hesabın var mı? giriş yap

  • olay troll mü bilmem ama bugün suriyeli döven büyük oyunu görmüş konyalılar yarın reisleri dedi diye suriyelilerin vatandaşlığa geçmesine bir şey demeyecek. isteyen alınsın isteyen aşağılandığı için daha bir şevk ile versin akp'ye oyunu. siz busunuz işte. bugün bu olayları yapanların önüne yarın koy sandığı yine akp diyecek.

    adım gibi eminim, çok büyük iddia ediyorum. bugün konya'da suriyeli döven eleman yarın olası bir referandumda suriyelilere evet diyecek. bu akıl tutulmasını çözdüğümüz vakit ülke kurtulacak.

  • bilimsel merak, gözlemcilik, araştırma ruhu ve gerizekalılığın ilginç bir bileşimi sayılabilecek eylem. bitkilerin gündüzleri karbondioksit alıp, oksijen vermesi; geceleri oksijen alıp karbondioksit vermesi şeklinde son derece güdik bir şekilde körpe zihinlere sokulmuş olan bu tabiat atraksiyonu bana hep ilginç gelmiştir. fotosentez konusunu öğrendiğim o andan itibaren oturma odasındaki aşk merdivenini takibe aldım. bitkinin gündüzleri verdiği oksijeni görebilecekmişim, o ana tanık olabilecekmişim gibi gelirdi hep. kimi zaman "aha oksijeni verdi herhalde" diyerek içime boş boş hava çekerdim. o zaman ebru şallı'nın tv8'deki pilates dersleri yoktu ama fotosentez esnasında ebru şallı'nın şimdi çıkardığı gibi "vüüüüüühhhhh ev-veet kaburgalar harika vüüüüüühhh ev-veet sırtımız börek gibi" lafları eşliğinde, sanki böyle vüüüüüüh vüüüüh diye bir oksijen verme sesi duyar gibi olurdum. oksijen veriyor muydu bilmiyorum gerçi. oksijen verdi verecek diye aşk merdivenini izlerken uyurdum bazen. akşama doğruysa büyük bir korku içinde uyanırdım. zira akşamları karbondioksit verip beni öldürebilirdi aşk merdiveni.

    öğrendiğim her konuyu annemle babamla paylaşma alışkanlığımın bir sonucu olarak geceleri aşk merdiveni ile aynı ortamda bulunmamamız gerektiğini anlattım onlara. karbondioksit veren aşk merdiveni sağlığımıza zarar verebilirdi çünkü. babam, annem, küçük kardeşim ve babannem beni gülümseyerek dinlerlerdi. bana hiç inanmadılar... bir sabah uyandığımda oturma odasında cansız bedenlerini gördüm. ahahaha yok lan şaka... allah etmesin töbe estağfurullah... babannem oturma odasında aşk merdiveninin gölgesinde yatmasına rağmen maşallah 94 yaşına kadar yaşadı. arkadaşlarıyla konken oynarken çıkan kavgada vurulmasaydı belki de hala yaşardı...aslında yaşlı-masum-sevimli demeyeceksin, kızgınlıkları çok fena oluyor nenelerimizin dedelerimizin. ölenlere rahmet, yaşayanlara sıhhat dilerken bu entryimi de milli eğitim bakanlığına seslenerek bitirmek istiyorum: yıllar yılı yanlış anlatmışsınız fotosentezi, bitki gece karbondioksiti verdi verecek diye çocukluğumun en güzel günlerini acıyla, gerilimle geçirdim. olmadı milli eğitim bakanlığı, yanlış yaptın, seni şimdi kınamaya başlasam ömrüm yetmez.... yazık.

  • o yazdıklarının yarısını yapsaydı o yazdıklarını yazma ihtiyacı duymazdı. hayat böyle bir şeydir kabul etmek istemeseniz de. iç huzur, tatmin gösterilmek istenen bir şey değildir, tam tersine göstermek zaten bunların eksikliğidir, hepimizde olduğu gibi tıpkı.

  • kim demiş hani biri demiş ya "ilk perdede silah gözüktüyse ikinci perdede mutlaka patlar" diye. (edit: çehov demiş.*)

    kimse dikkat etmemiş. şebnem dönmez, barış'a ciddi bir iş toplantısı öncesi "kolunuz leke olmuş" dedi. barış da işi gücü bırakıp bir panikle lekeyi silmeye çalıştı. "amaan boşver eve gidince makineye atarım" demedi.

    laf olsun diye mi yaptılar böyle bir şeyi sizce? ne lekesiydi o? barış niye bu kadar paniğe kapıldı da temizlemeye çalıştı?

    ne lekesiydi biliyor musunuz?

    fren hidroliği...

    de gözünü sevdiklerim. bir sefer de fren hortumları kesilmiş arabayı kullanan herif uçuruma gelmeden önce daha şehrin içindeyken bir kere frene bassın da "aha fren tutmuyo la" diyip kenara çeksin. ya da en fazla öndekine falan eklensin. yok abi illa uçuruma gelene kadar frene basmayacak, uçuruma gelince basıp aşağı yuvarlanacak.

  • 57 yıl önce vefat etmiş reşat nuri güntekin'in çalıkuşu kitabı d&r kitabevi'nde 33 lira. nereye gidiyor lan bu 33 lira?

    orhan pamuk'un masumiyet müzesinin ingilizce çevirisi istanbul'da 16 lira (8 dolar) iken, türkçesi 25 lira.

    tamam, emek, ekmek önemli kavramlar da, asgari ücretle çalışan insanın emeğinin saati 3 lira mıdır?

  • yazının daha yakışıklı hali için: stockton

    --- --- ---

    nba tarihinin hakkı en az teslim edilen karakterlerinden biridir.
    tipine bakınca zaten anlarsınız neden hakkının teslim edilemediğini. bugün değil en görkemli zamanında bile görseniz ilk aklınızdan geçen cümle "ben bundan iyi oynarım" olur ancak kazın ayağı öyle değil işte.

    nba tarihinin en çok asist yapan ve top çalan adamını "bakın böyle de bir oyuncu var" diye anlatacak değilim, istatistikleri gerekeni söylüyor zaten ancak benim uyuz olduğum buna rağmen bazı listelerde kendisini chris paul ve jason kidd gibi adamların arkasına yazmaya cüret eden çapsızlar mevcut.

    yahu bu adam kariyerinin son 6 sezonu basketbol oynamasa gene tarihin en çok asist yapan adamı olacaktı.

    kariyeri boyunca oynayabileceği maçların %98,5'unu oynamış. akıl alır gibi değil gerçekten. ligde bulunduğu 19 sezonda oynayabileceği 1526 maçın 1504ünde sahaya çıkmış. hatta istatistiğin iyice bokunu çıkaralım; adam 1 sezonda 18 maç kaçırmış, kalan 18 sezonda yalnızca 4.

    tarihte 9 defa bir oyuncu sezonda 1000 asisti geçmiş.
    kevin porter ve isiah thomas bunu 1 defa başarmışlar, stockton ise 7 defa.

    baron davis kendisi için "beni öyle utandırmıştı ki kendi kendime 'ben acaba gerçekten basketbol oynamayı biliyor muyum?' diye düşünmüştüm" der.
    inanmayan buraya bakabilir.

    chris webber playofflarda eşleştikleri utah ile oynayacakları maç öncesi takımdaki rookieleri otobüste bekletip "the baddest man in the world"ü göreceklerini söyler. çaylaklar gelen adamın arabalarından, tarzından, tavrından falan bahsedileceğini düşünürken 1.85 boyunda beyaz bir adam çocuklarıyla minivan'dan çıkar. (minivan nedir diyen cahiller için buraya tık) sonrasında da bu kısa beyaz adam maçta canlarına okur.
    inanmayan buraya bakabilir.

    gary payton stockton'ı savunmanın michael jordan'dan daha zor olduğunu söyler. (gary payton adına konuşmak gerekirse burada söylemek istediği hangisinin daha iyi oyuncu olduğu değil, hangisinin kendisini daha zor duruma düşürdüğüyle alakalıdır.) payton, stockton'ın kendisiyle oynarken hiç muhattap olmadığını, hiç bir şey söylemediğini, kendisi yokmuş gibi davrandığını ancak sonrasında bir anda hücum faul yaptırıp payton'ı kenara gönderdikten sonra sadece kendisine bakıp kafa salladığını söyler.
    inamayan buraya bakabilir.

    özetle bu adamın oyunculuğunu sorgulayan birini görürseniz, muhattap olmadan hayatınıza devam edebilirsiniz.
    çünkü top michael jordan'dayken michael jordan'ın sayı yapmasından çekinmeniz gerekir ancak top john stockton'dayken sahadaki her oyuncunun sayı yapabilmesinden çekinmeniz gerekir.
    inanmayan buraya bakabilir.

  • konuştuğu erkeğe "artık bu ilişkinin adını koyalım" diyen kıza yaklaşıp "ilyas koyun lan ilişkinin adını, dedemin adı" dedim.