ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
5 nisan 2015 yds
-
sınavdan çıkıp az önce eve geldim. şimdi de orkide almak üzere evden çıkıyorum. orkide yetiştirmeye karar verdim. teşekkürler ösym.
beethoven'ın çayları sana yazıyorum cemil abi pozu
-
kahvede para vermeden kaçanlardan sıkılmış beethoven'ın ölümsüz pozu. para vermeden kaçanların arkadaşlarına çayları gömerek bu sorundan kurtulmasıyla kahvecilik tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.
13 ekim 1975 özel çamlıca lisesi rezaleti
-
sinirden ellerimi ayaklarımı titretmiş rezalet.
kayseri'den okuması için istanbul'a gönderdiğim, selvi boylu biricik oğlumun başına gelen rezalet.
her ay binlerce lira taksidini ödediğim okulun böyle bir rezalete imza atması beni çok üzdü.
yaşanan rezaletin baş aktörü mahmut alnıgeniş adlı bir tarih öğretmeni.
öğretmen demeye bin şahit ister. keşke kpss'de barajı geçemeseymiş. (duyduğuma göre konya lisesi'nden gelmiş çamlıca'ya, şu anda bakan ve işadamı olan öğrencileri varmış. arkası sağlam belli ki)
gencecik çocukları yağmur altında tek ayak üstünde bekleten bu vicdansız psikopat hocanın gereken cezayı alması için tüm yetkili mercilere başvuracağım.
apar topar kayseri'den geldim ve oğlumun fanilası hala ıslaktı, çocukcağız zaten çelimsiz. umarım zatürre olmaz.
bu nasıl bir eğitim nasıl bir disiplin anlayışıdır. sen kimsin mahmut alnıgeniş?
umarım daha kötü uygulamaları olmamıştır bu mahmut adlı kişinin.
edit: sağolsun özel çamlıca lisesi'nin müdürü ve sahibi muharrem gür bana ulaştı. bu mahmut isimli hocadan kendisinin de haz etmediğini söyledi. bu yaşanan olay sebebiyle gelecek ay taksidi bizden dedi.
ama mahmut denilen öğretmenin kötü uygulamalarının peşini bırakmayacağım.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
(kucukyali ulusoy'da otobusten indik, bagaj almaya calisiyoruz, muavin bagaj numaralarini anons ediyor)
muavin: 48 var mi? 48?
kadin1: aa 48 benim, bir saniye gecebilir miyim?
muavin: buyrun hanimefendi. 72? 72'nin sahibi burda mi?
kadin2: ayy 27 vardi benim ama?
muavin: hanimefendi bir dakika bakicaz hepsine sirayla, 54'un sahibi burda mi?
adam1: hah, birinci cinko!
(peki ya adam1'in dayim olmasina ne demeli? utanmayla altina isemek arasinda eglenceye doymak bebegim)
yaran facebook durum güncellemeleri
-
halktan beklenenler:
vergi vermesi
askerlik yapması
darbeyi engellemesi
krizde dolar bozdurması
afetlerde seferber olması
afetzedelere bağış yapması
yatakta 3 çocuk yapması
devletten beklenenler:
akplilere refah ve huzur sağlaması
bunun adı da milli birlik ve beraberlik!
bu arada bora ben
-
"bak beyim... sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmaz... ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh... sen... büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi... sen mi büyüksün? hayır biz büyüğüz, biz! sen bizim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! gözümüzde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil; ne oğluma, ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizleri. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?! dokunma artık aileme. dokunma bizlere. dokunma oğluma, gelinime... eğer onların kılına zarar gelirse, bu arada bora ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, bora, hiç düşünmeden çeker vururum seni! anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile."
yönetmenlerin edebiyattaki karşılıkları
-
sinema yaklaşık 120 yıllık bir geçmişe sahip bir sanat dalı, edebiyat ise binyıllardır var. her iki alanda da öyle usta isimler yetişti ki, kendi alanlarını aşıp başka sanat dallarına da etki ettiler. tabi bu tip etkinin dışında farkında olmadan büyük benzerlikler gösteren sanatçılar da mevcut, işte birkaç örnek:
charlie chaplin-shakespeare: shakespeare edebiyat denen türün tanrısıdır birçoklarına göre. kendisinden sonra gelen hemen hemen tüm yazarları, şairleri etkilemiş, edebiyatın bir sanat dalı olarak yücelmesini sağlamıştır. işte bu da tam da vatandaşı chaplin'in sinemada gerçekleştirdiğiyle benzer bir durumdur. gerçekten de chaplin olmasaydı sanırım sinema belli başlı ülkelerde tıkılı kalmış olacaktı. bir başka benzer noktaları da hem güldürü hem de drama alanında aynı ustalıkla eserler üretebilmeleridir. güldürürken hüzünlendirebilen nadir adamlardandır chaplin. " hüzünlenmek istediğimde arada bir chaplin filmleri izlerim" sunay akın.
ingmar bergman-dostoyevski: kendi türlerine göre favorilerim olan bu iki dahi sanatçı, teknikten ziyade insana, insan psikolojisine verdikleri önemle tüm dünyayı kendilerine hayran bıraktılar. denilebilir ki, dostoyevski'nin edebiyatta yaptığını bergman sinemada başarıyla gerçekleştirmiştir. şahsi kanaatimce, edebiyatta dostoyevski, sinemada ise bergman'ın üstüne insan psikolojisini daha iyi anlatan yoktur.
stanley kubrick - james joyce : sinemanın en tartışmalı yönetmenlerinden biri olan kubrick, tartışılamayan bir özelliğiyle james joyce ile büyük bir benzerlik göstermektedir: aşırı titizliği...diğer yönetmenlerin aksine 5-6 senede bir ancak bir film çekebilen kubrick, filmlerinin kusursuzluğunu işte bu detaycılığına borçludur. nitekim aynı dili konuşan joyce da edebiyat tarihinin en titiz yazarıdır. kılı kırk yaran deyimini sonuna kadar hak eden bu iki usta ismin tüm yapıtları işte bu detay farkı nedeniyle başyapıt düzeyindedir.
alfred hitchcock - agatha christie : polisiye dendiğinde akla ilk gelen isim olan a. christie bitmek tükenmek bilmez enerjisi ve dolayısıyla roman yazmadaki üretkenliğiyle de meşhurdur. bu cümlelerin hemen hemen aynısı hitchcock için de geçerlidir. gerçi hitchcock'un filmleri her ne kadar gerilim türüne sokulsa da, bu filmler polisiye türünü ucundan kıyısından da yakalıyor aynı zamanda.
edit: adamkurt'un önerisiyle hitchcock karşılığı olarak agatha christie yerine edgar allan poe daha uygun düşüyor, kendisine teşekkür ederim.
internette hastalık arama sendromu
-
ben bunu yaparken geçen sene öldüğümü öğrendim.
kırıkkale dünyanın en berbat yeri
-
eğer entry içinde alıntılandığı gibi bir haberse, hakikaten saçma olmuş dediğimdir. yav netflix veya x bir platform; bu platformlardaki, hatta pek çok ülkenin ulusal kanallarındaki dizi ve filmlerde kendi ülkelerini de gömüyorlar, bazı eyaletleri, illeri, ilçeleri, bölgeleri gömüyorlar. amerikan dizilerinde hâlâ, "beyaz kancıklar zencilere hede bölgelerinde pezevenklik yapıyor ipneler!" diyorlar. hiç kalkıp da o bölgeden birileri, "helööyyyy bizim bölgeyi kötülüyürlar!" diyor mu?
ayrıca sanki bir sabah bugünün türkiye'sine uyanmak çok da matah bir şeymiş gibi haber yapmaları çok komik. yok neye sansür gelmiş, kim tecavüze uğramış, kime ahlâk bekçiliği yapmışlar, yine neye zam amk? demekten ülkede yaşayamaz hâle geldik. sırf türkiye değil, başka ülkelerin vatandaşlarına da kendi ülkelerinde yaşamak, uyanmak saçma geliyor. normal bir şey bu.
her eve buzdolabı giriyorsa demek ki refah var
-
aynı mantık ile tekerleğin kullanıldığı ülkede medeniyet vardır.
burada sorun refah ve medeniyeti hangi çağa göre kıyasladığınızdır.
mesela çocukluğumdan bir anımdır, hiç unutmam; babam ocağı yakmıştı da eve ateş gelmişti, bayram etmiştik.