hesabın var mı? giriş yap

  • sürücünün yerinde olmak istemezdim.

    düşünsenize... arkadan motosiklet topluluğu geliyor ve tamamı 130-160 km/h süratle seyrediyor.

    size selektör yaptılar aynanızı kontrol ettiniz, şerit boş, tam şeridinizi değiştirirken çevredeki makas atıp sinyallerini yakan motosikletlilere baktınız çünkü biri gelip size çarpabilir. fakat o da ne! biri sağ şeritte varolmuş dörtlüleri yakmış sizi sağdan geçmeye çalışıyor oysa ki az önce orada değildi.

    bir kazaya sebep oldunuz çünkü ne hız sınırı tanıdılar, ne kural, ne de adap. hiçbir sağlıklı insan başka bir canlının gereksiz yere ölümüne sebep olmak istemez. hayatınız boyunca bu anı unutamayacaksınız.

    bazı yüksek hacimli spor motosiklet kullanıcıları maalesef karayollarını pist gibi kullanmaya çalışıyor. aşırı sürat ve ani hareketlerden hiç çekinmiyor ve çok acı sonuçlar doğurabileceğinin farkında değilmiş gibi davranıyorlar.

  • polise rağmen böyle davranabiliyorlar artık.
    bu ülkede can güvenliğinin kalmadığının çok güzel bir örneği. otobüs durağında beklerken de bu tipler musallat oluyor. para istiyorlar 3 kişi etrafını sarıp. ne yapacaksın amk. ülke ülke değil dağ başına döndü. döl israfı yaratıkların terörüdür. bunları öldürsen insan sayarlar senin başın belaya girer.

    0.

  • 4 kişi bir vatandaşı silahla gasp edip olduresiye dövüyor yetmeyip 7 metre yüksekliği olan bir yerden asagiya atip, parasini ve telefonunu caliyorlar. bunu yapanlar bulunup mahkemeye cikariliyor ve serbest bırakıliyorlar. söyleyecek tek kelime bulamıyorum artik.

    kaynak

    edit: yahu kaynagini belirtip bir haber paylastim, yemedigim hakaret kalmadi, burasi da dahil olmak üzere memleket ruh hastasindan geçilmiyor, gidip tedavi olun, manyak misiniz nesiniz.

    edit 2: bassavcilik olaya ayni gün itiraz etmis, ayrıca prof.dr. ersan şen'in olayla ilgili ayrintili bir yorumu var.
    kaynak 2

  • dostlar,

    öğretmen değilim,

    iletişim fakültesi mezunu olup tezli ve iyi bir dereceyle yüksek lisansımı yaptım. bir yerde işiyle alakasız insanların altından çalışmaktayım. bu ay 2410 lira maaş yattı. yol yok, yemek içerden. iki haftada bir cumartesi günleri çalışıyorum.

    tüm ekipmanımı kullanıyorum. dünyanın en cahil insanlarıyla çalışmaktayım.

    allah hepimize yardım etsin.

    maalesef ülkenin kaderi bu oldu.sadece öğretmen değil bu para herkese teklif ediliyor. allah hepimize şu cumanın saatinde yardım etsin. ne yapacağımı ben de bilmiyorum.

    bildiğim tek şey bir eş ve iki çocukla beraber ay sonu borç yapmak. iyi ki eşim var ve çalışıyor. allahıma şükür olsun. bu büyük avantaj...

    gerçekten çok utanıyorum. işe gelesim yok basıp gideceğim, işin kötü tarafı 2410 lira'dan da olacağım.

    büyük çıkmaz içerisindeyiz...

  • (bkz: deflasyon)

    öncelikle ürünlerin kağıt üzerinde fiyatı aynı ama muhteviyatı aynı mı ona da bakmak gerek. eskiden 0.4 dizem zeytinyağı olan börekte, artık margarin kullanılmadığını buradan göremiyoruz. bu muhalefet şerhini kenara bırakmakla birlikte, esas konuya değinelim; yüksek teknolojili üretim olan (almanya, japonya gibi) ülkelerde, üretim teknolojileri arttıkça, maliyetler düşer. tüketim de artmadığı için fiyatlar azalır. bence 2 yılda fiyatların artmamasındaki ana sebep bu...

    "
    [...]
    - ekonomi nasıl daralır? örneğin geçen sene 100 tane lastik top satıldı tanesi 1 euro'dan. bu sene ise 105 top satıldı ama tanesi 0.90 euro'ya düştü. 10 centlik düşüşe karşılık 5 tane fazladan satış oldu yani bu da bu sene için gdp'nin €94.5 olduğunu yani geçen seneye göre %5.5 düştüğünü gösterir.
    - sayıları abarttım, %5 küçülme olmadı lakin japonya'da olan şey aşağı yukarı bu. almanya'da ise daralma henüz küçük boyutta, ondan ziyade "henüz" durgunlaşma var desek daha doğru.
    [...]
    "

    (bkz: almanya'da negatif faiz dönemi/#94097334)

  • yabancı külliyatta sea peoples olarak geçen, bilinen antik dünya'nın tunç çağı (bronz çağı) döneminin ve sisteminin milattan önce 13. asırdan yavaştan başlayıp 12. asırda kati sonuçlara erişen bir dizi istila neticesinde toptan çöküşünün ana nedeni olan kavimler grubu/konfederasyonu. bu terim batılı mısırologlar tarafından yakıştırılmış ve yaygınlaştırılmış bir deyimdir. yazılı metinlerde böyle bir terimleme yoktur. ancak, denizden gelen işgalcilerin tasviri vardır.

    homeros'un ilyada ve odysseia eserleri de çağ itibariyle mitolojik unsurlar ekleyerek bu deniz kavimlerinin cirit attığı dönemi yansıtır. truva'nın yıkımı hadisesinin, oradaki ittifak halinde geçen savaşarın ve odysseia'da anlatılan seferlerin (bir mısır bahsi geçer orada da) bu deniz kavimleri savaşlarının parçası olduğu teorileri vardır. özellikle odysseia'da çeşitli yörelere (mısır, girit vs.) çeşitli saldırıların anlatımları bulunur. mitolojik anlatıma tam anlamıyla itibar etmek mümkün olmasa da, homeros'un birkaç asır ileriden o dönemi duyum üzerinden yazıya döküp anlatmış olması gibi bir vaziyet mevcuttur.

    velhasıl, bu kavimler, iklim mecburiyetlerinden kaynaklı bir tür yağma konfederasyonu kurarak, bilinen antik dünya'da bilinen ne kadar medeniyet, yönetim, monarşi vs. var ise asur, fenike ve mısır istisnalarıyla bir bütün halinde yok etmiş, ortadan kaldırmıştır. taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmamış, geriye kalan yanmış, yağmalanmış ve yıkılmış, asırlar sonra kazılıp ortaya çıkarılacak şehir kalıntıları olmuştur.

    ki, bu yok olanlar arasında hititler gibi dönemin büyük güçleri de vardır. muhtemelen bu istila ve yıkım o denli hızlı olmuştur ki, hititler gibi yazılı kültür sahibi medeniyetler dahi arkalarında bu olanlara dair hiçbir yazılı metin dahi bırakma fırsatları olmaksızın, adeta tarihten sırra kadem basmışlardır. asurlar kendi ana bölgelerine (kuzey ırak) kadar çekilmişler ve bu surette total yıkımdan kurtulmuşlardır. mısır savaşmış ve zar zor ayakta kalmıştır. doğrudan doğruya hedef bölgelerin civarında kalan fenikeliler'in ne şekilde kurtulduğu bugün dahi anlaşılmamıştır. miken (mycenaean) medeniyetinin savaşçı kralları bir bir yok olmuştur. ugarit, alalah, karkamış, kıbrıs (alasiya), arzawa (ortabatı anadolu'ya tekabül eder günümüzde) da diğer kurbanlar arasındadır (girit'te minoa medeniyetinin sonunun kesin nedeni netlikle bilinmemekle beraber, deniz kavimlerine yakın bir dönemde benzer bir istila ile sonlandığına dair emareler bunun da deniz kavimleri işi olduğuna delalet olabilir). mısır ve asur ise tamamen yok olmasalar da, ciddi ölçüde zayıflamışlardır (ki mısır'ın yeni krallığı 100 sene sonra ortadan kalkacaktır). sadece doğrudan hedefler değil, dolaylı olarak başka medeniyetler de deniz kavmi istilalarının dolaylı sonuçlarına kurban gitmiştir; gücünü akdeniz havzasıyla ticaretten alan (afganistan'dan gelen kalay madeni babil üzerinden akdeniz havzasına dağılırdı) koca babil, çevresinin yok olması ile gücünü kaybetmiş ve 12. asırda o da elamlar'ca yakılıp yenik düşmüştür. dönemin güçleri genelde birbirleriyle diplomatik ilişkilere sahip, pek çoğu artlarında yazılı bir kültür ve ciddi arkeolojik mimari bırakmış medeniyetlerdir.

    demirden kılıç ve kargılarıyla gelişkin gemilerinden inen onbinlerce savaşçı, bronz mızraklı ve at arabalı (chariot) savaşçılara sahip medeniyetleri tek tek indirmiştir (bu bağlamdadır bronz/tunç çağının bitip "demir çağı"nın başlangıcı). silahları da gemileri de üstündür; demir kılıçları bilinen dünyanın tunç mızraklarına göre üstün bir silahtır. akdeniz'de uzun yolculuklar yapabilecek seviyede hıza, manevraya ve dayanıklılığa sahip bir gemi teknolojisine (galley - kadırga tipi kürekli gemiler) sahiptir bir de bu kavimler..

    hareketlerinin nedeni olarak belirtilen unsur ise genellikle kuraklıktır..tüm akdeniz havzasında dönem itibariyle açlığın ve kuraklığın izleri sürülür. bu kavimleri harekete geçiren unsurun da, bölgede yaşanan o vakte dek eşi benzeri görülmemiş kuraklık ve dolayısıyla oluşan açlık (su olmadan tarım da olmuyor zira) neticesinde yaşanan kendini doyurma ve kurtarma arayışı (ve bu nedenle de harekete geçmeleri) olduğu düşünülür.

    deniz kavimleri haklarındaki ve hikayeleri ile ilgili asli yazılı bilgiler mısır yazıtlarından elde edilmiştir. bilhassa da medinet habu yazıtları epey bir detay verir. ama bu detaylar tam olarak bu kavimlerin kimliği ve orijinleri konusundaki gizem tabakasını tam olarak ortadan kaldırmaz. hatta "deniz" ve "ada" bağlantıları bu kavimlerin tamamı değil, bir kısmı için kullanılır ana temel teşkil eden mısır yazıtlarında. ancak istilacı kavimlerin tamamı genelde bu "deniz kavimleri" çatı isminde torba halinde toplanır.

    mısır yazıtları genelde kendi medeniyeti üzerine yapılan atakları, kendi üzerlerine olan etkileriyle inceler. diğer medeniyetlerin yaşadıklarını detaylı anlatmaz. ancak diğer medeniyetlerin yaşadıkları yok oluşu dört bir yandaki arkeolojik kalıntılar gösterir. örneğin hitit başkenti, bugünkü çorum sınırlarındaki hattuşaş kenti, suriye'de ugarit, günümüz yunanistan'ındaki eski miken şehirleri, bir ihtimal truva en önemli yaşayan arkeolojik kanıtlarından birkaçıdır bütün bu yıkıntının..

    bir diğer kaynak da ugarit mektuplarıdır. günümüz suriye sınırlarında yer alan ugarit medeniyetinden elde edilen yanmış, bir kısmı daha fırınlarının içinde tespit edilmiş ve hiçbiri muhtemelen muhataplarına/hedefine hiç ulaşmamış çivi yazısından kil mektuplardır deniz kavimlerinin tehlikesini ve istilasını anlatan metinler. ugarit ordusu ve donanması dışarıda seferdeyken aniden gelen kalabalık ve korkunç bir istila ve bu istilanın karşısındaki yardım çığlıklarını tasvir eder bu mektuplar.

    tarihi ve arkeolojik verilerden bu istilaların doruk noktasının mö 1180-1170 civarına tekabül ettiği düşünülür.

    bu kavimlerin yakıştırıldığı karşılıklar vardır; ancak bir çoğu kesinlik arz etmez. bu teorilerin bir bölümü, etimolojik yakınlıklar üzerinden yapılır (aşağıda anlatacağım, sakin)..bir de bu kavimlerin başka metinlerde de yer yer geçtiği görülür. örneğin bu kavimlerin bazılarının mensuplarının paralı asker olarak kadeş savaşı'nda yer aldıklarına yönelik kitabeler bulunur (kadeş yazıtları). ancak belki 2 tanesi hariç tutularak, hiçbirinin tam kökenleri hakkında kesin bir bulgu yoktur. hatta müteakip olarak işgale uğrayan bölgelerde ortaya çıkan diğer kavimler (örn. frigler) ile bile bağlantılandırılmalı veri kısıtlılığı nedeniyle pek mümkün değildir. etimolojik çıkarımların bir bölümü, mısır'ın hiyeroglif alfabesine latin alfabe sistematiğine çevirmekteki ikilemler nedeniyle iyice güvensiz hale gelir.

    deniz kavimlerini oluşturduğu bilinen kavimler:

    denyen -- mısır kitabelerinde (medinet habu'da da, harris papirüsünde de) bu kavmin bir ada halkı olduğu yönünde ifadeler mevcuttur. nerden geldikleri konusunun tam net olmaması bir yana, kim olduklarına dair teoremler de doğrudan doğruya isim benzerlikleri üzerinden yapılır. israiloğulları'nın dan kavmi, güney italya bölgesi kavmi daunlar, danaoi (akalar), günümüz yunanistan'ını vaktinde işgal eden dorlar gibi hipotezler hep "denyen" ismine benzerlik üzerinden çıkmadır.

    ekwesh - yine antik yunan akalar'ın diyarı için hititçe tabir olan ahhiyawa üzerinden kurulan isim benzerliğinden akalar'ı imlediği savları vardır. ancak kim olduğu en belirsiz gruplardandır. mısır yazıtları bunların libya üzerinden yapılan saldırılarda libya ordusunda paralı asker olarak yer aldıklarından tut da bunların sünnetli olduğunu dahi yazmıştır da tam nereden kökenlendiklerini yazmamıştır.

    lukka - antik dünya'da yaygın olarak bu şekilde isimlendirilmelerinden yola çıkılarak (hititler de bu şekilde isimlendiriyor), bu kavmin likyalılar'ı temsil ettiğine yönelik az muhalefet gören bir görüş birliği var. ikinci ramses'in kadeş yazıtlarında da lukka kavmi, hitit safında savaşanlar arasında geçiyor. muhtemelen de doğru bu hipotez..

    peleset - bölgeye isimlerini de veren, deniz kavimleri istilası neticesinde bölgeye yerleşen antik "filistinliler" (philistines) kavmi olduğu konusunda neredeyse bir ittifak mevcuttur.

    shekelesh - etimolojiden yola çıkarak, sicilyalılar olduğu teorize edilir. mısır yazıtlarında bu deniz kavimleri detayının yanında libyalılar (meshwesh) ile birlikte mısır'a merneptah dönemi saldırdıkları da anlatılır. mısır anıtlarında yuvarlak kalkanlı mızraklı askerler olarak göğüslerinde madalyonlar, kafalarında başlıklar ile tasvir edilirler. ugarit mektuplarında da isimleri geçer; denizlerde çok rahatlıkla hareket ettikleri anlatılır.

    sherden - kuvvetle muhtemel sardinyalılar (başlığında ayrıca yazmıştım, oraya bakınız --- (bkz: sherden/@turcopolis))

    teresh - tirenliler veya truvalılar olduğu hipotezleri vardır. bu da etimoloji bazlıdır. ancak başka da bir bilgi yoktur haklarında..

    tjeker - bunların kökenleri de varsayımsaldır. medinet habu'da istilacı kavimler arasında geçmesinin yanında, wenamun namlı gezginin mısır'da papirüslerde keşfedilen ve bugün puşkin müzesi'nde sergilenen hikaye yazımında geçer (bu "seyahatname"nin fiction olduğuna inanılmaktadır artık günümüzde). wenamun'un hikayesinde, kenan'daki dor limanının (israil'de hayfa civarı antik bir yerleşim) beder unvanlı bir tjeker prensince yönetildiği belirtilir. ancak bu muhtemelen, tjeker'li arkadaşların büyük deniz kavmi istilasından sonra bölgeye yerleştiğine emaredir, zira wenamun'un hikayesi, medinet habu'ya göre daha geç bir döneme aittir.

    weshesh - belki de hakkında en az bilgi olan kavim. sırf fonoloji ve etimoloji benzerliklerinden bazı hipotezler vardır haklarında - akalar'ın parçası olduğu, antik karya'nın wassos kentinin (bugünkü güllük bölgesi) halkı olduğuna, güney italya'da oscia bölgesinden geldikleri gibi - hiçbiri de net bir belirtme imlemez.

  • popüler müziği sevmiyormuş rock ve alternatif müzik daha iyi diyor popçular iki cıstak açıyor meşhur oluyor cidden yetenekli müzisyenler hakettiğini alamıyor diyen kişi.. tamam iyi demişsin güzel de kızım bunlar alişanın programında mı denir lan.

  • kibar feyzo - kemal sunal

    günlük dağıtımı sırasında kemal sunal'dan önceki personele 300 lira verilirken kemal sunal'a 100 lira verilir ve kemal sunal sorar,

    - hepsi bu kadar mı kurban ?
    - evet
    - benimki niye ötekilerden eskik
    - onlar sendikalı
    - bende harranlıyam
    - git ulan işine
    - patronda sendikalı herhalde hemşerisini tutuyor.

  • hangi başlığa yazayım diye ararken çıktı karşıma. eziklik değil de ukte benimki. ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahipken, çocuk yaşta öğrenim hakkı elinden alınan, otuz olayazmış ancak halen içinden bundan mahrum bırakılmanın öfkesini atamamış ben...

    dün gecenin ortasında göz yaşları içinde uyandım. yine.
    insan bu yaşa gelir de hala kendini okul koridorlarında, sıraların üzerinde, dersliklerde görür mü diyorum. yine annemle kavga ediyorum, 13 yaşında yalvar yakar okumak istiyorum diye mücadele ediyorum tek başıma.

    elimden alınan çocukluğuma, sahip olmadığım hiç var olmamış anılarıma, öğrenmeye olan aşkıma, dört duvar arasına kapanmış 10'lu yaşlarıma, gençliğime ağlıyorum o kabuslarda.

    arayı kapatmak için kalkıp ders çalıştığım, gizli gizli kitap okuduğum uykusuz kaldığım geceleri, üzerine yine her sene birinci olduğum medrese derslerini, sekiz senede öğrenilecek ilmi dört senede hıfzettiğim o günleri hatırlıyorum.

    maddi her imkana fazla fazla sahipken bana istemediğim bir yol çizen aileme bakıyorum. sonra kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışan kendime. yetişemiyorum.

    ezik değil ama eksik hissediyorum, kaybolmuş hissediyorum. geç kalmış hissediyorum. şu an olabileceğim yeri hayal edip olduğum yere bakınca, yapılan haksızlığı hatırlıyorum tekrar tekrar. öfkeleniyorum.

    bana sorulmadan tayin edilmiş hayatıma, elimde olmayanlardan dolayı, elimde olanlarla yaptığım seçimlerin beni getirdiği yere bakıyorum...

    çevremdeki insanların, sırf o "diploma" denen kağıt parçasına sahip değilim diye kaale almayışlarını, potansiyelimi görmeyi iletimi, cahilliklerini hazmedemiyorum.

    başka kadınların ne güzelliğine, ne zenginliğine, okudukları "iyi" okullara bakıp kıskanıyorum, imreniyorum...

    her şeyi sineye çekiyorum ama bunu aşamıyorum!...

    edit: mesaj kutusundaki sayıya şaşkınlıkla uyandım. sonradan anladım ki dünkü iç döküşüm debe'ye girmiş.

    elbette okumayı bırakmadım; liseyi açıktan bitirip, yaşıtlarımla mezun oldum. şu an ise açık öğretimden sosyoloji okuyorum. yine de bu bazı şeylerin yerini doldurmuyor. şu an örgün eğitim almak istesem yine dış engellerle karşılaşacağım. yine de belki ileride olur...

    çok söylenmiş; herhangi bir üniversiteyi okumuş olmak için değil, ciddi anlamda kaliteli eğitim veren, bilgi üreten ve ürettiren bir okuldan derece ile mezun olmak isterdim.
    ne yazık ki, bu olsa bana açılacak kapıları, okuduğum kitaplar açmıyor.

    "maddi durumun yerindeyse önemi yok" diyen de var.
    benim için bu -elbette o da önemli ama- meslek sahibi olmaktan ibaret değil...

    evet, yine de okumanın yaşı yok ve bırakmış değilim ancak bazı şeyler zamanındaki gibi olmuyor ve yaşadığımız bazı şeyler unutulmuyor.
    ben de bunun vermiş olduğu anlık duygu yoğunluğu ile yazmıştım.

    son yazdıklarım bölük pörçük oldu biraz ama...

    attığınız her mesaj ve iyi dilekleriniz için tek tek teşekkür ediyorum.*

  • got kadar evlerimiz oldugundan mutevellit ozguvenle ilgisi olmayan gudu.

    su asagilik kompleksinden vazgecin bi olom. ulan bir nesil oncesinin odasi bile olmazdi da dösegi orta yere sermez miydi bu ozguvensiz dediginiz millet.

    bi haltı da "bilmem kim soyle yapiyo, biz boyle. o zaman bizde bi bozukluk var" diye yorumlamayin be ya.

    ayrica yatagi ortaya koyunca haliyi gotumuze mi sokacaz afedersin.

    edit. edep.