hesabın var mı? giriş yap

  • etrafınızda anime ne ya çizgi film değil mi o diyen insanlar varsa akira tam ağızlarına vurmalık bir yapım. çünkü 1988 yılında yapılan bu film zamanında bütün dünyanın animeye bakışını değiştirmiş. konusu falan da şuan gördüğünüz animeler gibi değil pek. sevimlilik sıfır, insanları karakterlere alıştırmak sıfır. cayır cayır distopik bir evren var ve hikayenin her bir anı acımasızlık dolu. yer yer çiğ şiddet sahneleri de var ve filmin genel tarzı biraz grotesk. o yüzden midesi hassas insanlara da pek önerilmez.

    film çok farklı evet ancak şöyle temel bir sorun var keşfettiğim. insanlar genelde akira'yı ilk izlediklerinde anlayamıyorlar. haklılar da çünkü çok fazla olay var ve senaryoya bir çok şey sığdırmaya çalışmışlar. dramatik kurgu biraz koşar adım dizayn edilmiş. bunun da nedeni akira'nın aslında altı kitap 2000+ sayfa bir mangadan uyarlanmış olması. elde bu kadar çok materyal ve yaklaşık iki saat süre olunca da mecburen detaylar es geçilmiş. detaylar atılınca haliyle bir çok konu havada kalmış. ben de olayları anlayabilmek için mangayı okudum ve bu entry'de akira filmindeki boşlukları dolduracak detayları anlatacağım.

    --- spoiler ---

    ilk önce olayların nasıl başladığını anlatayım. bildiğiniz üzere film üçüncü dünya savaşından sonrasını ele alıyor. bir yerde de üçüncü dünya savaşının akira nedeniyle çıkmış olabileceği söyleniyor. ancak bu iddia filmde tam olarak doğrulanmıyor. asıl hikayede ise bu söylenenin doğru olduğunu öğreniyoruz. 28 numaralı akira daha önce kontrolden çıkıp tokyo'da bir enerji patlaması yaratmış ve insanlar bu saldırının nereden geldiğini anlayamamışlar. herhalde o sırada bir gerginlik vardı. çünkü bir olay bir diğerini tetiklemiş ve sonunda dünya savaşı başlamış işte.

    filmde anlaşılamayan bir nokta da yüzleri yaşlı olan çocuklar kim ve neden tetsuo'yu öldürmeye çalışıyorlar. bu çocuklara aslında filmde dini bir lider olarak gösterilen mrs. miyako'yu da dahil etmek lazım. çünkü aslında o da bu çocuklardan biri. bu çocuklar zamanında bir deney için bir araya getirilmişler. hepsinin psişik yetenekleri var ve bu proje ile yetenekleri ortaya çıkarılmış. bundan sonra çocuklar farklı yetenekler kazanmışlar. işte kimi teleport olabiliyor kiminin telekinezi gücü var falan. ancak mrs. miyako biraz farklı. mrs. miyako bir insanın fiziksel olarak bilmesinin mümkün olmadığı şeyleri bilebiliyor. ve asıl hikayede bu çocukların lideri olarak hareket ediyor. laboratuvarda gördüğümüz diğer üç çocuk the espers olarak biliniyorlar. onlar da bu deneyin ürünleri. askeri üste yaşamalarının sebebi de güçlerinin çok ağır baş ağrısına sebep olması ayrıca kontrolden çıkma ihtimalleri. bu nedenle sürekli olarak ağır sakinleştiriciler kullanıyorlar. sakinleştiricilere ulaşmanın en kolay yolu da bu merkez de yaşamak.

    gelelim kei ve tetsuo meselesine. filmde yardımcı rolde bulunan kei aslında diğer çocuklar gibi bir psişik. ancak güçleri açığa çıkarılmamış. the espers yada mrs. miyako, tetsuo'nun karşısına çıkmak için fazla zayıflar. bu nedenle tüm güçlerini kei'de birleştiriyorlar. böylece tetsuo'yu durdurabilecekler. peki tetsuo'yu neden durdurmak istiyorlar? çünkü tetsuo da akira gibi kontrolden çıkacak ve felakete sebep olacak.

    filmde gösterilmiyor ama tetsuo neo-tokyo'daki bir çok insan gibi bir hap bağımlısı. psişik güçlerine kavuştuktan sonra normal hayatında ezilen biri olduğu için ortamda terör estirmeye başlıyor. ayrıca güçleri çok hızlı büyüyor bu nedenle şehri havaya uçurması an meselesi. tetsuo başlarda iyi gidiyor çünkü habire hap almaya devam ediyor. bu da kendisini kontrol altında tutmasını kolaylaştırıyor. mrs. miyako bakıyor tetsuo her türlü insanlara zarar verecek, durdurulması gereken biri, tetsuo'ya görünüp onu hapları kullanmamaya ikna ediyor. böylece tetsuo kontrolden çıkacak ve kendisini koruyamaz hale gelecek. the espers ile güçlerini birleştiren mrs. miyako da kei'yi kullanıp tetsuo'nun işini bitirebilecek. orijinal plan bu yani.

    tetsuo'nun filmin sonundaki haline bürünmesi de bu yüzden. şekil olarak böyle olmasının bir sebebi var. o da elindeki yeteneklerin vücudunun kapasitesini aşması. yani tetsuo'nun gücü fiziksel olarak barınacak bir yer arıyor. bulamadığında da hacim kazanmak için etrafında ne varsa absorbe etmeye başlıyor. stadyum sahnesinde dev bir yığın görmemizin sebebi de bu.

    ve en önemli soruya gelelim. kim bu akira? akira aslında the espers zamanında deneye alınan çocuklardan biri. hatta numarası da 28. akira'nın farkı şu. diğer bütün çocuklardan çok daha güçlü kendisi. ancak güçleri kontrolden çıkıyor ve tokyo'yu yok ediyor. filmin başında da bunu görüyoruz. bu patlamadan sonra filmde akira'yı parçalara ayırıp kavanozlarda sakladıklarını söylemişler ancak manga'da akira hayatta. stadyumun altında gömülü olan o dev kapsülün içinde dondurulmuş durumda ve güçlerinin kontrol edilebileceği anı bekliyor. ayrıca kimse akira'nın nasıl bu kadar güçlendiğini bilmiyor.

    manga'da akira kapsülden çıkıyor. ancak diğer çocuklar gibi değil. hiç konuşmuyor. bunun nedeni de içindeki gücün akira'nın karakterini tamamen silmesi. yani bedeninde akira diye biri yok. sadece saf enerji var. bu enerji de sadece tetsuo'nun beyin dalgalarıyla uyum gösteriyor. o yüzden akira sadece tetsuo'nun kullandığı yüksek miktarda enerjiye tepki veriyor.

    filmde evrenin tarihi, evrim ve insanların evren ile bağlantısı hakkında bir şeyler söyleniyor ancak bu kısım çok kısa. aslında durum şöyle; akira evrimde insanın bir sonraki hali. kendisi bedenen bir şey yapmadan nesneleri hareket ettirebiliyor ve sonsuz enerji yaratabiliyor. bunlar da insanlığın sorunlarını çözebilecek şeyler. ancak insanlar bu evrime henüz hazır değiller. yada filmdeki her şeyi değişim sürecinde yaşanan minik pürüzler olarak da görebilirsiniz. bu da bir bakış açısı tabi. akira enerji yaratabildiği gibi mevcut enerjileri de absorbe edebiliyor. manga'da da tetsuo'nun yarattığı patlamayı the espers'ın yardımıyla absorbe ediyor.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz gibi hikayenin temelinde göremediğimiz pek çok detay var. manga'da anlatılan ana konuya çok az katkı sağlayan ancak müthiş derinlik kazandıran politik meseleler de bulunuyor. baya çok yönlü, çok karakterli, çok sub-pilot'lu derin bir hikaye aslında akira. filmi anlamamış olanlar için de durum aslında normal ama bu filmin kötü olduğu anlamına da gelmez. kendi içerisinde çok iyi uygulamışlar bence. çünkü dediğim gibi yüzlerce detay var bu dünya ile ilgili. mesela mrs. miyako ve tetsuo'nun arasında savaş çıkıyor. bu kısımdan bahsetmedim bile. o yüzden siz de filmi beğendiyseniz ve daha derinlemesine öğrenmek istiyorsanız bir yerlerden manga'yı edinip okumanızı tavsiye ederim.

  • adamlar sana bilgi aşılıyor, sözlükte "anlatımı sıkıcı" "gereksiz bilgi deposu" "ateist" "reklam peşinde" falan diyor. inanılır gibi değil.

    tebrik edilesi, güzel ve çalışkan bir ekip olduğuna inanıyorum. severek takip ediyoruz. kendilerinden pek çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.

  • kiralık ev ilanıma koca koca renkli puntolarla "aracılar, komisyoncular, emlakçılar aramasın, kesinlikle cevap vermeyeceğim" yazmama rağmen bir haftada posta kutuma düşen 44 mesajın 23'ü bu yüzsüz, arsız, soyguncu, dolandırıcı, ahlaksız, lümpen, yavşak,... güruhtan gelmiş. isimler değişik ama tüm mesajlar tek şablondan çkmış gibi: "rapido bey, falanca muhitte emlak ofisiyiz, sizin eve haftasonu müşteri getireceğiz, sizden komisyon da almayacağız, iletişim no.su alabilir miyiz, saygılar" bir de şu modeller var "rapido bey, ofisimizi yeni kurduk, sadece portfoyümüzü artırmak için sizden komisyon almadan evinize müşteri bulmak isteriz. bir iletişim no.su alabilir miyiz?" ha bu arada bu kadar düzgün cümleler kurmuyorlar tabii ki, bu anlama gelecek birşeyler geveliyorlar.

    "ulan efendi! ben mülk sahibi, satıcı olarak internet kullanıcısıyım, kiracı adayı da müşteri olarak internet kullanıcısı, sen de aracı olarak internet kullanıcısısın. oturduğun yerden internet üzerinden müşteri ile satıcıyı buluşturup havadan para kazanacağını sanıyorsan babayı alırsın.

    not: emlakçı tayfasına çok acayip kılım. sizi gidi kan emiciler sizi

  • uçaktaki hız göstergelerinin birbirlerini tutmaması durumudur ve tehlikeli bir durumdur. göstergelerin birbirlerini tutmaması durumunda, hangi hızın gerçek hız olduğunu pilot bilemeyebilir ve bu nedenle ''unreliable'' yani aldatıcı tabiri kullanılır. gastiro nickli yazarımızın isteği doğrultusunda bilal'e anlatır gibi anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle hızımızı hangi organlar vasıtası ile belirlediğimizden bahsedelim; birincisi pitot tüpü , ikincisi ise static porttur. bunlara biz pitot statik sistem diyoruz. peki nasıl ölçüyor; hızdan dolayı oluşan hava akımının pitot tüpü'nün ucundaki deliğe yaptığı basınç ile yine aynı tüpün yan yüzeylerinde veya uçağın etrafında bulunan statik basıncı arasındaki farktan yararlanarak hızı ölçüyor/gösteriyor. evet ama hava
    basıncı yüksekliğe ve sıcaklığa bağlı olarak değişiklik gösterdiği için gerçek hızı bulmak zordur. bu nedenle uçaklarda kullanılan dört tür hız vardır;

    ındicated air speed (ias): pitot statik sistemden gelen dinamik ve statik basınç verileri ile hesaplanır. hava hızı hesabında atmosferin deniz seviyesindeki standart yoğunluğunu kullanacak şekilde kalibre edilmiştir… uçak deniz seviyesinden yükseldikçe havanın yoğunluğu önemli ölçüde değişeceğinden ias ile gerçek hava hızı arasındaki fark artacaktır. fakat yine de “ıas”, ses hızına yaklaşmadığı sürece, bir pilot için ana hız referansıdır. kalkış ve iniş esnasında bu değer dikkate alınır, v1 , vr , v2 hızları ''ias'' dikkate alınarak hesaplanır.

    calibrated air speed (cas): bir uçak deniz seviyesinde ve standart atmosfer (ias) şartlarında uçsa dahi, “ias” uçağın havaya göre gerçek hızı değildir… bu “ias” değerinin, gerçek hava hızını göstermesi amacıyla, gösterge ve pozisyon hataları için düzeltilmesi (kalibre edilmesi) gerekir… bu düzeltilmiş hıza, kısaca, “cas” denmektedir… “cas” ve “ias” arasındaki ilişki her uçak tipi için farklıdır. mesela flaplar açıldığı zaman uçağın çevresinde türbülanslı hava akımı oluşacağından cas ve ias arasındaki fark artar.

    true air speed (tas): ''cas'' hızının uçulan ortamdaki hava yoğunluğu ve yükseklik dikkate alınarak hesaplanmış halidir. normal göstergeler ancak deniz seviyesinde ve standart koşullarda gerçek hızı gösterebilirler. tas’ı bulmak için dış hava sıcaklığı ve basınç değerlerini kullanarak bazı tablo ve diyagramlardan yararlanmak gerekir. ancak bilgisayarlı cihazlar ve göstergeler tas değerini bulup direkt olarak gösterebilirler.

    ground speed (gs): uçağın yerdeki gölgesinin yere göre olan hızıdır. bugün mevcut olan gps alıcıları ile ''gs'' doğrudan okunabilmektedir.

    bunların dışında makmetre de vardır. fakat makmetre yolcu uçaklarında bir ikaz göstergesi niteliğinde olup bazılarında yoktur bile. makmetre daha çok muharip uçaklarda kullanılır, çünkü onlar ses hızını aşan hızlara ulaşmaktadırlar. muharip uçaklar iniş,kalkış dışında makmetre'yi esas hız göstergesi olarak dikkate alır.
    ayrıca deyinmekte fayda var, yaklaşık 50 knots hıza kadar ''ias'' işlevsel değildir. bu nedenle yerde iken ''taksi hızı göstergesi'' kullanılabilir lakin her uçakta bulunan birşey değil...

    laf lafı açtı konuyu biraz dağıttım*, bunları öğrendiğimize göre şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim. unreliable airspeed durumu ile nerede karşılaştığımız da çok önemli. kalışta yaşanması bana göre en tehlikelisi, çünkü toparlamak için süreniz kısıtlı. binaenaleyh uçuşun hangi aşamasında karşılaşacağınızı bilemezsiniz. bu durumla karşılaşıldığı anda otomatik pilot ve auto thrust devreden çıkarılarak herşey manuel olarak kumanda edilmelidir, zaten çoğu zaman otomatik pilot kendini atıyor, başının çaresine bak diyor.

    iki farklı durum olabilir; hız ölçüm sistemlerinin tümü veya biri hızınızı olduğundan fazla gösterir/deklare eder, hız ölçüm sistemlerinin tümü veya biri hızınızı olduğundan eksik gösterir/deklare eder.

    örneğin; kalkış yaptıktan hemen sonra 10.000 ft henüz aşılmamışken uçak hızınızı oluğundan düşük göstererek gerekenden fazla güç ister, siz güç verip hızı arttırdıkça gelen veriler hala sapık veriler olur. eğer durumu derhal fark ederseniz çözersiniz ama fark etmek gerçekten zordur. sonunda hızınız çok artar ve overspeed durumuna gelirsiniz ama seyrüsefer pilotu ''stall, stall'' diye bağırıp durur, stall durumundan kurtulmak için uçağın burnunu ezip hızınızı arttırırsınız yani dalış pozisyonu yaparsınız fakat sandığınızın aksine zaten çok hızlısınızdır. bu olaylar zinciri sonucunda toparlamak gittikçe zorlaşır ve kaza/kırım'a kadar gidebilir.

    bir diğer senaryoda yine kalktıktan hemen sonra, uçak hızınızı gerçekte olduğundan daha fazla göstererek overspeed'e girdiğinizi gösterir, uyarı sesleri çıkarıp durur ve sizi tedirgin eder. bunun üzerine hızınızı azaltırsınız fakat hala hızınız çok yüksekmiş gibi gösterir. neticede hızınızı havada tutunamayacak kadar azaltmış olursunuz, yani stall'a düşersiniz.

    velhasılı kelam; senaryolar çoğaltılabilir, çözümler çoğaltılabilir, uçak tiplerine göre değişebilir vs. bu tarz senaryoların tamamı pilotlara verilen simulator eğitimlerinde düzenli olarak denenir. fakat sorunun çözümü için sorunun kaynağını bilmek gerekir. bu vakada sorunun kaynağını tespit etmenin zorluğu bir yana sorunun kaynağının yanlış tespit edilmesi ve tam tersi çözümler yapılması kuvvetle muhtemeldir. bu nedenle pilotların en sevmediği durumların başında unreliable airspeed gelmektedir.

    bunun dışında bir de unreliable altitude (bulunulan yüksekliğin yanlış saptanması veya saptanaması) vardır. ben tatmin olmadım diyenler için unreliable airspeed ve unreliable altitude durumlarının aynı anda yaşanması vardır ki evlerden ırak...

  • (bkz: ivan gonçarov)
    romanın çıkış noktası 1849'da bir dergide basılan ve yine gonçarov'un imzasını taşıyan "oblomov'un rüyası" adlı eserdir. sonrasında yazar 1857 yılında bir aylığına kendini sadece eserine adıyor ve bu şaka gibi kısa sürede ortaya oblomov romanı çıkıyor. gonçarov'un bu konuyla ilgili sözleri şöyle: "bu büyük romanın bir ay içinde yazılması belki de imkansız görünür. ama unutmayın ki, bu eseri yıllarca kafamda taşıdım ve onu sadece kağıda geçirmek kalmıştı"