hesabın var mı? giriş yap

  • işi bilen biriyle gittikten sonra, gerek burada gerek mcdonalds'ta çok dikkat etmeye başladım aldıklarıma. kasiyer tepsiye koyar koymaz patatesin sıcaklığını kontrol ediyorum. mizacıma uygun olmamasına rağmen, yeterince sıcak değilse değiştirtiyorum. hamburgerin sarılı olduğu kağıtta, saat kaça kadar tüketilmesi gerektiği yazıyor. geçtiyse geri veriyorum. son olarak hamburgerin içine kimse bakmadığı için çürük marulları dolduruyorlar, bunu da değiştirtiyorum. işin kötü tarafı çoğunlukla bunların hepsi başıma geliyor. tüketici kuzu gibi olduğu için dikkat bile etmiyorlar. işbu entry sayesinde bu konuda bilinçli tüketici sayısı artarsa verdikleri ürüne daha çok dikkat edeceklerdir diye umuyorum.

  • teknik izahı, kas hücrelerinin etrafındaki yağın hücre zarının içine geçirilip mitokondriye gönderilmesini ve orda yakılarak enerjiye dönüştürülmesini sağlayan gıda takviyesi şeklindedir. eskiden vücutçulardan başka kimsenin bilmediği bu supplement, sektörün büyümesiyle herkese pazarlanabilecek bir gelir kapısı oldu. çünkü yağ fazlası olan birçok insan, tipik bir tüketim toplumu davranışıyla kolay yoldan, yorulmadan yağlarından kurtulma derdine düştüler. supplement firmalarının en büyük gelir kalemleri whey protein tozlarından sonra l-carnitine'lerdir. müşterinin gözünü boyayıp malını satmakta pek mahir olan firmalar da özellikle bahar aylarında karnitinlerini güzelce satarlar. yağlar erir mi peki? işte orası tartışılır.
    eğer düzenli ve etkili (baştansavma değil, bilinçli) vücut geliştirme/fitness çalışıyorsanız, idman sürenizin önemli bölümünü kardiyo teşkil ediyorsa, üstelik bu kardiyo salonla sınırlı kalmayıp dışarda da tempolu yürüyüşler/koşular ya da bisiklet kullanma aktiviteleri şeklinde devam ediyorsa (imkanınız varsa bunları salonda değil hep reelde yapın) , ne abartılı, ne çok gevşek, kısaca makul bir diyet uyguluyorsanız, evet l-carnitine yağ yakmaya yardım eder. "bunların hepsini yapsam zaten yağ olmaz bende" diyen arkadaşlarıma yanıldıklarını söyleyeyim. vücut karbonhidrat aldığı sürece yağ stoklamaya programlıdır. bunların hepsini yapsanız da, vücut her zaman bir miktar yağı stoklayacaktır. tüm bu aktivitelerdeki amaçlardan biri de zaten stoklanan yağ miktarını minimize edip, vücudun yağ oranını düşük tutup, kasların daha belirgin görünmesini de bu yolla sağlayabilmektir. "e o zaman karbonhidrat almayalım olsun bitsin" diyen arkadaşlarıma da "aman!" diyeyim. vücudun karbonhidrata da ihtiyacı var. iflas etmiş bir sinir sistemi ya da bağışıklık sistemi istemezsiniz herhalde?
    özetle; l-carnitine mucize değildir. etkisi ancak belli şartlarda ve az görülen bir gıda takviyesidir. hele kardiyo muhtevâlı bir spor yapmayanlar hiç paralarını çöpe atmasın zaten.
    sporla ve diyetle birlikte kullanana tavsiyem, tablet değil likit l-carnitine kullanmaları ve rüştünü ispatlamış yabancı markaların ürünlerini tercih etmeleridir. likit olanlarını antrenmanlardan yarım saat önce, tablet olanları 45 dk önce alın ve yüksek tempoda antrenman yapın.

  • her yarim saatte bir bir insanin olduruldugu, ulkeye gelecek turistin birakacagi paraya ac guney amerika ulkeleri bile turkiye cumhuriyeti vatandaslarini ulkesine istemiyor.

    sebep, amerika'ya kacak giren turkler. peki amerika'ya kacak girmeye calisan turkler'e sebep kim?

  • bi ara biri hamileler dışarı çıkmasın demişti de ne kızmıştınız. şimdi bana onu hatırlattı bu muhabbet.
    çıksınlar canım, sadece bizim istediğimiz gibi giyinsinler ama. göbeklerini "ifşa" etmesinler, dar giyinmesinler, esprili tişört giymesinler vs. vs. vs.
    kendinizi işte o adamdan farklı sanıyorsunuz ya, değilsiniz.

    bakın önümüz de yaz, ben 6 aylık hamileyim şu an. bikinimle denize havuza falan gircem daha. bi de dar giyinmeyin falan diyorlar ya lan. ahahahah.

  • sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olarak bir keresinde öğretmenin sorduğu sorunun cevabını tek bilen öğrenci olarak tüm sınıfı sıra dayağına çekmişliğim var. öğretmen elime verdiği değnekle herkesin avuç içine vurdurarak sıra dayağı çektirdi bana. o zamanlar 30-35 belki de daha fazla öğrenciydik bir sınıfta.
    vuramadığım için “öyle değil böyle vuracaksın” diye de diğer öğrencilerden daha fazla değnek yedim öğretmenden.
    daha neler var da anlatsam kimse inanmaz.
    zor zamanlardı vesselam. hatırladıkça ben bile inanamıyorum.
    ege'de 80'li yılların sonları olsa gerek.

  • yıl sonu kurları üzerinden pınar süt 2017'de yaklaşık 12.5 m dolar kar ederken 2018'de 9.3 m dolar kar etmiştir.

    başka tespitim yok hakim bey.

  • (bkz: fırsat maliyeti)

    aslında bu yaklaşım, söz konusu başlığın lafzıyla değil, ruhuyla değerlendirilmeli. konu içeriği spesifik anlamda "kitap" olarak belirlenince gündeme oturuyor. fakat temelde "hayatın nasıl yaşanması gerektiği," konusu besleyici kaynak.

    "kitap okumak" gibi kimlik inşası ve kişisel isnada vücut veren konularda, aykırı yaklaşımların en azından "değerlendirilebilir" olması, son dönemlerin yükselen anlayışı alanında oscar ödülüne aday olmasını sağlıyor.

    sosyal medyanın da etkisiyle zihinlerdeki rekabet ve farkındalık algısınının artmasıyla, her anı dolu dolu gelişimle geçirmenin yanında, "en yüksek verimi nasıl alırım," düşüncesi bonus olarak geliyor. emek-sonuç ilişkisini en avantajlı hale getirmeye çalışmak, kişinin kendisini bir nevi kurumsal şirket gibi yönetmesine sebep oluyor.

    fırsat maliyeti konusunun hayat bazında kayda değer ölçüde önemsenmeye başladığı bir gerçek. zaten kişinin kendisi üzerinde kontrol çabasının artması, diken üstünde bir yaşam ve huzursuzluk getirebiliyor. bunun giderek yaygınlaşacağını düşünüyorum. o nedenle meditasyon tarzı yaklaşımlar da buna paralel olarak artacaktır. kişinin kendini yakalaması ve gerçekleştirmesinde uygulanacak metotların doğruluğundan ziyade, bu yöndeki eğilimlerin artması bu konuda yeterli. ne var ki bu tür eğilimler de, kişinin kendisini gerçek anlamda dinleyebilmesi ve keşfedebilmesi odaklı olmak yerine, yine somut hayattaki verimini artırmaya yönelik olarak uygulanıyor. gerçek anlamda tatminkar yaşam farkındalığı yine gelişmiyor.

    konu temelini farzladıktan sonra esas noktaya gelirsek, evrendeki güzellikler, yani kitap okuma dışında geri kalan her şey, yanıltıcı bir anlatım. çünkü "kitap okumak" gibi belirli bir eylemden sonra, belirsiz, sonsuz bir alternatifin üstünlüğü ima ediliyor. ancak aslında sunulan alternatif o kadar da belirsiz değil. zira tamamıyla yaşamın geri kalanına hakim ve süper güçleriyle tüm alternatiflere erişebilecek bir zaman ve mekan düzleminde değiliz. en önemlisi bir düzen ve sistem içerisinde yaşıyoruz.

    bunun da ötesinde, hayata nasıl yaklaşmalı? epikuros gibi haz odaklı bir yaklaşımı ön kabul alırsak (ki bana göre yanlış değil; başlığın amacıyla da uyuşuyor), öncelikle nitelikli hazların belirlenmesi lazım. mesela hedonist olacağım derken, illüzyona uğramış hayat beklentilerine ulaşma hırsıyla, tam performans fayda odaklı yaklaşımı benimseyen insanlar var. sözlük'te de var bunlardan. hafif sıyırmışlığı fark edebiliyorsun. tamamıyla rekabet havasında yaşıyorlar, bildiğin arenada gladyatör gibiler. sonradan sonraya bu işin kendisini motivasyon belliyorlar. inanılmaz bir ruh hali.

    örneğin son zamanlarda her gün 1-2 satranç maçı yapıyorum internetten. toplam 1 saate yakın vakit alabiliyor. şimdi bu satranca harcadığım vakit nasıl düşünülmeli? hayatın içindeki hedef-haz-amaç-anlam-fayda gibi etkenleriyle beraber topluca bir değerlendirmede nasıl bir konuma oturtulmalı? aslında kitap okumak konusu da aynı bağlamda. kitabın içeriği, öğrettikleri, sağladığı somut gelişim ve manevi tatminlik gibi boyutlara hiç girmedim dikkat edin. konunun asıl patlak verdiğini düşündüğüm nokta açısından değerlendirdim sadece.

    bütün bunların cevabını vermek zor. fakat hayatı ve tatminlikleri belirli düzlemlere indirgemek doğru değil. estetik bir vücudun olur, insanların bakışlarından haz alırsın. beraber saçmalayabildiğin arkadaşlarını eve çağırıp amuda kalkma yarışması yaparsın, haz alırsın. ekşi sözlük'teki kolektif ruh hoşuna gider, takılmaktan haz alırsın. odanda akademik çalışmalara gömülürsün, yine haz alırsın. kısacası fırsat maliyetini hayatın her alanında işletmeye çalışmak pek sağlıklı bir ruh hali değil.

    eylemin kendisine bakınca, kitap okumak, hafif sikletleri çıkarırsan içeriktir, öğrenmektir. hayatın geri kalanına göre daha derin olabilir. bunu gereksiz düzeyde kitap romantizmi yapmak için söyleyenler de var ama buradaki asıl kastım kitap değil, bir şeylerin etraflıca öğrenilmesi, keşfedilmesi, düşünsel farkındalığa kavuşulması. bir arkadaşınla da kitap okur gibi konuşabilirsin. belki daha fazla fayda ve haz alabilirsin. ama kitabı kitap yapan, "kitap" kalıbı olmamalı. "o yaprakların kokusu var ya," hiç olmamalı. düşünür bir yazar var, adam bunun içinde, ifade ettiği bir şeyler var," sadeliği ve akılcılığıyla yaklaşılmalı.

    kitap okuyunca hayatı kenara atıp triplere girmek, diğer güzellikleri ve farkındalıkları peşinen yok saymak, ne kadar romantik bir bağnazlıksa; hayatın tamamen somutuna, faydacılığına, fırsat maliyetine yüksek ölçüde odaklanmak, araba alırken fiyat-performans hesaplar gibi yaşamak da bir o kadar hastalıklı yaklaşım.

  • (bkz: ellerine sağlık) keşke yine bu tarz program yapıp, tatlı su kurnazlarına ayar verseydi. çocukluğumuzda onun gezdiği mutfaklardaki hamam böceği avını gözlerimiz kocaman izlerdim, bu topluma çok katkısı olan adamın yumruğudur.