• sos, çorba ve yahni gibi sulu yiyecekler koyulaştırma işlemi. bunun için eskiden ekmek içi veya yumurta sarısı kullanılır. bağlamak için daha sonra unla karıştırılmış sağ yağ (sade yağ) kullanıldı. bazen de daha yaygın olarak bunlar meyane haline getirilerek bağlayıcı görevi gördü. modern mutfak anlayışı ise daha çok nişasta özellikle mısır nişastası ve kremayı en iyi iki bağlayıcı kabul ediyor. bağlamak aynı zamanda doğal durumlarda birbiriyle bağdaşmayan ve ayrı sıvılar halinde kalan malzemenin birleştirilmesi anlamına da gelir. sözgelimi zeytinyağı ve sirke kuvvetli bir çırpma sonucu birleşirler gibi görünselerde, çırpma işlemi durduktan sonra tekrar ayrışırlar. yumurtasarısı işte bu iki bağdaşmaz sıvıyı bağlar ve böylece mayonez yapılır.
  • sen bilmezsin ama ben bu uslanmaz göynümü sana bağladım.

    bir yolculuk esnasında, akıp giderken zaman ve ben yine yeniden aynı şarkıları söyler, aynı cümleleri kurar, aynı şeyleri anarken oldu her şey.

    dedim ki artık aşk da o yol da o.
    sorduklarında söyleyeceğim de o.

    sen bilmezken oldu her şey.

    göynüme gelsin
  • azericede, kapatmak.

    örnek: "telefonumu bağladım."
  • anlamak ve kendimi koptugum yerden baglamak icin yazmaya gereksinim var ve bu nedenle yaziyorum.

    tezimin analizlerini yapiyordum az once. birkac calisma birden yaptim ve calismalarin analizlerini sirayla yapiyorum. aslinda calismalardan ilkinin analizlerini tamamlamistim; ama su an kullandigim analiz yontemini kendim ogrendigim icin ilk calisma benim acemiligime geldi ve uzerine cok fazla zaman harcamis olmama karsin icime kesinlikle sinmedigi icin oturup en bastan bir kere daha yapmaya basladim. gorusme metinlerini kodlamak icin en bastan sirayla okurken o gorusmeleri yaptigimda nasil hissettigimi ve dusundugumu animsamaya basladim ve bu bana cok tuhaf hissettirdi; cunku gorusmelerin uzerinden biraz zaman gecti ve ben birkac yilda nasil boyle degismis olabildigime inanamadim. insan gecmise donup baktiginda bazen “bu ben miyim gercekten?” diye sorarken buluyor kendisine. ben de kendime “o zamanki insan ben miyim?” diye sorarken buldum kendimi. japonya’ya geleli 2 yil ancak dolmustu ve ben icimde onlarca kaygi ve yetersizlik hissiyle bas basa, doktora yapmaya, bu ulkede hayatta kalmaya calisiyordum. eh, o zamandan bu zamana kadar bazi seyler pek degismese de ben baska bir insan olmusum gibi hissediyorum. aynaya baktigimda gordugum yuz yaslanmakta olsa da, ayni; ama ben? ben ayni miyim? hayir, hem de hic. zaten ayni kalmadigim icin yaziyorum ya bu satirlari.

    ben degismis hissetsem de aynaya baktigimda gordugum yuz degismedigi, sahip oldugum uzuvlar degismedigi icin degisimin gerceklestigine inanmakta zorluk cektigimi dusunuyorum bazen. eskiden oldugundan farkli dusunuyorum; temel birkac his disinda farkli hissediyorum; ama ayni bedenin icindeyim. aynaya baktigimda “tum o seyleri yasayan insan bu insandi. onun ne hissettigi ve dusundugu bilgisine sahibim; ama su an oyle dusunup hissetmedigim halde bu bedenin icindeyim.” diyorum. bu bana cok tuhaf gorunuyor. yabancilasma yasamamin nedenlerinden biri bu mu acaba diye dusunmeden edemiyorum. hissettigimize ve dusundugumuze gore bedenimiz de degisseydi o zaman boyle yabancilasmis hisseder miydik? bilmiyorum. bu dusunduklerim tuhaf mi? bazen cok tuhaf seyler dusundugumu dusunuyor ve telaslaniyorum.

    kendi deneyimlerim, duygu ve dusuncelerim uzerine siklikla dusunurum. diger insanlari gozlemledigim gibi kendimi de pek cok ortamda gozlemlerim. bu bir cesit mesleki deformasyon gibi gorunebilir; ama kendimi bildim bileli yaptigim bir eylemdir. bu, benim anlama ve anlamlandirma cabamin bir sonucu. salt yasayip gecmektense irledemeye meyilliyim. bu durumun benim kendimden kopmama, anlamlardan cozulmeme de yol actigini fark ettiysem de bunu yapmama engel olamiyorum. simdi de, tezimin analizlerini yaparken okudugum metinlerde animsadigim kendim uzerine dusunurken once saskinlik, ardindan yabancilasma ve sonra da kendimden uzaklasma yasadim. gerceklik benim icin birden degisti yine. boylesi bir durumu daha once de bircok kez yasamis oldugumdan, aliskin oldugumu soyleyebilirim. gerci bu yabancilasma ve uzaklasma durumuna eslik eden bazi duygular degisiklik gosterebiliyor. bu da, sanirim, neye ve nasil yabancilastigimla ilgili olarak verdigim duygusal tepkinin degismesinin bir sonucu olmali. durumu daha sakince karsilamayi zaman icinde ogrendim; ama her seferinde bu durumla basa cikmak icin bir yontem bulmam gerekiyor; cunku deneyimim uzerine dusunmez ve anlamaya calismazsam cildiracak gibi oluyorum. konusmak ise yarayabiliyor; ama her zaman mumkun olmuyor. bir de oldukca oznel olan bu deneyimi aktarmasi biraz zor. kendi basima karsilamam gerekebiliyor. bu sefer ne yapabilecegimi dusundum. sonra bunlari yazmaya karar verdim. yazmak, bazen de cizmek, cok yardimci oluyor. ozellikle yazarken dusuncelerimi ve duygularimi bir duzene oturtabiliyorum ve rasyonel bir akisa sokabildigim dusunce ve duygularim ortaya bir oruntu cikmasini saglayarak bana kendime iliskin bilgi veriyor. bu eylem -yazarak dusunmek ve irdelemek & dusunerek ve irdeleyerek yazmak- deneyimlerimi yeniden kurgulayarak boslukta asili kalmis kendimi bir temele oturtmama yardimci oluyor.

    aslinda bu yasadigimda olan, gercekligimin kaymasi ve anlam kargasasi. gercekligimin kaymasi ve anlam kargasasi, yabancilasma yasamama yol acarken benim icin belirsizlik ortaya cikariyor ve belirsizlikle basa cikmam icin bilmem ve anlamam gerekiyor; bunun icin de bu yabancilasma deneyimim uzerine dusunmem ve onu irdelemem. sonra ben deneyimim uzerine dusunup onu irdeledikce kendimi yeniden anlamaya ve tanimaya basliyorum. kendime yeniden yaklasiyor ve kendimi koptugum yerden bagliyorum.

    yabancilasmayi siklikla yasamamin benim ogrenmekle olan iliskimin bir sonucu oldugunu saniyorum. ogrenirken bir yandan dusunuyor, sorguluyorum. bu bende cesitli degisimlere yol aciyor ve ben degismemeye direnmiyorum; ama bu durum evrendeki yerimin her seferinde temelden sarsilmasina yol aciyor. kim oldugumu ya da neden var oldugumu yitiriyorum. kendime ve kendim disinda kalan her seye yabancilasiyorum. yolumu aydinlatan anlamlar birer birer sonuyor ve ben karanliga gomuluyorum. bir belirsizlik ortaya cikiyor; ama sonra, ogrendiklerimin uzerine dusunmeyi ve onlari irdelemeyi surdurursem evrendeki yerimi yeniden tanimliyorum. donusmus kendimi yeniden tanimaya ve degisiklikleri anlamaya basliyorum. yitmisken yeniden buluyorum kendimi. bilim bana evrenin ne denli karanlik oldugunu gosterirken benim icin bir isik da yakiyor, hatta pek cok isik. ogrenmek beni yasama bagliyor. bilmek ve anlamak benim yasamla baglarimi bir yandan zayiflatir, hatta koparip atarken bir yandan da kopardigi yerden bagliyor. ne ilginc, ne tuhaf.

    devinim halindeyim ve bu durum son yillarda iyice artti. surekli bir ogrenme ve dusunme halinde oldugum icin kendimi ve kendim disinda kalan her seyi algilayisimin da surekli bir degisim halinde olmasinin da bunda katkisi oldugunu saniyorum. bu kadar hizli degisen duygu ve dusuncelere ve cesitli deneyime uyum saglamak bazen zorlayici oluyor. bu durumun ustesinden butunuyle gelinip gelinemeyecegini bilmiyorum; ama basa cikmanin yollarini gelismeye calisiyorum.

    yazarken yatistim. simdi daha iyiyim. tezimin analizlerini yapmayi surdurebilirim.
  • malı dakmak mal yayılsın/otlasın diye belli yarıçap sağlayan bir zincir veya ip/urganla bir noktaya bağlamaktır. sabit bir noktaya bağlama yanısıra o noktayı kendi belirleyip o toprak/tarla koordinatına örk veya sikke çakmaya da örklemek denir, ayrıca örkün yerini yeni otlama alanı sağlamak için değiştirmek de örklemektir.

    "mal başından insan ağzından tutulur/bağlanır."
    (benzer bi söz hobbit kitabında da olacaktı.)

    "bilinç mecazlarla çalışır. bilmek için bağlamak gereklidir. bağlamak, anımsamaktır. çok bağ, çok farkındalık demektir ve nesnenin bütüncül algılanmasına olanak verir." bilgin saydam - deli dumrul'un bilinci

    "din, latince bağlamak anlamındaki "religare" sözcüğünden gelir. şu halde, din sözcüğünün ilk anlamı bağdır. bundan ötürü insanlar arasındaki her bağ, bir dindir." ludwig feuerbach

    "hepsi göz önüne alındığında şeytanın, bütün kurnazca buluşlarına karşın bana gün be gün aynı şeyleri çektirdiği görülecektir. insanı önce günaha çağırır, sonra elini ayağını bağlar, benliğinin ta derinlerinde kör bir acıyla olduğu yerde bırakıverir." vladimir nabokov - lolita

    (ilk giri tarihi: 4.8.2015)

    (bkz: bağlama/@ibisile)
    (bkz: bağlantı kurmak), köprüleme
    (bkz: gülümek)
    (bkz: linklemek), link atmak
  • "gerçekten demokrat bir memlekette ibadet kanunla bağlanmaz. ama biz düpedüz demokrat bir memleket değiliz. biz, devrim içinde olan bir memleketiz bu yüzden de birçok şeyi kanuna bağlamışız. "

    orhan veli'den
  • günlerdir uykusuz olmama rağmen bu sabah 04:30'ta uyandım. dün tek dileğim kampa ilk servisle varıp uyuyabilmekti. gel gör ki 21:00'a kadar mesaiye kalmak zorunda kaldım.
    haliyle kirli çamaşırlarımı yıkanması için vermeye gecikmiştim. burada tanıştığım sonradan bizim köyden evlendiğini öğrendiğim ufuk: "kahvaltıda getirirsin çamaşırları," dedi.

    sabah istemeden çok erken kalkınca en azından çamaşır işini aradan çıkarayım dedim. oda arkadaşım necdet abiyi uyandırmamak için ışıkları açmadım. kirlileri ve fileyi alıp tuvalete girdim. duşakabinle aynı yerdeydi. tuvaletin kapağı üstüne oturdum. başladım içi dolu fileyi bağlamaya...

    bağlama becerim yoktur. bağlanma sorunum da vardır. bağlamak ve bağlanmakla ilgili sıkıntılarım olduğu kesin. burada ilk çamaşır verişimde fileyi sıkı bağlayamadığım için çözülmüştü. atletlerimi kaybetmiştim. bu bana ders olduğu için çamaşır filesini bağlamaya özel bir zaman ayırıyordum artık. bağlanmayla ilgili sorunlarıma da özel zaman ayırıyordum. ve sabahın beşe çeyrek kalasında bağlamak ve bağlanmakla ilgili sorunlarım bir tuvaletin kapağı üstünde otururken iç içe geçmişti.

    gerçekten iç içe geçmişti. ipi rastgele geçiriyordum. bildiğim hiçbir düğüm tekniği yoktu. ipi doluyordum, ipi aralardan geçiriyordum. bir yandan başka sorunlarımı düşünüyordum. her şey iç içe geçmişti.

    mesela geçen meyhanede içerken camekanında kendi yüzüme bakarak aslında ne kadar sıradan olduğumla ilgili fikirler... bunun haricinde burada anlatması sakıncalı düşüncelerim, sorunlarım...

    gelelim meyhanedeki sıradanlık aydınlanmama; öfkemi düşündüm. zayıf insan öfkesi diye bir şey vardır. ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın derler ya. kendi öfkemi küçümsediğim aklıma geldi.

    bağlıyordum. bir delikten geçiremiyordum...

    nerede kalmıştık? öfkem ve zayıflığım değil mi? hani mucize nerede? hiçbir şey ortaya koymuş değilim. ailemi, sülalemi düşündüm. genlerimi düşündüm. eğitim durumlarını düşündüm. kendi eğitim durumumu, kariyerimi düşündüm. tüm bunların toplamında benden yana kayda değer bir beklenti olamazdı.

    öyleyse bu kompleksler neyin nesiydi? meyhanede bir an için sıradanlığın kabulü aydınlanmasıyla rahatladım. babaeski'deydim ve içiyordum lan. neden bende mars'a ilk ayak basacak insan egosu vardı? babaeski'de içiyordum adaş. mekanda üç beş kişi var. bir duble rakı içiyordum. camekandan kendimi görüyorum. bu neyin huzursuzluğu söyler misin?

    bağlıyordum ya da bağladığımı sanıyordum.

    bağladıkça bağlanmayla ilgili sorunlarım aklıma geliyordu. hepsini birbirine bağlıyordum...
  • istenilen bir şeyi istenilen şekilde sonuca ulaştırmaktır
    zeka, çaba ve özveri ister
  • kibar argo'da kadınla ilişkiye başlamak.
  • argoda "sigara istemek" anlamında kullanılır.

    + bağla hacı.
hesabın var mı? giriş yap