hesabın var mı? giriş yap

  • ruhunun güzelliği yüzüne yansımış.

    çadırım var. 3 gündür geceli gündüzlü gezi parkı'ndayım.
    minimum 30-40 medyatik insan gördüm.
    yarısından fazlası aynı; gezi parkının sokaklarında sürekli dolaşan, "bakın genşler ben buradayım" mesajı veren, her mikrofona konuşan, göstermelik fotoğraflar çektiren. (haaa hiç gelmeyenlere göre yine saygım var elbette, fakat sevmiyorum yapmacıklığı)

    ama bu kadın bambaşka be abi. 5-10 çadır ilerisinde kalıyorum. o da burada yatıyor. burada kalkıyor. buradan yiyor, buradan içiyor. gezi parkı çocuk atölyesi sayesinde çocuklarla vakit geçiriyor. bu işleri gönülden yaptığı o kadar belli ki. mutlu oluyor. mutlu ediyor.

    hatta bugün surp agop hastanesinin oradan 2 kamyon pet şişe su taşınması gerekiyordu. saat sabah 10-11 suları.. birlik olduk, imece usulü elden ele taşıyoruz. sağımdakinden alıyorum solumdakine veriyorum.
    sağdaki arkadaştan aldım bir koli suyu, sola döndüm. bir baktım suları verdiğim kişi demet evgar. yine bizimleydi.
    fotoğrafını çekmek isteyen kişilere "çekin ama bu şekilde olmaz, lütfen sonra" dedi. kameralar geldiğinde ise uzaklaştı.

    zaten aşıktım. artık tapıyorum.

  • türkiye'de pahalı olmayan birkaç şeyden biridir. kitaplardan vergi alınmamaktadır. şöyle bir basit matematiği var:

    türkiye'de 300-500 sayfa diyeceğimiz kitaplar 20-40 tl arası satılıyor. iyi bir kahve veya tatlı (cheesecake mesela) 12-30 tl arası. neredeyse bir iki kahve veya tatlı fiyatına çoğu zaman büyük hacimli bir kitabı satın alabiliyorsunuz. orhan pamuk'un veba geceleri romanı amazon.com.tr'de 27 tl. neredeyse bir tatlı veya 1.5-2 kahve fiyatına son dönemin en çok konuşulan kitabını satın alabiliyorsunuz. ayrıca 544 sayfa. kahve tatlı için verdiğin minimum eşiğin iki katı bir fiyat diyebiliriz.

    abd'den örnek verelim 300-500 sayfalık best seller kitaplar abd'de 15-30 usd arasına gider. iyi bir kahve veya tatlı bölgeden bölgeye değişmekle beraber 4-10 dolar arasıdır. oprah winfrey'nin şu an amazon'da best seller what happened to you? kitabı 20 usd civarı. 304 sayfa. kahve ve tatlı için verdiğim maksimum eşiğin iki katı bir fiyat bu.

    tabii bu örnekler sadece fikir verme amaçlıdır. bu tablodan hesaplayın siz. abd'de best sellerlar üzerinden vakit geçtikçe, bir sürü farklı online pazar yeri olduğu için 1-2 seneye çok ucuzluyor, bunu tartışmayacağım. yine de baktığımızda abd gibi tüketicilerin ürünlere erişmede ekonomik anlamda çok zorluk yaşamadığı, vergilerin düşük olduğu bir ülkeye göre fena değiliz kitap fiyatları açısından.

  • cinnet halinde dile getirilen bir cümle.
    bombalı saldırı sonrasında çoğusu genç onlarca insan katlediliyor ve yakınını bu patlamada kaybeden bir insanın cinnet halinde ağzından çıkanlarla kendisini yargılıyorsunuz.
    "bu saldırıyı emrediyorsa, dininiz yere batsın" demeye getirmiş o acıyla. artık hangisine inanıyorsan, sence senin dinin, böyle bir patlamayı mı emrediyor? neden rahat koltuğundan acılı birine hakaret ediyor ve suçluyorsun?

  • mugla,izmir,aydin'in gozunu seveyim. oturmuslar oturduklari yerde. zaten turkiye'nin en cennet gibi yerleri. yunan tanrilari bile yasamak icin o civarlari secmisler. inanmayan selcuk'a efes'e gitsin baksin. yalan mi soyleyecez sanki amk. gelip yozgat'ta corum'da mi tanrilik taslayacaklardi.

  • debe entry'sini (bkz: #123265009) görünce epey şaşırdım.

    ilaç represantı (ama elitlik de vurgulanıyor, bugünküler gibi pis kaka değil) doktor babayla kanka. neden acaba? hatta söylenene göre babanın bir sürü represant kankası var.

    bu represant babayı ve anneyi o kadar çok seviyor ki(!) ta ingiltere'den çocuğuna eşşek kadar oyuncak getiriyor.

    ama nedense yıllar sonra bu “kanka” respresant olayı bile hatırlamıyor. e yapması gerekmiş yapmış, muhtemelen de patronu yaptırtmış işte diye düşünülmüyor da neymiş, çocuk mutlu etmek bu kadar kolaymış.
    yahu ben amerika'dan airpods isteyene bile getirirken eriniyorum bu adam kendine/çocuğuna değil sana getirmiş. kolay mı olmuştur gerçekten? valizin yarısını kaplamış oyuncak ama şehzademiz çocuk sevindirmek bu kadar kolay işte diyor.

    ve bu entry debe'ye giriyor. arkadaşlar yolsuzluğu beyaz yaka yapınca cici mi oluyor?

    ilaç endüstrisini bilmesek bu represant-doktor arkadaşlığına da inanacağız. o kadar iyi arkadaşlar. tanısan sen de seversin...

  • magirus'un 2000'e kadar olan modellerinde yapılır bu hareket. 2000 sonrası minibüslerde aynı havayı vermez.çünkü 2000 senesinden sonraki minibüsler o vites geçirme esnasında zorlamaz o ''ciiiyyzzvtt'' sesi çıkmaz.e o ses, o kanırtma olmayınca bi şekli kalmaz.

  • ali erdoğan'a ait olduğu söylenen video.

    "polise külhanbeyi diyen başbakanın gerçek külhanbeyi yeğeni ali erdoğan gözaltına alınan öğretmene polisten işkence yapması için talepte bulunuyor. kabul görmeyince de küfrediyor"

    içerisinde şöyle bir diyalog barındırmaktadır;

    "- ayakta dikeceksin onu
    + ayakta tutulmaz öyle
    - başbakana hakaret etmiş ayakta dikeceksin...
    - böyle adamsın işte sen onun için ağzına sıçıyorum işte, burada milletin içerisinde
    +beyefendi siz kendinize yapılmamasını...
    -başbakan bu her adam değil"

    insanın kanı donuyor gerçekten...

    edit: benzer bir video daha bulunmaktadır; video2

    video 3

    not: video'ya katkısından dolayı lpgli tosbaga'ya teşekkürler.

  • bir algı operasyonu.

    az önce marketteydim, karpuz seçiyorum. lakin pek anlamam. ortam sakinken karpuzları incelemeye başladım fakat bir anda müşteriler etrafımı sardı. karpuz bakanlar falan da var. hemen o esnada bütün cesaretimi topladım ve “pat pat” karpuzları tokatlamaya başladım. karpuzdan karpuza geziyorum, suratımda memnuniyetsiz bir ifade ile. ama iç dünyamda ne yaptığıma dair bir fikrim yok. derken karpuzun birinde karar kıldım, alıp sağına soluna baktım. “heh tamam aradığım karpuz sesi bu” dercesine tezgahtan uzaklaştım. geride kalanlarda “bu adam bu işten anlıyor” izlenimi bıraktığıma yemin edebilirim ama ispatlayamam.

    aldığım karpuz mu nasıldı? tabi ki dandik.

  • yönetmenliğini steven spielberg'in yaptığı,senaristliğini ise robert rodat'ın yaptığı 2.dünya savaşı eksenli filmdir. filmde temel konu 2.dünya savaşı olsa da üç kardeşini birden savaşta kaybeden james f. ryan'ı bulmak (filmde matt damon bu rolü oynuyor) artık ordunun bir görevi haline gelmiştir. abd ordusu hem almanlar ile savaşmak hem de ryan'ı bulmak zorunda kalınca birçok kayıp vermişti. üstelik bu operasyonda korkak bir asker de grubun işini zorlaştıran bir etken olmuştu.

    bende bu filmi izlemek bir gelenek haline geldi,her sene bir kere mutlaka izlerim. babam, henüz ben küçükken eve bu filmin vcdsini getirmişti. vcdlerden biri kaybolmuştu ve bu yüzden filmi uzun bir süre izleyememiştim. neyse ki 3 sene önce ilk kez izlemiş oldum.(neden bu kadar bekledim,anlam veremiyorum) şüphesiz ki sinema dünyasında teknik olarak bu filmden çok daha iyi filmler vardır,ancak saving private ryan isimli filmin bendeki tesiri bambaşka oldu.
    unutmadan; call of duty 2 oynayanlar için bu filmin ayrı bir yeri vardır. özellikle normandiya çıkarması sahnelerinin yeri ayrıdır.