hesabın var mı? giriş yap

  • bugün içerenköyde şimşek fırına alışveriş yapmak için girmemle başladı olaylar. ne alsam diye bakınırken yanıma yaşlıca başörtülü bir teyze geldi. önce koluma dokundu ne olduğunu anlamadan irkilmemle birlikte korkma dedi. sonra herkesin içinde bu vaziyette sokağa çıkılmaz, böyle giyinemezsin dedi. ne var halimde deyince görmüyor musun halini dedi. bana göre görülmesi gereken bir durum yoktu çünkü... ince askılı diz hizasında bir elbiseden bahsediyorum. teyze ben de sorun yok sen benden uzaklaş deyince bu sefer kendisine yandaş bulmak için çalışanlara beni gösterip dinimizde bu şekilde giyinmenin günah olduğunu, başımıza ne geliyorsa bizim gibilerden dolayı geldiğini söylemeye başladı. orada çalışanlar ki sonradan biz onay vermedik size yapılana dese bile o zaman neden haddini bildirmediniz? neden ben hakkımı savunurken size hak veriyoruz, sizinle bu şekilde konuşamaz demediniz. kimse kimseyi giydiği kıyafet ile yargılayamaz. istediğimi giyerim buna kimse karışamaz. bu ne kendiniz bilmezlik? bu ne hadsizlik? sen kendinde bu hakkı nasıl buluyorsun?

  • arizona tucson'da bulunan şimdiki adı ile davis-monthan hava üssü.
    (bkz: the boneyard ya da graveyard)

    emekliye ayrılmış ya da servis ömrünü tamamlamış olan hava araçlarının, parçalanarak geri dönüşüme kazandırıldığı ve herhangi bir nedenle emekliye ayrılmış bir uçağa tekrar ihtiyaç duyulması halinde yeniden kullabilmesi için depolandırıldıkları birleşik devletlere ait en büyük üs.

    bu işlemin kısaltmaları;
    309 amarg (aerospace maintenance and regeneration group)
    sardıp (stricken aircraft reclamation and disposal program)

    motorlar, silah aksamı, elektrik, elektronik ve gözlem aygıtları sürekli geri dönüştürülür ve böylece hava kuvvetleri bütçesine katkıda bulunulur. isteyen ülkelere bu hurda uçakların satışı yapılabilir.

    sivil vatandaşların girmesi yasaktır.

    başka bir açıdan ele alacak olursak,
    bir amerikan vatandaşının yeni arabasının kaportası ya da içtiği bira, kola v.b. gibi içeceklerin metal kutusunun, gökyüzünde bir zamanlar sesten hızlı uçan bir uçağın parçasından yapılmış olma durumuna hizmet eden yerdir.

    havacılık tarihine damgasını vurmuş jetlerin hurdaya ayrılması, parçalanması ve ayrıştırılması son derece üzücü bir hadisedir. yıllarca bu devasa uçakların bakım onarım hizmetini yürütmüş olan personelin şimdi aynı uçakları söküp parçalamsı zor bir durumdur.
    zira, ister parçalanarak hurdaya ayrılsın ister bir müzeye kaldırılsın bu uçakların bakım ekibi veda etmekte zorlanmaktadır.

  • 2 üst katımda komşular var. çocuklar o kadar çok koşuyor ki bina komple sallanıyor. bir üst kat komşum, köpek aldı ve ev ahalisinden birisinin temizlik takıntısı var. günde 3 defa süpürge açılıyor. köpek sabaha karşı havlıyor. tüm apartmanda yankılanıyor. 2 alt komşum, havlama sizden mi geliyor diye geldi üst kata yönlendirdim. kaç defa dedim. saldırmamak için kendimi zor tutuyorum. sinir stres hastası yaptılar. elim ayağım titriyor artık. günlük hayat gürültüsü bile evde büyüyor. çünkü ben gürültü yapmıyorum. evden çalışıyorum. şu anda ev de değiştiremiyorum ki değiştirsem ne kadar fayda edecek. taharet musluğu sesi duyuyorum ya taharet musluğu! be hayvan oğlu havyan lan bu evi 3 cm perde betonla mı yaptın be itin evladı!? evde yürürsen davulun içindeymiş gibi ev sallanıyor. yeni bina. ne yapacağım bilmiyorum. kafayı yiyeceğim. bunun bir yönetmeliği, bir şeyi yok mu? tüm türkiye'yi adamlar bu şekilde inşa etti. kaçış yok. müstakil evi olan semtler ya çok fakir ya çok zengin. nasıl olacak?

    ya kardeşim normal ülkelerde, eğitimli insanlar sınıf atlıyor, kendi sınıflarındaki insanlarla mutlu mesut yaşıyor. parayı bu mağara itleri buldu. şimdi paraları ile kafamızı s*kiyorlar. bize kakaladıkları leş evlerde bizi yaşamaya mahkum ediyorlar. aynı kendi inşa ettikleri bu ucubeler ülkesindeki gibi. her alanda gerileme yaşanır mı be her alanda!! bu işler yurt dışında nasıl oluyor kardeşim? insanlar bir arada nasıl yaşıyor. en rahat olması gereken yer, senin cehennemin oluyor. daha da çok evlere kapanmak durumunda kaldığımız şu günler katlanılmaz halde.

    edit: imla

  • iflas etmeye yüz tutmuş, er ya da geç batacak olan ülkedir.

    türkiye'dir.

    elinde ne var ne yoksa satılmış, özelleştirme adı altında peşkeş çekilmiş ülkedir.

    100 liraya fabrikadan çıkan otomobilin 900 liraya satıldığı ülkedir. (kötüden örnek olmaz derler ama bu en kötüden örnek olsun..)

    tapdk verilerine göre son 10 yılda rakıya ödenen verginin yüzde 655 arttığı ülkedir.

    1 paket sigaraya yüzde 80 vergi ödenen ülkedir. (evet, 80 tl'lik 1 karton sigaranın 65 tl'si vergi..)

    maaşını alırken vergi ödeyen halkın, markete gidip alış veriş yaparken verginin vergisini ödediği ülkedir.

    pasaportundan ehliyetine, nüfus cüzdanından ikmatgahına, 3 kuruşluk kağıt parçaları için yüzlerce lira haraç* ödenen ülkedir.

    her yeni güne daha bir nefretle uyanılan ülkedir.

  • valla bu boku yedim ben. zamanında italya bağlantılı bir şirkete internet üzerinden cv göndermiştim. yani cv'de atomu parçalamaktan uçak aerodinamiğine, akışkanlar mekaniğinden new york borsasına , mısır hiyeroglif yazısından aborjini diline kadar yok yoktu. tabi cv'yi doldururken mal mal kıkırdıyorduk geçmişi at pazarından olan arkadaşlarla. neyse zaman geçti unuttuk olayı. birgün garip numaralı telefon geldi normalde açmam digiturktü yok bankaydı diye açtık bunu niyeyse. bir kadın ''efendim şurdan arıyorum başvurunuz değerlendirmeye alındı bla bla şimdi sizi bilmemkime bağlıyorum'' dedi. adam başladı italyanca ettore la gazetta demeye benim aklım hala digiturkten arıyorlar dikkatli olmak lazım kutu kitleyecekler de. ya yok istemiyorum rahatsız etmeyin falan diyorum adam scilachi cavani diyor. hani çok zekiyim ya bunlar italyanca konuşup kutu kitleyecek şuan kayıda alıyorlar hiçbir şekilde olumlu bir kelime çıkmasın ağzımdan diye kurgulardayım. baktım olacak gibi değil yürü git diye telefonu kapattım. nasıl iş bu yermiyiz biz bunları diye kendimi tebrik ettikten sonra etrafıma da bakın böyle böyle yapıyorlar taktik değiştirmişler kitlerler valla kutuyu, kredi kartını diye öğütler veriyorum. millet aaa öyle mi? falan diyor bende evet öyle aman dikkat hata olmasın diyorum. aradan bir süre geçti tuvaletteyim aklıma geldi lan sen cv verdin italyan şirketine onlar da geri dönüş yaptı diye. utandım yemin ediyorum cv göndermekten değil işin içine digiturku karıştırmaktan ulan ne digiturku hay allah. bu da mallıkta sınır tanımayan bir anım.

  • obsesif bozukluk kişinin aklından geçen saçma sapan düşünceler, kompülsif bozukluk da bu düşüncelerin getirilerinden kurtulmak için akabinde yapılanlar efenim. ben yaşadım, biliyorum, o bakımdan. birkaç örnekle konuyu açıklayacağım şimdi sizlere. başlıyorum.

    ***

    ben sorunlu bir evlat idim. evliya sabırlı bir de annem vardı. hikayeledim burada fakat hala var. ama artık ben sorunlu değilim. neden? çünkü çözdüm ben olayı.

    ***

    şimdi en başlarda aklımdan şu şekil düşünceler geçiveriyordu. hakim olamıyordum kendime.
    "eğer annemi yatmadan kırk bir kere öpmezsem annem bu gece ölecek."

    yani bu derece ciddi bi şey geçiriyorsunuz aklınızdan, hem de kontrolünüz dışında geçiveriyor böyle. gidip paşa paşa öpüyordum. sonra rutine bağladım tabii. her gece yatmadan önce annem ölmesin diye gidip kırk bir kere öpüyordum annemi. çoğu kez abim dövüyordu öpücük törenini müteakiben; halbüse anlatsam anlamazdı ki, ben orada annemi kurtarıyordum sadece.

    böyle oya yapar olurdu, parmağına doladığı ipi çözerken "ay lanet evlat, deli midir manyak mıdır bıktım senden..." der, bazı bazı ağlardı. cefalı annem benim... neyse.

    bi sene filan öptüm heralde.

    muhabbet kuşu ölmesin diye her elime aldığımda üç kere göğsünden, üç kere gagasından öper, üç kere de sol kanadını açıp kapardım.

    babamı da yedi kere öpme kararı aldım sonra. de babam sinirli insandır laf aramızda. yedi mi, hayır. sonra onu öpmekten doğal koşullar sebebi ile vazgeçtim.

    hepsi için toptan güzel bir şey yapmaya karar verdim sonra sonra, her gece mutfak lambasını yedi kere açıp kaparsam ailecek kurtulacaktık. babam fark etti bunu da, her gece malum saatte gelip mutfağa oturmaya başladı. "patlatacaksın ampulü eşşolunun." diye kovaladı sonra bi gün. ben ne yaptım, alarmı kurup gece kalkıp yakıp söndürmeye başladım. böylece babamı atlatmış oluyordum.

    bunlar işin geyik tarafı tabii. her terliği sola çevirme, nefesini tutup bildiğin duaları okuma (morarabilir kişi bunu yaparken) ve gitgide bana fizyolojik olarak da zarar veren benzeri davranışlarım artınca...

    bir gün dedim ki;

    "lan eğer bir daha böyle yapmaya devam edersem, ailecek yarına çıkamayalım."

    o gün bu gündür yapmam hiç öyle. valla bu şekilde kurtuldum. tavsiye ederim.

  • 1558-1594 yılları arasında yaşamış japon kanun kaçağı. zenginden çalıp fakire vermesi ile bilinir.

    goemon, orta rütbeli bir samuray ailesinin oğlu olarak dünyaya geliyor. 15 yaşındayken babası shogunluk tarafından suikaste kurban gittiğinde intikam yemini eden goemon, yaşlı bir ninja ustası olan momochi sandayu altında ninjutsu eğitimi almaya başlıyor. ancak ustasının karısıyla kırıştırdığı ortaya çıkınca şehri terk etmek zorunda kalıyor. kaçarken ustasının değerli kılıçlarından birini çalarak kayıplara karşıyor. bu goemon'un bilinen ilk vukuatı oluyor. daha sonra kansai bölgesinde bir hırsız örgütü kurarak başlarına geçiyor.

    babası shogunluk tarafından öldürüldüğü için her türlü despotizme ve otoriteye karşı olan goemon, yönettiği bu güruh ile birlikte varlıklı toprak beylerini, tüccarları ve din adamlarını soyup soğana çevirirken, yağmaladıkları para ve eşyaları da yoksul köylülerle paylaşıyor. bir süre sonra işlediği suçlar yüzünden kötü bir üne kavuşan goemon'un evi, kendisinin evde olmadığı bir vakit, hükümdar toyotomi hideyoshi'nin emriyle basılıyor ve karısı öldürülüp bebek oğlu esir alınıyor. bunu öğrenen goemon, toyotomi'yi öldürmek üzere kalesine sızıyor. suikast girişiminde başarısız olan goemon yakalanarak oğlu ile birlikte kaynar kazanda infaza mahkum ediliyor. oğluyla birlikte kazana atılan goemon ölürken, bebeğini başının üzerine kaldırarak yanmasını engellemeye çalışıyor. bu manzaradan etkilenen toyotomi, bebeği bağışlıyor.

    goemon'un mezarı, bugün kyoto'daki daiun'in tapınağında bulunmaktadır. ayrıca günümüzde kazan şeklindeki geleneksel japon küvetlerine "goemonburo" (goemon küveti) denmesinin sebebi de bu hadise ile doğrudan alakalıdır. video oyunları, diziler ve filmler gibi popüler kültür eserlerinde de bolca yer edinmektedir. (bkz: goemon)

  • elektrik
    tek kişi yaşıyorum. tv izlemem. tek bir odanın ışığı yanar. bilgisayarda takılırım. orta boy bir buzdolabım var. çamaşır ve bulaşık makinesi 2 haftada bir çalışır. (anca birikiyor). akşam 2 saat klima açarım o da çok sıcaklarda, bir de sabah duş alırken kombi elektrik harcar.
    sabah 7'de evden çıkar akşam 7'de eve gelirim. haftada 72 saat bu saydıklarımdan sadece buzdolabı çalışır sizin anlayacağınız.
    bu ayki elektrik faturam ne kadar geldi peki. 85 tl. evet 85.
    kriz yok soygun var.

  • beklemeyin, mesaj atmayacak.
    mesaj atmayın, cevap vermeyecek.
    ağlayın ama geri gelmeyecek..