hesabın var mı? giriş yap

  • hem ielts hem de toefl ibt sınavına 20 gün arayla girmiş birisi olarak sınavların arasındaki farkı, avantajlarını ve dezavantajlarını paylaşmak istedim sizlerle. (eğer writing kısımlarında böyle bir cümle yazsaydım muhtemelen notum kırılırdı=) neyse, sınavlara hazırlık sürecine geçmeden önce ingilizce seviyemi belirteyim ki bu entryden yararlanacak arkadaşlar bir kıyaslama yapabilsinler. universite hariç olmak üzere tüm ilk ve orta öğretim eğitimimi özel okullarda aldım. bu sizi yanıltmasın, lisede ve öncesinde çok başarısız bir öğrenciydim. hatta liseden sondan ikinci mezun oldum. sonuçta, iyi yada kötü grammar altyapım düz liselerden mezun olanlardan daha iyi durumdaydı ama çok değil. daha sonra üniversitede hazırlık okudum. tabi yine beklenen olmadı ve hazırlığı çok verimli bir şekilde okuyamadım. uzun lafın kısası bu yazıyı okuyan bir çok kişinin ingilizce seviyesi benimkinden ya iyidir ya da en az benimki kadardır. bir uyarı yapmak isterim. sınava hazırlanmaya başlarken ki seviyemden bahsediyorum tabiki. on the other hand, önemli olduğunu biliyorum ama çok kafanıza takmamanız gereken bir şey daha var. sınava parisde hazırlandım. evet konuşmama biraz yardımcı oldu ama çok fazla da değil.

    şimdi, after i came here, okullar benden ingilizcemi de ıspatlamamı istediler. o kadar sıkışıklığın içinde bir de ingilizce sınavlarına hazırlanmak zorunda kaldım. tabi öte yandan da gmat sınavına hazırlanıyorum matha faka. konu çok dağıldı biliyorum az sabret. arkadaşım yok anlatamıyorum bunları napim ala ala.. şimdi dört ay kadar süre ile gmat ve toefla beraber hazırlandım. ancak dürüst olmak gerekirse bu dört ayın son iki haftası hariç toefl için 1 saat bile çalışmadım. gmat' in quantitative kısmı benim için çok kolaydı ama verbal kısmında kan kusuyordum. okuduğumu anlıyordum ama soruları çözemiyordum. çok zordu amnskm. neyse bunu neden söylüyorum. it is because very önemli. gmat hazırlığı toefl için dolaylıda olsa büyük bir katkı sağladı. sonuç olarak toefla 2 hafta çalışdım. hatta speakinge son gece bakmışdım. gelen sonuç biraz yıkıcı oldu haliyle. r: 20 l: 21 s:18 w:21 overall: 80 burada okullar en az 94 istiyor. kabul almama imkan yoktu anlayacağınız.(bu arada ingilizcemin o dönemde hangi seviyede olduğunu anlamanız için güzel bir örnek. sonuçta score 80 ken çalışmaya başladım ieltse) bende kalktım ielts sınavına yer ayırttım. toplamda 20 günüm vardı iki sınav arasında.

    ielts sınavı için gidip kitapçıdan sınavla ilgili herhangi bir kaynak almadım. hepsini internetten indirdim. birazdan detaylı olarak kitaplardan bahsedicem. az sabredin. ielts sınavının en büyük dezavantajlarından biri internette ve kitapçılarda toeflda olduğu kadar kaynak bulunmaması. ama bir yandan da bu iyi bir şey. çünkü toefl için piyasada o kadar çok kaynak var ki hangisine çalışacağınıza karar veremiyorsunuz. ielts için bu söz konusu değil. cambridge bu konuda monopol aga. bunun dışında vereceğim bir kaç internet sitesi ve kitap tavsiyesi size yeterli olacaktır.

    öncelikle sınavın içeriğine ve formatına alışabilmek için thomson ielts practice tests adlı bir kitaba çalışdım. sınav formatını öğrenmek ve teker teker tipsler yardımıyla ilerlemek çok faydalı oluyor. eğer kasarsanız 1 ya da en fazla 2 günde bu kitabı bitirirsiniz. daha sonra cambridgelere geçebilirsiniz. şimdi burada da önemli bir husus var. cambridgeleri internetteki malum sitelerden indirirken dikkat edin, çünkü hepsinin ses kalitesi iyi değil. 2,4,5,6, ve 7 nolu kitapların dışındakilerin ses kalitesi iyi olanını bulamayacaksınız. 1 ve 3 nolu kitapların listening kısımlarını çözmesenizde olur. zaten 1 nolu kitap bugün uygulanan ielts formatına uygun değil. o yüzden fazla üstünde durmanıza gerek yok. kitapları kendi rakam sıralarıyla çözün. ieltsin soru kalıplarını kafanıza kazımanızda çok yardımı olacaktır. ilk günlerde her gün dört farklı sectiondan da çözmeye çalışmayın. sonuçta readinge alışana kadar devam edin örneğin birinci kitapta. (dikkat edin general training kısmındaki testleri çözmeyin) her kitapta 4 tam test var. toplamda 28 tam testiniz var. 5 nolu kitabı köşeye ayırın. onu sınava 1 hafta kala çözeceksiniz. bu çok önemli. 5. kitap çok iyi ve sınavı çok iyi yansıtıyor. yukarıda dediğim gibi ilk 5-9 gün sectionlara teker teker çalışın. (bana güvenin bir bildiğimiz var.) şimdi burada size ekstra sectionlar lazım olacak. bunun için de “improve your ielts” isimli bir set var. her section için ayrı ayrı kitapları var. her birini bir günde bitirebilirsiniz. malum sitelerde bu kitaplar var merak etmeyin. yukarıda bahsettiğim 5-9 günlük period bunun için yeterli. unutmayın bir yandan da en az cambridgeların 4. kitabına kadar gelmiş olun. hatta 4üde bitirin. buradan sonra artık formatı öğrenmiş olmanız ve sınava alışmış olmanız gerekiyor. hala kendinizi ısınmamış hissediyorsanız full testlere başlamamanızı öneririm. onun yerine başka bir yerden sadece kendinizi eksik hissettiğiniz sectionlara çalışın. (oxford kitaplarından uzak durun sınavla uzaktan yakından alakaları yok. mesela instant oxford) (piyasadaki tüm kitapları inceledim neredeyse, rahat olun bu konuda) (ekstra ısınma çalışmaları için tavsiye ettiğim kaynak: focus on ielts) artık sınava 10-12 gününüz kaldı. artık full testlere başlayabilirsiniz. ( daha sonra her section için tavsiyeleri olacak merak etmeyin) 6. kitap ve 7. kitabı dört gün içinde her gün ikişer tane full sınav çözerek bitirin. tüm sınav koşullarını evde yaratın. sakın taviz vermeyin. bu çok önemli. speaking için sesinizi kaydedin. sonra kendiniz not verin. (notun nasıl verildiğini görmek için official ielts örnek sınav kitabı bakın, buradaki sınavı sakın çözmeyin bu sınavı en son yapıcaz) şimdi 8 full test çözmüş birisiniz ve artık olaya tamamen hakimsiniz. geriye kalan 6-8 günher gün 1er full olmak üzere 5. kitabı ve son olarak ieltsin official kitabındaki 4 sınavı çözün. sınavda muncuğuna koyacağınıza eminim. şimdi her sectioniçin ayrı tavsiyelerde bulunucam. buraya kadar izlemeniz gereken çalışma sitilini yazmaya çalışdım. uygularsanız nasıl gelişdiğine siz de inanamayacaksınız.

    reading: her gün the economist de çıkan her makaleyi okudum hazırlık süresince. bunun dışında çok fazla zorlandığım bir bölüm olmadı hazırlanırken. çünkü gmat sınavındaki parağraflardan sonra çocuk oyuncağı gibi geliyordu. bu arada okuma ve anlama gücümü arttırmak için wordtest.com u kullandım. ancak bu siteyi 4 aydan fazla kullandım. kısa süre içerisinde hazırlananlar için anlamsız olur ancak çalışmak için uzun zamanı olan arkadaşlar bu siteyi mutlaka kullanmalı. her gün 1 saatte 5000 kelimeyi dört ayda halledebilirsiniz.şahsen ben yaptım oldu. =) all in all, reading kısmı için fazla yardımcı olamıyorum. önerilen kitaplar ve siteler: “cambridge 1,2,3,4, “improve yout ielts reading skills” ve http://www.ielts-exam.net/)

    listening: toefl sınavında bu kısımda çok fazla zorlanmamışdım. ama ielts için en çok hazırlandığım kısım listeningdi. önüme gelen her örneği çözdüm diyebilirim. bu section için piyasada kitap bırakmadım desem yeridir. önerilen kitaplar: cambridge 2,4, “improve your ielts listening skills”“ieltsin ana sitesindeki örnekler, ielts-exam.net, ielts-blog.com, ve binlercesi) (cambridge in diğer kitapları son günlerdeki full sınavlar için o yüzdenonları yazmadım hem readingde hem de burada.)

    speaking: dediğim gibi parisde yaşıyorum, bu yüzden speaking için tek bir çalışma dahi yapmadım. aşağıda bir siteden bahsedicem. speaking için daha iyi bir kaynak bulamazsınız, lütfen okumaya devam edin.

    writing: dananın kuyruğu burada kopuyor millet. writingin 1. kısmı hakaten zor arkadaş. bu sectionada çok fazla zaman ayırdım. şimdi size vereceğim site hayatınızı kurtaracak. o sitede ne deniyorsa yapın. baş-ka kay-na-ğa ihticanız yok. ben birkaç tane olayı kavramanız için vericem ama referans kaynağımız bu site olacak. aman yarebbim ielts sınavında ben bu siteye borçluyum o kadar diyorum. ilk olarak “improve your ielts reading and writing skills" kitabından hafif bir bilgi sahibi olun. daha sonra, visuals writing about graphs, tables and diagrams by gabi duigu isimli kitaba 1.task için iyi çalışın derim. şimdi intenet sitemize geçebiliriz.

    ielts-simon.com bu siteye ilk önce tapın sonra ne derse onu yapın. writing ve speaking için ne derse onu takip edin. adam siteyi blog şeklinde yapmış. o yüzden her section için bloğun en eski yazısına gidin ve bugüne doğru gelin. şablonları ezberleyin. örnekleri çözün. maddi gücünüz varsa bu adamın kitabını satın alın. ben ihtiyaç duymadım.

    to sum up, toeflda reading kısmı ieltsden zor. listening de ise ielts daha zor. ieltsin speaking kısmına tapacaksınız. toefl boy bile ölüçemez bu konuda ieltsle. iki sınavında writing task 1 leri zor ve iki sınavında task 2 kısımları birbirinin neredeyse aynısı. ielts de biraz daha emeğe ihtiyacınız var bu yüzden genel olarak ieltsin writing kısmı daha zor.

    gelelim sınava. uzun olduğunu biliyorum ama tam bir guide olmasını istiyorum.

    ben sınava dusseldorf’ da girdim. paris’ de yer kalmadığı için alamanyalara gitmek zorunda kaldım. sınav günü heyecandan altıma sıçtım. koktu. neyse, listening de ilk bölümde baya bir yer kaçırdım. nasıl olduğunu bile anlamadan bitti. 2.bölümde ise nispeten durumu biraz topladım ve çoğuna yetişdim. listening bölümü bittiğinde en fazla 6 gelir diye düşünüyordum. ama bu bölümden 7,5 almışım. yukarıda saydığım kaynakları meyvesini yedim diyebiliriz.

    reading: bu bölüm daha önce dediğim gibi bana çok kolay geliyordu. 1. ve 2. parağraf şaka gibi sanki, 30 dakikada bitti. son ve en zor olan parağraf için 30 dakikam vardı. bu bölümden en az 7.5 alacağımdan emindim ve öyle de oldu. açıkçası yedi buçuk olmamasına şaşırdım.

    writing: hahaha. ben buna gülüyorum işte. taktik icabı ilk olarak ikinci kısımdan başladım. açıkçası çok şık bir essay döşedim. sagacious, propensity to, compensate gibi upper advance kelimeleri ipe dizer gibi dizdim. bu bölümde noktayı koyduğum anda aga bağırdı “twenty minutes”. ben bu bölüme çalışırken de çok zorlanıyordum. ve nitekim öyle de oldu. tam 20 dakikam olmasına rağmen bu kısmı tamamlayamadan sınav bitti. sadece 1-2 cümle kalmışdı ama sonuçda bitiremedim. writingden 6,5 aldım. sanırım ilk kısma 4 ikiye 7 yada 7,5 gibi bişe verdiler. official sonucu daha görmedim oyüzden bilemiyorum.

    speaking: tamamen bir sohbet havasında geçti. sınavda olduğumu bile hatırlamıyorum. ben konuşurken adam sözümü kesip sınav bitti dedi. o derece kendimi kahvede hissedermiş gibi geçti bu kısım. ben 7 ve üzeri bekliyordum ama sanırım biraz puronansiyeyşından kaybettim.bu bölümden de 7 almışım. official score gelince hatalarımı görürüm artık.

    toefl: r: 20 l: 21 s:18 w:21 overall: 80/120
    ielts: r:7.5 l:7.5 s:7.0 w:6.5 overall: 7.5/9.0
    12 yil sonra gelen edit: r:9.0 l:8.0 s:7.0 w:7.0 overall: 8.0/9.0

    bir insanın 20 günde ingilizcesi bu kadar artmaz. bu yüzden ieltsin tamamen bir taktik ve konsatrasyon sınavı olduğunu anlamalısınız arkadaşlar. yukarıda yazdığım standartları takip ederseniz bunu gerçekleştirmenin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz

  • nasıl bir kaleciyse amk artık. adam defans oyuncusuna pas verdikten sonra pas alabileceği boş alana doğru hareketleniyor. şu adamın yaptığını bu sene galatasaray'da orta saha adamları yapmıyor. varın siz düşünün aradaki farkı.

  • tarafini gezi parkinda insanlarla beraber canla basla calisirken ortaya koymustu.

    kimsenin samimiyet onayina ihtiyaci yok.

  • marx, hegel, kant, gerekli
    cübbeli, fethullah, hatipoğlu gerekli değil.

    debe editi: kisa bir sure once yazarligim onaylanmis olmasina ragmen, bu kisa surede bir kac defa debe'ye girebildigim icin hepinize tesekkurler.
    yeni tema hakkinda bir kac kelam etmek isterim bu vesile ile, sozluk ortaminin yazarlarin kendini arasinda da haberlesebilmesi icin mesajlasmak icin cok onemlidir.
    ve malasef mesajiniz var bildirimi eksik, eskiden budurum yesil renk ile kolayca gorulebiliyordu.
    uzun zamandir mesajlarima bakmiyordum ve hic bir bildirimde olmadigi icin dun bakma ihtiyaci hisettim, yazarlardan mesajlar almisim ve ben bunlara gec cevap verebildim.
    bugun sabahta bir kac mesaj almisim yine bildirim yok.
    boyle birsey sozluk formatina uymaz, insanlar en azindan birbirleri ile kolayca mesajlasabilmeli ve bunu farkedebilmeli.
    ben bu yaziyi yazarken acaba ucurulmuyum diye bir an dusundum ve bu durum ise sozlugun "ozgur" ortaminin ne kadar yara aldigini gosterir.
    en ufak bir elestiride yazarlarin ucurulmasi ne kadar mantikli?
    burada bir kac tecrubemi aktarmak isterim.
    - inci sozluk zamaninda reklam aldi bir iddaa sirketinden (nesine.com) olabilir, yazarlarin isyani ile inci sozluk uzun zaman yada benim bildigim kadari ile reklam almadi, yonetim yazarlara uydu.
    - eksi sozluk yonetimi ise yazarlarin itirazlarini dinlemeden karsi ataga gecti.
    -28 subat gecesi, tema ile ilgili elestirel bir basligim silindi, ve bunu rezalet diye adlandirdigim diger bir basliksa cok tiklananlarda idi sabah o yazi da ucmustu.
    - bu ornekler gosteriyor ki yonetim olaylari bastirmak ve susturmak icin cebri yontem olarak secmistir.
    - sozlugu sozluk yapan ortami idi, bu ortam kaybolunca bu arada cok para kazanabilirsiniz ama uzun vadede insanlar soguyacaktir.
    simdi ben bunun icin ucurulabilir miyim? hem evet hem hayir, cunki ortada sistem kalmadi.
    debe icin yeniden tesekkurler..

  • şebnem ferah'in ilk albümü kadın, zaten kendi başına iyi bir rock albümü olmasının yanı sıra kadınların da bu mecrada var olabileceklerini gösteren bir çalışma oldu. belki ülke hala rock yapan kadın kaynamıyor lakin farklı dallarda müzik yapan bir çok kadın vokalin şebnem ferah'ın vokal tarzından ve şarkı yazma yeteneğinden ilham aldığını düşünmek yanlış olmaz. şebnem ferah'ın solo kariyerini anlatırken volvox'a değinmeden yapamayız elbette ama uzun uzun bu gruptan bahsedip konudan sapmak istemem ancak şunu söylemek lazım: tamamen kızlardan oluşan grubun bu özelliği medyada grubun nadir de olsa yer almasına neden oldu. genelde gazetelerde küçük kupürlerde yer buldular. televizyonda da görünen ekibin dikkat çektiği anlardan birisi trt'nin kokteyl programıydı. burada da grup 1993 yılında where does love live now? adlı kendi şarkılarını sunmuşlardı. rivayete göre bu programı izleyen sezen aksu, şebnem ferah ile tanışmak istedi. bu şebnem ferah için inanılmaz bir şans oldu. biraz da beklenmedik bir durumdu. sezen aksu, o dönem genç ve yetenekli isimleri kanatları altına alıp kendi klanını oluşturmuştu. buna bir isim daha eklenmesi şaşırtıcı değildi. lakin aksu'nun öyle pek de alakası olmadığı rock müzikten birine el uzatması ilginçti. öte yandan 90'lar başında patlayan pop müziğin yanında biraz da buna tepki olarak alttan alta büyümeye başlayan bir rock rüzgarı da vardı. o meşhur 1993 yazında metallica, guns 'n roses, bryan adams gibi rock ve metal sanatçıları türkiye'de stadyumları kolayca dolduruyordu. 80'lerin ikinci yarısında kendi müziklerini yapmaya başlayan ülkenin rockçıları da albümlerini aynı dönemde çıkarmaya başladı. sezen aksu, ferah'ı doğru zamanda görüp, doğru zamanda kendisine destek vermeye karar vermişti.

    volvox, 1994 yılında müzik yapmaya devam ediyordu ama öte yandan şebnem ferah, popüler müzik dünyasına adım atmıştı ve genellikle sezen aksu ile çalışan sanatçıların albümlerine vokal yapmaya başladı. 1994 yazına girerken sezen aksu, ikinci albümünü yapan genç şarkıcı tarkan'a destek vermişti. kendisinin a acayipsin albümünde şebnem ferah geri vokal olarak yer almıştı. daha sonra da sertab erener'in ikinci albümündeki mecbursun şarkısında geri vokal yaptı. ancak herhalde bu dönemin ferah için en önemli çalışması sezen aksu ile doğrudan alakalı değildi. ferah, aksu'nun eski vokalisti ve aşkın nur yengi'nin ablası süheyla dura'nın supervizörlüğünü yaptığı umay umay'ın kendi adını taşıyan ilk albümünde birçok şarkıda geri vokal yaptı. bu şarkılardan hareket vakti'nin yeri ayrıydı çünkü klip de çekilen bu şarkıda şebnem ferah tek başına geri vokal yapıyordu ve de şarkının etkileyici nakaratında kendisini güzelce dinleyebiliyorduk. halen belki şebnem ferah bu şarkıyı bir gün tek başına yorumlar diye umuyorum.

    bu noktada "odadaki fil"e değinmek lazım. volvox'ta grup çalışmaları yanında başka isimlere vokal desteği veren tek kişi şebnem ferah değildi. aynı umay umay albümünde şebnem ferah ile beraber geri vokal yapan isimlerden biri grup arkadaşı özlem tekin'di. grupta klavye çalıp geri vokal yapan özlem tekin de bu dönem pop dünyasına adım atmıştı. kendisi, plak şirketini kurup kendi klanını oluşturan hakan peker ile çalışmaya başlayıp kendisine ve kardeşi zafer peker'e geri vokal yapıyordu. 1995 yılına geldiğimizde volvox'un devam etmesinin bir manası kalmamıştı. grubun iki elemanı zaten artık piyasaya entegre olup iki popüler ismin yeni gözdeleri olmuşlardı. artık barlarda cover parça çalmaktan öteye gidemeyen grubun bir geleceği yoktu. bunu ilk kabul eden özlem tekin oldu ve gruptan ayrılma kararını açıkladı. şebnem ferah'a göre bu bir sürpriz değildi çünkü gruba daha sonradan dahil olan tekin zaten bir solo çalışma peşinde olduğunu ve bu fırsatı elde ettiğinde gruptan ayrılacağını grup arkadaşlarına baştan söylemişti. o yıl özlem tekin, ilk solo albümünün kayıtlarına başladı. özlem tekin de şebnem ferah gibi kendi şarkılarını yazan bir isimdi. bu şarkıların bazılarının besteleri için o dönem pentagram'ın vokalisti olan ogün sanlısoy'dan destek almış, bunun yanında umay umay'ın da şarkılarının yaratıcısı barlas erinç ve volvox'tan bas gitarist arkadaşı ebru bank'ın eşi cenk eroğlu'dan da şarkıları albüme ekledi. öte yandan yine pentagram'dan bas gitarist tarkan gözübüyük ve de gitarist metin türkcan sırasıyla aranjör ve müzisyen olarak albümde yer aldılar. yani özlem tekin, pop müzik ile özdeşleşen bir yapım şirketinin sanatçısı olsa da dönemin rock dünyasından büyük bir destek gördü. kime ne adı verilen albümün açılış ve çıkış şarkısı aşk her şeyi affeder mi? büyük bir ses getirdi. hem sevgilisini aldatmaktan bahseden bu çılgın roçkçı dikkat çekti, hem de şarkının adının soru kalıbı olması ile büyük bir goygoy döndü. televole ve diğer benzer programlarda konuklara ya da rastgele insanlara "sizce aşk her şeyi affeder mi?" diye soruldu. bu hit şarkının geri vokallerinde ise şebnem ferah yer alıyordu. gerçi orada da şöyle bir durum var: ferah'ın geri vokalde adı geçse de yaptığı şey 3:15 civarında iki saniye boyunca "mmm oohh" demesi olduğunu sanıyorum. acaba daha uzun bir kayıt vardı da şarkıya sadece iki saniye mi eklendi kendisi? bilemeyiz. şebnem ferah albümün son şarkısı gel bu yaz'ın geri vokal ekibinde de vardı. yani aslında şebnem ferah'ın özlem tekin'in bu solo macerasında ufak da olsa bir desteği vardı. zaten özlem tekin'in albüm kapağında teşekkür ettiği isimler arasında "şebo" da vardı.

    tekin volvox'tan ayrılınca grubu bir süre daha devam ettiren şebnem ferah 1995 yılında artık bu grup işine son noktayı koydu. bir yandan da geri vokallik deneyimlerini sürdürüyordu. o sene çıkan sezen aksu albümü ışık doğudan yükselir'de geri vokal yaparak "kraliçe" ile de çalışmış oldu. bir yandan da kendi bestelerini toparlıyordu. sezen aksu, şebnem ferah için bir albüm hazırlayacaktı. bunu da gülümse albümü sonrası başlayan kırgınlıklarına son vererek, o sene yeniden çalışmaya başladığı onno tunç ile yapmayı kararlaştırmıştı. kendi albümünden önce aksu ve tunç'un beraber hazırladıkları levent yüksel'in 2. cd'sinde geri vokal yaparak ve elektro gitar çalarak kısa da olsa onno tunç'un tedrisatından geçmiş oldu. ancak ve maalesef, bu albümün çıkışından çok kısa süre sonra 1996 yılının başlarında onno tunç bir uçak kazasında hayatını kaybetti. sezen aksu da büyük bir yıkım yaşamış oldu. bu olay şebnem ferah'ın planlarında bir değişiklik yaşanmasına neden oldu. ferah, albümü bir sezen aksu produksiyonu olarak kaydetmedi. albümün sezen aksu ile alakası bazı şarkı sözlerinde sezen aksu'nun dokunuşları olması ve de kendisinin yeni kurduğu karma müzik şirketinden bu albümün çıkıyor olmasıydı. ferah da bu noktada tekin'in de kısmen yaptığı gibi yüzünü pentagram'a çevirdi. ferah zaten volvox döneminde pentagram ile zaman zaman aynı sahneye çıkmış ve de bir konserde fly forever şarkısında ogün sanlısoy ile düet yapmıştı. ferah ilk albümünde bas gitar ve gitarı, tarkan gözübüyük ve demir demirkan'a teslim etti. demirkan aslında 1990-1992 arası pentagram'da gitaristlik yapmıştı. ancak daha sonra abd'ye giden gitarist yerini metin türkcan'a bırakmıştı. şebnem ferah albümünü kaydetmeye başlarken ise demirkan, hem türkiye'ye hem de pentagram'a dönmüştü. tarkan gözübüyük ise bir yandan pentagram'da çalarken diğer yanda pop müzik şarkılarına katkı vermeye başlamıştı. özlem tekin ile de ilk kez aranjörlük işine girmişti. bu genç ikilinin yanına bir başka genç ama oldukça tecrübeli bir isim olan iskender paydaş eklendi. paydaş, çocuk yaşta girdiği müzik dünyasında kayahan ile çalışarak kendine yer edinmiş bir müzisyendi. klavyede virtüoz olan paydaş, aranjörlük de yapıyordu. zaten davul programlamadan anlayan paydaş, daha sonra davulcu yüzünü de özellikle büyük ses getiren mirkelam'ın ilk albümünde göstermişti. bu albumde de kendisi klavye ve davuldan sorumluydu. demirkan / gözübüyük/ paydaş üçlüsü tabii ki sadece enstrümanlardan sorumlu değildi ve de şarkıların düzenlemelerini de yaptılar. ıskender paydaş ayrıca albümün prodüktörü olmuştu.

    vazgeçtim dünyadan, en sevdiğim şebnem ferah şarkılarından biri olarak albümün açmakta. şarkı, elektronik ağırlıklı bir eser aslında. basit bir ksilofonvari bir melodi ile açılan şarkı, asıl gücünü bir zurnayla çalınmış gibi duran ancak klavyeden gelen ana melodisinden alıyor. bu yerel motif şarkının sözleri ile beraber düşünülünce bir ağıt yakılmış gibi bir durum ortaya çıkarıyor. sözlerde de bir yerellik var. mesela "ben de sevdim oof / sevmedi bilenim" sözünü al bir türküye koy sırıtmaz. bu şarkı, kaderin sillesini yemiş bir genç kızın türküsü gibi. "yürekler alınmaz pulla parayla" sözü bir başlık parası hikayesini çağrıştırıyor. "gelinlik giymeden .. bebeğimden önce vazgeçtim dünyadan" sözü de evlenmeden kendisine kıydığı düşüncesini uyandırıyor ki "mezarlar bile küsmüş kadınca ölene" sözü bu düşünceyi ya da kızın belki de namus cinayetine kurban gittiği düşüncesini arttırıyor. şarkıda üç kez "kader" lafı geçmesi ilginç. ikisi kaderi yenmekle alakalı iken diğeri kaderden cevap bulmak ile alakalı. zaten şarkı boyunca karakter bir şeyler sorguluyor, öğrenmek istiyor. bu da kendisinin genç ve körpe bir birey olduğu hakkında bir ipucu. şarkının gitar kullanımı oldukça sade ama çok güçlü, özellikle gitar tonuna hep hayran kalmışımdır. aynı şekilde bas gitarın tonu da muhteşem. şebnem ferah'ın şarkı sonunda çıktığı tiz sesler inanılmaz. daha ilk şarkısından şovunu yapıp bu işte ne kadar ciddi ve usta olduğunu göstermiş. şarkının bir de tabii ilginç, siyah beyaz bir klibi var. şarkının konusu ile bir alakası olmasa da güzel görseller içeren, alternatif bir deneme. hatta kral tv'de en iyi klip ödülü almıştı. öte yandan şunu da söylemeden geçemem. özlem tekin'in de ilk albümünde benzer bir tema içeren duvaksız gelin adlı bir şarkı vardı ki o şarkının da aranjörü tarkan gözübüyük'tü. orada özlem tekin küçük geline seslenirken, bu şarkıda ferah gelinin sesi olmuş. bu iki eseri birbirini tamamlayan iki şarkı olarak olumlu görmek de mümkün, bir rekabetin dışa vurumu olarak görmek de mümkün. her halükarda taş gibi bir rock şarkısı. çiçek böcekten bahsetmek yerine rock müziğin ruhuna uygun, toplumdan ilham alan bir eser. maalesef de mesajı da hala geçerli.

    albümün ikinci şarkısı deli kızım uyan yerel motifleri devam ettiren başka bir şarkı. şarkıyı ilk dinlediğimde bağlama sesi duymanın verdiği şaşkınlığı hiç unutmam. ahmet koç ve güray hafiftaş gibi iki ustanın çaldığı bağlama melodisi şarkının en güçlü yanı. şarkının tek misafiri onlar değil. levent yüksel, iade-i ziyaret yaparak perdesiz bas gitar çalmakta. aslında güzel işler yapıyor ama biraz düzenlemede arka planda kalmış. kendisi, daha sonra da bu şarkıyı yorumlayacaktı. bunun yanında volkan öktem de bu şarkıda davulları çalan isim ve onu da bu şarkıda dinlemek büyük zevk. bir önceki şarkıya göre daha sakin, oldukça hüzünlü bir şarkı. iskender paydaş'ın klavyesi genel duygusal havayı çok iyi oluştururken, demirkan'ın gitar melodileri ise şarkıya ufak isyankar dokunuşlarda bulunuyor. şebnem ferah'ın vokali hem rock tınılarını hem de yerel havayı iyi veriyor. kendisi için özel bir şarkı olduğu aranjmanında doğrudan yer almasından belli. diğer bütün şarkıları müzisyen dostlarına bırakmışken bu şarkıya ekstradan dokunmuş. internette bu şarkının sözlerinin o dönem bitkisel hayattaki ablası aycan ferah için yazıldığı iddia ediliyor. ben bu iddiayı ferah'ın ağzından doğrulayan bir bilgi görmedim. aksine şarkının başlığındaki bir iddiaya göre aycan ferah, bu şarkıdan sonra rahatsızlandı ve 1997 ya da 1998 yılında hayatını kaybetti. genelde bu tarz efsaneler doğru çıkmaz. o yüzden bu iddiaya şüphe ile yaklaşıyorum. özellikle albüm künyesinde ferah, diğer ablası canan'a ismen teşekkür ederken aycan'ı anmamış olması, efsanenin doğru olmadığı yönünde başka bir kanıt. şarkı, genel olarak kaybolmuş, kafası karışık bir kızın karmaşasını anlatıyor. pre-chorus ise bir halk efsanesi gibi (karlı dağların ardında biri yaşarmış) ki şarkının içindeki yerellik hissini bolca arttırıyor. nakaratta ise karakter kendine seslenip kendine gelmeye çalışıyor. bu albüm sonrası bir röportajında şebnem ferah'ın platonik bir aşkı olduğu konusunda bir muhabbet dönmüştü. bence bu şarkı, o iddia edilen platonik aşk ile alakalı olabilir. ancak işte bazen hayat sanatı, bazen de sanat hayatı takip ediyor ve de "deli kızım uyan" dedikten sonra ablan derin bir uykuya dalabiliyor. çok üzücü. bu şarkı sezen aksu'nun söz desteği verdiği şarkılardan biri. deli kız tabirini aksunun daha önce kullandığını düşünürsek aksu'nun bu şarkıda nerelere dokunduğunu tahmin etmek kolaylaşıyor. bir de tabii bu şarkının devamı da var. 2003'teki kelimeler yetse albümünde ferah, her şey insanlar için şarkısına deli kızım uyan ikinci bölüm notu düşmüştü ve by şarkıda deli kızın uyanıp bu hayatın anlamının umut olduğunu farketmesini anlatmıştı.

    albümdeki "eh işte" şarkılardan biri iyi gün dostlarım gibi geliyor. eminim ki bu şarkıyı da albümün gizli güzelliklerinden biri olarak görenler vardır çünkü kendine has bir eser olduğu kesin ama şarkının akılda kalmasını sağlayan faktörler beni çok sarmıyor. mesela şarkının introsunda duyduğumuz arabesk kemanları hiç bir zaman tam benimseyemedim. aksine şarkının grungevari akustik gitar introsuna ters düştüğünü düşünürüm. diğer taraftan ise bunun çok karakteristik bir seçim olduğunu da kabul etmeli. ıskender paydaş, benzer numaraları mirkelam'da yapıp başarılı olunca bu albüme de getirmiş. yaylıların şarkı içindeki diğer kullanımları ise daha iyi. bunların yanında şebnem ferah'ın biraz fazla gereksiz tizlerde dolaştığını düşünüyorum. sözler de ilk iki şarkı sonrası biraz hafif kaçıyor. şarkının "oooh oooh nanananana"lı nakaratı da çok güçlü değil ama o da aşırı akılda kalıcı. bu bölümlerde geri vokal olarak o dönem pentagram'ın yeni vokalisti olarak kendini tanıtan murat ilkan ve de daha kendi albümünü çıkarmamış ama ferah ile türk rock müzik dünyasına damga vuracak teoman'ı duyuyoruz. şarkının en iyi yanı demir demirkan'ın akustik gitar soloları olsa gerek. özellikle solo öncesi çıkardığı melodiler çok hoşuma gitmekte. şebnem ferah, bu akustik gitarlara mandolini ile destek vermiş ama pek de duyulduğu söylenemez.

    bu aşk fazla sana ise artık bir pop rock klasiği. şarkıda her şey yerli yerinde. bir falso bulmak mümkün değil. albümün bu anına kadar sözlerde ya da müzikte zaman zaman yerel motifler bulsak da bu eser dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir müzik dinleyicisini çok kolayca yakalayabilecek bir şarkı. şarkının yapısı çok basit aslında. çok tatlı bir kıta bölümü var. nakarat öncesi biraz heyecan artıyor, nakarat da oldukça güçlü. şebnem ferah, çok aşırıya kaçmadan şarkıyı söylüyor. kendisine de bol bol geri vokal yapıyor şarkı boyunca. melodi çok iyi olunca, bu vokallerle beraber nakarat çok etkileyici oluyor elbette. şarkının başka bir yıldızı demir demirkan tabii ki. şarkının vokal melodisini taklit etmek yerine, yeni bir intro melodisi yazmış ve de çok iyi etmiş. şarkı boyunca da söz aralarına bol bol nota sıkıştırıp, güzel de bir akustik gitar solo atmış. bas ve davul da işini çok iyi yapıyor. şarkı güzellik ve basitliği çok güzel harmanladığı için hem hemen tuttu hem de profesyonel muzisyeninden yatak odası gitaristine, herkes bir noktada bu şarkıyı çaldı, eğlendi. sözlerde de benzer bir durum var. bir yandan basit, sade bir aşk şarkısı gibi. öte yandan zaman zaman aşka aşık olmayı anlatan, "damlalarda yüzmek gibisi yok" gibi daha farklı anlatılar da deneyen bir eser. şarkının klibi şebnem ferah'ı genç ve tatlı haliyle gördüğümüz, dönemin klasik giyim firması sponsorlu rock kliplerinden biri. oil company adlı firma sağolsun. her ne kadar albümde beraber çalmasalar da uzun süre konserlerde şebnem ferah'a eşlik edecek gitarist metin türkcan, bas gitarist buket doran ve davulcu aykan ilkan da ilk kez şebnem ferah ile bu klipte göründüler.

    albümün en acayip işlerinden birisi bırak kadının olayım bence. ferah'ın en iyi vokal performanslarından birisine sahip. "bu şarkı bir x" bölümlerinde fısıltılı, yumuşak bir vokal performansı üstüne "nereye gider bu aşk" bölümlerindeki isyan çok iyi. iskender paydaş'ın eklediği elektronik efektler şarkıya çok iyi gidiyor. tarkan gözübüyük'ün bas gitarını dinlemek bir zevk. öte yandan bu şarkıda da arabesk kemanlar kullanılmış. en azından iyi gün dostlarım şarkısına göre daha katlanılır. bu şarkının hafif dumanlı, hafif sert havasına çok ters düşmüyor ama ben yine de olmamasını tercih ederdim. mesela normalde gitar solosu beklediğimiz yerde keman dinliyoruz. ben açıkçası burada bir demir demirkan şov beklerdim. bunu beklememin bir nedeni de internette görebileceğiniz bir konser videosunda demirkan'ın bu şarkıda gazı alınca ne çılgın şeyler yapabildiğini görmemizden. sözler yine basit ve bir önceki şarkı gibi yine ikinci kıtada kendini tekrar ediyor. daha şebnem ferah'ın söz anlamında aşırı güçlü olmadığını gösteriyor bunlar. ancak "bırak kadının olayım" çok akılda kalıcı bir sözcük öbeği. üstüne şarkı yazılmayı hak ediyor. ayrıca vazgeçtim dünyadan sisteme isyan eden bir kadını, bu aşk fazla sana verdiği aşkın karşılığını alamayan bir kadını anlatırken bu şarkı kendini tamamen karşı tarafa sunan bir kadını anlatıyor. bu bir çelişki değil ama. adı "kadın" olan bu albümde farklı tip kadınların hikayelerini dinlemek bana güzel geliyor.

    fırtına sesleri ile açılan fırtına, adına yakışır bir şarkı. endüstriyel metal havası taşıyan şarkıdan vokalleri silsek elimizde bir rammstein şarkısı olur. burada da tekrardan iskender paydaş'a teşekkür etmek lazım. davul programlaması, arkada yine hafiften zurnayı andıran melodi, yapay olduğunu düşündüğüm yaylılar, hep çok iyi. tabii demir demirkan'ın yırtıcı gitar tonunu ve klavye ile beraber çaldığı notaları da gözden kaçırmamak lazım. özellikle gitarın bol efektli çaldığı bölümdeki enstrümantal bölümde gitar ve klavyenin uyumu bence çok muhteşem. sezen aksu'nun elinin dediği şarkıda aslında bilinmezlik içinde korkan bir kadının bu korkuyu yenip kendi ayakları üstünde durması anlatılıyor. yine sakin kıtalardan, hem müzik hem söz anlamında sert bir nakarata evrilen bir şarkıdan bahsediyoruz. bu şarkı da albümün klipli eserlerinden. yine oil company viralini yediğimiz klip tam bir rock klibi: yıkık dökük fabrika var, kovalamaca var, irkilten yaşlı insanlar var, börtü böcek var. daha da önemlisi bu albüm sonrası şebnem ferah'ın taşımaya başlayacağı kıpkırmızı saçlarını ilk kez bu klipte görmekteyiz.

    fırtına sesi ile başlayan fırtına, yine fırtına sesi ile biterken yavaşça yağmur sesi duruma dahil olur ve de hiçbir es verilmeden yağmurlar şarkısı demir demirkan'ın müthiş harmonics kullanımı ve de tarkan gözübüyük'ün çok hoş bas gitar çalışı ile başlar. bence albümün en etkileyici anlarından birisi bu geçiş, belki de ta kendisi. bu harmonics kullanımı sadece tek başına etkileyici değilmişcesine öyle güzel bir stereo olarak kaydedilmiş ki sağdan sola, soldan sağa notalar kesik kesik akıyor, tıpkı bir yağmur damlaları gibi. zaten akustik gitarlar da üst üste kaydedilmiş, her yerden nota fışkırıyor. hayran kalmamak mümkün değil. vokallerde de benzer bir durum var nakarat için konuştuğumuzda. nakarat öncesi "güneş doğsun yeniden" mısrası sonrası, hemen "gidiyorum gözüm yaşlı" vokali duyuluyor. bu bölüm bitmeden, geri vokal "hatıran har" diye giriyor ve bunu takiben ana vokal "hatıran har" diyor. yani vokaller de birbirinin içine akıyor. bu nedenle de bu şarkıyı oturup tek başına gitarla çalıp söyleyince bu kayıt kadar etkileyici olamıyor. iskender paydaş da flüt ve yaylı partisyonlarını klavyesi ile şarkıya çok iyi entegre etmiş. şarkıda usulca kullanılan perküsyon da çok iyi. şarkı çok duygusal, hüzün dolu. vokaller hemen kalbe işliyor. şebnem ferah'ın (ve de sezen aksu'nun) "beni sevmezsen yağmurları sev .. bulutlar ağlasın .. yağmurlar yağsın üstüme" sözlerindeki aşk yükü ve de bağlanmaya muhtaç durumda olunma hikayesi bence etkileyici. şebnem ferah'ın yağmur efekti ile şarkı söylediği sade klip de bence çok etkileyiciydi. 90'larda az izlemedik ekranda. şarkı hak ettiği popülerlikte. çok yeniden yorumu var. lakin ikisine özel değinmek lazım. birisi emrah'ın 2002'deki arabesk cover'ı. arabeskçilerin rock şarkısı yorumlama fenomeninin benim hatırladığım ilk örneklerinden. diğeri ise 2004'te "sanki dün gibi" adlı konser projesinde özlem tekin'in bu şarkıyı yorumlaması tabii ki.

    albümün sert şarkılarından birisi yeniden doğup gelsem. bu şarkı hakkında aklıma ilk gelen şey hep şu olmuştur: nakarat, şarkının gerisinden daha kopuk geliyor. sanki başka bir şarkıdan kes yapıştır ile bu şarkıya eklenmiş gibi. lakin bu ani değişim sonrasında duyduğumuz nakarat cok sağlam. sözler, melodiye çok güzel oturuyor. tam headbang'lik nakarat. şarkının geri kalanı da güzel ama daha başka bir şarkı gibi. bu bölümler, kemanlar ile beraber daha bir yerel bir rock müzik kıvamına dönüşüyor. nakaratlar sonrası çalan gitar melodileri oryantal motifler taşımakta. enstrümantal kısımda arkada duyduğumuz sesler de yine etnik motifler içerdiği için şarkıyı yerel kılmaya devam ediyor. şarkının tümünde çok iyi olan bir şey var, o da davullar. yine volkan öktem'in çaldığı davullar çok hoşuma gidiyor. şarkının sözleri yine sezen aksu dokunuşu içeriyor. "umudum isyanda" gibi anarşik bir söz ile beraber "yeniden öğret dünyadaki yolu tanrım" gibi manevi sözleri beraber içeren şarkının tam olarak neyi anlattığından, verdiği mesajdan emin değilim ama akılda kalıcı, sağlam bir eser.

    durma, bir throw-away pentagram şarkısı gibi geliyor bana. ana hatları ile bir sene sonra çıkacak anatolia albümüne eklenebilecek bir şarkı. hatta belki cidden o albüm için yazılıp rafa kaldırılmıştır çünkü şöyle bir durum var: öncelikle albümde şebnem ferah'ın bestelemediği tek şarkı bu. müzik, tarkan gözübüyük ve iskender paydaş'a ait. bunun yanında tarkan gözübüyük ile birlikte bu şarkıda pentagram'ın gitaristleri hakan utangaç ve metin türkcan çalmakta. buradaki önemli nüans, şarkının albümde demir demirkan'ın aranje etmediği tek şarkı olması. herhalde gitar da çalmadı çünkü zaten gitarda utangaç ve türkcan ile birlikte şebnem ferah da var. herhalde daha demirkan, anatolia için gruba geri dönmeden hazırlanan ve kaydedilen bir çalışma bu. hatta geri vokallerde anatolia'da da geri vokal yapacak keçe var. durma da çok iyi, sert bir eser. hem elektro hem bas gitar çok güçlü. genel anlamda heavy metal ilerleyen şarkı, "hangi el güçlü bu ellerden" derken klavye çok öne çıkınca 80'lerin hair metal gruplarının sound'una dönüyor ki benim çok hoşuma gidiyor bu bölümler çünkü sertlik melodikliğe dönüyor. şarkının solosunu şebnem ferah'ın atıyor olması önemli. gitar işini solo kariyeri boyunca işin ehlilerine bırakmış olması anlaşılır ama bu ufak solo da gösteriyor ki gitarda da çok daha fazla kendini gösterebilirdi ferah. şebnem ferah'ın yazdığı sözler motive edici, şarkının müzikal gücü ile uyumlu. ortaya çıkan ürün de zevkli.

    gelelim buradan göçerken şarkısına. şarkıya kendisinden bağımsız bir şekilde bakarsak, şarkının albümün genel havasına hiç gitmediğini görüyoruz. bu tarz biraz daha ayrıksı şarkıları albümde sona atmak şaşırtıcı değil. albümlerde farklı tatlar sunmak da şaşırtıcı değil. lakin kadın gibi aslında çok tutarlı ilerleyen bu albümde böyle bir şarkı dinliyor olmak başlı başına garip. durma'nın yırtıcılığı sonrası bir eksik duruyor. şarkı bir trip hop eseri gibi, bir drum machine beat'i üzerinde ilerleyen, elektronik bir deneme. açıkçası özlem tekin'in ilk albümündeki sound'a daha çok yakın durmakta. ıskender paydaş'ın ney sesi çıkaran klavyesi ilginç ve de şarkıyı biraz daha, o dönemde de ilgi gören, world music kategorisine yaklaştırıyor. şarkının tek deneyselliği müzikal havası degil. arka planda tam anlaşılmayan ve şarkı boyunca devam eden iki kafadan gelen sesler ve konuşmalar var. gazeteden bir şeyler okuyorlar gibi geliyor bana. bu nedenle belki de bir mesaj kaygısı var. ancak bu mesaj tam ne bilemiyorum. ferah da sözlerinde politik bir yöne sapmıyor, onun yerine hayatı sorguluyor. maalesef sevemediğim bir şarkı. ben de açıkçası çoğu insan gibi bu şarkı yerine, aynı yıl şebnem ferah'ın seslendirdiği demir demirkan şarkısı ay ışığında saklıdır'ın bu albümde yer alması gerektiğini düşünürüm.

    aksu'nun desteklediği bir isim olmasından ötürü çıktığı zaman hakkında beklentilerin büyük olduğu şebnem ferah, bu albümde beklentileri çok rahat karşılamıştı. kadın, bugün de hala severek dinlenebilecek bir albüm. yine de aksu demişken, aksu / ferah / tekin üçgenine girmemek olmaz. iddialar, dedikodular ne kadar doğru bilemem. lakin bu iddiaların gerçek olma ihtimalini bu albüm süreci ve hemen sonrası için çok da mantıklı bulduğumu söyleyemem. kadın'ı dinlerken kime ne'yi de tekrar dinledim. açıkçası ilk albümünde tekin'in söz yazarlığı ve besteciliği ferah kadar güçlü değil. ancak daha da önemlisi tekin'in albümünün dönemin elektronik sound'u ile kaydedilmiş olmasından ötürü ve de hakan peker'in herhalde piyasaya da hitap etmek arzusundan ötürü daha basit ve de bugün çok eski duyuluyor olması. buna rağmen aşk her şeyi affeder mi ya da yar bana varmadı gibi çivi gibi şarkılar var. bu şarkılar da tv'de o dönem ferah kadar ve hatta belki daha bile fazla gösterildi. özlem tekin'in de vokal tekniği kendine has ve de çok etkileyiciydi bu dönemde. yani kime ne de asla boş bir albüm değildi elbette. ancak özlem tekin'in de zamanında rock fm'e verdiği röportajda kabul ettiği gibi tekin, daha başına buyruk, daha az düzenli bir müzisyen. diğer yandan ferah, provalara önem veren, planlı programlı bir müzisyen. elbette "ya rock dediğin o kadar matematik işi değil, sal gitsin" demek ve özlem tekin'in duruşunu ve enerjisini daha çok beğenmek mümkün. lakin, müzik ve konsept olarak bakınca kadın albümü görselden müziklere uzanan kalite apayrı bir seviye. buna rağmen 1997'deki kral tv müzik ödüllerinde özlem tekin, en iyi çıkış yapan kadın ödülünü almıştı. ferah bu kategoride aday bile degildi. yani en azından o dönem için ferah'ın kral tv'de öne çıkarılıp, tekin'in yasaklandığı pek doğru olmuyor. ferah, daha önce referans verdiğim bir röportajında özlem tekin ile albümler çıkınca telefonda konuştuklarını ve de medyadaki haberlere güldüklerini söylemişti. demek ki en azından 1996-97 yılları süresince öyle büyük bir dramadan bahsetmeye gerek yok. ancak daha sonra ikilinin yolları çok ayrıldı. özlem tekin, ikinci albümü öz ile daha da elektronik ve alternatif bir yola girdi. çektiği klipler, kral tv'nin alışık olmadığı, daha sert görseller içeriyordu. öte yandan şebnem ferah, daha risksiz adımlar atıyordu. gidip disney'e şarkı söyleyen, sezen aksu'ya ve onun klanına geri vokal yapmaya devam eden birinden bahsediyoruz sonuçta. ilk albümlerinden sonraki süreçte şebnem ferah'ın daha öne çıkmasının nedeni olarak dışarıdan gelen bir aksu baskısı iddia edilebilir ama bunun belki en önemli nedeni olarak özlem tekin'in seçtiği alternatif yol olduğunu kabul etmeli. ana akımın daha alternatif işlere maalesef kulak kapıyor olması ise başka bir tartışma konusu ama böyle bir gerçek var.

    bu dedikodu kısmı eğlenceli tabii, ben de değinmeden edemedim ama bunun iki sanatçının da yeteneğini engellemesini istemem. o nedenle şebnem ferah'ın kadın albümüne tekrar dönelim. kadın, bence hak ettiği gibi ülkenin en iyi ilk albümlerinden birisi olarak tarihe geçti. albümde müzik hayatına yeni girmiş bir sanatçının enerjisi, heyecanı var. öte yandan, belli bir yardım almışsa da, söz ve müziği bu kadar tecrübesiz ve genç birinin yapmış olmasına rağmen çalışmada bir derli topluluk, bir olgunluk var. şarkılar iyi kaydedilmiş ve düzenlenmiş. sound, zamana yenilmemiş. elbette aksayan bir iki şey var, olacak da, lakin hiç önemli değil. türk rock müziğini anlamak isteyenler için ziyaret edilmesi elzem bir çalışma. ferah'ın en iyi albümü olmasa bile güçlü ve özel bir çalışma.

    4/5