hesabın var mı? giriş yap

  • 2.dünya savaşında neredeyse tüm naylonların paraşüt, halat ve örgü üretimine yönlendirilmesi nedeniyle 1940'lı yıllarda naylon çorap (jartiyer-külotlu çorap) kıtlığı yaşanmıştır. şıklığından ödün vermek istemeyen kadınlar için pürüzsüz görünen bacakların formülü "bacak makyajı" ile giderilmeye çalışılmış ve bunun için likit çorap denilen boyalar üretilmiştir.

    ulusal amerikan tarihi müzesi'de bulunan "leg silque likit çoraplar" adlı ürün resim
    ilgiltere amberley müzesinde bulunan "silktona likit ipek çoraplar" adlı ürün resim

    daha gerçekçi bir görünüm adına çorapların arkasında bulunan dikiş izini yaratmak için siyah eyeliner bile kullanılıyordu. dikiş izinin göz kalemi ile düzgün şekilde çizilebilmesi için bir tornavida sapı ve bisiklet maşasından yararlanarak bir alet de üretilmişti. resim

    dünya üzerinde savaş da olsa, uzaylıların istilasına da uğrasak, kıyamet de kopsa kadınların güzelleşmek ve şıklığından ödün vermemek için her yolu denediğini dünya tarihi boyunca gördük ve sanırım görmeye devam edeceğiz. bacak makyajının uygulamasına ilişkin tarihi birkaç fotoğraf ekleyerek bitirelim.
    resim 1 resim 2 resim 3 resim 4 resim 5 resim 6

  • bu kadınlarla fazlasıyla içli dışlı olmuş profesyonellerin, sol ve sağ topukların yere vurduğu anlarda çıkan tak-tuk sesleri arasındaki bpm değerinden, boylarını tahmin edebildiği kadınlar.
    (bkz: bpm)

    hayal edemeyenler için somutlaşıralım:

    taktuktaktuktaktuk: boy: 1.50
    tak...tuk...tak...tuk...: boy: 1.75

    (bkz: milisaniyelik sapıklıklar)

  • dincinin şunlardan birini söylemesiyle noktalanacaktır:

    - neyse kardeş, sen komple kapatmışın zaten kalbini. sana anlatacak bir şey yok, allah ıslah etsin.
    - neyse kardeş, allah seni de böyle yaratmış demek ki. ölmeden önce imana gelmeyi nasip etsin inşallah.
    - senin ananı avradını s*kerim oros*u çocuğu! inanmıyorsan da saygı duyacaksın şerefsiz!

  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?

  • hiç duyar kasacak değilim.
    beleş paraya hallenene kadar eşşek kadar tipler. gitsinler, çalışsınlar.
    çocuk yazıp da insanların duygularıyla dalga geçmeyi bırakın. ağzı burnu dağılmış insan şov peşine düşmez.

  • benim sevmediğim bi şeysi var bunun. çok minik, aslında kimse farketmiyo muhtemelen ama, benim biraz sinirime dokunuyo.

    akşam eve geliyorum, yatana kadar ses telleri pasif, yatarken zaten pasif, sabah kalkıyorum, alelacele işe gidiyorum, teller hala pasif. iş yerinde, belki bi 15-20 saattir hiç hareket görmemiş ses tellerim, ilk rasladığım iş arkadaşıma günaydın derken bi garip oluyo, çatallı gibi garip bi ses çıkarabiliyo. yarım öksürük/boğaz temizleme gibi bişiden sonra sorunsuzca günaydın diyebiliyorum ama akabinde.

    bu durumdan zerre haz etmediğim için sabahları işe giderken yolda, bi kere bile olsa mutlaka "aaa eee ooo öööö uuu üüüü ıııı iiii" diyorum. en fazla 5saniyemi alıyo.

    çok küçük hesapların adamı diye milletle dalga geçiyodum. şimdi şu halime bak.