hesabın var mı? giriş yap

  • başlığın tam hali. `elini uzatan öğretmene haddini bil diyerek sınıftan kovan kaymakam` olacaktı ama malum karakter sınırı.

    --- spoiler ---

    artvin’in kemalpaşa ilçesinde okul ziyaretlerinde bulunan kaymakam m. faruk saygın, kemalpaşa çok programlı anadolu lisesi’nde (çpal) girdiği sınıfta kendisine "hoş geldiniz" diyen ve elini uzatan öğretmeni "haddini bil, sınıftan çık dışarıya bekle" diyerek sınıftan kovdu.

    --- spoiler ---
    kaynak

    bu nasıl bir terbiyesizliktir? bu kaymakam hakkında acilen soruşturma açılmalı ve görevinden azledilmelidir. makam mevki sahibi olan kendini allah sanıyor memlekette.

    (bkz: mehmet faruk saygın)

    edit: buraya da, kendisine yer vermek isteyen öğretmene "öğretmenlik en üst makamdır." diyip dersi ayakta dinleyen mustafa kemal atatürk fotoğrafı gelsin. hepinizi üst üste toplasak atamın tırnağı etmezsiniz.

  • cumhurbaşkanı başdanışmanı, gençlik ve spor bakan yardımcısı, vakıfbank yönetim kurulu başkan yardımcısı, eski akp milletvekili hamza yerlikaya’nın sahte lise diploması kullanması olayıdır. mahkeme kararına göre, ortaokul mezunu yerlikaya, sahte lise diploması kullanmış.

    link

    o değil de, sözlükte tapınılan ibrahim kalın gibi yüce (!) insanlar bu ahlaksızlıklara tek bir söz edememiş mi?

  • "doktorların doktoru metin abimiz" dedi acun.
    adam 120 gün kırık çıkık yanık yırtık bulantı grip herşeye su ve buzla müdahale etti.
    gururlu edit :
    bu sene doktor sprey kullanıyor.
    ekşinin gücü :)

  • hala bu bankayı kullananlara müstahak bir ücret uygulaması yapıyordur. şahsen onlara girdikçe ben mutlu oluyorum. devam edin, mado'nun da dondurmaları çok güzelmiş tavsiye ederim size.

    edit: lucastorn uyardı, kızılkayalar bir ıslak hamburger yapıyor, aman parmaklarınızı yersiniz.

  • evlerdeki toz birçok sebepten ötürü oluşmakta ve ''evdeki tozun %70'ini ölü deri oluşturuyor'' gibi son zamanlarda çıkan haberler gerçeği pek yansıtmamaktadır.
    evdeki tozun en büyük kaynağı dışarısıdır. ayakkabımızdan, pencereden, havalandırmadan vs. gelmektedir.

    evimizde toz oluşmasının kaynağı evden eve değişse de genellikle kir, cilt hücreleri veya kumaş lifleridir, ancak kuruyup dökülebilecek herhangi bir şey olabilir. kitaplar, halılar, kilimler, döşemeli mobilyalar, şömineler ve evcil hayvanların tümü toz yüküne katkıda bulunur. kir, polen, duman, egzoz, kum ve diğer birçok şey dışarıdan toz getirebilir. toz her şeyden oluşan karmaşık bir yığındır ve listesi kesinlikle yapılamaz.

    evdeki tozların içeriği iklime, evin yaşına, evdeki insan sayısına bağlı olarak farklılık gösterebiliyor olsa da evlerdeki tozun %60'a yakınının dışarıdan geldiği araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. bu 15 küsür yıllık bir araştırma olsa bile yeni araştırmalarda aksini gösteren bir sonuç çıkmamıştır.

    önemli olan şey evde toz olması değil de tozun nelerden oluştuğudur.

    polen, toprak ve partikül madde:
    yukarıda belirttiğim gibi, ev tozlarının %60'ı dışarıdan gelmektedir. iyi bilinen bir alerjen olan polen, ayakkabılarınıza, kıyafetlerinize ve hatta saçınıza girebilir. evinizde dolaşırken dışarıdan getirdiğiniz bu maddeleri evin içine yavaşça yayıyoruz. bu aynı zamanda toprak, sigaradan kaynaklanan partikül maddeler ve aklınıza gelebilecek diğer dış ortam kirleticileri için de geçerlidir.

    toz akarları:
    toz akarları, doğal olarak oluşan ve nemli ortamlarda gelişen mikroskobik zararlılardır. eviniz anormal derecede sıcak veya nemli olmasa bile, yatak takımlarınızda, halılarınızda ve perdelerinizde toz akarları saklanıyor olabilir. toz, evcil hayvan kepeği ve ölü deri gibi şeylerden oluştuğundan - toz akarlarının en sevdiği atıştırmalıklardan bazıları - ne kadar çok toza sahip olursanız, o kadar çok toz akarınız olur.

    evcil hayvan tüyü:
    evcil hayvan kepeği - hayvanların döktüğü küçük deri lekeleri - tozda bulunan başka bir yaygın alerjendir . kendi evcil hayvanınız olmasa bile, evinize gelen insanların kıyafetlerinde evcil hayvan tüyü olabilir. evcil hayvan kepeği havaya karışıp yerleştiğinde toz ve akarları toplayarak sorunu daha da kötüleştirir.

    ölü cilt:
    tozun çoğunlukla ölü deri parçacıkları olduğu yaygın bir yanılgıdır. tozun ölü deri içerdiği doğru olsa da, genellikle insanların düşündüğü kadar büyük bir yüzde değildir. bunun yerine, evinizde yüzen ölü deri, toz akarları ve diğer iç mekan hava kirleticileri için bir mıknatıs görevi görür.

    gıda artıkları:
    oturma odasındaki televizyonun önünde yemek yediyseniz, birkaç kırıntıyı dökmenin ne kadar kolay olduğunu bilirsiniz. o yemek artıklarını hemen süpürürseniz pek bir probleminiz olmaz. bununla birlikte, çoğu zaman, küçük gıda parçacıkları düşer ve unutulur, bu da onları tozun doğal bir bileşeni haline getirir.

    bunların yanında tozda eser miktarda arsenik ve ddt gibi zararlı maddeler, böcek pislikleri gibi şeyler de bulunabilmektedir. evinizde olmasa bile apartmandaki diğer dairelerden ya da dışarıdan taşınabilir.

    toz içerdiği maddeler sebebiyle en büyük alerjenlerden bir tanesidir ve buradan çıkarılması gereken en büyük sonuç düzenli ve güzel bir temizliği alışkanlık edinmektir.

    kaynak : molekule.science

  • - olm senin ismini bira markası yapmışlar geçen gördüm.
    - muhittin diye bira markası mı olur lan!
    - olmaz dimi. çok içiyorum bu aralar. akşam takılalım.

  • ağızları 30 karış açıkta bırakan cv'dir. öyle cv mi olur lan?

    yalnız bu cv ile yeme içme işine girmesi cidden ülke açısından kayıp olmuş, büyük bir üniversitede büyük bir hoca olabilirmiş. ha istese şu dakika da olur, tutan yok. demek ki adamın her şeyi hazmetmiş ilginç bir kişiliği varmış, helal olsun.

    galatasaray lisesi, boğaziçi üniversitesi, london school of economics, berkeley, brown, princeton, stanford, georgia, koç...

    insan sayarken yoruluyor.

    bunların birisine bile uğrayan (bakın okuyan demiyorum, 3 aylığına da olsa parayı bastırıp şöyle bir uğrayan) kendini eşi bulunmaz adam sayıyorken, vedat milor'un böyle mütevazı kalması takdire şayan.

    bir de bonus olarak dünya bankası diyor, dünya bankasında çaycı olmaya razı ekonomistler var lan bu dünyada!

  • dünyadaki dominant sinema kültürünün tedarikçisi ve yaratıcısı hollywood'dan bundan yaklaşık 27 sene önce çıkmış, klasik amerikan sinemasını dönüştüren, film endüstrisinin yıllar süren patinajını bitiren, 90'lar ve 2000'lerde çekilen bir çok başyapıtın gerçekleşmesinin öncülü olan, "devrimci bir başyapıt" övgüsünün muhtemelen de en çok yakıştığı film.

    1995 yılında gerçekleşen oscar ödül töreninde pulp fiction, aday olabileceği en önemli dallarda ödüle aday olabilmişti. peki hangi dallar oscar'da en önemlidir? hemen söyleyelim;
    bunlar kısaca 5 büyük olarak geçer; birincisi en iyi film, ikincisi en iyi yönetmen, üçüncüsü en iyi erkek, dördüncüsü en iyi kadın ve beşincisi de en iyi senaryodur. eğer herhangi bir film bu 5 ödülü almayı başarırsa, büyük 5'liyi aldı demektir ki, bu, yapılması en zor işlerden biridir. yani neredeyse hile yapmadan kazanmak imkansız gibidir. adeta mülayim sert'in poker masasına bir anda 5 ası vurması gibidir, bende de beş as var:)

    büyük beşliyi almayı başaran filmler elbette vardır ve izleyene olağanüstü sinema keyfi yaşatırlar. hatırladığım ilk örneği söyleyim; the silence of the lambs. 1991 tarihli muhteşem filme daha sonra başka bir entryde uzun uzun değineceğim. diğer iki örnek te; 1975 tarihli one flew over the cuckoo's nestve 1934 tarihli it happened one night tır. buradan anlaşılacağı üzere bu beş dalı almak çok zordur ve bu, neredeyse 30 yılda bir olan bir olaydır.

    peki pulp fiction büyük beşliye aday olabilmiş midir? aslında olabildiği kadar olmuştur. şöyle ki; filmde çok sahnesi olan ve filmin en iyi kadın oyuncu dalına aday çıkarabilecek bir yapısı olmadığından, sadece en iyi kadın kategorisine aday sokamamıştır. uma thurman, en iyi yardımcı kadın oyuncu kategorisinde aday olmuştur. filmin kendi yapısı gereği, herhangi bir kadın oyuncu başrolü, filmde bulunmamaktadır. pulp fiction diğer tüm önemli dallarda aday olmuş (toplam yedi adaylık) ve en iyi özgün senaryo dalında, henüz 32 yaşında olan yönetmen ve yazar quentin tarantino'ya ilk oscar'ını kazandırmıştır. ayrıca filmin aday olduğu "en iyi kurgu" dalını alamaması da küçük çaplı bir rezalettir. çünkü filmin belki de senaryo ve yönetmenlikten sonra en kuvvetli yanı kurgusudur.

    aynı sene, klasik amerikan sineması örneklerinden olan forrest gump ve the shawshank redemption gibi iki müthiş film daha yarışmıştır. o seneki şampiyon "forrest gump" olmuştur. çoğunluğun tahminine göre eğer forrest gump o sene yarışmıyor olsaydı, bu defa da galip "the shawshank redemption" olacaktı. yani pulp fiction yine klasik sinemaya yenilecekti. tabii bunu kesin olarak bilmemiz zor, belki de imkansız.

    akademi o sene pulp fiction'ın yaratmış olduğu etkiyi hemen fark edememiştir. çünkü kuruluşun reflekslerinin zayıf olması ve bazı üyelerin klasik sinemaya objektif bakamaması bu yolu açmıştır. halbuki 1994 yılında cannes film festivali'nde, pulp fiction altın palmiye'yi alarak, aslında oldukça zor gözüken bir şeyi başarmıştır. çünkü bilindiği üzere fransa ve cannes film festivali, amerikan film endüstrisine alternatif filmlere prim verir. cannes daha evrensel olup, tüm dünyadan seçkin örnekler bulmaya odaklanır. nuri bilge ceylan'ın da hiç oscar adaylığı bulunmayıp, cannes film festivali'nde bir çok ayrı filmle ödül aldığını ve jüri üyeliği de yaptığını biliyoruz.

    pulp fiction'ın böylesi bir değişim ortamında hakkını veren ana etmen, cannes jürisi ve avrupalı eleştirmenlerin de filmi yere göğe sığdıramamasıdır. new york ve diğer amerikalı eleştirmenler burada oldukça geç adım atmışlardır. pulp fiction'ın 1994 yılının ve bulunduğu dönemin mucizesi olduğu gerçeğini ilk gören ve onaylayan aslında avrupa sinemasıdır. avrupa sinemasının sahip olduğu bu refleksle, tüm dünyadaki sinema endüstrisi dönüşmüş, bu dönüşümün lokomotifi de işte bu film olmuştur.

    quentin tarantino'nun bu filminden sonra, benzer kurgu ve şiddet sahneleriyle, enteresan bir espri anlayışına sahip diyaloglar içeren filmler de artmış, bunun gibi tarantino sineması özellikleri taşıyan filmlere "tarantinesk" sıfatı verilmeye başlanmıştır. tarantino, bu filmi yayınladıktan sonra ölseydi bile sadece bu filmi çekmeyi başarabildiği için yine büyük yönetmenler sınıfında yer alacaktı. yönetmenin kariyerinin devamında çekmiş olduğu müthiş filmler de, tarantino sinemasını sevenler için büyük bir hayat şansı olmuştur.

    filmin kaotik, sarsıcı ve şok edici/şaşırtıcı etkisi yıllar içinde virüs gibi yayılmış, günümüzde film yapmaya hevesli birçok yönetmen ve yapımcıya ilham olmuştur. 8 milyon usd gibi mütevazı bir bütçeye sahip olan film, tüm dünyada yaklaşık 215 milyon usd hasılat yapmıştır. tarantino ticari olarak 1 koyup 26 almış, kariyer anlamında ise 1 koyup 1001 almıştır. bariz görünen bir gerçek olarak söyleyebilirim ki pulp fiction, sinemanın devrimsel anlamda son filmi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. gelecek yıllarda böylesine büyük bir etkiyi yaratabilecek bir fenomenin çıkması olasılığı, maalesef günden güne azalmaktadır.

    14 nisan 1995 tarihinde türkiye'de vizyona giren pulp fiction'ın, ülkemizdeki 26. yaşı kutlu olsun.

  • düşük maliyetli havayolu kavramını bize öğretebileceğini sanan gerizekalılar tarafından savunulan şirket.

    anlamadığınız şu güzel kardeşim, kimse neden düşük maliyetli havayolu politikası uyguluyorsun diye kızmıyor pegasus'a. kötü hizmet verdiği ve fiyat politikalarını kötüye kullandığı için kızıyor.

    1. ucuz hizmet almak kötü hizmet almak demek değildir. görece ucuz bilet satman, bazı gerizekalıların dediği ''lan bu paraya daha ne istiyorsun?'' deme hakkını ancak çerkeş otogarında verir sana, havalimanında değil. bak dünyadaki lowcostlara anlarsın ne demek istediğimi.

    2. low-cost'san eğer bir görelim 1 euroluk kampanyalar şöyle delikanlı gibi, 49 euro'dan başlayan fiyatlarla diyip 99 euro kaktırarak low cost olunmaz.

    3. çalışanlarını eğit. terbiye ver. çayıra salınmış gibi çalışmasınlar.

    4. çağrı merkezinden para almak ne lan değişik? uçağa giriş parası da isteyecek misin yakında?

    5. rötar yapma. yapacaksan sorumluluk al. yolcularını adam yerine koy, mağdur etme.

    6. bagaj kaybetme. evet kaybetme. 10 seyahatte 3 kez bagaj kaybetme.

    pegasus ucuz diye değil, kötü bir firma olduğu için eleştirilmektedir, ki en çok kullananlardan biri olarak kesinlikle katılıyorum.

  • film çıkalı 13 yıl olmuş, yıllardır gerek afişinin hoşuma gitmemesi, fight cluba haksızlık yapıldığını düşünmem sebebiyle antipati beslediğim, izlemeye değer bulmadığım filmdi. dün izledim; ve bugün de...
    hissettiğim ama sözlerle bile anlatmaya çalışsam anlatamayacağım bir çok şeyi bu şaheserde öyle bir anlatmışlar ki, ağlıyordum.
    belki 1999 da 19 yaşında bu filmi izlememek bu yaşımda izlemek çok isabetli bir şeydi. 19 yaşında bu hisleri yaşatmazdı.
    o yaşta fight club'ı izlemek 30+ da da bu filmi izlemek lazım.
    gerçekten filmi anlatacak söz bulamıyorum. hayatın raw image i.
    fight club'ı geride bırakıp o kadar oscar almasını şimdi anlıyorum. ilk 20 filmim içerisinde fight clubtan daha üst bir sıraya yerleşti.
    keşke seneye öleceğimi bilsem de ben de lester gibi içimden geldiği gibi yaşayabilsem.