ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tarsus'taki esrarengiz kazı
-
arkadaş bu nasıl memleket. van, antep, adana arkeoloji müzeleri tam 6 yıldır restorasyon sebebiyle kapalı. kültür bakanlığından dedikodular yayılıyormuş, müzedeki eserlerin satıldığı, yerine benzer sahtelerin yapıldığı, ondan böyle uzun sürdüğü konusunda. uşak müzesi'nde görmedik mi sanki sahtelerin yapılıp orjinallerin nasıl satıldığını. yazık yemin ediyorum şu memlekete yazık, her yerinden bişeyler çıkıyor 2.abdülhamid gibi devlet eliyle avrupa'ya amerika'ya satılıyor. utanıyorum artık...
eski sevgilinin unutulmayan sözleri
-
"umarim hic mutlu olmazsin, tekrar aski hic bulamazsin, cocuklarin falan da olmaz" (ıstanbul, 2010)
ne zaman yine biriyle mutlu olur gibi olsam bu sozu hatirliyorum. sonra isler boka sarinca yine bu sozu hatirliyorum. sen ne pis bir ahmissin
alo simao ben forlan
-
+alo simao ben forlan!
-efendim abi?
+yeni numaram bu kaydet bunu.
-tamam abi.
+o değil de iyi türkçe konuşuyoruz haa.
açılışını da yapacağım içine de girip oturacağım
-
başbakan recep tayyip erdoğan'ın atatürk orman çiftliği'ne yapılan konut ile ilgili beyanatı.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25944219.asp
en son böyle lafları çocuklardan duymuştum. o kaydırak benim, üstüne de çıkacağım, oradan da kayacağım.
c#'ın yetersiz bir dil olması
depresyondakilerin okuması için kitap tavsiyesi
çok güzel olmasına rağmen evde kalmış kız
insanın hep kendinde olmayanı istemesi
-
benim küçük bir kedim var. onu izliyorum bazen;
mama koyuyorum bayıla bayıla yiyor, sonra kendim için bi yiyecek hazırlıyorum hemen kafayı döndürüyor, koşa koşa yanıma geliyor, o yemeği de tadayım diye gözümün içine bakıyor, deliriyor resmen. maması falan tamamen yalan oluyor. aklı fikri benim yediğimde. daha mı güzel acaba diye merak mi ediyor nedir.
veya yerde peluş ayıcığı ile oynuyor, sonra bi top atıyorum halıya, o ayıcığı anında satıp topla oynamaya gidiyor, bazen karar veremiyor manyak oluyor, iki oyuncakla birden aynı anda oynuyor. bi süre sonra iki oyuncaktan birini tercih edip gerçekten istediğinin yanına gidiyor. daha çok sevdiği oyuncağı önünden aldığımda ise, diğerine; daha az istediğine geri dönüyor, ama o neşeli halinden eser yok.. oynuyor ama sanki mecbur, sanki zorunlu. ne kendini oynadığı oyuncağa verebiliyor ne de aklını benim önünden aldığım oyuncaktan kurtarabiliyor. ama o kedi, mutsuz olmuyor, düşünemiyor çünkü.
düşünüyorum da bazen küçücük bir kediden bizi farklı kılan ne var? hiçbir şey sanki..
mutsuzluk kader mi tercih mi? alternatifler azalmayacak bu belli, o zaman telkin şart.