hesabın var mı? giriş yap

  • gereksiz romantizm içeren olay.

    durumu olmayan öğrenciler böyle insanlar değil. kendi geçmiş tecrübelerimle durumu olmayan öğrencinin ne yapacağını söyleyeyim. durumu olmayan öğrenci dışardan yemek söyleyip iki tane fazla gelsin diye not yazmaz. durumu olmayan öğrenci hayatı zor koşullarda yaşayan ve kendini buna adapte etmiş insandır. yumurta kırar, makarna yapar, ekmek peynir yer.

    hesap editi: paraları olmadığını iddia eden bi grup öğrenci tanesi 5 liradan 13 lahmacun söylüyor. üstüne 2 tane bedavadan almak için şirinlik kasıyorlar. olay bu.

  • telefonla canlı yayına bağlanan kişinin 9'a basması üzerine erdem bey ceza olarak bir fıkra anlatır ve cenk bey fıkra bitince alaycı bir ifadeyle güler...

    e: bu fıkrama kahkahalarla gülen 70 milyonu duyar gibiyim cenk bey...
    c: duyargalarım var diyorsunuz... (telefondaki kişiye* döner...) aldınız mı ağzınızın payını hanımefendi? 9'a basarsanız böyle olur.
    e: cenk bey yalnız bir dakika, bu bir ceza madem... insanlar niye gülerek kendilerine ceza çektiriyorlar? yani 9'a basarak... demek ki bu bir ceza değil, benim fıkralarımı gerçekten seviyorlar cenk bey.
    c: işte tuna kiremitçi de sizin gibi düşündüğü için devamlı kitap yazıyor erdem bey!

  • ben anlamıyorum arkadaşım. hadi hepimiz yapıyoruz gerek etek traşı, gerek koltukaltı, gerek omuzdaki sırttaki kıllar bazen parmaklarda çirkin gözüküyor diye tam parmakların üstünde çıkan kıllar.. yanlış anlama ha, jilet falan değil bazen traş makinası bazen trimmer bazen makas kadar masum. böyle çaktırmadan üstten üstten kısaltıyorum ordaki kılları. ama şerefsizin evladı nasıl da anlıyor kestiğimi hemen uzamaya başlıyor. lan ne zaman gördün, deriye mi değdim, kıl dökücü krem mi sürdüm ki dellendin gıpraştın? it oğlu it... sen farkında bile değilken sağa sola yatıkken üstten inceden kestim seni. lan uzamıyodun ki daha önce... sabitlenmiştin sen? nerden gördün de yine uzuyorsun..
    köke yaptığı baskı hafifledi de mi uzamaya karar verdi... anlamıyorum arkadaşım.

  • büyük bir sinemacı.

    bizde genellikle uluslararası tanınırlık kazandığı susuz yaz, sevmek zamanı, yılanların öcü gibi filmleriyle tanınıyor. hepsi çok değerli filmler ve sözlükte de, diğer platformlarda da uzun uzadıya incelenmişler. ancak 60'larda yaptığı iki başyapıtı var ki, böylesine az bilinmeleri ciddi manada üzücü: gecelerin ötesi ve suçlular aramızda.

    1960 yapımı gecelerin ötesi, demokrat parti iktidarının (sonraları özal ve erdoğan tarafından da tekrarlanacak) 'her mahalleden bir zengin çıkarma' söylemini ve amerikan rüyasını eleştiren şahane bir suç filmi. yer yer clouzot'un le salaire de la peur'ünü, jules dassin'in thieves highway'ini, sautet'in (yine '60 mahsulü) classe tous risques'ini andırıyor; bazen film noir'a, bazen de italyan yeni gerçekçiliği'ne göz kırpıyor. erksan'ın sinemasında sonradan iyiden iyiye kendini gösterecek marksist bakış açısının izlerini bulmak da mümkün. rock'n roll hayranı müzisyen karakterlerin 'bu sanat bu memlekete fazla' diye hayıflanmaları, bir suç ve ceza temsilini sahneleyen oyuncu karakterin rolünün gerçek olması ve mezarlıktaki final sahnesi çok incelikli dokunuşlar. hayran olmamak elde değil.

    1964 yapımı suçlular aramızda ise politik dokundurmaları daha gizliden yapan ancak sınıf ayrımına yönelik eleştirilerini de sakınmayan dört dörtlük bir film noir. bu filmde özellikle dikkatimi çeken unsur, kendi de sinema yazarlığı yapmış erksan'ın türe ne kadar hakim olduğu. noir'lara has bir ironi, 'etme bulma dünyası' mesajı, kendini beğenmiş zengin karakterler, amerikalı türdaşlarını aratmayan ışık ve kamera kullanımı, fecri ebcioğlu'nun caz soundtrack'i; her şey tam olması gerektiği gibi. patlamalı finali de ayrıca muhteşem. özellikle ışık kullanımı ve kimi kompozisyonlar bana yine jules dassin'in soygun klasiği rififi'yi ve daha az bilinen jacques becker imzalı touchez pas au grisbi 'yi hatırlattı.

    erksan farklı türler arasında gidip gelmiş bir yönetmen. bence onu çağdaşlarından ayıran başlıca unsur ise, yukarıdaki iki filmle de ispatladığı üzere, yerelleştirmedeki başarısı. o dönemin türk yapımı janr filmleri çoğunlukla avrupalı/amerikalı muadillerinin kötü birer kopyasıyken erksan bu türleri yapı taşlarına ayırıp türkiye konjonktürüne çok iyi yedirebiliyor. bunu yaparken o türlerin kodlarını da kenara atmıyor, mekanın getirdiği otantiklikten de feragat etmiyor. özellikle 60lı yıllarda çıkardığı başyapıtların sırrı bence bu. keşke hakkı daha fazla teslim edilse.

    not: izlemek isteyenler için entry'deki iki film de youtube'da mevcut: gecelerin ötesi ve suçlular aramızda. meraklısı bir saniye durmasın, yeşilçam sevenler ise kesinlikle şans tanısın derim.

  • adolf hitler'in kız kardeşi.ikinci dünya savaşı sonrası batı almanya'da nazi destekçisi teşkilatlar hala yer almakta, hitler'in ihanete uğradığını anlatan yayınlar basılmakta, kahraman nazi askerlerini anlatan filmler çekilmekteydi. fakat hitler'in hiçbir zaman nazi olmayan en küçük kardeşi paula wolff, bu faaliyetlerden uzak mütevazı hayatını sürdürmekte, hatta berlin'in kenar mahallesinde harap bir evde oturmasına rağmen ev kirasını bile ödemekte zorlanmaktaydı.

    1953 yılında çıkan haberlere göre ev sahibi de aylardır birikmiş olan kirayı ödemesi için, hitler'e dair bir eser hazırlamak üzere olan paula wolff'un bu eseri bitirip satmasını beklemekteydi. hitler'in bir kız kardeşi olduğu, bu eseri hazırladığı duyulana kadar kimse tarafından bilinmiyordu. bu durumda hitler'in kız kardeşi olduğunun çevresi tarafından bilinmesini istememesi ve hiç evlenmemiş olan paula'nın soyadını kendi takma adı olan wolff ile değiştirmesini istemesi etkili olmuştur.

    birinci dünya savaşı sırasında birbirini kaybeden iki kardeş 1920'li yıllarda birbirini bulmuş ve hitler'in ölümüne kadarki sürede görüşmeye devam etmiş, birbirlerine yardım etmişlerdir. paula wolff, hitler'in ölümünden sonra 1945 yılında amerika tarafından tutuklanıp sorguya çekildi. buradan viyana'ya dönse de 1952 yılından itibaren almanya'da yaşamaya başladı. 1960 yılında yaşadığı bölge olan berchtesgaden'de öldü.

  • en büyük ayıbı allah yapmış aslında nasıl iki farklı cinsiyet yaratabilir ya böyle bir şey nasıl olabilir acilen duyarı kasılmalı

  • marjinal olmaya çalışırken aklıma gelen fikir. ilk debe'ye girdiğimde yapmayı düşünüyorum.

    debe editi: öncelikle sıçtım bez getirin. şimdi çocuklar ben 30'unu aşmış evli barklı bir adamım. karım okursa burayı boşar lan beni. yani arada canımız sıkılınca trolllük de mi yapmayalım? şukulayan, şukulamayan, mesaj gönderen, bana teklif et diyen bütün dostlara teşekkürler. demek ki neymiş, fazla marjinallik iyi bir şey değilmiş. hepinize sevgiler.

    ama güzel fikir ha. ikinciyi alırsam söz burdan teklif edecem.

    bir de ufak bir ricam olacak. ameliyatlı yerime vurmazsanız sevinirim.

  • (1449-1515) yunanca ve latince öğretmenliğinden matbaacılığa geçmiş ve bastığı/seçtiği birbirinden değerli kitaplarla dünya kitap tarihine geçmiş saygıdeğer bir italyandır. aldus manutius (ya da aldo manuzio veya sadece ihtiyar aldo olarak da bilinen bu büyük kitapseverin ismi okumanın tarihi isimli kitapta sadece aldus manutius olarak anılıyor) derslerinde klasik kitapların kolay okunabilen, kolayca taşınabilen ve sağlıklı kopyalarına gereksinim duyuyordu, bu amaçla bir basımevi kurdu. bizanstan gelen aydınlardan yararlanabilmek için onların yerleştiği venedik’te basımevini kurdu. rönesans’ın önemli kilometre taşlarından olan bu kitaplar arasında yunanca ve latince klasiklerin yanında çeşitli sözlükler ve ilk cep kitaplarını o bastı, italik yahut aldino denen yazı karakterlerini de o icat etti. ayrıca avrupanın çeşitli şehirlerinde yaşayan aydınları venedik’e davet etti ve onların birikimlerinden yararlanarak kitap çeşitlerini artırdı. yazılanlara göre akşamları yaşlı aldo’nun evinde toplanan uzmanlar yazma eser koleksiyonlarını tarayarak hangi eserlerin basımlarının yapılması gerektiğini tartışırmış. sonra ihtiyar aldo vefat edince basımevinin krallık tahtına paolo manuzio geçti, o da öteki tarafa göçünce tahta genç aldo manuzio çıktı, onlar da ihtiyar aldo gibi yetenekliydiler ve nefis kitaplar bastılar.