hesabın var mı? giriş yap

  • hem üst yönetim kadrosunu ve hem de otomobillerinin kodlamasını değiştiren alman üretici.

    audi dışarıya çok belli etmese de “kendi içinde” sıkıntılı günler geçiriyor.

    alman savcılar mart ayında audi’nin önemli merkezlerine baskınlar düzenledi: münih savcılığı ve polis audi’nin ingolstadt kentindeki yönetim merkezini, neckarsulm’daki diğer bir fabrikasını, üst yöneticilerin ikamet ettiği evleri ve ayrıca jones day’i bastı ve aramalar yaptı (jones day: emisyon krizini yönetmek için volkswagen grubu’nun hizmet aldığı abd’li hukuk bürosu). yapılan baskınlar ve aramalar eylül 2015’de açığa çıkan dieselgate’nin bir parçasıydı ve volkswagen ag’den sonra audi ag yönetimi ve çalışanları da incelemeye doğrudan dahil edilmiş oldu.

    audi ilk kez kendi topraklarında bir soruşturmanın içine dahil edilmişti. geçmişte kuzey amerika’da fren pedalına dokunmadan park konumundan çıkan otomatik şanzımanları ile kazalara karışan otomobilleri (1987) ve ardından dieselgate (2015) nedeniyle audi’nin başı derde girmişti, ancak almanya için durum ilkti. toplam 47 çalışan ve yöneticinin bilgisayarları ve mobil telefonları dahi incelendi. amaç aslında 2015 yılı sonundan bu yana devam eden incelemede soruşturmayı saptıracak şekilde yanıltıcı bilgi veren ve şeffaflığı engelleyen çalışanları tespit etmekti.

    olayın üzerine 29 mart tarihinde audi yönetim kurulu toplandı, ancak toplantının sonuçları hakkında bir açıklama yapılmadı. kompakt volkswagen otomobillerde ve hafif ticari araçlarda kullanılan 2.0 litrelik tdi’nin yanında audi’nin sedanlarında ve porsche cayenne’de kullanılan ve audi’nin geliştirdiği 3.0 litrelik tdi motorda da emisyon müdahalesi yapıldığı 2015’in sonunda epa tarafından tespit edilmişti. motorları geliştiren audi merkezi inceleniyordu, ancak çalışanların yaşadığı özel konutların ve volkswagen ag’nin danışmanlık aldığı hukuk firmasının da baskınlara dahil edilmesi durumun boyutu, hassasiyeti ve gelecekte yaratacağı etkiler bakımından fikir vericiydi.

    durumun etkileri ağustos ayında ortaya çıktı ve audi, tarihindeki en büyük yönetim değişikliğini yaptı; 4 kritik icra kurulu üyesini aynı anda değiştirdi. üretim ve lojistik, satış, insan kaynakları, ve mali işler’den sorumlu 1 numaralı isimler görevlerinden alındı. ceo rupert stadler ise görevinde kaldı.

    audi ag dünyada her yıl yaklaşık 1.8 milyon otomobil satıyor ve bu rakam grup içerisinde volkswagen dışında kalan tüm üreticilerin satışları toplamından daha fazla. yıllardır skoda, seat ve porsche ile niş markaların satışları toplamı bir audi etmiyor(du). bu adil olmayan denge çok kısa vadede değişecek; çünkü bu durum audi’nin başarısı kadar seat ve skoda’nın model gamındaki boşluklardan da kaynaklanıyor ve volkswagen ag buna müdahale etmek için seat ve skoda model serilerini crossover araçlar ile genişletiyor. ayrıca audi volkswagen grubu içerisindeki en karlı marka durumunda. gruba büyük yük bindiren dieselgate için ayrılan karşılıklar öncesinde de bu böyleydi. audi her yıl 5 milyar eur kar yazıyor. aslında yılda 225 bin otomobil satan porsche (yüksek fiyat politikası nedeniyle) otomobil başına daha büyük kar elde ediyor, ancak audi’nin kitle satışları ile ulaştığı toplam kar porsche’den %50 daha fazla (audi sattığı araç başına 3 bin eur kar elde ediyor, porsche’nin araç başına karı 15 bin eur)

    audi başarılı, çünkü konumu gereği kendini teknik olarak izole edebilen porsche’nin tersine grup içerisindeki ortak platform ve motor paylaşımlarına yoğun olarak maruz kalıyor ve buna rağmen hala özgünlüğünü korumayı başardı ve var olmanın en zor olduğu f segmenti’nde dahi kendisini çoktan kabul ettirdi. audi bir taraftan motoru uzunlamasına yerleşimli ancak önden çekişli otomobiller üretiyor, diğer taraftan volkswagen golf’ü 400 hp’lik audi rs3’e dönüştürebiliyor, ve diğer yandan da s serisi’nin ve 7 serisi’nin karşısına a8’i koyabiliyor. tüm bunlar dikkate alındığında grup içerisinde hem marka algısı, hem de finansal performans birarada düşünüldüğünde en iyi iş yapan üretici durumunda.

    audi geçmişinde de özel bir marka oldu. yeni fikirlere ve özel denemelere hep açık oldu: otomobillerinde wankel motoru ve cvt şanzıman kullandı, quattro ile dünya ralli şampiyonası’nın akışını değiştirdi, ilk tdi motor bir audi ile yola çıktı, ferrari ile beraber motorlarında silindir başına 5 subap kullanan 2 üreticiden biri oldu, asf’yi geliştirip hafif şasinin ve aluminyumun ne kadar önemli olduğunu daha 1990’larda gösterdi, bu çok erken dönemde şanzımanlarına bir eco modu ve bu mod ile devreye giren coasting özelliğini ekledi, a3’ü yaratarak premium kompakt sınıfın tanımını yaptı. bugün üreticilerin birbirine çok yaklaştığı ve teknik farklılıkların kaybolduğu ortamda aynı hızını koruyamasa da audi geçmişinde vorsprung durch technik sözünün hakkını vermek için çok fazla iş yaptı. şimdi ise tdi motorları için elektrikli turbolar üzerinde çalışıyor.

    audi konumu ile volkswagen grubu için değerli olabilir, ancak otomobilseverlerin gözünde volkswagen için olduğundan çok daha değerli bir marka. içerideki değişimin kısa vadede etkisi olmayacak ancak uzun vadede otomobiller üzerinde etkisi görülecektir.

    içerideki bu karmaşa ortamı ve yönetim değişiklikleri tüketicileri çok ilgilendirmezken, audi tüketicilerin kafasını karıştıracak başka bir karar aldı ve model kodlamasını da değiştirdi. bundan sonra audi’lerin bagaj kapaklarında 1.4 tfsi ya da 3.0 tdi yazmayacak, audi motor hacmini “bildiren” kodlamalara son verdi.

    bunun arkasında ise güncel motor teknolojilerinde gerçekleşen değişim ve bu değişimin yarattığı bir zorunluluk var:

    atmosferik motor çağında (2000’lerin ortasına kadar) avrupalılar ve amerikalılar için bir otomobilden daha fazla güç almanın tek rasyonel yolu motor hacmini büyütmek oldu. motor hacmini yükseltmeden güç çıkışını artırmak için “başka yerlerde” farklı çabalar da vardı: iskandinavya’da aşırı besleme (turbo), uzakdoğu’da ise egzantrik mili ile subaplar arasında yeni mekanizmalar geliştirerek motorun daha fazla devir çevirmesini sağlayan ve yüksek devirlerde yüksek güç yakalayan uygulamalar denendi. bu akılcı yöntemler gerçekten öncüydü, ancak dönemin ihtiyaçları ve öncelikleri içinde marjinal çabalar olarak kaldılar. ya dayanıklılık sorunları nedeniyle, ya üretim maliyetlerine takıldıklarından ya da yüksek yakıt tüketimi ile beraber geldiklerinden yaygınlaşmadılar. endüstriye hakim olan atmosferik motorlarda ise güç çıkışı motor hacmi büyüdükçe yükseliyordu. otomobilin güç çıkışı motor hacmine paralel büyüdüğünden otomobillerin model kodları da hep motor hacimlerini sembolize etti.

    burası önemli: bugün durum farklı, artık motorların güç seviyesi ile hacimleri arasında çok zayıf bir bağ var. çünkü motorun ne kadar güç vereceğini motorun hacminden önce, (1) üzerinde bulunan aşırı beslemenin türü ve kapasitesi, (2) uygulanan yakıt enjeksiyon sisteminin hassasiyeti, ve (3) subapların hangi motor devrinde ne zaman ve ne kadar açılacağı ve açılan subapların çevrim sırasında ne kadar süreyle açık kalacağı belirliyor. içten yanmalı motorlar artık bu 3 ayak üzerine inşa ediliyor: aşırı besleme, direkt enjeksiyon ve değişken subap zamanlaması. tüm bu 3’lü pakete ise downsizing adı veriliyor.

    alt detaylar ise üreticilerin tercihine ve mühendislik becerisine göre şekilleniyor. bazı motorlar singlescroll turbo ile çalışıyor, daha yüksek verimli örneklerde twinscroll turbo, bazılarında ise değişken geometrili turbo var. maliyet göze alındıkça tek yerine çift turbo hatta 3 turbo kullanılıyor, bu turbolar seri ya da paralel bağlanabiliyor. bazı üreticiler kompresör (supercharger) ile turbo’yu entegre ediyor. yakıt beslemesi ise emme manifoldundan ya da direkt olarak yanma odası içerisine yapılıyor. kimi üreticiler subapların açılma ve kapanma zamanlarını yöneten sistemler kullanırken, bazıları da bunun yanında subapların açık kalma aralıklarını değişken hale getiren sistemler de kullanıyor. artık, subapların hem açılma kapanma zamanlaması hem de açılma aralıkları değişken... downsizing böyle çalışıyor.

    yeni dönemin ihtiyaçlarına uyum sağlamak için mercedes ve bmw’nin geçişi daha yumuşak olmuştu. hem mercedes hem de bmw model kodlarının kendisini değiştirmedi, ancak kodların “ne anlattığı” değişti. bmw’de örnek olarak 330i yazısı yerinde duruyor, ancak kaput altındaki motor artık 3.0 değil 2.0 litre. mercedes’de de örneğin e300’de 3.0 litre değil yüksek verimli 2.0 litrelik bir motor var. böylece model kodu ile motor hacmi arasındaki bağ kopmuş oldu. kodlar artık motorun güç çıkışına göre veriliyor.

    audi de dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak versiyon kodlamasını değiştirdi. kodlar artık motor hacmini değil güç çıkışlarını anlatacak, ancak audi daha radikal bir değişikliğe gitti. audi’lerin bagajlarında artık 30, 35, 40 gibi çift haneli numara kombinasyonları olacak ve rakamlar otomobillerin güç seviyesini ve performans sınıfını anlatacak:

    20: 107 hp’ye kadar (80 kw ve altı)
    30: 109-129 hp arası (81-96 kw arası)
    35: 148-161 hp arası (110-120 kw arası)
    40: 168-201 hp arası (125-150 kw arası)
    45: 227-248 hp arası (169-185 kw arası)
    50: 282-308 hp arası (210-230 kw arası)
    55: 329-369 hp arası (245-275 kw arası)
    70: 536 hp (400 kw)

    hafızası güçlü olanlar ya da endüstriyi takip edenler, bundan 20 yıl önce, yani 1990’larda, pazardaki 2.0 litre motorlu hemen tüm otomobillerin gücünün sanki birbirleriyle anlaşmış gibi 136 hp olduğunu hatırlayacaktır. mercedes e200’ün (w210) kaputu altındaki m111, opel vectra’nın (b) gm family 2’si, ford mondeo’nun (mk2) 2.0 zetec motoru, peugeot 406’nın 2.0 litrelik ew10’u, volkswagen passat’ın (b4) 9a’sı, mazda 626’nın fs ze motoru ve daha bir çok 2.0 litre motor 136 hp üretiyordu.

    136 hp güç 100 kw’ye denk geliyordu ve üreticiler 2.0 litrelik atmosferik motorlarının güç çıkışını işte bu 100 kw’de sabitlemişti.

    otomobillerin güç seviyesi için pazarlama aşamasında kullanılan terim beygir gücü. ancak üreticiler gerçekte motorların güç seviyesini dahili olarak kw (kilowatt) cinsinden belirleyip sınıflandırıyor. audi’nin sınıflandırması da kw cinsinden yapılmış. beygir gücü cinsinden bakıldığında ise audi’nin yaptığı sınıflandırmanın akılda kalıcı olması güç.

    audi’nin kodlama mantığı volvo’nun sistemini takip ediyor. ancak volvo güç çıkışlarının önüne benzinli motorlar için t, dizel motorlar için d harfini ekliyor ve ardından gelen her bir rakam motorun güç sınırını anlatıyor (dizel motorlarda d1 115 hp’ye kadar, d2 135 hp’ye kadar, d3 165 hp’ye kadar, d4 200 hp’ye kadar, d5 250 hp’ye kadar; benzinli motorlarda t1 125 hp’ye kadar, t2 150 hp’ye kadar, t3 175 hp’ye kadar, t4 225 hp’ye kadar, t5 275 hp’ye kadar motor güçleri için)

    audi ise tersini yapıp bunun yerine güç çıkışını belli eden kodların arkasında tfsi, tdi, g-tron ya da e-tron kısaltmalarını muhafaza etmeye devam edecek. model kodları ise değişmeyecek; güncel a3, a4, a8… model sınıflandırması devam ediyor. audi bu çift haneli sınıflandırmayı performans modellerinde de kullanmayacak, s ve rs serileri ve audi r8 mevcut isimlendirmelerini koruyacaklar.

    çift haneli rakamlardan oluşan kodlama 2018 yılında gelecek olan 4. nesil d5 kasa audi a8 ile başlayacak. bu performans sınıflandırması ile yola çıkacak ilk otomobil ise audi a8 3.0 tdi, daha doğrusu yeni ismi ile audi a8 50 tdi.

    audi de motor hacmine dayalı kodlamayı bıraktı. artık volkswagen grubu’nda arka planda yapılan her şey daha basit, daha düşük maliyetli, ancak dışarıdan görünen ve tüketiciye yansıyan tarafı ise daha karmaşık.

  • işveren: biz sadece sektörün en iyileri ile çalışırız, çok kaliteli bir ekibimiz var bıdı bıdı...

    aradan 3 dk geçer.

    işveren: maaş beklentiniz nedir?
    iş isteyen: en iyilerle çalıştığınıza göre doğal olarak sektörün en iyi maaşını bekliyorum.

  • --- spoiler ---

    söz konusu düzenlemelerle yerli üreticilerin desteklenmesi ve istihdamın korunması amaçlanıyor.

    --- spoiler ---

    oyun konsollarına getirilen ek vergiyle ülkemiz artık daha güçlü. teşekkürler cumhurbaşkanım!

  • bu tu$lar $u i$levlere sahiptir:

    ilk olarak "m" harfi : memory'nin kısaltmasıdır.
    " m + ": ekrana girilen sayının genel hafızaya "+" olarak kaydedilmesi içindir.
    " m - ": ekrana girilen sayının genel hafızaya " - "olarak kaydedilmesi içindir.
    " mr ": hafızaya + ve - olarak kaydedilen değerlerin son halini gösterir.
    " mc ": hafızaya alınan değeri tamamen siler. bunun için öncelikle "mr" tu$unu kullanıp hafızaya kaydedilen değeri görmek gerekir. yoksa tu$ i$levini yerine getiremez.

    bir örnekle konuyu anlatacak olursak :

    3 farklı arkada$ınıza olan borçlarınızla cebinizde bulunan ve borç ödemeye ayırdığınız paranızı kar$ıla$tırıp geriye kalan borcunuzu görmek isterseniz eğer:

    ali'ye olan borçlar : 10 + 15 + 5 ytl = 30 ytl
    veli'ye olan borçlar : 8 + 5 +12 ytl = 25 ytl
    ahmet'e olan borçlar: 7 + 4 + 9 ytl = 20 ytl olsun.

    cebinizdeki para : 40 ytl olsun.

    $imdi bunu hesap makinesindeki artık esrarengiz olmayan m'li tu$ları kullanarak hesaplayalım:

    ilk olarak :10+15+5=30 sonucunu elde ederiz ve akabinde "m+" tu$una basarız. "c / ce" tu$larından biriyle ekranı sıfırlarız ve ekranın sağında veya solunda "m" harfi belirir. bu aslında "m+" dır ama zaten pozitif bir sayıyı i$aret ettiğinden + i$aretine gerek kalmaz.

    ikinci olarak: 8+5+12=25 sonucunu elde ederiz ve akabinde "m+" tu$una yine basarız. yine ekranı sıfırlarız.

    üçüncü olarak: 7+4+9=20 sonucunu elde ederiz ve akabinde "m+" tu$una yine basarız. ve yine ekranı sıfırlarız.

    dördüncü olarak: "mr" tu$una basarız ve ekranda 75 sayısını görürüz. ( bu sayı, 30, 25, 20 sonuçlarının her seferinde "m+" tu$u marifetiyle hafızaya "+" olarak yani eklenerek kaydedildiğinden dolayı 30+25+20=75' dir.)

    böylece tüm borçarımızı hesaplamı$ olduk.
    son adım olarak: cebimizdeki parayı bu sayıdan çıkartırız. yani:

    40 yazıp "m-" tu$una basarız. bu da hafızadaki toplam tutardan 40 ytl yi çıkartmak demektir. "mr" tu$una basılınca ekrana gelecek sayı 35 olacaktır.....(ikinci yöntem olarak $u i$lemi de yapabilirsiniz:ekrana gelen sayı 75 olacak ve direkt olarak bu sayıdan 40 sayısını çıkartırız. sonuç 75-40=35 ytl olur ve bizim ödeyeceğimiz borç 35 ytl olarak hesaplanır.)

    bu konuyla ilgili hesaplamalar bittiğinden dolayı son i$lem olarak "mc" tu$una basılır ve hafızadaki kayıtlı tüm bilgiler silinmi$ olur.

  • yöresel metotlar deneyen bi' psikolog, başarılı olma ihtimali yüksek. yenilikçi. evet.

  • babanın tepkisini çok doğal ve haklı bulduğum video.

    buna benzer bir olayı anneme araba sürmeyi öğretirken yaşadım.

    annem düz yolda önüne çıkan çocuğu görünce direksiyonu bırakıp:

    -ayy! çekil yoldan çekil.

    diyerek ellerini sallamaya başladı.

    karşıdaki bisikletli çocuğun suratındaki dehşet ifadesini hala hatırlarım.

  • standart geyiktir bu mahalle arası bankerleri. 91 gram altını kuyumcuya bir insan neden verir ki? kaybolmasın falan diye değil bırakın bu işleri. işletmek için verilir sonra da böyle olur işte. minimal çiftlik bank.

  • 1920'li yıllarda bilimsel çalışması yapılıp 1930'un şubatında da yayınlanmış hadise.

    şöyle ki;

    zamanında iki gönüllü vilhjalmur stefansson ve ekürisi andersen bu çılgın diyeti gerçekleştirmeye karar veriyorlar. sadece gerçekleştirmekle de kalmayıp üstüne bir de insanlığın bilgisine sunup bizim de fikir edinmemizi sağlıyorlar bize de bunu anlatmak kalıyor.

    stefansson amca bugün ne çılgınlık yapsam bugünkü işsizliğimi nasıl gidersem diyerekten aklında bir ampul yanıyor ve protein diyetine başlıyor(gerçi protein demek ne kadar doğru onu da bilmiyorum, adam sadece et yiyor), o kadar proteini alınca vücut afallıyor tabi ve hem motoru bozuyor hem de acayip bir bulantı çekiyor. sonrasında diyor ki "yok abicim bu böyle olmaz, tamam karbonhidrat yok dediniz de yağ da mı yok kardeşim? rasim kap gel oradan yağlı bir biftek yağı bol olsun diyerekten diyetindeki yağ oranını arttırıyor. zaten tükettiği protein ve yağa bakınca nasıl mide var arkadaş diyesi geliyor insanın.

    bu arada et tercihi olarak stefansson kuzu etini tercih ederken(kokmuyor mu amcacım nasıl yiyorsun o kadar) andersen sığır eti yiyor.

    bu iki çılgın adam günde yaklaşık 800 gr et tüketiyorlar. gün içerisinde 100-140 gr protein, 200-300 gr yağ ve sadece 7-12 gr karbonhidrat alıyorlar. aldıkları kalorinin 15-25% protein, 75-85% yağ ve sadece %1-2 karbonhidrat.

    bir de günlerini nasıl geçirdiklerine bakalım;

    kahvaltı: yağsız sığır eti 190 gr; yağ 100 gr
    öğlen: ciğer 200 gr; yağ 75 gr
    akşam: sığır eti 200 gr; ilik 70gr

    1 yılın ardından; kafayı sıyırmalarını bekledim ben şahsen, insan arada çaktırmadan çuklat gömer yahu ama gavur bizim gibi değil arkadaş bilim için her şeyi feda ediyorlar. her neyse yaptıkları diyette mental ya da fiziksel anlamda herhangi olumsuz bir etkiyle karşılaşmıyorlar(hadi fiziksel tamam da mental :)) yemeyin bizi hiç mi aşermiyorlar allasen). günlük olarak bakıldığında 2000 ile 3100 kcal arasında bir tüketimleri varmış ve bu amcaların şöyle de bir diyet programları gözküyor söylediklerine göre.

    bunların dışında fiziksel yorgunluk, mental yavaşlama gibi problemlerle karşılaşmıyorlar. başta da belirttiğim gibi yüksek protein %45 protein %55 yağ ile başladıklarında sadece sindirim problemleri ortaya çıkmış fakat bu oranı biraz düşürünce (%20 protein, %80 yağ) o da ortadan kalkmış.

    klinik olarak herhangi bir vitamin eksikliği efenime söyliyim kalsiyum eksikliği gözlemlenmemiş canavar gibiler yani anlayacağınız. şuradan daha çok detay alabilirsiniz.

    üstüne üstlük andersen, et diyetinin başlamasından kısa bir süre sonra saçlarının dökülmesinin durduğunu bildirirken stefansson, ayrıca saçlarının daha da büyümeye başladığını ve kafa derisinin daha sağlıklı olduğunu belirtmiştir. sonra saçım neden dökülüyor diye mesaj atıyorsunuz aha da çözümü burada :)) sabah poğaca öğle pilav akşam makarna yersen ben sana ne edeyim gardaşım di mi ama?

    tabi bu diyet ikisinde de ketozis'e neden oldu. buna rağmen böbreklerde sıkıntı çıkmamış(hadi yine iyisin stefo bak ileride aç kalırsan böbrek sağlam) diyette yağ/protein oranı artıkça yani yağ daha fazla tüketilince ketozis daha da artmış. (ek bilgi: genel olarak erkeklerde yağ oranı 1,5'un üzerine çıktığında ketozis meydana geliyor.)

    7 yıl bu diyete devam eden stefan amcam hayatımın en iyi dönemini geçirdiğini saçlarının daha kalın olduğunu ve saç derisinin daha sağlıklı olduğunu belirtiyor.

    son olarak bu çılgın eleman bizim yaşantımıza döndükten sonra da izleniyor ve stefansson 84 kiloya çıkıyor ki diyet zamanında 73 ile başlayıp 1 yılın sonunda 69,4 kiloya inmişti bu arada merak edenler için boyu da 180(kesin 178'dir o). tansiyonu 120/80'in üzerine çıkmıştır ki diyet zamanında 105/70 civarlarındaydı.

    yukarıdaki çalışmadan çıkarılacak en büyük sonuç bana kalırsa düşük karbonhidrat diyetlerinde sadece proteine yüklenmemek gerekli yağ muhakkak o diyette olmalı, hem de bolca olmalı.

  • arşivi yanlışlıkla indirip bakanlar varmış. bende bakarken yanlışlıkla 31 çekenlerdenim. bu arada yapılan ayıp çok kınıyorum.

  • gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
    bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.

    the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.

    “olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:

    abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.

    şöyle ki:

    kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
    amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.

    bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).

    derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.

    sonra düşünmeye başlar:

    — yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”