hesabın var mı? giriş yap

  • fırtına nedeniyle boğaz köprüsü'nün halatlarından birinin koptuğu, tem otoyolunun 17 saat boyunca kapalı kaldığı, hayatımda gördüğüm ve tahmin ediyorum görebileceğim en efsanevî kış idi.

    " 1987 kışı varken bunu konuşmayın " demişler.
    bilmiyoruz ki abi 1987 kışını*

    neyse, 21. yüzyılda istanbul'da bir mahallenin nasıl da 16. yüzyıla geçiş yaptığını okuyacaksınız.

    bu kış, gökgürültülü kar yağışına şahit olunup da kıyamet alameti söylentilerinin ayyuka çıktığı bir kış idi. biz zaten o dönem minibüs, otobüs gibi ulaşım araçlarının geçmediği; topluca ölsek birilerinin bir ay sonra bu durumdan haberdar olacağı bir mahallede yaşıyor olduğumuz için çok daha efsanevî olmuştu bu kış bizim için.

    babam da dahil hiç kimse günlerce işe gidememişti yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle.

    bu kar yağışı akşamüzeri başlamış ve neredeyse günlerce hiç durmaksızın devam etmişti. ilk sabaha uyandığımızda babamın evin önünde neredeyse benim boyum kadar olan kar yığınını temizlemeye çalıştığını hatırlıyorum. daha sonra bahçedeki tavuk kümesine kadar karı temizleyip ancak açabilmiştik kümesin kapısını.
    ancak hiçbiri dışarıya çıkamadı tabii hayvanların.

    elektrikler çoktan gitmişti tüm mahallede. mahalledeki bakkala ekmek getirilemediği için bakkalın önünde un kuyruğuna gitmiştik ve tabii ki mum.

    çocukluk arkadaşlarımla hâlâ bir arada yaşadığımız için ara sıra bu kışı kendi aramızda da konuşup yâd ederiz.

    o vakitler hepimiz yine kahvaltıdan sonra toplanmış ve ne oynayacağımızı şaşırmıştık. tipi sebebiyle yürümekte dahi zorlanıyorduk.
    mahalle kültürüyle büyümüş kişiler bileceklerdir ki çocuklukta böyle dönemlerde mahallenin en gidilmemesi gereken yerlerine gitmek gerekir. biz de öyle yapmış ve normalde ineklerin yayıldığı, mahallenin biraz dışında kalan tepeye doğru yürümeye başlamıştık ellerimizde ortadan ikiye kesilmiş bir varilin iki parçası ile.

    saatlerce tepeden aşağıya kaymıştık bu varil parçalarının içine girip.

    nihayetinde evlerimize dağıldığımızda annemin sacda ekmek pişirdiğini, babamın da anneme yardım ettiğini gördüm.

    karanlık çöktüğünde çay tabağına dikilmiş bir mum, sehpanın üzerinde yanıyor; sobanın üzerindeki güğüm fokur fokur kaynıyordu.
    perdeleri sonuna kadar açmıştık ve çay içerek dışarıdaki tipiyi izleyip bir yandan da sohbet ediyorduk.

    babam, eskiden köyde de böyle kışlar gördüklerini ama istanbul'da böylesine ilk defa şahit olduğunu anlatıyordu. o hikâyelerine hikâye kattıkça ben bir daha asla mahalleden çıkamayacağımızı falan düşünmeye başlamıştım*

    ertesi gün bütün çocuklar yine toplandık ve fark ettik ki o gece her evde aynı tarz muhabbetler dönmüştü.
    artık birbirimizi korkutmaya başlamıştık.
    yolda yürüyen her kedi, bizim için potansiyel bir cin idi.

    mahallenin abileri devasa büyüklükte bir kardan adam yapmaya başladıklarında herkes elini karın altına sokmuş ve ortaya gerçekten çok büyük bir kardan adam çıkmıştı. hatta içlerinden birisi sigara yakıp kardan adamın ağzına tutturmuştu.

    günlerce o kardan adama kimse dokunmadı. özgürlük heykeli gibi yükselmişti mahallede. gelip geçen kişilerden kimisi kardan adamın biten sigarasını yenisiyle değiştiriyordu.
    akşamları buluşma noktası olmuştu bu kardan adamın yanı.
    abiler kendi aralarında konuşuyorlar biz de biraz uzaktan onları dinliyorduk.

    " oğlum bir daha o tepeye gitmeyin ha! domuzlar, ayılar falan geliyormuş oraya " tarzı cümleleri ciddiye almıyor gibi görünsek de ertesi gün kimse tepeden aşağıya tek başına kaymaya cesaret edememişti.

    tipi, hiç susmayan bir uğultu ve yoğun kar yağışı içerisinde geçen bu günlerin ardından nihayet yolun açıldığı haberi geldi.

    sevindik mi üzüldük mü bilmiyorum ama bizim mahallede hâlâ bir efsane olarak anılır bu kış.
    kime sorsak muhakkak kendine özel bir hatırası vardır bu kışla ilgili.

  • ilginç bir insan. yeri geliyor dünyayı kurtarıyor, yeri geliyor kendini kurtarıyor. zaten şu hayatta bana sorarsanız kendisini kurtarabilmiş bir tek insan var, o da cüneyt arkın. filmlerine dikkat edin mesela, babasını kurtarıyor ama kendi, çünkü babasını da kendi oynuyor, dedesini kurtarıyor ama kendi, çünkü dedesini de kendi oynuyor.

  • avrupa için uzun vadede iyi bir gelişmedir. rus bağımlığından tamamen kurtulmaları gerektiğini ve ruslardan dost olmayacağını hepsi anladı. ruslar ise bu ukrayna macerası ile ayaklarına sıktı ve adım adım çöküşe gidiyorlar, putinin bu kadar salak olduğunu hiç tahmin etmiyordum

  • kendisi hakkında ezberden verilen bilgilerin bazıları yanlış, bazıları da yanlış olmasa bile altı boş kaldığı için anlamını yitiriyor. gelin bazılarını düzeltelim.

    - kemoterapinin mucidi değildir. temelleri kendisinin birinci dünya savaşında yaptığı çalışmalar sayesinde atmıştır. kendisine atfedilen radyolojinin bir alt birimi olan brakiterapi'dir. gel gelelim brakiterapi sadece fransa'da curietherapie olarak kullanılır.

    - paris'e gitme sebebi varşova üniversitesinin o dönemde kadın öğrenci kabul etmemesinden ötürüdür. üniversite eğitimine sorbon fen fakültesi'nde başlamıştır.

    - bunu yazmaya gerek yok fakat yine de bilgi olarak kalsın; kızlık soyadı sklodowska'dır. kocası pierre curie'dir. erkek egemenliğinin tavan yaptığı bir dönemde kocasının soyadı ile anılmıştır.

    - kucağında bebeği ile iki lisans imtihanı ve su verilmiş çeliklerdeki mıknatıslanma hakkında bir etüt çalışması gerçekleştirmiştir.

    - temmuz 1898'de curie çifti, yeni bir radyoaktif element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını açıkladılar. maddenin adını da marie'nin memleketi olan polonya'ya atfen koydular.

    - 1903'te doktorasını vermiş ve fransa'da ileri bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın olmuştu. aynı yıl eşi ile birlikte fizik dalında nobel aldılar. dolayısı ile nobel ödülü alan ilk kadın olmuştur.

    - kadın olarak eğitim almasına bile izin vermeyen ülkesinin radyum enstitüsü kurmasına ön ayak olmuş, aynı zamanda dönemin abd başkanı hoover'ın kendisine verdiği 50 bin dolarlık ödülle de, enstitüde kullanılması için radyum almıştır.

    - radyasyona bağlı kan kanserinden öldüğü için bir çok insan kendisinin 50 yaşını görmeden öldüğünü zannetmektedir. aslında 1934'te fransa'nın savoy şehrinde 67 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

    - einstein gibi curie'de şan şöhret ve paranın getirdiği şaşalı hayattan kendisini korumayı bilmiştir. bildiğiniz üzere einstein'ın dolabı aynı renk ve model takım elbiselerle doludur. her gün ne giyeceğim derdine vakit harcamak istememiştir. curie bu tavrını şöyle belirtmiştir; her gün giydiğim bu elbisemden başka elbisem yok. eğer bana yeni bir tane alma nezaketi göstereceksiniz, lütfen siyah renkte ve giyimi kolay bir şey alın ki, laboratuarda da giyebileyim.

  • corinth'li sisyphus'un anlaşma sürecine girdiği gerçeği (38)
    hephaistos'u hepaistos diye okuyan tip (76)
    merhaba ben truvalı priam sorularınızı yanıtlıyorum (132)
    pegasusun intikamı (113)
    sabire meltem banko (48)

  • eğer bir toplum yozlaşmışsa, ahlakını ve aklını kaybetmişse, tel tel dökülmeye mahkûmdur. doktorunu da kaybeder, ekonomisi de kötüye gider, eğitimi de.

    bu haber bir dram içeriyor. ama bazıları bunu görmeyip “madem doktorsun, eşek gibi çalışacaksın, bize bakacaksın!” der. kimisi çıkıp “bu ülke seni okuttu, borçlusun!” der. kimisi de elinde sopayla doktora saldırır. insanların can ve mal güvenliği yoksa, bu insanlar devlete borçlu değil, devlet onlara borçludur.

    doktorlar bu sağlık sistemi içerisinde hastalarına 5 dk ayırmak zorundalar. 5 d a k i k a! inanabiliyor musunuz? ama cahil cahil insanlar, bunun farkında bile değiller.

    ekonomiden eğitime, sağlıktan hukuka, tel tel dökülüyoruz. kimisi görmüyor, kimisinin de umrunda değil. ama kabul edin ya da etmeyin, gerçekte olan bu.

    edit:imla

  • comarin biri cikip "pembe metrobuse binmeyen kadinlar yolludur" demezse ben de bu ulkeyi tanimiyorum.

  • hangi ilçe olursa olsun huzurun, refahın, barışın ve insan kalitesinin anlaşılmasında en önemli rolü kediler oynar. kediler bir ilçede inaan gördüğünde korkmuyorsa o ilçenin insanları iyi insanlardır. o ilçe yaşanılabilir bir ilçedir. şayet insan gördüğünde bir kedi, kendini kaybedip mahalle değiştiriyorsa oradan uzak durmak gerekir. kendi yaşadığınız il ve ilçeyle bu durumu karşılaştırıp da kendi gözlerinizle görebilirsiniz sonucu.