hesabın var mı? giriş yap

  • "bim'den alışveriş yaptık, fiş iddaa kuponu gibi... en yükseği çerezza 1.95 o da handikaplı galiba.."

  • v for vendetta filminin kahramanı guy fawkes'in filmdeki ikonik maskeden başka bıraktığı bir miras daha var. guy; yani adam ifadesi.

    5 kasım 1605 tarihinde parlementoyu havaya uçurma eylemi, kral ı. james tarafından kurallara uymayan toplulukları bastırmak ve birleşik britanya devletinin temellerini atmak için bir bahane olarak kullanılır. bu bahanenin kültürel etkisi her 5 kasımda ateşler ve havai fişeklerle şenlik ateşi gecesi ya da suçüstü yakalanan komplocu anısına guy fawkes gecesi olarak kutlanır. burada guy/adam kelimesi ortaya çıkar.

    bugün “adam, arkadaş, kişi, birey” anlamında kullanılan guy kelimesi 1605'de mevcut değildi. 1605'den sonra kısa sürede kötü bir şöhrete sahip oldu. 5 kasımda yapılan kutlamalarda fawkes ve diğer katolik figürlerin kuklaları (papa dahil) ateşe verildi. bu gelenek nedeniyle guy ifadesi önce kukla anlamında kullanıldı. daha sonra aşağılayıcı anlamda bir erkeği (kötü bir erkeği) tanımlamak için kullanıldı.

    bir noktada guy ifadesi okyanusu aşarak amerika kıtasına gitti. burada amerikalılar guy ifadesinin olumsuz tarafıyla ilgilenmediler ve bir “adamı” ifade etmek için guy kelimesini kullandılar. bu amerikan ingilizcesi kullanımı daha sonra birleşik krallık topraklarına geri döndü ve burada da insan veya kişi anlamında kullanılması yaygınlaştı.

    bugün guy ifadesinin evrimi devam ediyor. kadınların da dahil olduğu bir gruba “guy” denilip denilmeyeceği tartışılıyor.

    guy kelimesinin yolculuğu devam edip değişirken, guy fawkes'in katolik komplonun küçük bir oyuncusundan terörizmin sembolüne, oradan bir ingiliz kutlamasındaki tuhaf bir figürden futurist bir adamın ikonik tasvirine yükselen itibarı da değişmiştir.

    ne demeli; tabiki adam kazandı denilebilir.

  • ben 11 yaşımdayken tombalacının ölüm sahnesini izliyordum amk.

    tanım: rtük 'ün attığı bir tivit.

  • madem muhendis, bir tane üniversite arkadaşı çıkıp da benimle aynı sınıftaydı dememiştir.

  • içimi her seferinde cız ettiren bir anı, hayatta kırıp da kırdığımı fark ettiğim zannederim ilk pottur. 1988 yılında, öyle çok küçük de değil, dokuz yaşında olduğum ve oturduğumuz ikinci eve taşındığımız sonbahardı. oturma odasına halı döşemek üzere eve iki usta gelmişti ve ben annemle beraber hayatımda ilk defa bir halının nasıl döşendiğini gözlüyor, adamların hareketlerini ilgi içinde izliyordum.
    aptallık, cehalet, belki korunaklı hayat denebilir, ama o yaşımda değil nasıl olduğunu, neye benzediğini bilmek, ayak kokusu diye bir kavramın varlığından, ayakların kokabileceği gerçeğinden dahi haberdar değildim. işte bu yüzden ki, ustaları seyretmeye başlamamdan bilmiyorum kaç dakika sonra etrafı pek yabancı ve tahammülü pek güç bir koku sardığında içten bir merak içinde anneme dönüp “ya anne, burası ne koktu?” diye sormaktan hiç çekinmedim. annemin o anda bir cevap verip vermediğini, kaş göz edip etmediğini, benim orayı terk edip kokunun olmadığı bir yerlere kaçıp kaçmadığımı hatırlamıyorum. ortamdaki yeni kokuyu ortamdaki yeni insanlara bağlamak gibi basit bir zihinsel işlemi gerçekleştirememiş olduğumu görmek apayrı bir utanç kaynağı bugün bana, ama annemin adamlar gittikten sonra beni çekip, içten içe saflığıma gülse de üzgün bir şekilde “kızım ne yaptın öyle, adamların ayağı kokuyordu tabii ki, başımdan aşağı kaynar sular döküldü” demesini takip eden utanç kadar değil.
    beni çok etkilemiş, çocukluğuma damgasını vurmuş bir anı olduğunu iddia edemem bunun, abartı olur. ama uzun ve düzensiz aralıklarla da olsa, kimi zaman sebepli, kimi zaman sebepsizce aklıma düşmüş ve her defasında içime hicapla hüzün karışımı hisler salmıştır. şimdi hiçbir şeylerini hatırlamadığım, halı döşedikleri o evden on seneden çok oluyor ki ayrıldığımız bu adamlar sözlerimi duymuşlar mıydı o gün işleri güçleri içinde, duydularsa bir şey hissetmişler, canları acımış mıydı, evden çıktıktan sonra bunu aralarında konuşmuşlar mıydı, yoksa hakkında bir söz edilemeyecek kadar ağır mı gelmişti onlara, ve eğer ki hala yaşıyorlarsa, benim gibi onlar da arada bir geri dönüyorlar mıdır zihinlerinde bu buruk hatıraya? bilemiyorum.
    asla duyamayacak olsalar ve o özür hiçbir şeyi değiştirmeyecek de olsa o salak, densiz kız çocuğu adına defalarca özür dilemek istiyorum. bana insanları hiç bilmeden, hiç istemeden, üstelik de geri dönüşü olmayan bir şekilde kırmanın ne kadar mümkün, mümkünden de öte, kolay olduğunu belletmiş bir çocukluk lekesidir.

  • ismet berkan bey yakın aile dostumuz. kendisine whatsapp'tan sordum. "ne diyorsun ismet, enteresan bir haber değil mi?" dedim. "görüntüleri izledim, çok vahim" dedi. "ya ismet bi yürü git allahını seversen" dedim. "ben de ekmeğimin peşindeyim abi :(" dedi. "seneye bir özür patlatırım olur biter :p" diye de ekledi. "kel kafandan sen suçlusun ismet" dedim. daha mavi tık çıkmadı, du bakalım.

  • ahmet necdet sezer görevden ayrıldığından beri boş olan cumhurbaşkanlığı makamından gelen bir yankı.

  • adam burada sayfalarca yazılanları beş kelime ile özetlemiş,
    bizim türkler mıç mıç kadını erkeği kene gibiler.