hesabın var mı? giriş yap

  • zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.

  • ingilizce'de coffee nap olarak bilinen, eğer düzgün yapılabilirse oldukça etkili olan bir dinlenme yöntemidir.

    kahve uykusu aslında çok basittir.

    diyelim ki uykunuz gelmeye başladı ve siz uykunuzu açması için kahve içmek istiyorsunuz. yaptığınız kahveyi içtikten hemen sonra uyuyup yaklaşık 20 dakika sonra uyanırsanız hem sadece 20 dakika uyumaktan hem de sadece kahve içmekten çok daha zihniniz açık bir biçimde uyanırsınız. kahveyi içip, 20 dakika uyuyup uyanmak sadece kahve içmekten çok daha etkili bir uyku açma yöntemidir.

    peki neden?

    günlük hayatta beynimizi kullandığımız zaman beynimizde yavaş yavaş adenozin isminde bir molekül birikiyor. bu molekül beyin hücrelerimdizdeki reseptörlere bağlanıp beyin hücrelerinin çalışmasını yavaşlatıyor. böylelikle de beyinde biriken adenozin kişinin düşünmesini güçleştiriyor. yani zihin yorgunluğu demek aslında düşünce güçlüğü çekmek, düşünce güçlüğü çekmek de beyinde adenozin birikmesi demek. uyuduğumuz zaman beyin hücrelerimizdeki reseptörlere bağlanan adenozin bağlantısı kesiliyor ve böylelikle uyandığımızda düşünmekte güçlük çekmiyoruz. bu yüzden uykudan uyanınca zihnimiz uykulu halimize göre açık oluyor.

    kahve dediğimiz şeyin zihnimizi açmasının sebebi ise kahvenin içinde adenozine oldukça benzeyen ancak adenozin aksine düşünceyi yavaşlatmayan kafein isminde bir molekül olması.

    kafein yapı olarak adenozin molekülüne benzediği için tıpkı adenozin gibi beyin hücrelerinin reseptörlerine bağlanıp adenozin moleküllerinin o hücrelere bağlanmasına engel oluyor ve adenozin molekülleri o hücrelere bağlanmayınca da zihnimiz yavaşlamıyor. bu durum kafein moleküllerinin hücreler ile bağı kopana dek sürüyor.

    adenozin ve kafein yapısı

    şimdi şöyle bir durum var.

    eğer yorgunsak ve zaten beyin hücrelerimizin çoğuna adenozin bağlanmışsa kahve içtiğimiz zaman kafein molekülleri bağlanabilecek bir hücre bulamadıkları için pek işe yaramıyorlar.

    bir bardak espresso içtiğimizi düşünelim. bu espressonun kanımıza karışıp, kafeinin beynimize varması yaklaşık 20 dakika sürer.

    eğer bir bardak espresso içip 20 dakika boyunca uyursak, bu süre zarfında beyin hücrelerine bağlanan adenozin moleküllerinin bir kısmının bağı uyku sayesinde kopuyor ve biz tam 20 dakika sonra uyandığımızda kafein molekülleri beyne ulaşıp henüz temizlenmiş olan beyin hücrelerine bağlanabiliyor.

    kafein bu hücrelere bağlandığında da o hücrelerden kopardığımız adenozin molekülleri tekrar gelip o hücrelere bağlanamıyorlar. böylelikle tam teşekküllü bir uyku çekmeden önce gün içinde bir süre daha idare edebilecek kadar zihnimizi açmış oluyoruz.

    bu olay gece araba süren deneklerde deneniyor ve kahve uykusu yöntemini kullananların sadece kahve içenlerden ya da sadece şekerleme yapanlardan daha dikkatli oldukları gözleniyor.

    ileri okuma için:

    reasearchgate makale

    konu hakkında video

  • bir adam bir gün bir petshopa giriyo kendisine en yakın duran papağanı gösterek
    -pardon bunun fiyatı nedir diyor
    -10000$ efendim
    -neden bu kadar pahalı peki
    -efendim o 300 tane kelime biliyor
    biraz uzaktaki papağanı işaret ederek
    -peki bunun fiyatı nedir
    -20000$ efendim
    -peki bu neden pahalı
    -o aynı kelimeleri hem ingilizce hem türkçe söylüyor
    onun yanındaki papağanı göstererek
    -bunun fiyatı nedir
    -30000$ efendim buda kelimeleri her dilde söylüyor
    adam biraz daha bakındıktan sonra dükkanın yüksek bir yerinde asılı olan papağanı görüyor ve soruyor
    -bunun fiyatı nedir
    -100000$ efendim
    -bunun özelliği nedir
    -valla bu pek konuşmuyo ama ordaki 3 papağan buna "hocam" diyorlar

  • fransa'dan yeni döndüm. kusura bakmayın da almanya ve ingiltere hariç (ingiltere'nin de ne kadar kıta avrupasında olduğu tartışılır), avrupa ülkelerinin durumu türkiye'den daha parlak değil. fransızlar dahi sarı yeleklilerden, grevlerden ve hükümetten bıkmış durumda. fakirlik orada da var. ay sonunu orada da getiremiyorlar. evler kutu gibi. hayat pahalı, paris'te de trafik var. ne yazık ki halkın geniş bir kısmı patronlara, hükümetleri de onların çıkarlarına çalışıyor. elbette insanlar birbirlerinin hayatlarına türkiye'deki kadar müdahil değiller, ancak fransa'da da senede yaklaşık 160'a yakın kadın eşleri, sevgilileri ya da yakınları tarafından katlediliyor. göçmen gözünden bakacak olursak da ne kadar entegre olursanız olun siz bir yabancısınız. kıta avrupasının liberal geleneği ne yazık ki abd ve kanada kadar gelişmiş değil. daha dün telefonda görüştüğüm bir fransız arkadaşım, neden aniden döndüğümü sordu. fikirlerimin, onlarınki gibi olmadığında ne kadar değersiz ve işe yaramaz görüldüğünü söyledim. hiç de liberal olmadıklarını belirttiğimde bunları onaylamak zorunda kaldı.
    evet, aniden döndüm. pişman da değilim. döneli henüz birkaç hafta oldu, işlerimi yavaş yavaş yoluna koyuyorum. eğer tekrar yurtdışına çıkarsam, gideceğim ülke kesinlikle kıta avrupasında olmayacak.

    edit: durumun ingiltere'de daha beter olduğuna dair süser arkadaşlardan mesajlar alıyorum. şunu eklemem gerekiyor ki; ben fransa'da expat ya da bir şirkette çalışan olarak bulunmadım. master ve doktora eğitimimi orada tamamladım. akademinin diğer alanlara göre daha özgürlükçü ve liberal olması beklenir. böyle olması doğaldır zira fikirleri tartışıp ortaya temel hipotezler koymak esastır. ancak üzülerek belirtmem gerekiyor ki fransa'da onlar gibi düşünmediğinizde düşüncelerinizin hiçbir değeri olmuyor, direkt olarak bunlar yanlış damgası yiyorsunuz. bu durum fransa'da bu işi yapan bir alman ya da amerikan araştırmacı için daha farklı olabilir. ancak sorun tam olarak burada başlıyor. geldiğiniz ülke itibariyle sizi ikinci üçüncü sınıf insan yerine koyarak, kendi doğrularını empoze ediyorlar. bunu biraz da türkiye'den giden avrupa sevdalısı akademisyenler bu hale getirdi. bunlardan farklı bir profil sergilediğinizde atipik kategoride değerlendiriliyorsunuz ve hayat sizin çekilmez bir hâl alıyor.

    edit 2: italya'da da durum aynıymış yok mu artıran ?
    edit 3 : almanya daha da betermiş.
    edit 4 : kervana belçika da dahil oldu.
    edit 5 : norveç'te böyle dertler yokmuş. iskandinav ülkeleri denenebilir.

  • biliyorsunuz, 2023'te "aya sert iniş yapacak olmamız" gündemde. ilk türk astronotumuzun da hazır olduğu söyleniyor. bir türk olarak sakız - oruç ikileminden daha çok merak ettiğimiz tek konu akılları kurcalıyor: uzayda mangal yapmak mümkün mü?

    bilimin ışığında açıklamaya çalışacağım.

    geleneksel mangal yöntemimiz üzerinden gidelim. aya gidecek uzay aracına iki tane parke taşı, rakı, bir torba kömür, bir kutu kibrit ve bir tane mangal yelpazesi koyduk. aya sert inişimizi yaptık. bim poşeti içerisinde getirdiğimiz tavuk kanatlarını pişirebilecek miyiz?

    cevap maalesef hayır.

    yanma, bir yakıt (kömür), oksitleyici (oksijen) ve ısının (kibrit ateşi) bir araya gelmesi gerekir. ayın ise sadece egzosfer diyebileceğimiz dış katmanında eser miktarda oksijen bulunur bu da ateş yakmak için kullanılamaz.

    kibritin yapısı nedeni ile kısa bir süreliğine de olsa ay yüzeyinde yanabileceği söylense de oksijenin bulunmaması nedeni ile kömürü tutuşturma imkanımız bulunmuyor.

    yani anlayacağınız geleneksel yöntemlerle tavuk kanatlarını pişirme imkanımız bulunmuyor. yine benzer nedenlerle gazlı barbeküleri, diğer fosil yakıtları kullanma şansımız da bulunmuyor.

    zaten ay'da mangal yakmak da astarından pahalıya gelecektir. kömürleri arasına sereceğimiz parke taşları 3 kilo gelse, 2 kilo tavuk kanadı alsak, 70'lik rakı 1 kilo, yelpaze, kibrit ve diğer malzemeler de 1 kilo tutsa 7 kilogram yapar.

    elon musk'ın falcon heavy'sinden önce uzaya bir şey yollamanın maliyeti 85.216$/kilogram tutuyordu. neyse ki spacex bu işi ucuzlattı ve 950$/kilograma düşürdü. ancak mangal yakmak için 6.650 dolar (98.500 tl) ödemek yine de akıl karı olmayacaktır.

    zaten, kanatları ay yüzeyinde pişirsek de pişen kanatları yemek için uzay aracına kadar taşıyana kadar tekrar soğuyacak ve yeniden ısıtma gereği hissedeceğiz. bu da lezzetini kaçıracaktır.

    uzay araçları, oksijensiz ortamda ateşleme yapabilmek için yakıt ile birlikte oksitleyici olarak sıvı oksijen de taşırlar. bu oksijeni mangal için kullanmaya kalkarsak geri dönememe ihtimalimiz bulunmaktadır.

    nasa çalışanları, uzay araçlarında bulunan malzemeler ile, ay yüzeyinde hindi pişirmek için dört ayrı yöntem önerseler de bunların hiçbiri odun kömüründe pişirdiğimizde alacağımız lezzeti vermeyeceği için bizler açısından önem arz etmemektedir. görsel - görsel

    özetle, ay yüzeyinde mangal yakmak maalesef mümkün değildir.

  • "varoş mekanlarda eller havaya yapmak" kitabımızın 76. sayfasında bulunan rehberdir.

    öncelikle herkes kitabın ön sayfasını açıp baksın, çünkü en geç 2010 tarihli olmalı basım yılı kitabın.

    evet,

    ders1: ikilemeler, tekerlemeler, kulak aşinalığı olan yerel söylemler

    örn: baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana(portakalı soydum baş ucuma koydum)

    ders2: esnaf ağzı hölölöyler, lololar, savuşturma tarzları

    örn: tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim(boş bakkal taşak tartar, sinekli bakkal ve müthiş uyum)

    ders3: baskılı söylemler, bağlaçlı-edatlı tekrarlar

    örn: döneceksen dön, boş kaldı bak defterim, seveceksen sev artık veresiye sevgilim(yine bakkal ağzı var burada)

    ders4: kalple ilgili şeyler söyle prim yapar hep

    örn: kalbim tezgah altı, bir tek seni istiyor, zamlar devam ederse o mahşeri bekliyor.

    şimdi bakalım neler çıktı;

    baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana
    severdim yarım yarım, sıkardım ara sıra.
    kalbim çarpar oldu, hep turuncu turuncu,
    kimseler dokunamaz, pütürlüdür vücudu.
    tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim,
    yarım kilocuk da olsa, yine benimsin sevgilim.

  • bu kadıncağızı nasıl bu kadar büyüttünüz de reklam filminde özcan deniz'le görünce hayal kırıklığına uğrayıp veryansın ettiniz anlamış değilim lan.

    sonuçta tırıvırı şarkılar yapıp ekmeğine bakan bi popçu kişisi değil mi bahsedilen?

    tamam, kendi janrı içinde hoş, dinlenip geçiliyor işte de ne ara, kim tarafından ve ne amaçla bir ella fitzgerald muamelesi görmeye başladı lan ben orayı kaçırdım? yani hangi noktada coca cola reklamında özcan deniz ile oynaması üzüntü yarattı? bir seveni ufak da olsa bi çıtlatırsa çok memnun olurum...

    en nihayetinde reverans - feveran - bumerang - referans kafiyesinden şarkı yapıp cayır cayır söyleyen bi insandan bahsediyoruz değil mi? bu yukarıda okuduklarım da aynı sıla için söylenenler herhalde, farklı kişilerden bahsetmiyoruz?

    allah'ını seversen şu sözlerin yazarından söyleyeninden ne umdun da ne bulamadın güzel kardeşim benim, bi açıkla da bilelim? bildiğin çocuk şarkısı değil mi olmm bu, hem de kötüsünden, manyak mısınız siz bi de kadını üzüp hastanelere düşürmüşünüz...

    --- spoiler ---

    önüne gelene eğilip reverans
    bende karşılığı ağır feveran
    üzerim seni çocuk
    bakmam gözyaşına
    döner bumerang
    al sana referans

    --- spoiler ---