hesabın var mı? giriş yap

  • hayatımın ilk otuz senesi, çocukluğum dahil perpada geçtiğinden hakim olduğum mimaridir. beni perpanın neresine bırakırsanız bırakın gözlerim kapalı bile yolumu bulurum. burada oturup size uzun uzun anlatırdım perpa mimari mantığını, nerede olup nereye nasıl gidebileceğinizi falan filan ama inanın bir işinize yaramaz. siz zaten on yılda bir oraya giden insanlarsınız. on yılda bir kaybola kaybola yolunuzu bulun daha iyi. ha sen gene de anlat, biz işimize yaramayacak saçma sapan şeyleri bile merak ediyoruz diyorsanız, boş vaktimiz bol diyorsanız peki.

    efendim perpa ticaret merkezi dediğiniz yapı iki bloklu 13 katlı bir yapıdır. bu yapı a ve b olmak üzere iki blok şeklindedir. birbirinin tam simetriği iki blok yanyana düşünün ve ortasında uzun bir koridor ve asansörler var. sekizinci kattan düz girdiğinizde siz tam o iki blok arasında kalan uzun koridordasınız, sağınıza dönünce a blok solunuza dönünce b blok. 2-5-8-11-13 katları ana katlardır. diğer katlar tali katlardır. yük asansörleri dışındaki asansörler sadece ana katlara gider. yük asansörleri tüm katlara gider. aynı zamanda bu katlar ve bloklar kendi içlerinde dört avluya bölünmüştür. kısaca resmetmek gerekirse perpanın mimarisi şu şekildedir;

    görsel
    (14. kat teras katı, resmi daha ham ve daha anlaşılır olduğu için diğer katlar yerine paylaştım. uzun zamandır kapalıydı. sadece ck elektrik ve yönetim ofisleri var diye biliyorum. restoranlar kapanmış.)

    bu gördüğünüz dört avlunun ortasında bir ana avlu/alan vardır. her avlunun ortasında büyük bir boşluk ve avluların ortak avlusunun ortasında daha dev bir boşluk hayal edin. ve bu avluların birer asansörü olur sadece ana katlara giden. avlular ortasında bulunan ana avlunun ise dört asansörü olur gene ana katlara giden. a bloktan b bloka geçiş yapmak ana katlardan mümkün ama tali katlardan mümkün değil. çünkü tali katlar asma kat gibi dizayn edilmiş. örneğin a blok 12. kattan b blok 12. kata geçilmez. önce a blok 13. veya 11. kata geçeceksiniz sonra b bloka geçeceksiniz ve sonra tekrar 12. kata geçeceksiniz. ana katlarda(2-5-8-11-13) bir yer arıyorsanız kaybolmanız daha zordur.

    her katın en uç köşeleri tuvaletlerden oluşur. bu tuvaletler bir kat erkek bir kat kadın şeklinde gider. yani kuzeydoğu köşesinde bulunuyorsunuz diyelim. 13. kat erkekler tuvaleti ise aynı köşede bir alt kata indiğinizde 12. kat kadınlar tuvaletidir, 11. kat tekrar erkekler, 10. kat tekrar kadınlar şeklinde gider. tuvaletlerin hemen yanında büfeler bulunur. her katın köşelerinde tuvalet olduğu gibi büfe de vardır yani. bu büfelerden birini bulduysanız sevinin çünkü büfeciler ve servis elemanları numaraları ve adresleri en iyi bilenlerdir. sizin kaybolduğunuz bu yerde gözleri kapalı sipariş dağıtırlar. beş bin küsur dükkanlı bir binadan bahsediyoruz yani.

    diğer önemli bilgilere gelirsek bankaların hepsi ana katlarda ana avlularda bulunurlar. en işlek kat sekizinci kattır, restoranlar 13. katta sıralı biçimde bulunur. istisna bir iki restoran hariç. en alt üç kat otopark katıdır, o katların yarısı otopark yapılmıştır. diğer yarısı aynı şekilde dükkandır. 1-4-7 ve 10. katlar araç ile girilebilen katlardır. hani arkadaşın bir kat indim otoparka geldim bir kat daha indim ofisler çıktı dediği katlar bunlardır. bunlar mal indirip bindirmek kolay olsun diye üç katta bir araca uygun katlar yapılmıştır. buralardan direkt aracınız ile binaya girebilirsiniz. ilk yarım saat otopark ücretsizdir ama sonra para alırlar ona göre.

    edit : atladığım iki nokta daha ekleyeyim. her katta dört çay ocağı vardır her blokta. bu çay ocakları da adres sormanız için en ideal yerlerdendir. çay ocaklarının yanında yük asansörleri mevcut ama kullanın kimse karışmıyor. ayrıca avluların ortasında asansörleri buldunuzsa tam yanlarında dükkan numaralarını dahi gösteren haritalar var. evet harita da karışık ama tek başınıza kaldıysanız yardımı dokunabilir.

    a blok ve b blok şeklinde bölünmesinin sebebi perşembe pazarı esnafı buraya taşınırken kooperatife arsayı belediye veriyor. karşılığında bir blok belediye alıyor bir blok kooperatif. belediye dükkanlarını satınca iki ayrı yönetim oluşmuş oluyor. b blok ve a blok yönetimi ve bunların bağlı olduğu üst yönetim.

  • bugün dikkat ettiğim mantık hatasıdır. ceza şarkısını söylerken teyze araya giriyor ve "sus allah'ın cezası senin yüzünden ezanı duymadık" diyor. fakat ceza şarkısını söylerken arka planda sofradaki kişiler yemek yiyor ve didi'nin yarısından daha azı bitmiş şekilde duruyor.yani eğer ceza şarkıyı iftardan sonra söylüyorsa teyze neden ezanı duyamadık diyor?iftardan önce söylüyorsa neden yemeklere hallenilmiş,didi bitmiş şekilde duruyor?
    edit: evet ağır işsizim

  • neolitik devrimle birlikte ortaya çıkan bir olgudur. tarım devrimine dek avcılık ve toplayıcılıkla geçinen topluluklar, özel mülkiyet kavramına sahip değildi, çünkü topluluk, ortak olarak herkes için yetecek kadar ürün topluyordu, meydanda yığılan malzemelerden herkes ihtiyacı kadar alıyordu. üretimde herhangi bir artık söz konusu değildi, çünkü zaten avladıklarını ve topladıklarını muhafaza da edemiyorlardı (meyve ve etler uzun süreli muhafaya uygun değildiler, çürüyorlardır), ki zaten herkesin erzağı bittiğinde ava gidildiği için, muhafaza etmeye gerek de yoktu. ancak tarım devriminden sonra, insanlar tüketebileceklerinden çok daha fazla mahsül elde etmeye başladılar. üstelik bu, depolanmaya da uygun bir üründü.

    dolayısıyla, artık ürün ortaya çıkınca, artığın kime ait olacağı sorusu da ortaya çıkmış oldu. böylelikle ilkel komünal topluluklar (marx'ta bir toplumsal değişme kategorisi olarak (bkz: ilkel komünal toplum)) sona erdi, tarlaların etrafı çevrilmeye başlandı. üstüne üstlük, özel mülkiyetin doğuşu, miras meselesini de ortaya çıkardı. avcı toplayıcı toplumlarda (çoğunda) çocukların biyolojik ebeveynlerinin önemi yoktu, ama artık devredilecek bir ürün söz konusu olduğu için, insanlar hangi çocukların kendi çocukları olduğunu bilmek istediler, bu nedenle de erkekler birlikte oldukları kadınlara işaret koymaya başladılar. bu, evlilik kurumunun ortaya çıkışıydı. başka bir deyişle, özel mülkiyet, endüstriyel kapitalizmden çok önce ortaya çıkmış ve aile, hukuk gibi ekonomi dışındaki alanları da derinden etkilemiş bir olgudur.

  • house'un hastane içerisindeki bir hemşire ve bir doktor ile aşk üçgenine sıkışıp uzun uzun bakışmasıyla ve bir dönem mafyayla başının belaya girmesiyle geçecek bir dizi olacaktır.

  • niye sıçayım ya hu!

    kendisini mutlu edecekse yapacağım yemek, midesinde güller açacaksa, ellerimle börekler açarım, sebzenin en tazesini bulmak için semt pazarlarında adım adım gezerim, gittiğim yörelerden memleketine has baharatlar, soslar alırım güzelleştirecek diye salatalarımızı, hatta tavuk yetiştirir yımırtlatırım kahvaltısında proteini orgaaaanik alsın diye... ha bunları kalbine girmek için yapmam girdiğim kalp mutlu olsun diye yaparım. sıçılacak bişi varsa feminist söylemlerinizdir der geçerim.

  • bu sene de bekar gezelim derken gülen adamlar çok uzun süre bekar gezmişler ki yüzlerine bir asabiyet gelmiş dedirten fotoğraf.

  • çok cesaretlendirici bir konuşma olabilmektedir.

    lisedeyim. hazırlığı atlamışım, onda dokuzu benimle aynı dönemde okumayan, kendi aralarında arkadaş olmuş bir sınıfa düşmüş, ailemden uzak, istanbul'u tanımaya çalışıyorum. bir sürü yeni arkadaş ediniyorum. hoşlandığım da bir kız var. görseniz, tam bir inek. ama sevimli geliyor işte. (bu cümleye dikkat :) ) bir gün yeterince uzak olduğum sınıf arkadaşım olan bir kıza (nihan diyelim), diğer kızdan hoşlandığımı söylemek ve tavsiye almak için yanına gidiyorum. konuşuyoruz filan, tipik tavsiyeler. daha önce iki kız girmiş hayatıma. ama girmesiyle çıkması bir olmuş. biri zaten uzak ilişki, diğeri ise eğlenmeye bakıyor. tipik bir liseli olarak ürkek ve aptalım. o kız için adım atmamaya karar veriyorum.

    derken bir gün, sıra arkadaşım hasta olup okula gitmiyor. nihan ise beraber oturduğu ve takıldığı çirkin grupla tartışıyor ve hışımla yerinden kalkıp kendine başka bir yer arıyor. gözü benim yanıma takılıyor. hop diye gelip yanıma oturuyor.

    ilginç bir kız nihan. böyle biraz erkek gibi. zeki kız. ben zeki kız seviyorum. ayakları üstünde durabilen, ama aynı anda sevimli ve narin. ilginç bir hassaslıkta düzenlenmiş tüm karakteri. bol bol sohbet ediyoruz. sanat, bilim, siyaset, aile ilişkileri, kadın-erkek olayları... arkadaş oluyoruz.

    ilginç karakteri içinde, çok eşlilik ve sık sevgili değiştirme olayı da var. sanırım pek umrumda değil. ne de olsa, o da öyle bir karakter ve biz arkadaşız işte. bana sevgilisini anlatıyor. adam tam bir hödük. ama ben güzel güzel ilişkileri hakkında olumlu tavsiyeler veriyorum. çünkü ben iyi bir arkadaşım.

    bir gün okuldan çıkmışız, ben sinemaya gitmeyi planlıyorum. bahariye caddesinde yürürken telefonum çalıyor. nihan arıyor ve "sevgilimden ayrıldım ben, konuşmaya ihtiyacım var diyor." soğuk bir mart günü, moda sahile inmeye karar veriyoruz. ikişer de bira alıyoruz yanımıza. anlatıyor, işte adam hakkında bir şeyler. ne kadar kaba davrandığını, aptal olduğunu falan filan. hava soğuk ve biz birbirimize yaklaşıyoruz. ikinci biramın sonunda ben onun saçlarını okşamaya başlıyorum. hala sohbet ediyoruz ama başka şeylerden artık. daha da yaklaşıyoruz. o kendi ikinci birasının yarısını içemiyor. ben bitiriyorum onunkini de. ellerim saçlarından sırtına ve beline kayıyor. sarılıyoruz birbirimize. gözlerime bakıyor, gözlerine bakıyorum. "lan acaba?" diyorum. "ya tokadı yersem?" hafifçe sırıtıyor. "e düşünme artık!" diyor. öpüşüyoruz. ve bizim 6 senelik ilişkimiz bir "e düşünme artık" cümlesiyle başlamış oluyor.

    bitişi de ayrı ilginç tabii. benden gelen "bugün benimle son günün sevgilim!" cümlesiyle bitiyor. "e düşünmedim artık." 6 sene düşünmek yeterdi.

    edit: bitiş ise şöyleydi arkadaşlar.