hesabın var mı? giriş yap

  • hügo almeida'nın şut atabilen, çalım atabilen, driplingi olan, omuz omuza mücadele edebilen, kafa topuna çıkan(düşmeyen), takım oyunu oynayan, son vuruşu olan, pas özelliği olan, verkaçı bilen, pozisyon bilgisi yüksek, özgüveni yüksek, bire birlerde etkili, bire ikiyelerde daha etkili, iletişimi kuvvetli, kariyerli, finishing özelliği yüksek, namazında niyazında olan versiyonu.

  • ne olmuş yani, bizim de ağaca selam vermişliğimiz, jipe ceza kesip 3 gün güneş altında bırakmışlığımız var.

  • yani bu istisnasız her gece mutlaka oluyor. hep aynı kişiler tarafından gerçekleşen bir geyik bu. hani biz böyle bir geyik yapınca küfreden kişiler de dahil buna. coşkun büktel abi "insanları adlarını ve adımı vermeden suçlayacak kadar alçak değilim" der. isim vermek gerekirse bunlar genellikle ibn i batuta, diadra, guru, belki bir kaç kişi daha. sevdiğim bir iki kişi de var bu nicklerin arasında ama her gece birisinin başlığı altında ya da bir başlık altında bu zatlardan birisinin başlatıp, diğerlerinin kombine bir şekilde katıldığı anlam veremediğimiz ya da benim veremediğim bazen "io monaka komoto monako" filan gibi entryler de giriliyor. geyiktir tamam da, bir şey varsa biz de gülelim ya da bundan sonra herkes kendi bildiği dilden konuşsun. ben entrylerimin hepsini tırnak içinde almanca yazayım, zübeyir hepsini tırnak içinde arapça yazsın, kafamıza göre takılalım 12'den sonra bal kabağına dönüşür gibi. bir de gariban bazı yancılar oluyor "abi ben de oynim mi" der gibi aradan katılmaya çalışan ama kimseyi oyuna almıyorlar. bak yineliyorum, karşı değilim ama nedir yani biz de bilelim? açıklığa kavuşturalım bunu.

    edit: efendim uzuntu bu geyiğe dahil değilmiş. operasyonda bir hata oldu. bize bilgi veren kaynağı bulmaya çalışıyoruz. şu anda izini kaybettirdi ama 24 saat içinde bulacağız. jack bauer'i görevlendirdik. eğitim zayiati, kendisinden özür diliyoruz.

  • birkac sene once bodrum'da bazi beach clublarda lahmacun ayran'in 50 tl olmasi hayretle tartisiliyordu.

    ak parti ve recep tayyip erdogan size buyuk bir hizmet yapti. siz bodrum'a maca kizi'na gidemiyorsunuz diye oranin fiyatlarini size getirdi.

  • üç arkadas tren istasyonuna gitmisler. içlerinden biri giseye
    yaklasip bilet almis ve trenin kalkmasina ne kadar zaman oldugunu
    sormus.

    - bir saat on bes dakika... arkadaslarına dönmüs:
    - daha çok var, hadi gidip su karsıkı kafede çay içelim... oradan
    buradan derken laf lafı açmis... birden
    tren düdügüyle kendilerine gelmisler.
    kosarak disari firlamislar ama, nafile... tren kaçmis..
    sormuslar:
    - sonraki tren ne zaman?
    - bir buçuk saat sonra... yine dönmüsler kafeye. yine çay, yine laf
    ve derken yine düdük sesi...
    kosmuslar ama bu defa da treni kaçirmislar.
    bir saat sonra bir tren daha varmis. dönmüsler kafeye...
    ama bu kez uyanik duruyorlar.
    trenin sesini duyar duymaz kalkmislar ve kosmaya baslamislar.
    içlerinden ikisi; biri bir vagona, digeri baska vagona zar zor
    yetismis...
    üçüncü ise geride kalmis ve yetisememis...
    bir süre dövündükten sonra baslamis katila katila gülmeye.
    durumu gören istasyon memuru dayanamayip sormus:
    - hem treni kaçirdin hem gülüyorsun!
    - nasil gülmeyeyim!... onlar beni ugurlamaya gelmisti...

  • yerinde bulduğum karar. bazı veliler işi o kadar abartıyor ki kişi başı fahiş ücretler toplanıyor sonrasında maddi değeri çok yüksek abartılı hediyeler alınıyor. ve işin en kötü yanı bu bi yarışa dönüşüyor. öğretmenler günü bu değil, böyle olmamalı.

  • isveç'e vergi veren türkiye ile bağı kalmamış adama yapılan yardımdır. kızının avrupa'da ölmek daha iyi tarzı bir twiti vardı. bu adamlara mı yardım ediyorsunuz şimdi? bakın her şeyi geçtim yatağa düşene kadar beklemişler üstüne isveç'ten kalkan kurtarma uçağına gitmemişler ve siz ayaklarına özel uçak gönderiyorsunuz . devletin parasını böyle çarçur edip bir de utanmadan oyun konsoluna, makyaj malzemesine vergi getiriyorsunuz. daha kendi vatandaşınıza maske dağıtamadınız ama sorsan ortamlarda büyük devletiz. aferin size.

    edit: arkadaşlar bahsettiğim olayların hepsi adamın kızının twitter hesabında var. herkese tek tek cevap veremem. bahsettiğim ilk twit çok daha önce atılmış. birkaç gün önce açılan konuda linki paylaşılmıştı daha sonra silindi. ss alan varsa paylaşabilir.

    edit2: özelden iltica konusunda çok fazla mesaj aldım. evet herkes hangi profilde insanların isveç'e iltica edebileceğini az çok biliyor. zulüm gördüklerini iddia ettikleri bir ülkeden yardım istemek de ayrı bir yüzsüzlük gerçekten.

  • genelde matbaacılık faaliyetleriyle bilinse de kendisi döneminde ordu ve devlet düzeni hakkındaki fikirleriyle değişime ayak olmuş birisidir. yeniçeriler sonrası kurulan modern ordu olan (bkz: nizam-ı cedid) ismini ilk kullanan kendisidir. birinci mahmut'a sunduğu (bkz: usulü'l-hikem fi nizamü'l-ümem) kitabında osmanlı devlet kurumlarının bozulmasının sebepleri, ordudaki zayıflamalar ve avrupa devletlerinin güçlenmesinin sebepleri incelemiştir. devlet ve ordudaki bozulmaların düzeltilmesi üzerine çeşitli öneriler sunmuştur. kitapta monarşi, aristokrasi ve demokrasiyi işledikten sonra en iyisinin demokrasi olduğunu belirtir ki bu o dönemler için olağan dışı bir öneridir. avrupa ülkelerinin bu parlementer sistem ile bu kadar gelişebildiğini belirtmiş ve din temelli yönetim sisteminin giderek azaltılmasını savunmuştur. ayrıca bu düzenin yardımcı unsurları olan siyasi ve askeri kurumların düzenlerini, işleyişlerini ve ortaya konulmuş yeni teknikleri incelemiş, bu yeni sistemle birlikte rusların son dönemde büyük bir atılım yaptığını ve ileri ki yıllarda büyük devletlere çok büyük dertler açacağı savını ortaya koymuştur. güçlü bir devlet olmak için fizik, astronomi, coğrafya gibi bilim dallarından yararlanılmasını savunmuş ve düzenin bu şekilde gittiği sürece osmanlı ve islam ülkelerinin batı devletleri tarafından sömürüleceğini belirtmiştir.

    özet olarak, ibrahim müteferrika döneminin çok ötesinde bir insandır ve osmanlı devleti için büyük bir şanstır. esir olarak geldiği ülkeye büyük hizmetleri dokunmuştur. ölümünden sonra ise uzun yıllar boyunca matbaada kitap basılmamıştır ki bu örnek bile ne kadar önemli bir kişilik olduğunun kanıtıdır.

    * niyazi berkes - türkiye'de çağdaşlaşma kitabından derlenmiştir.

  • mutlaka görülmesi gereken filmleri kabaca sıralarsak.

    stephen king çağımızın en üretken yazarlarından biri. ilk romanının yayınlandığı 1974'den bu yana 45 romanı yayınlanmış bir yazar. imdb.com sitesine adını yazdığınız zaman tam 106 filme kaynaklık ettiği görürsünüz. bunların arasında bir kaç kez filme alınan eserleri de var, televizyon için de yapılanları da, kısa filmlerde var. king'in yazdıklarından çok başarılı sinema uyarlamaları çıksada, çok vahim uyarlamalar da çıkmadı değil... sadece onun uyarlamaları için film şirketleri kuruldu. castle rock entertainment şirketi adını king'in çoğu romanına kaynaklık eden bir kasaban adını aldı ve sadece king uyarlamalarına yapımcılık yaptı. frank darabont bütün ününü king'den uyarladığı filmler ile kazandı. the shining filmi sonrası ünlü yönetmen stanley kubrick ile arasında bir senaryo atışması olur. stanley kubrick bu senaryo olayları için stephen king hakkında şöyle der; "yazma işiyle pek de ilgili gibi görünmüyor. yazdığını belki bir kez üzerinden geçtiğini ve sonra da her şeyi editörüne yolladığını söylüyorlar. onu ilgilendiren şey icat etmek belli ki ve bence bu onun başlıca özelliği." belli ki de stephen king hiç bir zaman güçlü bir edebiyat diline sahip olmadı ama hep iyi fikirleri oldu bu iyi fikirler ona 45 roman, 6 tane öykü kitabı ve 106 film uyarlması bıraktı. bir zamanlar verdiği vergiler ile bir nükleer füze alabileceği bile söylenmişti.

    5-the green mile (1998) bir korku, gerilim yazarı olarak bilinen king'in daha çok mistik bir adamın öyküsünü işlediği ve dinsel bir yapıya dönüşen 6 kitaplı the green mile'den yapılan bir uyarlama bu. stephen king uyarlamaları konsunda yarı bir yere sahip olan yönetmen frank darabont'ın imzasını taşıyor bu film. frank darabont sinemaya da bir king öyküsünden kısa bir film ile başlamıştı. daha sonra ise kendisine büyük ün kazandıran bir başka king uyarlaması olan the shawshank redemption'i (esaretin bedeli) çekmişti. senaryoyu yine frank darabont yazıyordu. 1935 yılında louisiana'da ki bir hapishane de ki idam işlemlerinden sorumlu erdemli ve erdemsiz mahkumların hikayesini anlatılıyordu. iki çocuğu öldürmek suçundan idama mahkum olan ve aklı dengesi yerinde olmayan ve doğaüstü güçlere sahip olan bir mahkumun hikayesidir bu. frank darabont'un yazdığı senaryo için yazılmış en iyi film senaryosu diyerek övüyordu stephen king.. ama uzun bir kitap olan yeşil yol'u uyarlayan framk darabont kitap da ki bir çok şeyi filme de aktarınca çok uzun ve bazen sarkan bir film ortaya çıksa da oyuncuların da katkısı ile unutulmaz bir klasik haline gelmeyi başarıyordu.

    4-the shawshank redeption (1994) yine kingmania frank darabont tarafından sinemaya uyarlanan bir stephen king uyarlaması. stephen king'in rita hayworth and shawshank redemption adlı uzun bir hikayesinden yine frank darabont'un senaryosu ile çekilen film king uyarlamaları arasında en çok sevilen ve taraftar toplayan film olmayı da başarıyordu. king bu senaryo içinde bu kadar iyi olmasını hiç beklemiyordum diye tepki verecekti. frank darabont ana hikayede bir kaç değişiklik de yapmıştı. bunlardan en önemlisi red karekteri olacaktı. darabont kitap da anladılan kızıl saçlı irlanda'lı yerine morgan freeman'ı koyuyor ve hiç de fena yapmıyordu. kitap da ki müdürleri tek elde topluyor ve ortaya warden norton karekterini çıkarıyordu. ayrıca kitabın sonunda hüzünlü ayrılık yerini filmde hüzünlü bir buluşmaya bırakıyordu. film gişe de tam bir hayal kırıklığı yarattı. ama sonradan ise bir külte dönüştü, bir çok sahnesi ile sinema tarihine notlar düştü. belki de video sekterönü ile değerini bu kadar bulmuş başka bir film yoktur. unutmadan söyleyelim film imdb.com'un tüm zamanları kapsayan top 250'sinde ilk sırada yer alıyor. rottentomatoes.com sitesinde ise yüzde 90 olumlu eleştiri almayı başarmış bir filmden söz ediyoruz.

    3-misery (1990) benim en çok sevdiği stephen king uyarlaması değil, aynı zaman da en çok sevdiğim filmlerden biridir. belki de sözlük de ki gerilimin karşılığı bu film olmalı. stephen king, kitabı yazmaya aşırını fanatik hayranlarından ilham alarak başlamış. aklında önceleri sadece kötü bir karekter yaratmak varmış. ama fazla sebepleri olmayan, iyilik nedir bilmeyen çatlak bir kötü karekter. belki kendi bile yaptıkları kötülüklerin farkında olmayan bir canavar. sinema tarihinin yaratılmış en sağlam kötülerinden biri olan annie'yi kathy bates müthiş biçimde oynar. king filmleri üzerinde denemiyi olan rob reiner yönetir filmi. (1986 yılında bir başka king uyarlması olan stand by me'yi yönetmişti.) filmin senaryosunu yazan william goldman kitaba sadık kalmayı başarır. kitap da ki klostrofobik hikayeyi filme de taşır. ama kitap da bulunan bazı annie aşırılıkları filmden çıkarılır. annie'nin takozla yazarının ayakları kırdığı bölüm kitap da ayağını kesip sonra ise yanan bir meşale ile dağlaması şeklinde vuku buluyordu. bu tür değişikler stephen king'i sinirlendirmiş olsa da, filmi izledikden sonra çok yerinde buldu.

    2-carrie (1976) stephen king'in ilk romanın ilk film uyarlaması olması da ilginçtir. çünkü king carrie hakkında hiç iyi şeyler düşünmez. bu kitabı bir kez daha asla okuyamam diye söz eder. brian de palma'nın elinden çıkan film için king, de palma'nın hikayeye bakışının daha hünerli olduğunu söyler... lawrence d. cohen'in kaleminden çıkan senaryo telekinetik güçleri olan bir liseli kızın, çekingen, ürkek bir kızın hikayesini sinemaya taşır. de palma daha sonra çoğu korku filmi için örnek oluşturacak tekniklerle hikayeyi müthiş bir şekilde işler. tabi sissy spacek'in güçlü oyunculuğu da buna eşlik eder. bu amerikan liselierin en büyük sorunu olan ezik bir öğrencinin içinde beslediği intikamın dışa vurmasıdır. filmin sonlarına doğru tırmanan gerilim ve korku ise hat safhaya ulaşır. bugün çok görülen final ise ilk bu film ile hayat bulmuştur. de palma kitaba göre finalde bazı değişiklikler yapar, ama bunlar mecburidir. çünkü kitap da ki final sinema diline çevrilmesi çok zordur.

    1-the shining (1980) stephen king, 6 yıldır romanları yayınlanan bir yazardır. daha önce carrie ile bir sinema uyarlaması ve salem's lot adında bir televizyon serisi uyarlaması vardır. stanley kubrick gibi bir yönetmenin king'in yazdıkları ile ilgilenmesi king'i çok heycanlandırır. üstelik korku gibi bir temayı hiç eline almamış bir yönetmen olan kubrick bu metni beğenir. farklı janrlarda hep en iyisini yapmayı bilen kubrick yine müthiş bir filme ulaşmak üzeredir. kubick ile king'in ilk buluşması pek iyi geçmez. kubick fikri beğenir ama hikayeyi çok sıradan görür. king ise bunu anlamak da güçlük geçer. hatta stephen king bir senaryo yazar ve kubick'e gönderir. stanley kubrick metni okumadan geri gönderir. king kitap da ana merkeze oteli alır. bütün olayların ana temelinde otel vardır. ama kubrick filmin merkezine bir adamın psikolojik sorunlarını alır. onun cinnetini konu eder. film bittikten sonra king filmi hiç beğenmez. filmin kısa ömürlüğü olacağını söyler. bu öngörünün günümüzde ne kadar yanlış olduğu ise ortada. daha sonra king kitabın sinema haklarını geri alır ve yapımcılığı kendisinin yaptığı, senaryosunu yazdığı the shining'i tekrar çeker. ortaya felaket bir şey çıkar.

    dipnotçuk: bunların dışında rob rainer filmi olan satnd by me'yi, bryan singer filmi olan apt pupil'i, bir televizyon serisi olan salem's lot'u, george a. romero filmi olan creepshow'u, frank darabont filmi olan the mist'i de zamanınız varsa izleseniz hiç fena olmaz.

  • yahu fanatizm gözleri yine kör etmiş. fenerbahcenin hometownu olan kadıköyün belediyesi maç sebebiyle trafik sorununa dikkat çekmek istemiş. yok kadiköyde gsliler yaşamıyor muymuş yok oy filân yokmuş. cus artık ya.

    neyin fanatizmi yapacağına şaşırır olmuş insanlar. bi relax bi sakin. kizacaginiza oturun yoga filân yapın bi ruhunuz dinlensin