*

  • kan dolaşımında keton adı verilen, aynı asit ya da baz gibi belirli bazı kimsayal özelliklere sahip bir fonksiyonel grubu içeren bileşiklerin derişiminin normalin üstünde olmasına ketosis denir. hepimizin en iyi bildiği keton aseton'dur.

    ketosis'in sebepleri birbirlerinden farklı olan türleri vardır. fazla alkol tüketiminden, şeker hastalığından ya da uzun süreli açlık veya düşük karbonhidrat içeren diyetlerden kaynaklabilir.

    glikoz insan bedeni için yeri doldurulamaz bir maddedir. özellikle beyin, retina ve böbrekler temel enerji ihtiyaçlarını glikoz ile karşılarlar. beyin ketonları enerji elde etmekte kullanabilir ama glikoz olmadan yaşayamaz zira sinir hücrelerinin uzun ve ince aksonları keton yıkımının gerçekleştiği merkezdeki mitokondrilere uzakta, enerjilerinin çoğunu glikozu laktik aside yıkarak oksijensiz solunum yoluyla karşılamaktadırlar. ayrıca kandaki glikoz oranı beden dengesinde de oldukça önemlidir ve düşük karbonhidrat içeren diyetlerde ya da açlıkta, glikoz seviyesinin belirli bir düzeyin altına inmesi ve eldeki glikojen stoklarının da tükenmesi sonucu çokça karaciğer ve biraz da böbrekler, iskelet kasları ve beyinde aminoasitler ve gliserol'den glikoz sentezlenir (bkz: gluconeogenesis). glikoliz'in beden içerisinde tersinir olmayan bir kaç adımı dışında neredeyse tersi olan ve aynı adımlarda aynı enzimlerle katalize edilen bu süreçte enerji kaynağı olarak yağ asitleri ile hammadde olarak kas proteinleri kullanılırlar. karaciğer bir yandan glikoz stoğunu yerine koyarken bir yandan da yağ asitlerini karbondioksit ve suya kadar yıkmaz, diğer hücrelerin enerji ihtiyacını karşılamak üzre keton formunda kana verir. kalp ve kas hücreleri ile beyin, glikozun yokluğunda bu ketonları asetil koenzim a formuna dönüştürerek enerji kaynağı olarak kullanabilirler.

    şeker hastalığında ketozis, glikozun enerj kaynağı olarak kullanılamaması yüzünden oluşur.

    alkol kaynaklı ketoasidozis ise ketonlar alkol metabolizmasının ürünü olarak ortaya çıkarlar. zaten bedenin glikoz eksikliği yüzünden zorluk yaşadığı açlık dönemlerinde alkol alımı da çok tehlikeli sonuçlara yolaçabilir zira alkol, karaciğerde gerçekleşen protein ve gliserolden glikoz yapma sürecini durdurarak kan şekerinin iyice düşmesine, beyin ve böbreklerin birincil enerji kaynaklarından yoksun kalmasına sebep olur. (bkz: aç karnına içmek)

    uzun süren ketozis karaciğerde büyüme, böbrek hastalıkları, böbrek taşı, zihinsel faaliyetlerde düşüş, kas ve kemik dokusu kaybı, kalp hastalıkları gibi sorunlara hatta ölüme kadar giden koma haline yolaçabilir.

    bedenin canlılığını sürdürebilmek için açlık ile mücadelede kullandığı metabolik aktiviteleri kilo vermek için kullanmayı düşünmek akıllıca, çok daha sağlıklı yollar varken estetik kaygılarla bu yöntemi kullanmak ise gerzekcedir.
  • ketosis ile ketoasidozis karıştırılmamalıdır, biri herhangi bir sağlık sorununa yol açmazken diğeri ölümcül olabilir.

    özellikle inuitlerin sürekli ketosiste yaşadıkları, dolayısıyla hamilelerin de ketosiste olduğu ve yeni nesillerin gayet sağlıklı geldiği düşünülürse korkulacak birşey olmadığı anlaşılır.

    http://paleocafe.org/…onhidrat-tuketimi-ve-ketosis/
  • su an icinde bulundugum durumdur. adeta guneste kalmis dondurma gibi eriyorum.
  • 2 aydır sürekli içinde olduğum fizyolojik durum. hücre mitokondrilerinde glükoz yerine keton denen yağ asitlerinin temiz yakıt olarak kullanılması durumudur. düşük karbonhidratlı diyet ve/veya oruç neticesinde vücut bu moda geçer. sağlıklı yaşam için ideal bir durum olduğu savunulmaktadır. bunu bizzat kendi üzerimde test etmekteyim. tek öğün başlığı altında aynı anda ketojenik diyet ve intermittent fasting yaparak gelişmeleri paylaşıyorum.

    çok önemli başka bir etkisi vücudun sodyum/potasyum/magnezyum dolaşımını hızlandırmasıdır. bu mineralleri daha fazla tüketmek gerekir çünkü atılımlar fazlalaşır.

    beyin dahil tüm hayati organlar keton yakarak %20 daha verimli çalışırlar. yani daha az oksijen kullanırlar, daha az serbest radikal oluşur.
  • herkes ketojenik beslenme ve bu başlıkta temel bilgileri paylaşmış. ben kendi tecrübelerimi aktarmak istiyorum.

    öncelikle 3 aydır tam anlamıyla ketojenik besleniyorum. kolay değil ama benim imkanlarım bunu kolaylaştırıyor. şöyle ki, tereyağ, kaymak, yumurta ve sebze tedariğim güvenilir yerlerden oluyor. çalıştığım yerde aradığım ürünleri kolay bulabiliyorum. akşamları da bir şeyler yapıyorum artık.

    sabah 6 kalkış saatim. 8 gibi tereyağlı kahvemi içiyorum. rahatsız edici bir tat değil, sonuçta süt yağı. ayrıca bu konu son günlerde bolca tartışılıyor oldu.

    öğlen 12 ilk öğünüm. öğlene kadar bir şey yemiyorum. leptin hormonu faal. çorbamız hep tahıllı olduğundan tüketmiyorum. et veya sebze yemeği oluyor, toprak altı olmadığı sürece sebzeyi yiyorum. et konusunda sıkıntım yok. sadece günlük protein miktarımı aşmıyorum. kilo başına 1-1,2 gram protein alıyorum. 1 tabak zeytinyağlı bir şeyler ve 1 tabak da salata alıyorum. salatayı da bol zeytinyağı ile dolduruyorum. 1 çay bardağı kadar kullanıyorum. öğleden sonra arada varsa çiğ badem yoksa bir şey tüketmiyorum. akşamları da en geç 7 gibi bol tereyağlı yumurta veya öğlen yemediysem köfte, yanında 150 gram kaymak. salata ile tamamlıyorum bazen.

    meyve, tatlı, ekmek, tahıl, toprak altı nişastalı sebzeler, baklagil, şeker kesinlikle yemiyorum. çay, kahve tüketiyorum. bol sıvı, özellikle mineral oranı yüksek şeyler içiyorum. magnezyum, d vitamini, çinko destekleri alıyorum.

    damak tadı olarak sevmediğim şeyler var ama faydasına baktığımdan tadı çok önemsemiyorum.

    fiziksel olarak güçlü hissediyorum. az da olsa spor yapıyorum. gün içi 10.000 adım atmaya dikkat ediyorum. dalgınlık hiç olmuyor. genel anlamda dinç ve eskisinden iyi durumdayım. kapsamlı kan ölçümleri yaptırıp değişimi takip ediyorum. açlık hissetmiyorum zaten çok yiyorum. kalori hesabı yapmıyorum. normalin üzerinde kalori alıyorum. iyi tarafı bu yağlı beslenmeye göre inceliyorum, sıkılaşıyorum. beslenmenin spordan çok çok önemli olduğunu tecrübe ediyorum. çok önemli bir konu daha var, uyku. erken yatıyorum artık. 8 saat uyumaya çalışıyorum. hafta sonu eksik uyku varsa tamamlıyorum. bedenimin dinlenmesine fırsat veriyorum.

    motivasyonum güzel. henüz sıkılmadım. bir de şöyle bir motivasyon var, bunu yersem ketosisden çıkarım deyip kaçamaktan vazgeçiyorum. bunu bir diyet olarak değil de yan etkisi sıkılaşmak olan bir beslenme modeli olarak görüyorum.

    son olarak, kimseye tavsiye verebilecek değilim sadece kendi tecrübelerimi paylaşıyorum.
  • kanda keton cisimcikleri artması sonucu hayvanlarda da görülen patolojik durum.
  • ketosis safha : enerji için glikojen bulamayan vücudun enerji ihtiyacını proteinlerden karşıladığı safha.
  • basit ifadesiyle bir metabolizma bozukluğudur. kandaki şeker miktarı ve karaciğerdeki glikojen miktarı çok düşerse; karaciğerde, glikojen yapımında kullanılan aminoasitler ve yağlar birikiyor. gerçi ketozis daha ziyade şeker hastalarında görülüyor. ama uzun bir süre, meselâ bir ya da birkaç ay karbonhidrat alımının sıfırlandığı ya da çok düşürüldüğü hâllerde, meselâ ağır ve yanlış diyetlerde de ortaya çıkabilir. bunun kişiye yansıması bitkinlik, yorgunluk vb. olabilir. ama, kişi bunlara rağmen yine kendini ağır bedensel efora zorluyor ve bunun için de bir irade mücadelesi vermeye devam ediyor ise bir psikolojik çökme de ortaya çıkabilir. bu çökme de aşın sinirlilik vs. şeklinde kendini ortaya koyabilir! çok kısa bir sürede, meselâ bir ay içinde 8-10 kilogram vermek üzere diyet yapan ve kalori alımını meselâ 500'ler düzeyine çekmiş, haliyle karbonhidratları da sıfırlamış olan birinin, hele ağır idman yapıyor ise bir şekilde veya pek çok yönden yıkımla karşılaşması da gayet normaldir! ...

    bunu da yeri gelmişken izah etmiş olalım. guardian gazetesinden yapılan alıntıda, meşhur atkins diyetine yönelik ilimsel ? bir eleştiri var. biliyorsunuzdur, bu diyette karbonhidrat alımı çok düşürülüyor, yerine
    protein almıyordu. ayrıca, yaratıcısı olan kişi öldüğünde çok kilolu idi ve kalp, dolaşım sistemi sorunları vardı. habere göre, massachusetts ınstitute of technology (mıt)'den doktor wurtman, "bu tür bir diyetin kişiyi sinirli yapacağını hatta depresyona sebep olacağını" açıklamış. dr. wurtman ve ekibi, karbonhidratlı gıda yememenin, insanın kendini iyi hissetmesini sağlayan ve iştahı kesen bir kimyasal madde olan beyindeki serotonin üretimini durdurduğunu tespit etmiş.
    karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerin aksine, deyim yerindeyse temiz yanar ve
    vücuda fazla atık madde yükü yüklemez. adaleler, karbonhidratları glikojen şeklinde depolar. her adalenin de kendi bireysel depolama durumu vardır. bu depo tükenince de adale, yakıt olarak kendi proteinini yani "kendisini" yakmaya başlayacaktır.

    edit : yazım hatası
  • bedenimizi yemekten yoksun bıraktığımızda, başlıca enerji kaynağı olarak kullandığı glikoz yakmayı bırakıp, girdiği süreç. yüksek tansiyon ve tip 2 diyabette çok etkisi bir yöntemdir. bir nevi “oruç”
  • bazen keton değerleri iyi ve yüksek seviyede bile olsa girilmeyen şey eğer insülin direnciniz varsa. bu nedenle kan şekeriyle beraber ölçüm yapilmasi gereken şey.
    ek olarak bazen ketoziste olsaniz bile optimum enerji patlamasinda da olunmayan şey, sanirim adaptasyon ve uzun süre korumak şart oncesinde.
hesabın var mı? giriş yap