hesabın var mı? giriş yap

  • hiç aldatılmadığım için bilmiyorum ve merak ediyorum ama bi arkadaşım aldatılmıştı, onları gözlemledim. kızın sendeki en basit şeye bile tahammülü azalmışsa, başkasına tahammülü artmıştır. örneğin hapşırdığında iyi yaşa yerine, ya ödümü kopardın yavaş ya...diyorsa başkasındadır artık kalbi.

    debe edit: ilk kez debe'ye de girmiş olduk, hadi bakalım.

    eeeeey türk insanı, atana ve cumhuriyetine sahip çık, başka türkiye cumhuriyeti yok.

  • sosyal medya olmaktan çıkıp, ana haber bültenine dönüşen insanlardır. dün 18.15 eskişehir-ankara yüksek hızlı treninde ben de gerçekleştirdim bu eylemi. başlarken bi tedirgin oldum, kavga çıksa, linç edilsem kaçacak yerim yok, 250 km hızla giden trenden de atlanmaz ki diye. bu tedirginlikle başlattım kaydı. herkes sus pus oldu, dinledi. yaklaşık on dakika boyunca kimseden ses çıkmadı. kayıt bitti, bir dakika geçti, hala çıt yok. sonra çözüldü insanlar, kimisi kendi arasında muhabbetine döndü, kimisi ses kaydını konuşmaya başladı. bir sonraki vagona geçtim, orada da açtım kaydı son ses. bir teyze ne olduğunu anladıktan sonra "dinlemek istemiyoruz biz bunları, montaj bunlar montaajjj" dedi. ben cevap veremeden birkaç kişi "kendi adına konuş, dinliyoruz biz" diye susturdular teyzeyi. bitince bir sonraki vagona geçtim, orada bir abla ben dinletirken bir yandan düşmanca gözlerle bakıp bir yandan yüksek sesle oflayıp pufluyordu, karşısındaki yolcu kendisini "şşşşt" diye susturup dinlemeye devam etti. toplam beş vagon boyunca karşılaştığım yegane kötü tepkiler bunlardı. bunun dışında insanlar kaydın trende dinletilmesine şaşırdılar ama tepki vermediler. bilal'in sesini duyunca yanındakine kafasını sallayıp "bak işte bu" diye işaret eden de vardı, "ne dinlio ki bu kız" diye şaşkın şaşkın bakan da. şaşkınlıkla bakanlara "başbakanımızla oğlunun ses kaydı çıkmış da, dinlememiştim, şimdi dinliyorum" diye açıklama yaptım. kimisinden bir karşılık aldım, kimisi anında kafasını çevirdi, karşılık alamadım. sonuç olarak 25 şubat 2014 günü 18.15 treniyle eskişehir'den ankara'ya dönen insanlar arasında bu kaydı duymayan neredeyse kalmadı. gururla bildiririm.*

  • olasi bir durum. tabi bunu oturup dusunup tasinarak gerceklestirmiyorlar. tesadufen iclerinden birinde olusan genetik bir farkliligin sonucu eger mevcut oldurulme yontemlerinden kacisi daha mumkun kiliyorsa, mesela sinek ilaci zehrini vucutta parcalayan enzimi cok daha fazla uretiyorsa, o sivrisinek hayatta daha uzun kaliyor ve genlerini aktaran da o oluyor. boylece yeni nesil sivrisinekler genetik olarak ilgili oldurme yontemine direnc kazanmis oluyor. buraya kadarki kisim evrimsel biylojinin aciklamasi.

    bir de isin davranissal direnc boyutu var. belli bir sivrisinek korunma yonteminden oturu kan ememeyen, ama yontemin 7/24 etkili olmamasindan dolayi da hayatta kalabilen sivrisinekler, can havli agir bastigindan olsa gerek, davranislarini degistirebiliyorlar. ornegin, cibinliklerin cok sik kullanildigi bir cografyada, geceleri zorunlu olarak es gecip, gunduz erken ve aksamustu saatlerinde ava cikiyorlar. bu sekilde hayatta kalmak norm haline geldikce, bu davranislar da norm olmaya basliyor.

    gerek sivrisinek ilaclari gerekse de cibinliklere karsi sivrisineklerin nesiller boyu gelistirdigi evrimsel ve davranissal savunma mekanizmalari uzerine yapilan arastirmalarin bir kismi su yazida cok guzel anlatiliyor.

  • pikap (pick up): iğnenin hareketini elektrik dalgasına çeviren parçanın ismidir. ilk başta bobinler kullanılıyordu. şimdi manyetik kartuş kullanılıyor.

    pick up

    ses kutusu: iğne doğrudan metalik bir diyaframa bağlıdır. iğnenin hareketi diyaframı
    titretir ve ses çıkarmasını sağlar.

    ses kutusu

    eğer plakçalarınızın kolunun ucunda, elektrik akımı üreten bir parça varsa, cihazınız bir pikaptır. eğer bunun yerine bir ses kutusu varsa ismi gramofondur.

    ***

    aslına bakacak olursanız, edison'dan bu yana üretilen cihazların tek bir teknik ismi vardır: fonograf.

    ancak hem patent savaşları hem de beta-vhs arasındakine benzer bir format savaşı yüzünden, herkes ürettiği cihaza farklı bir isim verir.

    bununla birlikte edison'dan bu yana sistem aynıdır:

    ses dalgaları ile bir diyaframı titret. diyaframa bağlı olan iğne, yumuşak bir yüzeyi kazıyarak dalga çukurları ve tepeleri oluştursun. daha sonra bu yüzeyin üzerinden tekrar geç. bu kez iğne, dalga tepeleri ve çukurlarını takip ederek diyaframı titretsin. titreyen diyafram da ses versin.

    plakçalarlar ilk çıktıklarında tamamen mekanik olarak çalışıyordu. elektrikli bir parçaları yoktu. plak, kurma kolu ile kurulan zemberekli motor ile döndürülüyor; plağı okuyan iğne, ses kutusundaki metalik diyaframı mekanik olarak titretiyor; titreyen diyaframın çıkardığı ses, bir huni yardımı ile odayı dolduracak seviyeye kadar büyütülüyordu.

    fonografta kayıt ve tekrar dinleme

    --- devir hızı ---

    kayıt edilen sesin doğru bir şekilde tekrar dinlenebilmesi için, sabit bir dönme hızı gerekmektedir. edison, en sabit dönme hızını, silindirin vereceğini düşünmüştür. bu yüzden fonograflarda silindir şeklinde kayıt ortamı kullanılır.

    edison'un ilk yaptığı fonograf, 120 devir ile dönüyordu. silindirin dönme hızı 180 devire çıktığı zaman ses daha berrak geliyordu. ancak bu kez makinenin, silindirin bir ucundan diğer ucuna gitmesi 2 dakika sürüyordu. yani edison'un alabileceği toplam kayıt süresi 2 dakikaydı. bunu silindirin üzerindeki izlerin arasındaki mesafeyi daraltarak çözüyor ve 160 devirde 4 dakikalık kayıt almayı başarıyor.

    4 dakikalık amberol kayıt örneği

    --- kayıt süreleri ---

    ilerleyen yıllarda edison'un silindirlerinin yerini, önce taş plaklar ardından da vinil plaklar alacaktır. taş plak ile vinil plak arasındaki fark, devir hızından değil kullanılan malzemeden gelir. taş plaklar gomalaktan imal edilir. gomalak, askeri malzeme olarak da kullanıldığı için 2. dünya savaşı sırasında piyasada gomalak sıkıntısı başlar. bu yüzden ses kayıtları mecburen vinil plağa basılır. 2. dünya savaşı'ndan kalma 78 devirli vinil plaklar da vardır.

    ancak hemen akabinde, tıpkı edison gibi, yüzeydeki izlerin arasındaki mesafeyle oynayarak, bir plağa daha uzun müzik sığdırmayı başarıyorlar ve ortaya 33 devirde çalışan long playler çıkıyor. bu iki teknolojik geçiş, birbirine çok yakın zamanlarda oluyor. bu yüzden taş plak ile vinil arasındaki fark devirden kaynaklanıyormuş gibi geliyor.

    motion picture'dan talkie'ye

    78 devirli taş plaklar, toplam 4 dakika ses kaydı alıyorlar. ses kayıtlarının süresinin uzatılması için iki büyük baskı vardı:

    klasik müzik: koskoca operadan sadece bir arya kaydetmek mümkün oluyordu.

    ve sessiz sinema: sessiz sinema aslında hiç bir zaman sessiz olmadı. film gösterimi sırasında, bir piyanist, canlı olarak filmin müziklerini icra ediyordu. ancak konuşma kısımları metin olarak perdeye yansıtılıyordu.

    nosferatu üzerine doğaçlamalar

    konuşmaların da film gösterimine ekleme arzusu, ses kayıt teknolojisini gelişmeye zorladı. bunun için 40cm çapındaki taş plaklara 33 rpm'de ses kayıtları yapılıyordu. ancak bu ses kayıtlarının toplam uzunluğu 11 dakika tutuyordu. fim boyunca plaklar peşpeşe çalınıyordu. fakat plakların sırasının karıştırılması veya yıpranan filmin tadil edilmesi durumlarında senkronizasyon sorunları ortaya çıkıyordu.

    sinema konuşmayı öğreniyor

    yani, ev kullanıcıları için 78 devirli vinil plaklar da basıldı, sinema için 33 devirli taş plaklar da.

    --- plakların ortaya çıkması ---

    edison'un makinesi hem kayıt alıyor hem de kaydettiği sesi geri çalıyor. ancak fonografın ticari olarak başarılı olabilmesi için, yaptığı kayıtların kopyalarını çıkartıp satabilmesi gerekiyor. işte edison, bu aşamada çok vakit kaybediyor.

    llk başlarda edison, bir hortum ile bir fonografın okuma kafasını, diğer makinenin yazma kafasına bağlıyor ve fonograftan fonografa kayıt aktarıyordu.

    sonraki evrede ise pantograf ile master kalıptan kopya çıkartıyordu.

    üçüncü aşamada ise çetrefilli bir kimyasal işlemle yaptığı kaydın kopyalarını çıkarmaya başladı.

    bu sırada emile berliner, silindir yerine kauçuk disklerle çalışan ürünü için patent aldı. ama fonograf yerine gramafon terimini kullanmak zorunda kaldı. berliner'in yaptığı ilk gramofon elle çalıştırılan bir oyuncaktan ibaretti. zemberekli motorun eklenmesi ile beraber gramofon bugün bildiğimiz şekli aldı. kayıt ortamı da kauçuk diskten, bugün taş plak dediğimiz gomalak karışımına döndü.

    plakları stoklamak, silindire göre daha kolaydı. ama plağın esas avantajı seri şekilde kopyalanabilmesiydi.

    taş plağın basımı

    --- kayıt teknolojisi ve elektrikli plaklar ---

    ister plak olsun, ister silindir, sesler bir huni aracılığıyla toplanarak kayıt ediliyordu. buna akustik kayıt diyorlar. kayıt sırasında şarkıcı kafasını huniye yaklaştırıyordu.

    akustik kayıt

    üflemeli çalgılaın kaydını almak görece olarak daha kolaydı. ancak yaylı çalgılarda sıkıntı çıkıyordu. bu yüzden kontrobasın yerini tuba alıyor. kemanın yerini ise stroh keman.

    stroh keman

    western elektric firması, telefonların alıcılarındaki mikrofon ile yazıcı kafayı birbirine bağlıyorlar. böylece elektrikli plaklar ortaya çıkıyor. yanlış anlaşılma olmasın, gromofonlar hala zemberekli motorla çalışıyor ve ses hala huni ile büyütülüyor. gramofonun hala elektrikli bir aksamı bulunmuyor. sadece plaklar mikrofon ile kaydediliyor. ama bu vesile ile daha güçlü ve huninin alamadığı frekansları da kayıt ortamına taşıyarak daha derinlikli ses elde ediyorlar.

    --- sesin büyütülmesi ve ortofonik gramofon ---

    gramofon dendiğinde aklımıza akşamsefası şeklinde hunisi olan cihazlar geliyor. ses kutusunun ürettiği cılız ses, huniler ile büyütülür.

    bağzı gramofonlar iki boy huni ile geliyor. tek dinleyeceğiniz zaman küçük boy huniyi, kalabalıkta dinleyeceğiniz zaman büyük boy huniyi takıyorsunuz.

    yıllardan caz yıllarıdır ve dans eden insanlar, gramofonun çıkardığı parlak sesi sevmektedir. ancak bu ses, klasik müzik dinleyicileri için fazla metaliktir.

    bunun üzerine, sesi gramofonun kabinin içerisindeki tünellerden dolaştırarak genlik kazandırıyorlar ve kabinin ahşap gövdesi yardımı ile sesi yumuşatıyorlar.

    elektrikli plaklar ile ortofonik gramofonun ortaya çıkma tarihleri de birbirine çok yakındır. akustik plak çalabilen ortofonik gramofon makul fiyata satılsa da,
    elektrikli plak çalabilen versiyonu oldukça pahalıdır. şöyle bir karşılaştırma yapılıyor: bir katibin aylığı 80 dolar, ford'un sattığı araba 300 dolar, elektrola gramofon 650 dolar.

    kabinli gramofon

    --- radyo ve pikapların doğuşu ---

    1920'li yıllarda yaşanan gelişme, gramofonları bir kez daha değişmeye zorlar. artık evlerde radyo ve bu radyonun bir hoparlörü vardır. elektrikli plakların kaydı sırasında kullanılan elektro-manyetik kafanın tam tersi bu kez plakları okumak için kullanılır. müzik, elektrik akımına çevrilerek, radyonun hoparlöründen dinlenir.

    aşağıdaki videoda, eveki gramofonu, hunisi yerine, radyonun hoparlöründen dinlemeyi sağlayan ilk pikap yer almaktadır. bu cihaz kelimenin tam anlamı ile bir ara üründür.

    ilk bobinli pikap

    ilerleyen yıllarda, elektrikli motoru, kendi amplikatörü ve hoparlörü olan plak çalarlar üretilecektir.

  • adam diyor ki 150 bin dolar aylık gelirim var, kadınlar soruyor evi arabası var mıymış? yokmuş ablacım, yemesine içmesine ancak yetiyormuş aylık 150 bin dolar.

    allahtan sigortan var mı diye sormadılar.

  • ben de bazen pahalı olduğunu bile bile alamayacağım ürünlerin fiyatını soruyorum. geçen borusan otomotivde bmw x6 nın fiyatını sormuştum mesala. ayıp mı ? alamayacaksam bile kaça alamayacağımı bilmek hakkımdır.