hesabın var mı? giriş yap

  • adını insan vücudunun yeniden doğması anlamında eski yunanca resoma kelimesinden alır. cesetlerin kostikle dolu resomator denilen paslanmaz çelik kaplarda yüksek basınçta ve 180 derecede bekletilmesi ileyapılır. üç, dört saat sonra elde edilen sıvı cenaze sahibine verilebileceği gibi mezarlık sulamasında da kullanılabilir veya lavaboya dökülerek kanalizasyona gönderilebilir. sistem bir iskoç şirketine ait, belçika da uygulanmaya başlanıyor, amerika'da da 6 eyalet hukuki alt yapılarını buna göre değiştiriyor.

  • olm akit başlığı açıyorsan "görsel" koyacaksın görsel. bu yazılı olmayan kuralı bilmiyorsan açma mnk başlık.

    okur görsele tıklayacak, 1 en fazla 2 cümle okuyacak, sonra basacak kalayı ve kapatacak.
    bu!! bu kadar!!
    süreç bundan ibaret. akitin bir kullanıcının hayatından çalması gereken maximum süre bununla kısıtlı olacak.

    görsel

  • bir şey icat etmesi an meselesi olan bir bilim insanı ya da müthiş bir sanatçıyım. twitter'dan bi' arkadaşıma ''naber lan yarrağım. yok mu akşama 3 banko'' yazsam 4 bin rt alıyor ve bunu aforizma zannedenler de her platformda altına ismimi yazıp paylaşmaktan imtina etmiyorlar. kişi başına 1.3 metre fular düşen ortamların vazgeçilmez tartışma konusuyum. arada sırada saçma sapan konuşuyorum ve ekşi sözlükte de ''x(298)'' şeklinde sol frame'den düşmüyorum. benim bir hıyar olduğumu düşünler de çok, müthiş bir herif olduğumu düşünenler de. yalnız otisabi beni çok seviyor. başlığıma gelip, ben dahil hiç kimsenin anlayamayacağı türden, 9 paragraflık bir yazı yazıp beni övüyor. bir yandan tezle falan da uğraşıyorum. konferanslara katılıyorum, söyleşilere katılıyorum, uzaklara bakmalı filmlerde 5 dakikalık yan rollerde oynuyorum, twitter'da zeki demirkubuz falan takip ediyor beni. acayip bir yaşam.

    sonra bir gün, annem arıyor:

    - oğlum hiç uğramıyorsun unuttun bizi.
    - anne vakit bulamıyorum. boynuma fular geçirdim geçireli ebem sikildi. o söyleşi senin, bu söyleşi benim, memlekette adam kalmamış gibi kolumdam tutan çekiyor.
    - yarın akşam gel bi görelim.
    - programa göre gelirim anne, programıma bakmam lazım.
    - gelirsin gelirsin..

    sonra gidiyorum eve. yemekte bulgur pilavı var.

    sanatmış, bilimmiş, aykırılık, farklılık, bienal, tez, kadife ceket, kirli sakal, aralara aklar serpiştirilmiş saçlar. hiçbirinin bir önemi kalmıyor o bulguru kaşıklarken. bariz olarak soğanla bulgur pilavi yiyorsun. 3 saat sonra habertürk'te murat bardakçı ve ilber ortaylı'nın karşısında bir sürü acayip şeyler anlatacak olmamın hiçbir değeri yok.

    bilmiyorum, kafam çok karışık. bulgur pilavı çok acayip bi yemek. insanın tüm sanat hayatını sikip atabilir gibime geliyor.

    bak oğlum, şimdi bienalde falan böyle ilginç insanlara denk geliyorsunuzdur. kadına bakıyorsun, melankolik, suskun ve hüzünlü. siyah giyinmiş, zarif bir yürüyüşü var. sanattan anlıyor. bu kadının bulgur pilavı yediğine kim inanır ya. hayal edemiyorum lan ben.

    hayallerimin sınırını bulgur pilavi çiziyor. inanılmaz bir olay.

  • galatasaray'in o sene devreye soktugu ve su an halen yanimda tasidigim numarali karti ile okul cikisi gidip, 10 dakika kala girdigim mac oldu. buna ragmen heyecandan gotumun tiril tiril titredigini soylesem, bizimle ayni tribunde bulunan ve ingiliz oldugu her halinden belli olan adama hirs ile baktigimizi eklesem, ama macin sonunda bu sahsin koynundan liverpool bayragi cikarmasi ile bizi sasirttigini da soylerek bitirsem sahane olmaz mi? elin ingilizi ile halay cektik o mac cikisi. kabus gibi, hitchcock filmi gibi bir macti. alemlerin en kotu tribunu olan numarali tribunu bile o mac seyir seyir seyirmis, iskilli buzuk gibi dingildemisti.