hesabın var mı? giriş yap

  • türk lirasının sadece havaalanı bölgesinde değersiz olduğunu zannedenler var.

    bundan 16 sene evvel ilk ve tek olarak yolculuk ettiğim atatürk havalimanı burger king'de bu şokun benzerini yaşamıştım.

    yahu dedim bu ne kadar farklı böyle, kasadaki kızımız burası havalimanı dedi.

    lafa bak, burası havalimanı. galaktik imparatorluk kalkış üssü sanki, babası da darth vader amk.

  • şu dizideki kuzey karakteri var ya, kadın ikiyüzlülüğünün timsalidir. adam bildiğin on numara hödük ama herkesler ağzının suları akarak izliyor herifi. lan madem bayılıyorsunuz maço adamlara bu kadar, vatanımız membağı lan bunların, öküzden bol ne var memleketimde. ama güzel çankırı'mın kavruk delikanlısı yapsa bu tripleri sümüğünüzü atmazsınız adama, bu sarı sikli yapınca ooovvv beybi.

    ben de niye içlendiysem bu kadar amk.

  • korkunun ecele faydası yok. 100 sene sonra ekmek yenilemecek artık bu kapıdan.

    “hangi müslüman peygamberi inkar eder de müslüman kalabilir?" cümlesini biri açıklayabilir mi? nasıl bir tespitse!!!

    edit: sabah mesaj kutuma baktım ciddi ciddi peygambere inanmanın imanın islamın şartı olduğundan falan bahsetmişler. merak etmeyin ben imanın islamın şartını sizden iyi biliyorum, o çok iyi bildiğinizi iddia ettiğiniz kitabınızı da sizden iyi biliyorum.
    deizmi seçen kişinin peygambere olan imanını sorgulamada kullanılan cümlenin saçmalığına ve sonrasında yapılan tespite karşı ironi olarak sordum o soruyu. (bkz: tecahülü ârif)

  • bob dylan, paul mccartney ve miles davis ile birlikte 20. yy'ın en büyük üç müzik insanından biridir. müzik tarihi onsuz yazılamaz. gelgelelim 39 stüdyo albümü çıkaracak kadar üretken biri olarak, arada kötü yorumlar alan pek çok çalışması olmuştur.

    bu açıdan street-legal (1978) çok özel bir yerdedir. çünkü bu albüm çıktığında kötü yorumlar almamış, adeta aşağılanmıştır. öyle böyle kötü yorumlar almamıştır. yerin dibine sokulmuştur.

    bunun ne kadarının dylan'ın herhangi bir işine bu kadar kötü yorum yapılmasına yönelik koruyuculuğumdan, ne kadarının nesnel yaklaşımım olduğunu bilmesem de, benim kişisel olarak bayıldığım bir albümdür bu. 70'lerdeki son iyi dylan albümünün desire olduğu söylenir. benim için bu street-legal'dir.

    bilhassa soundu ve dylan'ın denedikleri ile eleştirilir bu albüm. halbuki öyle bir dönemdir ki bu, dylan'ı o sounda pek çok etken adeta zorlamış, bu albümün soundu için onun zihnine girmiştir.

    sound kısmına gelmeden önce, dönemin dylan için fazlasıyla travmatik olduğunu söylemek gerek. eşi sara'dan boşanmak üzeredir ve çocuklarının velayet davası vardır. idolü elvis tam bu sıralarda ölmüştür. bu yüzden ağır bir depresyona girmiştir. uzun zamandır üzerinde çalıştığı deneysel filmi renaldo and clara gösterime girmiş, beğenilmemiştir.

    yani kafası aslında tam olarak müziğe odanaklanmış halde değildir. yine de ortaya çıkan kalabalık müzisyen kadrolu, dylan'ın diğer albümlerinde rastlamadığımız kadar "neşeli", orkestral ve klasik r&b'vari çoklu kadın geri vokalli albümün tümüyle dylan'ın kafa karışıklığından kaynaklandığını söyleyemeyiz.

    dylan zaten 75'de rolling thunder revue projesinin konserlerinde böyle kalabalık ekibi sahnede kullanmış, bütün yan handikaplarına rağmen keyif de almıştır. bu "kalabalık içinde olma ihtiyacı"nın evliliğindeki sıkıntılardan kaynaklandığı da söylenebilir. çünkü sahne dışında da öyle yaşamaya başladığı zamanlardır bunlar dylan'ın.

    örneğin 1977'de günlerce leonard cohen'in phil spector prodüktörlüğünde çıkardığı death of a ladies man albümünün kaydında takılır allen ginsberg'in de başını çektiği bir klanla.

    zaten street-legal'deki kalabalık kadın vokal ve onların şarkıdaki rolleri için onu etkiyen bir cohen'in tarzı olmuştur, bir de dylan'ın klasik r&b tutkusu. (tamam kabul, belki cohen'den etkilenmemiş de olabilir. bu konuda yaygın bir inanış yok. belki ben böyle varsaymak istiyorumdur.)

    tam bu esnada elvis hayatını kaybeder. aralarında herhangi bir irtibat olmasa da, dylan için elvis bir idoldür. o olmasaydı, kendisinin de olmayacağını söyleyecek kadar tutkulu bir hayranıdır elvis'in. new morning albümündeki went to see the gypsy şarkısını onun için yazdığı rivayet edilir. öldüğünde, haberi aldığında yanında olan çocuklarının sanat eğitmen "elvis'in müziğini beğenmediğini" söylediği için onunla bir hafta tek kelime etmemiş, derin bir yasa bürünmüştür.

    elvis'in ölümünden sonra çıkan ilk dylan albümü olan street-legal'in soundunun elvis'in son yıllarındaki kalabalık orkestralı konserlerinin bir benzeri olması bu açıdan hiç de tesadüf değildir. bir saygı duruşudur.

    ki zaten bu albümden hemen önce çıktığı japonya turnesinde dylan kendisi ile sahnede çalan müzisyenlere elvis'in kendi orkestrasına yaptığı gibi bir örnek kostüm diktirişi grupta huzursuzluklara sebep olmuştur.

    dolayısıyla street-legal'in yadırganan tonu, dylan'ın 75'de kendi başına girdiği bir yolda, karşısına çıkan cohen ve elvis'in de etkisiyle oluşmuştur desem yanlış olmaz.

    albümün kayıt süreci de sancılı olmuştur. kadronun biraraya getirilmesi, dylan'dan kaynaklanan ve bazıları da ondan kaynaklanmayan sebeplerle uzamıştır. müzisyenler sık sık değişmiştir. örneğin married with children dizisinde peggy karakterini canlandıran katey sagal, ilk kadın vokal ekibindedir. fakat o oluşturulan grubun ses aralığı ile dylan'ın onlardan talep ettiği ses aralığı uyuşacak gibi değildir. sagal daha sonra bunu ilk gün fark ettiklerini, fakat korkudan dylan'a söyleyemediklerini anlatacaktır.

    fakat bunca travmatik bir dönemde yapılmasına ve kayıt sürecindeki sıkıntılara rağmen street-legal hiç de eleştirildiği kadar kötü bir albüm değildir.

    bir dylan albümüne neden girdiği asla anlayamayacağın new pony adlı şarkıyı bir kenara koyarsak, çok iyi şarkılar vardır. changing of the guards, no time to think, is your love in vain?, true love tends to forget gibi dylan klasikleri arasına girmemes, haksılık olacak parçalar bu albümde yer alır. senor, we better talk this over ve where are you tonight? da yine başarılı şarkılardır.

    o dönem hayatındaki en mühim değişiklik olan boşanmasının izini de şarkılarda sürmek mümkündür. gerçi kafası karışıktır dylan'ın bu konuda. yeri gelir günah çıkarır ve pişmanlığını dile getirirken, kimi yerde ileriye bakar.

    örneğin baby stop crying, "berbat bir adamla birlikte dibi gördün sevgilim" dizesi ile başlar.

    ya da we better talk this over'da;

    "bunun hakkında konuşsak iyi olur
    belki ikimiz de ayıldığımızda
    sadece elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan
    bir insan olduğumu anlayacaksın

    bu durum ancak daha da zorlaşır
    neden yok yere acı çekelim?
    buraya kadarmış deyip, kendi farklı yollarımıza gidelim
    henüz çürümemişken" der.

    sözünü ettiğim dylan-elvis ilişkisi ile ilgili son bir anektod ile bitireyim entry'yi. daha önce elvis, dylan ve george harrison'ın birlikte stüdyoya girip kayıt yapacağı, fakat elvis'in gelmediği söylenirdi. yakın zaman önce yapılan bir röportajda konu dylan'a sorulduğunda, "gelmeyen elvis değil, george ile bendim" der sanatçı. eminim bu doğru değildir. ama dylan'ın verdiği cevap bu.

    not: şarkı sözlerinin çevirileri mahir ünsal eriş/ bob dylan sözler/kara plak yayınları

  • bir rivayete göre bu şarkıyı hayat öykülerinin önemli bir yerinde barındıranlar, bu şarkıyla ilgili önemli yaşam deneyimleri olanlar, bir gözaltında ya da kalabalık bir otobüs yolculuğunda, demli çaylar, kahveler, şaraplar eşliğinde illa ki en az bir kere söylemiş olanlar, hayatlarını bu şarkıya göre kurgulamış olanlar, herşeyden vazgeçseler de seherin bir gün sıyrılıp geleceğine hem de yakında geleceğine umut etmekten ve bu umuda aşık olmaktan vazgeçmeyenler dünyanın en saf, en çocuk, en güzel insanlarıdır.

    ısrarla aranası, bulununca asla bırakılmayası insanlarıdır. zira sessiz ve sakin bekleyen bekledikçe bileylenen yürekler en kadir kıymet bilen, en sevgi dolu insanlarıdır yeryüzünün.

  • başına bir şey gelmeyeceğinden emin olduğu için böyle çemkiriyor.

    türk halkının genel özelliğidir. ezebileceğini ezer acımaz.

    olayın ne olduğunu bilmediğim için haklıdır haksızdır diyemem ama karşısındaki kadın bir savcı olsaydı böyle bağıramazdı veya ne idüğü belirsiz bir maganda olsaydı ancak akşam twitterdan ağlardı.

    not: buradaki mevzu ezenle ezilenin mesleklerinden bağımsız... bizim memlekette gücü yeten gücünün yettiğini ezer. misal mağdur hanım ablamızın apartman görevlisi sadece onun kapısının önünü temizlemeden mesaisini bitirse büyük ihtimal bu sefer bağırıp çağıran taraf kendisi olacaktı.

    buna aslında hayatın her alanında şahit oluyoruz. adamın altında bmw bilmem ne modeli var yolda en üst hız sınırında sollama yapan şahin sürücüsüne 500 metre öteden sellektör yapmaya başlıyor ama aynı zibidi aynı hareketi bir audi q8 sürücüsüne veya bir makam aracına yapamıyor.

    gerçekten aile terbiyesi almış, kendini yetiştirmiş, sinirlerine hakim olmayı öğrenmiş çok küçük bir azınlık dışında maalesef durum böyle. eğitim sadece cehaleti alıyor...

  • maaşı asgari ücretten gösterip vergi kaçıran ama hicbir cuma namazını kaçırmayan patronlarımızın şark kurnazlıklarından biri ...

  • az önce sonuçlanan olay.
    özellikle bu başlık altına gelip "burayı şikayet sitesine çevirdiniz" minvalinde laflar eden suserlerin bu sonucu iyi okuması, çıktısını alıp saklaması ve günde iki kez tekrar etmesi lazım.
    başlığın açılmasından 2 gün sonra ford otosan tarafından arandım ve genel merkezden bir teknisyenin bulunduğum şehre gelip arabayı tekrar inceleyeceği söylendi. hukuki sürece başvurmama gerek kalmadan meseleyi çözeceklerini ifade ettiler. (sosyal medya yüzünden olduğu ne belli denilebilir ancak ne olduysa bu yazılanlardan sonra oldu zaten).
    bugün gelen telefonla da paramın iade edileceği söylendi.
    bu entry öncesinde yazan ve destekleyen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum, uygun zamanda her birine işkembe çorbası ısmarlayacağımı da belirtmek istiyorum.
    sosyal medyanın bir yaptırım gücü olduğuna gerçekten inandım. zaten olması gereken de budur, firmaların sosyal medyadan çekinmesi hem tüketici hem de firmanın yararınadır.
    bir kez daha teşekkürler ekşi sözlük, teşekkürler sedet.