hesabın var mı? giriş yap

  • ülkemizde oldukça hakir görülmektedir. çoğu akvaryumcu yeni akvaryum kurulurken "2 tane de çöpçü al dipteki bokları, artıkları yer" diyerek acemilere kaskallar.

    sanılanın aksine çer çöp, pislik, bok falan yemeyen bir balıktır. ekstra şartlar dışında zaten hiç bir balık bok mok yemez. çöpçüler de sadece dipte bulduğu yemleri yer. akvaryum için önemi buradan gelir. dipten beslenen balığınız yoksa akvaryuma attığınız ve yüzey balıklarının yemediği yemleri dipten tat organı olarak kullandığı bıyıklarıyla bulup tüketir ve bu sayede suyunuzda gereksiz amonyak ve nitrit oluşmasını engelleyici görev görür. pek çok türü olmakla birlikte en geniş aile corydoras ailesidir.

    çöpçülerin çoğu amazon nehrinin çeşitli kollarından geldiği için genellikle ph ı düşük ve nispeten yumuşak (düşük gh-general hardness-kalsiyum magnezyum sertliği) su sever. ancak farklı su şartlarına da pek çok türü dayanabilir. akvaryumlarda en az 4 lü sürü halinde bulundurulması genel sağlığı ve mutluluğu için gereklidir, çünkü çöpçüler sürü balıklarıdır. amazon'da genellikle 50 li 100 lü sürü halinde takılırlar. hiç bir şey yokken fişek gibi yüzeye fırlayıp hava yutar ve tekrar aşağı inerler. oksijeni düşük sulardan geldikleri için bu genetik bir alışkanlık haline gelmiştir. ara sıra bunu yapması normaldir ama her gün 5-10 kez bunu yapıyorsa suyunuzdaki havalandırma düzeyinden şüphe duyabilirsiniz. sürekli orta sularda deli fişek gibi gezinip fazla dibe inmiyorsa balığınız stresli demektir. sebebini bulup gidermeniz gerekebilir.

    tabiat olarak etçil ağırlıklı hepçil balıklardır, ama genellikle hepçil beslenen balıkların besinleriyle iyi gelişirler. yem olarak 1-2 örnek vermek gerekirse; sera vipachips, jbl novotab, sera vipagran, tropical welsichips veya welsigran dan herhangi ikisi ve haftada 1 gün lime lime dağıtılmış portakal içi, az miktar ıspanak, muz vs gibi doğal besinler ile beslenirse tosun gibi olurlar.

    ahan da böyle;
    http://www.scalare-online.de/…orydoras_sterbai.html

    akvaryumcuda gördüğünüz garibanlardan ne kadar farklılar değil mi? :) nasılsa dipteki boku yiyo lan diye düşünüldüğü için özel olarak yemlenmeyen gariplerdir onlar.

    ülkemizde genellikle komando çöpçü, panda çöpçü, albino çöpçü ve bronz çöpçü yaygındır (bronzlar corydoras değildir). ama yeni yeni yayılmaya başlayan corydoras sterbai, corydoras similis, corydoras trilineatus gibi güzel türler de bulunabilir.

    şahsen buralarda bulamadığım ama bir gün beslemek istediğim çöpçü türü ise; corydoras black venezuela'dır.

    http://www.laurellakeguppies.com/…i_black_1a_lr.jpg

    edit: 5 sterbai, 1 panda çöpçü sahibi olarak çöpçüye doymuyorum, 15 tane de cüce çöpçü getirtiyorum arkadaş yakında. bu sayede iskiye para vermekten de kurtulucaz, yeme de. sıçısıçıvericez akvaryumun üstünden :)

  • bir tek benim dikkatimi çekmemiş bu detay..

    bu ne bereket? bu ne bolluk? yediniz, bitirdiniz, sömürdünüz lan ülkeyi!

    not: şu hareketi savunan da kusura bakmasın ama ağır eziktir.

  • kredi kartıyla işlem demek fiş kesme zorunluluğu demek.
    fiş kesme zorunluluğu demek vergi doğması demek.
    vergi doğması demek küçük esnaf/kobinin korkulu rüyası demek.

    yemek-tatlı-pasta yediğiniz, saçını kestirdiğiniz, ev kiraladığınız yerlerde asılıysa vergi levhasına bir bakın... günde binlerce lira kazanan işletmelerin nasıl da 2-3 bin lira yıllık gelir vergisi ödediğini. sonra gidin maaş bordronuzu inceleyin 1 ayda gelir vergisi diye ne kadar ödediğinizi görün.

  • sevrole camaro araciyla arkadan gelip ondeki araci bicmek suretiyle aileyi yoketmistir. ayrica ailenin bir ferdi uzun sure yogunbakimda yattiktan sonra hayatini kaybetti. kendisinin burnu bile kanamadi cunku araci son modeldi. kaza sonrasi 112'yi aramadi ve saglik incelemesine de girmeyi kabul etmedi. kani alkolden temizlensin diye sucu oncelikle arkadasina yikti, 6 gun sonra ben yaptim diyerek ortaya cikti. bunlarin cezasi sadece 2 yil 8 ay oldu. anladigim kadariyla su an kaldigi yerden devam ediyormus. bir kitap yazip bestseller de olursa hic sasirmam. ayrintilar bilinsin istedim. basit bir trafik kazasi degildi yasananlar zira. bictigi arac sol seritte degil, orta seritte gidiyordu

  • 2012 ağustos'unda ilk ameliyatını oldu ablam. ardından; kim olduğunu, nasıl yüründüğünü, çevresindeki her şeyi ve herkesi unutturacak radyoterapi ve halen devam eden kemoterapi geldi. kanserlerin bal porsuğu geçen hafta yeni bir saldırıda bulundu. 1 mayıs günü ikinci kez yattı masaya. ve "bu sefer oldu" dedi doktoru, "bu sefer çok uğraştım, temizledim hepsini" dedi. cumartesi ameliyat sonrası ilk tomografi çekildi ve aynı yerde 3 gün içinde 2 cm büyüme görüldü. şimdi, hastanedeki odasındaki yatağında kızıyla el ele uzanıyor ve ameliyat ekibinin kendisini almaya gelmesini bekliyor. saat 10'da üçüncü kez açacaklar. geçen haftakinde oradaydık ama bu sefer ulaşamadık, çok uzaktayız. kaç kişi okur benim yazdığım bir şeyi hiçbir fikrim yok. ama bunu okuyan herkes, ne olur, neye inanıyorsa, nasıl inanıyorsa öyle yardım etsin. şans dilesin, dua etsin, pozitif enerji göndersin, nasıl biliyorsa. babası öldüğünde 3 aylıktı kız çocuğu, annesi de gitmesin.

  • üzmüştür.
    oğlum ben böyle şeylere çok üzülüyorum lan videoyu izleyemedim bile hemen başında kapadım.
    orada olsam sırf adam yıkılmasın diye tek başıma kahkaha atardım.
    zaten başıma ne geliyorsa bu vicdanım yüzünden geliyor mk.

  • şöyle açıklamak gerekirse ülkemizde kitap pahalı değil çok pahalıdır. peki neden çok pahalıdır, bunu kendi kitabım üzerinden açıklamak istiyorum.

    şimdi benim kitabımın liste fiyatı 25 tl

    bu yirmi beş tl içerisinde %8 kdv var, 2 tl yüce devletimizin,

    bu yirmi beş tl içerisinde kdv düştükten sonra bedel olan 23 tl'nın

    yüzde 10'u telif olarak benim, yani 2,30 tl

    yüzde 30'u yayın evinin, yani 6,90 tl

    yüzde 10'u dağıtımcının, 2,30 tl

    yüzde 50'si kitabevinin, 11,50 tl

    ben bir yazar olarak 572 sayfalık bir eserin satılan her adedinden 2,30 kazanırken, yayıncım dosyayı kitap haline getirip, redakta-edite etmek, ham maddeyi (kağıt-boya) satın almak ve basmak (matbaa), bir de üzerine kar etmek için 6,90 tl alıyor.

    kitap basıldıktan sonra kitabın satılması için rafa girmesi gerekiyor. bu işi yapacak olan ise dağıtımcı 2,30 tl alıyor.

    kitabı rafına koyan, kira ödeyen, eleman çalıştıran vb. iş yapan kitabevi ise tüm bunları kitabın liste fiyatının yarısıyla döndürmek zorunda kalıyor.

    sürümün fazla olmadığı, ürünün üretici ile tüketici arasında çok el değiştirdiği, rafta bekleme süresi uzun her üründe olduğu gibi kitabın fiyatı da uçuyor.

    şimdi diyeceksiniz popüler, çok okunan kitaplar neden daha ucuz.

    şöyle ki, çok satan/okunan kitapların korsanla mücadele etmesi gerekir. zaten sattığı için raf bekleme süresi azdır, bu kitapların kendi reklamı doğal yollarla oluşur, baskı adet sayısı fazla olduğu için yayınevi basım ve ham madde diğer yayıncılara göre ucuz ulaşır. dağıtımcı ve kitapçı elinden çok sayıda kitap geçeceği için sürümden kazanır.

    doğal olarak bu yazarların telif yüzdeleri yükselirken dağıtım ve kitabevi payı düşer.

    peki nasıl ucuza kitaba ulaşabiliriz?

    öncelikle tek tek kitap almak gibi bir huyunuz var ise bundan vazgeçmelisiniz. birden çok online kitabevinde hesabım var ve beş taneden az kitap almıyorum. alacağım kitapları sitelerde bulunan sayfamda sepete ekliyorum ve karşılaştırıyorum. bu sizin için zor ve tek kitap alacak iseniz kitapmetre.com sizin için karşılaştırma yapıyor. ancak bu site tüm online kitabevlerinde çalışmadığı için evrenselkitap.coma bakmanızda fayda var. ara ara büyük yayınevlerinde ciddi indirim kampanyaları oluyor, facebook üzerinden ilan ediyorlar, takip etmek isteyenlere duyurulur.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli ise varsa yayıncının online kitap satış sitesidir. çünkü dağıtım ve kitabevi payı vermedikleri için liste fiyatı üzerinden ciddi indirim yapıyorlar.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli benim de severek kullandığım nadirkitap.com. içerisinde bulunan çakallara ve sahaf olmayan satıcılara rağmen iyi bir araştırmayla çok az kullanılmış kitapları ucuza almak çok mümkün. tek dezavantajı ise kitapları farklı satıcılardan aldığınızda kargo birleştirme yapılamaması ve bazı satıcıların anlaşmalarından dolayı yüksek kargo bedeli.

    eğer bir e-kitap okuyucunuz varsa mutlaka e-kitap servisi meritokrasi katılın ve şu entri favoriye ekleyip başlığı takibe alın.

    yok arkadaş her şeye rağmen kitap pahalı, e-kitap edinemiyorum, sevmiyorum diyorsanız, ben kütüphaneleri şiddetle tavsiye ediyorum. sıcak ve sessiz bir ortamda kitabın içine girmek hem daha kolay hem de çok ama çok ucuz. bazı yerlerde de bedava.

    unutmayın ki kitap bedelinin yüksek olması okumamak için bahane değildir. sizin birkaç günde, bazen birkaç saatte okuduğunuz kitabı yazar kişisi ciddi bir emekle üretiyor, ömür tüketiyor, lütfen korsan almayın. alanlarla arkadaşlığınızı bitirin.

    hepinize iyi okumalar.

    edit: korsana karşı olup, e-kitap siteleri ve pdf arşivlerini önermem bazı arkadaşlarca haklı olarak çelişkili bulunmuş. doğrudur, ancak ben kitaplardan haksız kazanç elde eden korsana karşıyım. hiçbir yazar kitabının maddi nedenle okunmamasını istemez. tüm yazarlar da benim gibi hırsızlığa karşılardır diye düşünüyorum. kütüphaneleri de bu nedenle entriye ekledim, unutmuştum, üzgünüm.

    ayrıca şu facebook grubunda akademik bir çok makale ve e-kitap yayınlanıyor. bakmanızda fayda var bence...

    son edit: birkaç kez bir kaç yazmışım, doğrusu birkaç.

  • vudi elın'ın ilişkilerin derinliklerine daldığı çok güzel filmleri var tamam. ama bir de sweet and lowdown gibi, play it again sam gibi ama özellikle manhattan murder mystery gibi filmleri var. bu filmlerde ciddi konulara esprili yaklaşmak yerine, vudi elın'ın da eğlendiğini, biraz dalga geçtiğini görüyoruz, ciddiyetten tamamen uzaklaşıp hafifleştiğini, rahat rahat takıldığını görüyoruz. manhattan murder mystery'i izlemek tam anlamıyla bir zevk. muhtevası, göndermeleri, tipik vudi elın dünyasının hem korku sineması (rosemarys baby) hem de mystery janrıyla cilveleşmesi, tüm bu bileşimdeki doğallık, iddiasızlık... var böyle şeyler. vudi elın vudi elın olmasa, başka biri olsa, böyle bir film çekemezdi, iddialı yapımlarla kendini ispatlamak zorunda kalırdı, o rahatlığı bulamazdı; o yüzden iyi ki vudi elın var, ve biz böyle zevkten dört köşe olabiliyoruz.