdan alıyorsun, böyle savsaklıyorsun gibi geliyor acele et biraz. *

  • caydırıcılığı olmayan genelge.

    taksi yolcuyu kabul etmeyecek bu durum tespit edilecek, sonra taksiciye yolcuyu alması söylenecek ancak ve ancak taksi şöförü almamakta ısrar ederse yasal işlem yapılacak.

    günlük hayatta uygulaması şöyle olur tüm taksiciler aynen istemediği yolcuyu almamaya devam eder, arada bir yolcu çok merkezi ve polis'e kolay ulaşabileceği bir yerdeyse şikayet eder, taksici yolcuyu alır, kameralara bizde ekmek parası için uğraşıyoruz napalım günlük yevmiyem zor çıkıyor diye ajitasyon röportaj verir, baktılar polis çok sık durdurup zorla yolcu bildiriyor arkadan taksiciler lobisi polisi bağlar kontrolleri azaltın der olur biter.

    caydırıcılık böyle yapılmaz, taksici yolcuyu almadı mı, taaak 7 gün bağla arabayı, bir daha mı almadı taaak 30 gün daha, 3. de tamamen trafikten men et bak bakalım bir daha almamazlık yapabiliyorlarmı...

    taksi plakası sahibinin ne suçu var derseniz(ki bu sistemde en büyük suçlu onlar ama neyse...) o da yolcu kabul etmeyen şöförü çalıştırmaya ısrarla devam etmesin...

    edit : imla

  • yola cikmadan 3-4 saat once alinan kolayi termosa doldurup buzdolabina koymak, yola cikma vakti geldiginde kolanin neden sogumamis olduguna hayret etmek.

  • 19-20 yaslarindayim. erkek arkadasimin babasi uzun yillar sigara tiryakisi. ne yapsa kurtulamiyor. en son careyi akapunkturda bulmus. sisli'de bir akapunktur uzmanindan randevu almis. giderken bize siz de gelin benimle dedi. ben, erkek arkadasim ve babasi sisli'deki akapunkturcunun muayenehanesine gittik. eski, kohne bir apartman dairesiydi. adam da doktor falan degil, duvarda uyduruk biryerlerden akapunktur sertifikasi olan tuhaf biriydi.

    adam arkadasimin babasini yatirdi. biz de seyrediyoruz. orasina burasina igneler soktu. sonra yarim saat bekleyecegiz dedi. gecti masasina oturdu. biz de erkek arkadasimla karsisina gectik oturduk. odaya derin bir sessizlik hakim.

    adam hic konusmadan birden masasinin altindan bir baglama cikardi. basladi calmaya. hem caliyor. hem turku soyluyor. biz aniden sasirdik. icimden oyle bir gulme geliyor ki, dudaklarimi isiriyorum, aklima kotu seyler getiriyorum gulmemek icin. kafami cevirip erkek arkadasimin suratina baktim. surat olmus domates gibi kipkirmizi. gulmemek icin dudaklarini buzmus, kafasini onune egmis. dokunsam patlayacak. adam arada baglamadan kafasini
    kaldirip yuzumuze baktiginda yanaklarimi yana gererek hem egleniyormus havasi veriyorum hem de gulme stresini biraz azaltiyorum. o yarim saat bana 10 saat gibi geldi. yarim saat boyunca adam hic ara vermeden caldi, soyledi. sonra aniden dondu, vucudunda ignelerle muayene masasinda yatmakta olan arkadasimin babasina;
    - istek var mi? diye sordu. arkadasimin babasi da yattigi yerden;
    - antalya dolaylarindan bir turku var ama ismini hatirlayamadim dedi. bunun uzerine adam;
    - onu sormuyorum sigara icme istegi var mi? dedi.

    biz orda artik dayanamadik. koptuk. sanki yillardir gulmemisim gibi guldum. arkadasimin babasi mi? hala sigara tiryakisi.