hesabın var mı? giriş yap

  • ben kendime böyle bir öğüt verebilseydim eğer şunları söylerdim, kaşlarımı çatardım, sinirle söylerdim aynen şöyle;

    'dümbük,

    sen şimdi ölsem de kurtulsam ne bitmez derdim var diyorsun ya şu ergen halinde, sen daha üzüntü nedir bilmiyorsun inan, sen daha ne acılar, ne ölümler, ne kaybedişler yaşayacaksın hayatında.

    liseyi bitir, sonra defol git yurtdışında üniversite oku, sakın geri dönme, burda aylarca iş ararsın, orda işini bul çalış. sakın aşık olma. birine bağlanmak gibi bir hata yapma. gez,dolaş,eğlen kimseyle uzun süre görüşme. baktın aşık olacak gibisin, baktın onsuz hayatın kötü oluyor, anında bırak. arkana bile bakma. yıllarının ne kadar çabuk geçeceğini unutma, üzülüp dövünene kadar yıllar geçecek, pişman olacak kadar vaktin yok. para, hiç bir zaman mutluluğun tek sahibi olmuyor, para kazanmak için yaşama, mutlu olmak için yaşa. 27 yaşına geldiğinde 17 yaşındaki aklım olsaydı dememek için, unutma; hiç bir şey için, hiç kimse için 1 günden fazla üzülmeye değecek hiç bir şey olmuyor hayatında'

  • her zaman yaptığım şey. çok cool bir hareket. arkamdan garsonlar ya utanç duyuyorlar ya da siklemiyorlar. bilmiyorum hiç geri dönüp bu hamlem karşısında garsonların duygu ve düşüncelerini sormadım.

    bence siklemiyorlar.

  • bugün ne olduysa ard arda atatürk aleyhine, atatürk düşmanları tarafından sözlükte başlıklar açılıyor ve bizde bunları görmek durumunda kalıyoruz. sözlüğün bir denetimi, bir süzgeci yok mu nasıl durabiliyor bu başlıklar böyle. başlığı açanlar da 10 entryli troller. bu insanları kin ve düşmanlığa itmek olmuyor mu? ben aynen böyle hissediyorum.
    t: sözlüğün atatürk aleyhinde başlıklarla dolması.

  • "03:21 mersinbaligi'nin soyu tukeniyor!"

    insan 15 dakka once soyler, hic pi$irmezdik. daha dakik olmasini bekliyoruz.

  • yapılmaması gerekeni öğreten öğretmendir.

    şöyle ki, ben ilkokuldayken babamın kendi dükkanı ve işçileri vardı. babamın mesleği sorulduğunda serbest meslek derdim, halbuki ne serbesti, kendi dükkanı var lan babanın. desene triko tükanı var diye. niyeyse utanırdım işte.
    bir de şu versiyonu vardı: "nerelisin?" "rizeliyim, ama laz değiliz, istanbul'da doğdum bir de" derdim. rezillik ya bir de açıklıyormuşum, çocukluk işte.
    son versiyon da şöyle: "tatilde ne yaptınız?" "bir şey yapmadık, 3 ay sokakta oynadım anasını satim" diyemiyosun ki, "köye gittim, teyzemlere gittim, amcamlarda kaldım". günlük gezileri 3 ay yapmışsın gibi salla babam salla.

    ilkokul çocuğu utanır çekinir, yeri gelir adından bile utanır, "neden benim adım ahmet değil de mehmet?" der mesela. bu nedenle hiç sormadığım ve sormayacağım soruları öğretmiştir kısaca. en sevdiği filmi, en son okuduğu kitabı, ne olmak istediğini, en büyük hayalini soruyorum ben de. daha temiz.

  • ertuğrul kürkçü anlatıyor:

    ben, deniz'in 70'in sonbaharında odtü'ye geldiğinde bana söylediği sözleri hatırlıyorum, onlar oldukça kritik sözlerdi. bazı kararlarımı hep o sözleri aklımda tutarak verdiğimi hatırlıyorum. rastgele bir tartışma içerisinde ama çok ciddi bir tartışma içerisinde deniz, şöyle bir öngörüde bulundu:"bütün türkiye'ye sıkıyönetim gelecek, herkesi cezaevine dolduracaklar. orada herkesin bir koğuşu olacak, her eğilimin bir koğuşu olacak." o zamanki adlara bağlı olarak, "kırmızı aydınlık koğuşu, beyaz aydınlık koğuşu, sendikacılar koğuşu...ziyaretçiler tavuk getirecek, onlar, bu tavukları nasıl paylaşacaklarını tartışacaklar." şimdi hatırlamıyorum kimdi, birisi: "peki ya biz ne yapacağız" diye sordu. deniz, "biz öleceğiz oğlum" dedi, "çünkü biz dövüşeceğiz. ve esas oportünizm nasıl bir şeydir, mücadele nasıl bir şeydir, devrimcilik nasıl bir şeydir onu o zaman herkes görecek."

  • karadeniz tv.

    bilmem ne belediyesi bir bölgeyi mezarlık olarak satışa çıkarmış, millet hücum etmiş. alanlarla röpörtaj yapıyorlardı. ne kadar yer aldınız? kaça aldınız? vs..

    muhabir: siz ne kadar yer aldınız?.
    -: bir kişilik.
    muhabir: siz neden bir kişilik aldınız?
    -: biz zaten dört arkadaş ortak aldık. dedik nasıl olsa hepimiz beşer yıl arayla ölürüz üst üste gömülürüz. gerek yok fazla almaya dedik.
    muhabir: ne diyim, umarım dediğiniz gibi olur.

  • orta çağ'daki sırp krallığı'nın en kudretli hükümdarı.

    babası stefan decanski, dedesi stefan milutin'e isyan ettiği için konstantinopolis'e sürgün gönderilmişti. bu nedenle çocukluğu bizans başkentinde geçmişti. 1320'de babasıyla dedesi anlaşınca sırp topraklarına döndü. bir yıl sonra da dedesi öldü, babası tahta geçti. babasının 8 yıllık saltanatında güttüğü politikalardan memnun olmadığı için isyan bayrağı açtı ve 1331'de babasını tahttan indirip, tacı giydi.

    ihtiraslı bir kişiliğe sahipti. gözünü, (o devirdeki pek çok hükümdar gibi) iyice güçten düşen bizans imparatorluğu'na dikmişti. konstantinopolis'e hakim olup, imparatorluk hayali kurmaktaydı. saltanatı da bu hedefini gerçekleştirebilme uğraşısıyla geçti desek yanlış olmaz.

    bizans'ta üçüncü andronikos, sırpların ilerleyişini engellemek maksadıyla bulgarlarla ittifak kurma yoluna başvurmuştu. duşan'ın tahta geçişinden bir yıl önce, 1330'da köstendil'de sırp-bulgar savaşı yaşanmıştı ve sırplar bulgarları yenmeyi başarmıştı. duşan tahta geçince ilk olarak bulgar çarının kız kardeşiyle evlenerek, bizans-bulgar ittifakını bozmayı başardı. bulgarları kendi safına çektikten sonra da bizans aleyhine politikalarını başlattı. bizans'ın balkan topraklarına taarruzlar düzenleyerek, hakimiyetini makedonya'da yaymaya başladı.

    1341 senesinde üçüncü andronikos'un ölümüyle bizans'ta paleologos hanedanı ile kantakuzenus ailesinin taht savaşı başladı. çocuk yaştaki v. ioannes paleologos tahta çıkmıştı ve devrin güçlü, nüfuzlu generali vi. ioannes kantakuzenos konstantinopolis'ten uzaklaştırılmıştı. stefan duşan da bizans içindeki bu kargaşadan faydalanmak istedi. kendisine sığınmak isteyen kantakuzen'i kabul etti. geçmişten beri bir türlü ele geçiremediği selanik'i alması için kantakuzen'i öne sürdü. fakat kantakuzen bunda başarılı olamadı. bunun sonucunda da bu ittifak kısa sürdü.

    1340'lı yılların ortalarına gelindiğinde kantakuzen osmanlılar'la ittifak kurup, rumeli topraklarında güçlenmeye başlamıştı. bu da stefan duşan'ın emelleri için bir tehditti. bu tehdidi ortadan kaldırmak maksadıyla paleologos hanedanı'yla ittifak olduysa da 1347'de kantakuzen tahtı ele geçirmeyi başardı. buna rağmen bizans'taki bu kargaşa döneminin en kazançlısı kendisi olmuştu. şöyle ki; bizans'taki iç savaşın neticesinde stefan duşan krallığının topraklarını makedonya, epir, teselya, arnavutluk'a kadar genişletmiş, kendisini sırpların ve yunanlıların imparatoru ilan etmiş, sırp kilisesi'ni başpiskoposluktan patrikliğe terfi ettirmiş, devletinin merkezini de üsküp'e taşımıştı.

    bu kazançlar duşan'ın hırslarını daha da perçinledi. imparatorluğunu ilan ederken, bizans kurumlarını benimsemekten de geri durmadı. tamamıyla bizans tarzı yaşamı benimsedi; bizans unvan ve rütbe sistemine geçti, koyduğu yeni kanunlarda bizans kilise hukuçusu matthaios blastares'in kaleme aldığı syntagma canonum'u esas aldı, sarayı dahi bizans tarzındaydı.

    imparatorluk inşası için tüm gücüyle çalışırken, ana hedefi olan konstantinopolis'i ele geçirmek için de çalışmalarını yürütüyordu. en başta venedik cumhuriyeti'yle bizans aleyhinde görüşmeler yürüttü. çünkü donanma olmadan şehrin düşürülemeyeceğinin farkındaydı. iki devlet arasındaki bu görüşmeler 5 yıl boyunca sürdüyse de olumlu sonuçlanmadı.

    1350'lere gelindiğinde bizans'ta v. ioannes paleologos'un yaşı artık büyümüştü ve tahtı geri almak için harekete geçti. duşan'dan ve bulgar çarı'ndan destek istedi. duşan da kantakuzenusları devirmek için bu gence destek oldu, bir atlı birlik göndererek onun emrine verdi. sırp-bulgar-venedik destekli v. ioannes'in ordusu, edirne yakınlarında, osmanlı destekli kantakuzenus ordusu karşısında büyük bir bozgun yaşadı. fakat bu bozguna rağmen kantakuzenus ailesi iktidarda daha fazla tutunamadı ve 1354 senesinde paleologoslar iktidarı ele geçirmeyi başardı.

    kantakuzenos-paleologos çekişmesinin bu ikinci perdesi esnasında stefan duşan, venedik'ten istediği desteği alamayınca, papalık'la müzakerelere girişmişti. bu müzakerelerde papalığı türklere karşı bir haçlı seferi düzenlenmesi ve bu seferin başkomutanının kendisi olması için ikna etmeye çalışıyordu. fakat bu müzakerelerin sürdüğü esnada, daha 40'lı yaşlarındayken aniden hayatını kaybetti. öldüğünde krallığının toprakları adriyatik denizi'nden ege denizi'ne, tuna nehri'nden korint boğazı'na kadar uzanıyordu. (aralık 1355) harita

    ölümünden sonra yerine geçen oğlu v. stefan uros babası kadar becerikli bir yönetim sergileyemedi. krallık parçalandı. 1371 'de uroş ölünce de nemanjic hanedanı tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı.

    kaynaklar:
    + donald m. nicol - bizans'ın son yılları (1261-1453) - çeviren: bilge umar - türkiye iş bankası kültür yayınları.
    + georg ostrogorsky - bizans devleti tarihi - çeviren: fikret ışıltan - türk tarih kurumu yayınları.
    + barbara jelavich - balkan tarihi 1 - küre yayınları.

  • izlediğim en güzel ve en absürd görüntülere sahip animasyon film, animasyon derken bile düşünüyorum cünkü bu tür filmlerin doğasına tamamen ters,yani karakterlerde ne alıştığımız amerikalı disney karakterlerinin sevimliliği ne de japon anime karakterlerinin hareketliliği var, diyaloglar nerdeyse yok denecek kadar az, romantik filmler neyse de bir çizgi filmde iki kişi nasil bakışarak anlaşir, bir çizgi karakterin gözlerinden nasil mutsuzluk fışkırır görmediyseniz, bu filmde görmeniz mümkün.

    konusu da enteresan, yetim torunu ve köpeği ile birlikte yaşayan yaşli madam suozonun tek isteği torununun bisiklet yarışında şampiyon olmasıdır, ama malesef torun yarışta kötü insanlarca, obezlerle dolu büyük bir şehre kaçırılır, olaylar gelişir.

    filmin en güzel yanı da her şey bir ritm üzerine kurulmuş gibi, bu yüzden diyalogun eksikliğini hissetmiyorsunuz, yani madam suozo nun sakat ayağindaki garip ayakkabısı ile her adım atışı, brunonun havlayışı, melankolik torunun pedal çevirişi bile bir ritm içersinde, buna bir de kurbağalari bile bir ritm duygusuyla yiyen belleville üçlüsünün müziği, new york göndermesi olan şehrin gürültüsü ve kötü adamların silah sesleri eklenince ortaya mükemmel bir senfoni çıkıyor. defalarca izlenebilir.

  • türk polisi'nin işini ne kadar ciddiyetle yaptığına dair de ciddi emareler içeren bir hikayesi olan aile.

    evden kaçıp sokakta bayılan tecavüze ve işkenceye uğramış çocuk var.
    aynen geri postalanıyor.
    gerçekten bravo.