• roket kullanmislardir, evet basbayagi roket.

    ama ondan once, daha onemlisi, dunyanin belki de o aralar en zengin ve kuvvetli imparatorlugu olmuslar kisa sureligine. bu donem 17 yy'in ortalarinda "maratha" denen elemanlari yenip, bugunku hindistan/pakistanin buyuk bolumune sahip oluslarina rastliyor. tahmini nufuslari 150 milyonmus ki bu da zamane dunya nufusunun dortte biri demek. (osmanli, altin caginda 40 ila 50 milyon arasi nufusa sahipti; tahmin tabii bunlar yoksa o aralar nufus sayimi yok imparatorluk genelinde)

    roket isine gelince, normalde bambularin icine barut doldurup salvolar halinde firlatiyorlar. tamamen israf, tamamen gosteris. serefsizler. ayni halti okcularla da yaparsin. ustelik bambular gevsek oldugu icin yanan barutun itis gucu fazla olmuyor dolayisiyla menzil de isabet orani da cok dusuk.

    neyse bunlar zamanla bambuyu birakip, demirden roketler yapmaya baslamislar. tabii barut bu duzenekte hakkini vererek yandigindan, soylenilene gore 1.5 millik menzile ulasabiliyorlarmis. baburluler (mughal) dususe gecip, ingilizlerin istilasina ugradiklari zaman, bu demir roketleri salvolar halinde kullanmislar ama ingizler daha onceden bu roketleri yedikleri icin ve zamaninda tufekli ispanyollari simsek tanrisi sanan inkalar kadar batil olmadiklarindan efendi gibi saldirip kazanmislar.
  • hindistan’da kurulan müslüman türk devletlerinden.
    timur’un beşinci batından torunu babür tarafından, 1526’da kurulmuştur. 1483’te fergana’nın başkenti ardician’da dünyaya gelen babür, 1494’te babası ömer şeyh mirza’nın ölümü üzerine, fergana hükümdarı oldu. fakat babür, özbeklerin büyüyen kuvvetleri karşısında, kendisi için orada sağlam bir yer elde etmenin mümkün olamayacağını anlamıştı. bundan dolayı, 1504’te kâbil’i, daha sonra kandehar’ı alarak orada yerleşti. 1508 eylülünde ilk defa hindistan’a akın yaptı. üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pek çok ganimet elde etti. kasım 1519’da hayber’i geçerek hindistan’a girdi. peşaver yakınlarına geldi. beş defa pencap’a sefer yaptı. bu seferler neticesinde, kuzey hindistan’ı fethetti. kasım 1525’te, hindistan’ı fethetmek üzere kâbil’den hareket etti. 21 mayıs 1526’da, panipüt meydan muharebesinde, ibrahim ludi’nin büyük ordusunu yok etti. böylece hindistan türk imparatorluğu tacı, babür’e geçmiş oldu. aralık 1526’da, dünyanın en büyük şehirleri arasında olan delhi, agra ve hanpur fethedildi. babür, agra’yı başkent yaptı.

    babür şah, 1527’de hinduların üzerine yürümek niyeti ile agra’dan hareket etti. ludilerin racistan’daki kontrollerini kaybetmeleri üzerine müstakil hale gelen hindular, hükümdarları rana senka’nın etrafında toplanarak, 100.000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz fille yeni hindistan fatihinin üzerine yürümeye başlamışlardı. bu, çok kritik tarihi bir andı. babür’ün harbi kaybetmesi demek, ganj vadisinin hinduların eline düşmesi, netice itibariyle beş asırlık müslüman-türk hakimiyetinin hind kıtasında son bulması demekti. babür, 13.500 kişilik pek seçkin bir türkistan atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü. yanında osmanlı türklerinden mustafa rumi’nin kumanda ettiği bir topçu birliği de vardı. hindularda top ve tüfek yoktu. ateşli silahlar ve türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, babür’e parlak bir zafer kazandırdı. düşman tamamen imha edildi. bu zafer, müslüman-türklerin panipüt’ten daha büyük bir zaferiydi. biyana civarında geçen bu meydan muharebesi, babür’e “gazi” unvanını kazandırdı.

    babür şah zamanında ülkenin sınırları, güneyde vindiya dağlarından, kuzeyde amu derya’ya (ceyhun) kadar uzandı. 25 aralık 1530 yılında, agra’da vefat eden babür şahın yerine, 22 yaşındaki büyük oğlu hümayun mirza geçti.

    1508’de kabil’de dünyaya gelen nasireddin hümayun şah, saltanatının ilk zamanlarında, kardeşi kamran mirza ile uğraşmak zorunda kaldı. zamanında asıl tehlike, şir han sur’dan geldi. hümayun, 1540 yılında başkent agra’yı terk etmek mecburiyetinde kaldı. böylece 15 yıl için, taht surilerde kaldı. hümayun’un elinde afganistan, sind, kuzey pencab, keşmir ve belucistan kaldı. 1543’te hümayun, kuzey pencap, sind ve belucistan’ı da surilere bırakmak zorunda kaldı. kendisi, şah tahmasb safevi’ye sığındı ve 1553 ocak ayına kadar orada misafir edildi. daha sonra eylül 1554’te, safevi şahının desteği ile, kardeşi kamran mirza’dan kandehar’ı alarak, baba mirasını toplamaya başladı. aynı senede kardeşini kâbil’den uzaklaştırarak afganistan’a sahip oldu. daha sonra bedahşan’ı da aldı. 1555 şubatında, hindistan’ın tekrar fethine girişti ve büyük pencap havalisine hakim oldu. timuroğullarının ve babasının hindistan’da büyük prestijleri olduğu için, çok iyi karşılandı. surilerle 22 haziran 1555’te yapılan maçivara meydan savaşının kazanılması, hind kapılarının tamamen açılmasını sağladı. bu zafer, babür devletinin ikinci kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.

    28 ocak 1556’da vefat eden hümayun, yumuşak bir huya sahipti. düşmanları tehlikeli rakipler olsa bile, her zaman affetme alçak gönüllülüğünü göstermiştir. kardeşi kamran mirza sık sık isyan etmesine rağmen, onu her zaman affetmiştir. hümayun, ülkesinin imarına önem vererek, islami karakterde birçok binalar yaptırmıştı. ölümü, o sırada hindistan’da bulunan büyük türk denizcisi seydi ali reis'in tavsiyesine uyularak, oğlu ekber’in tahta çıkışına kadar gizli tutuldu. hümayun, delhi’de defnedildi. hanımı hamide banu, onun için, bugün bile sanat yönünden herkesin ilgisini çeken muazzam bir türbe yaptırdı.

    hümayun’dan sonra devlet idaresi, oğlu celaleddin ekber’in eline geçti. ekber zamanında babür imparatorluğu, sayılı dünya devletleri arasına girdi.

    şubat 1556’da tahta çıkan ekber’in ilk senelerinde devletin idaresi, babasının yardımcısı bayram hanın elinde kaldı. ekber’in atalığı olan bayram han, ekber tarafından han-ı hanan yani başvezirlik makamına yükseltildi. devletin idare edilmesinde, bayram hanın çok emeği geçti.

    ekim 1556’da saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen surlularla panipüt’te yapılan savaşı, babürlüler kazandı. müteakiben malva, bağımsız racput devletleri, gucerat ve handeş ele geçirildi. bengal, bir defa daha delhi’nin idaresi altına girdi. bir çok istilacılar için hindistan’a geçit veren kuzeybatı hududu, kâbil ve kandehar’ın ele geçirilmesi ile emniyet altına alındı. bununla beraber, kandehar şehrinin alınması, iran ile uzun bir süre çekişme sebebi oldu. diplomatik seviyede en çok safeviler ile dostluklar kuruldu. özbek hükümdarı abdullah han ile kendi topraklarını, hudutlarını tayin için bir anlaşma yapıldı. hind okyanusunda bulunan portekizlilerden gelen müşterek tehlike karşısında, osmanlılar ile de temaslar yapıldı. fakat, delhi ile istanbul arasındaki çok uzun mesafe, büyük bir sünnî ittifakının doğmasını engelledi.

    diğer taraftan ekber şah, “din-i ilahi” adı ile derleme bir din kurmaya çalışıyordu. bu din sayesinde, bütün tebaası üzerinde manevî ve ruhanî hükümdarlığını tesis etmek arzusundaydı. ancak mecusi, brehmen ve hıristiyanlara hürriyet tanırken, müslümanlara zulüm ve işkence ederdi. ekber’in din düşmanlığını, zamanının büyük din alimlerinden ve hindistan’ın serhend şehrinde yaşamış olan imam-ı rabbani ahmed faruki serhendi hazretleri, mektubat adlı eserinde uzun anlatmaktadır.

    ekber, saltanatında, bir taraftan sınırlarını genişletirken, diğer taraftan da askerî ve idarî sahalarda faaliyette bulundu. ilk olarak damgalama usulünü getirdi. ülkedeki topraklar, olduğu gibi hükümdara bağlı devlet toprağı haline getirildi. ordu subaylarına ve memurlara derece verildi. arazi gelirlerini kontrol etmek için, “kurubi” adı verilen tahsildarlar teşkilatı kuruldu.

    1603 yılında şiddetli bir dizanteri hastalığına yakalanan ekber, bütün tedavilere rağmen iyileşemeyerek çok geçmeden öldü. cesedi, o zamanlar behiştabad, daha sonra iskender adı verilen bahçeye gömüldü. sonradan, halefleri tarafından, üzerine büyük bir türbe yapıldı.

    ekber’in yerine, ölümünden önce tayin ettiği selim adlı oğlu, muhammed cihangir şah adıyla tahta geçti. 35 yaşında olan cihangir, saltanat değişikliğinden faydalanarak başkaldıranların delhi’ye bağlanması için çalıştı. onun en büyük icraatı ve hizmeti, babasının islam âlimlerine karşı yürüttüğü baskıyı kaldırmasıdır. ayrıca, ağır ve ezici cezalara son verdi. vergi toplanmasındaki bozuklukları gidererek, vergi gelirlerinin daha sıhhatli bir şekilde devlet hazinesine girmesi için tedbirler aldırdı.

    bu hizmetlerinin yanında, avrupalılara hindistan’a ticaret tesisleri kurma izni, ilk defa bunun zamanında verildi. böylece ingilizlerin hindistan’a sızmalarına zemin hazırlanmış oldu. cihangir, ekim 1627’de keşmir’den lahor’a giderken yolda vefat etti. cihangir’in cesedi, dinî merasimden sonra, lahor civarında şah dara’da toprağa verildi.

    cihangir şahın, devlet adamlığı yanında edebî cephesi de büyüktür. tüzük-i cihangirî adıyla yazdığı eseri, çok kıymetlidir.

    cihangir’in yerine oğlu şah cihan, şehabeddin unvanı ile tahta geçti. devrinde, hindistan’da ileri gelen müslüman devletleri ile mücadele etti. bunların başında nizamşahiler gelmekte idi. 1630’da harekete geçen babürlüler, nizamşahları, devletâbad’a kadar sürdüler. bu arada darur şehri ele geçirildi. ertesi yıl devletabad da alınıp nizamşahlara büyük bir darbe vuruldu.

    cihan şahı uğraştıran diğer bir mesele de o sırada hindistan’da hatırı sayılır bir devlet olan adilşahlardır. uzun mücadelelerden sonra şah cihan’ın üstünlüğünü tanıması şartı ile aralarında anlaşma sağlandı.

    orta hindistan’ın diğer üçüncü güçlü devleti, kutubşahlar idi. bunlar şiiliği benimsediklerinden, sünni olmaları için şah cihan tarafından bir ferman yollanmıştır. ayrıca şah cihan, safeviler adına okunan hutbenin kendi adına okunmasını istedi. şah cihan, büyük bir orduyla dekken’e gelince, kutubşahlar korktular ve hutbede dört halifeyi ve şah cihan’ı zikrettikleri gibi, yıllık bir miktar vergi ödemeyi de kabul ettiler. böylece, bu devletlerle olan meseleler, babürlülerin lehine olarak halledildi.

    iran, osmanlı ve avrupa devletleri ile münasebet kuruldu. bu sırada portekizliler, hugli’de koloni kurdular ve köle temini için bengal’de insan avına giriştiler. bunu haber alan şah cihan, 1632’de meseleye el atıp, hugli yöresini zaptetti ve portekizlileri sadece bir şehirde oturmaya mecbur etti.

    şah cihan, 1652’de hastalanınca, oğulları arasında taht kavgası başladı. evrengzib adındaki oğlu, kardeşlerine hakim olduktan sonra, babasını da tahtından indirerek, temmuz 1658’de, agra’da, sultanlığını ilan etti.

    evrengzib alemgîr zamanında gürganiye devleti, eski haşmetli devrini yaşadı. evrengzib, dinine bağlı olup, âlimleri severdi. brehmenlerle ve şiîlerle mücadele edip, şiî sultanlıklarını ortadan kaldırdı. büyük âlim imam-ı rabbanî hazretlerinin oğlu muhammed ma’sum farukî ve onun oğlu muhammed seyfüddin hazretlerinden feyz aldı. 50 sene adaletle hüküm sürdü. şeyh nizam muinüddin başkanlığındaki bir heyete, hanefi mezhebi üzerine fetava-i hindiyye adındaki çok kıymetli fetva kitabını hazırlattı.

    evrengzib, dış siyasete de önem verdi. safevilerle olan dostluk devam ettirildi. basra ve arabistan’la mektuplaşmalar oldu. mekke şerifine elçiler yollanarak, büyük maddi yardımda bulunuldu. bu devrede, osmanlı - gürgâniyye münasebetleri de ileri safhada idi. padişah ikinci süleyman’ın, hindistan elçiliği ile vazifelendirdiği ahmed ağa, 1690 yılında büyük bir merasimle karşılandı ve anadolu’nun temsilcisi olarak kabul edildi. batılı devletlerden italya, fransa ve ingiltere ile de temaslarda bulundu. "ebü’l-muzaffer", "muhyiddin evrengzib", "padişah" ve "gazi" unvanlarına sahip olan evrengzib, yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayarak mart 1707'de vefat etti.

    gürgâniyye devleti, evrengzib’den sonra parlaklığını kaybetti. devlet, halefleri zamanında uçuruma gittiği gibi, hükümdarlar da gelişen dış baskı neticesinde yıprandılar. hindistan’daki diğer türk devletleri için kaçınılmaz bir hastalık haline gelen hindulaşma, bu tarihten itibaren babürlüler için, içten çöküşü hazırlayan bir sebep oldu.

    babür devletinde çökme alâmetleri, 18. yüzyılda hissedilmeye başlandı. evrengzib’den sonra tahta geçen bahadır şah, devlet işlerini düzene koyduktan sonra, racput meselesini halletmek istedi. fakat bu arada ayaklanan kardeşi ile mücadele etmek zorunda kaldı ve onu öldürttü. bir müddet asilerle uğraşan bahadır şah, (1707-1712) tarihleri arasında hüküm sürdükten sonra, 1712’de lahor’da vefat etti.

    bahadır şah’ın yerine, cihangir şahın bir yıllık saltanatından sonra, ferruh tahta çıktı. bunun zamanında devlet iç mücadeleye sahne oldu ve büyük parçalanmalar görüldü. 1722’de safevilerin yıkılması ile yeni bir birlik teşkil ederek tahta çıkan nadir şah, aslen kalaçlara dayanan ve afganlaşmış olan gılzaylar üzerine yürüdü. gılzaylar yenilince, hind sınırına sığındılar. bu yüzden nadir şah, babürlüleri birkaç defa ikaz etti. ancak, babürlülerin gılzaylara ses çıkarmadığını görünce, 1738’de sefere çıkıp, önce babürlülerin ata yurdu olan kâbil’i daha sonra da pencap ve delhi’yi işgal etti. ders vermek için delhi’yi yakıp yıkan nadir şah, ele geçirilen hind hazinelerini iran’a taşıdı.

    diğer taraftan avrupa devletleri de, babür devletinin hakimiyetini zaafa uğratmak için büyük çaba sarf ettiler. alemgir adlı babürlü hükümdarı, veziri gazieddin tarafından öldürülünce, tahta 1760 yılında ikinci şah alem geçti. şah alem, ilk olarak ingiliz himayesine giren babürlü hükümdarı oldu. bunun zamanında ingilizler, hakimiyetlerini bengal’den orta hindistan ve racputana’ya kadar genişlettiler. 1764’te badsar savaşından sonra, bihar hakimiyetinden vazgeçen şah alem, ingiliz karargâhına sığındı. ingilizlerin himayesinde, allahabad’da hayatını sürdüren şah alem, o hayattan bıkarak maratalarla birleşmek üzere şehri terk etti. böylece şah ikinci alem, bir müddet bunların himayesinde yaşadı. marataların önemli reislerinden olan sindia, yavaş yavaş kendisine kuvvetli bir krallık meydana getirerek, agra ve delhi’yi ele geçirdi. babürlülerin varisi olduğunu ilan etti. 1803’te marataların güçlenmesini hind politikasına uygun görmeyen ingilizler, sindia’yı mağlup ettiler. şah ikinci alem, tekrar ingilizlerle karşı karşıya kaldı. bu avrupa devletinden bazı imtiyazlar koparmak istediyse de, ingiliz komutanı, teklifleri her defasında geri çevirdi. bununla beraber, babürlü ailesinin geçimini sağlamak üzere bir miktar para verdiler. gerçek idare ise ingiliz temsilcisi tarafından yürütülmekle beraber, delhi’den tebliğ edilen emirlerin, hükümdar adına olmasına ses çıkarmadılar. bir müddet sonra, ingiliz-babür münasebetlerinde protokol kaldırıldı. ingiliz genel valisi, şah ikinci alem’e eş duruma getirildi. hükümdarın adı, paralardan kaldırıldı.

    1837’de babürlülerin son hükümdarı tahta çıktı. asıl adı ebü’l muzaffer siraceddin muhammed olan ikinci bahadır şah, bu tarihte, resmen sözde hükümdar ilan edildi. 1857’de büyük bir ayaklanmada bulunan ikinci bahadır şah, bu hareketi ile, para kestirmeye ve hutbe okutmaya muvaffak oldu. ancak ingilizler, bu duruma şiddetle tepki gösterdiler. bir ingiliz ordusu, delhi’yi babürlülerin elinden aldı. ingilizler, delhi’de evleri, dükkânları basıp, malları, paraları yağma ettiler. kadınları, çocukları dahi kılıçtan geçirdiler. içecek su bile bulunmaz oldu. hümayun şahın türbesine sığınmış olan çok yaşlı şahı, çoluk-çocukları ile, elleri bağlı olarak, kale tarafına götürdüler. patrik hudson, yolda, şahın üç oğlunu soydurup, don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehid etti. kanlarından içti. cesetlerini kale kapısına astırdı. bir gün sonra, başlarını ingiliz kumandanı henri bernard’a götürdü. sonra, başları suda kaynatıp şaha ve zevcesine çorba olarak gönderdi. çok aç olduklarından, hemen ağızlarına koydular, fakat çiğneyemediler, yutamadılar. ne eti olduğunu bilmedikleri halde, çıkarıp toprağa bıraktılar. hudson haini,

    "niçin yemediniz? çok güzel çorbadır. oğullarınızın etinden yaptırdım!" dedi.

    sonra, sultanı, zevcesini ve diğer yakınlarını, rangon şehrine sürüp hapsettiler. sultan, 1862’de zindanda vefat etti. delhi’de 3000 müslümanı kurşunlayarak, 27.000 kişiyi de keserek şehid ettiler. ancak gece kaçanlar kurtulabildi. hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de sayısız müslümanı öldürdüler. tarihî sanat eserlerini yıktılar. eşi bulunmayan, kıymet biçilmeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup, londra’ya götürdüler. allâme (büyük alim) fadl-ı hak, 1861’de andoman adasında, zindanda, ingilizler tarafından şehid edildi.

    ikinci bahadır şahın ölümü ile, babür hanedanı, hindistan’da tarih sahnesinden çekildi. ingilizler, siyasi iktidarı ele geçirip, hemen her yerde yaptıkları gibi, hindistan’ı da bir isyanlar diyarı haline getirdiler. değişik inanç ve kültürdeki insanları birbirine kışkırtarak, onların birlik ve düzenine imkân vermeyip, malî kaynakları kendi ülkelerine akıttılar. ayrıca, müslümanlar arasındaki yardımlaşmayı ve kardeşliği yıkmak için çeşitli entrikalar çevirdikleri gibi, ajanları vasıtasıyla “kadıyânîlik” denilen bozuk bir mezhep ortaya çıkararak, müslümanları doğru yoldan saptırmaya çalıştılar. bu tarihten sonra ingilizler, hindistan’a yerleşerek, babür (gürgâniyye) imparatorluğunun tarih sahnesindeki yerini aldılar.

    babür şahın kurduğu timuroğulları veya gürgâniyye devletinin on yedi hükümdarı, kronolojik olarak, aşağıdadır.

    hükümdarın adı / tahta geçişi

    babür şah / 1526
    hümayun şah / 1530
    ekber şah / 1556
    selim cihangir şah / 1604
    şah cihan / 1628
    evrengzib alemgir / 1658
    şah-ı alem bahadır / 1706
    cihangir iskender / 1712
    ferruh / 1713
    refiudderecat / 1719
    şah cihanı sani / 1719
    muhammed şah / 1719
    ahmed bahadır şah / 1747
    alemgir-i sani şah / 1753
    şah-ı alem sami şah / 1759
    ekber şah-ı sani / 1806
    bahadır şah-ı sani / 1837

    http://www.dallog.com/devletler/babur.htm
  • zamanın tipik yöneticilerin türk, halkın ise başka ırktan olduğu türk devletlerinden biri. diğerleri ise;

    (bkz: hun imparatorluğu)
    (bkz: altinordu imparatorlugu)
    (bkz: memlükler)
    (bkz: akkoyunlular)

    vs vs vs.

    bu devlet zamanında, hindistan, tarihinin en parlak dönemlerini yaşamıştır. türkler hindistana kuzeyden gelmişler ve bu bölgede yönetimi ele geçirip çok uluslu hint-türk imparatorluğunu kurmuşlar. islamiyetin hindistana girişi de bu sayede olmuştur. bugün pakistan adlı bölge bu devletin ardılıdır. bahsi geçen hintçe-farsça-türkçe karışımı dil de urducadır. saray dili olaray çıkmış ve daha sonra bu bölgenin resmi dili olmuştur.

    ticaretin geliştirmesi sebebiyle hindistan bu devirlerde zenginleşmiş fakat sömürgeci devletlerin hint ticaretini ele geçirmek istemeleri sebebiyle, klasik böl parçala yönet taktiği ile 19. yy'da hintlileri ayaklandırmışlar ve bu ayaklanma sonucu hindistana yerleşip, yaklaşık 150 yıl boyunca, dibine kadar sömürmüşlerdir. böylece hindistanın da kaderi ortadoğu gibi olmuş, son 150 yıl, acılarla dolu kayıp zaman olarak tarihe geçmiştir

    yalnız şunu belirtmek gerekirse, türk yöneticilerin yaptığı büyük hatalardan biri de hintlilerin islamiyete de uymayan, kötü ama köklü bazı geleneklerini birden yok etmeye çalışmasıdır. bu sebeple hint toplumu arasında huzursuzluk çıkmış ve ingilizlerin de kışkırtmasıyla hintliler ayaklanmıştır. işin ilginç yanı ingilizler kontrolü ele geçirdikten sonra kendileri de aynı, güya öğretici - eğitici rolüne soyunmuş ama hintliler arasında bu da tepki çekmiştir. ingilizler bakmışlar iş sarpa sarıyor, 1900'lü yıllardan sonra bu tip işlere hiç karışmamış sadece ekonomik sömürüsüne devam etmiştir. böylece hint kültürü korunmuştur.

    son olarak tekrar etmek gerekirse pakistan bu devletin ardılıdır.
  • hint turk imparatorlugu veya gurkanli devleti diye de anilir.
    babur tarafindan 1526 yilinda kurulan, 1526-1858 yillari arasinda hindistanda hukum suren turk islam devleti. kuzey ve orta hindistanda turk islam kulturunun ve islam dinin yayilmasinda onemli rol oynami$tir. 1803'te ingilizlerin yonetimine gecen devlet 1857'de ingilizlere kar$i ba$latilan buyuk bir ayaklanma sonrasinda imparatorlarinin sinir di$i edilmesi ile tamamen ingiltereye baglandi.
  • 1526-1858 yılları arasında hindistan'da hüküm sürmüş müslüman imparatorluklarının bir kolu olarak kurulmuş hanedanlıktır. ilk hükümdarı baba tarafından timur'un torunu olan babür'dür. bu hükümdarlık özellikle mimari ve sanat alanında hatırı sayılır eserler bırakmıştır. bunlardan en önemlisi amer palace ve tac mahal'dir. tac mahal, mughal hanedanlığının agra'daki en son ve en büyük eseridir.
  • babür'ün ana dili türkçedir(çağatay lehçesi). hatıratı babürname türkçedir. hatıratında baba tarafından soyunu timur'a dayandırır. şeceresi söyledir:

    babür b. ömer şeyh mirza b. sultan ebu said mirza b. sultan muhammed mirza b. miranşah mirza b. timur

    anne tarafından ise soyunu cengiz han'a dayandırır.şeceresi şu şekildedir:

    babür b. kutluğ nigar bint. yunus b. veys b. şir ali oğlan b. muhammed b. hızır hoca b. tuğluk timur b. esenboğa b. duva b. barak b. yisun teve b. mötügen b. çağatay b. cengizhan.

    kendisini türk olarak görürdü.hatıratında yazdığı üzere, kendisine sorun çıkartan biyane emiri nizam han'a gönderdiği mektup şöyledir:

    ''ey biyâne emîri, türkler ile kavgaya girme; türklerin çevikliği ve kahramanlığı mâlûmdur. eğer çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen, mâlûm olanı beyana ne lüzum vardır”

    babür,moğollar'a mümkün mertebe mesafeli durmuştur.afganlar ile yaptığı savaşta moğollar gerekli desteği sağlamamışlardır.en büyük hasımlarından biri olan şeybani han moğol kökenlidir.hatıratında da moğollar hakkında olumsuz ifadeler vardır.

    gayet güvenilir tarihçiler kendisinin türk olduğunu söylemiştir.mesela jean paul roux babür'ü müslüman türk olarak tanımlar.

    genel hindistan tarihini yazan burton stein babür imparatorluğu'nu o güne kadar hindistan'da kurulan en büyük ve güçlü türk devleti olarak görmektedir.

    laszlo rasonyi türk devletinin batıdaki varisleri ve ilk müslüman türkler adlı eserinde timur'un türk olduğunu belirtip,babür'ün de timurlu olduğunu ve ''türk dedelerinden gücü ve cesareti miras aldığını'' söyler.

    peter golden da babür'ü timur hanedanının bir üyesi olduğunu söyler.yine golden'a göre timur, türkleşmiş barlas boyuna mensuptur.(bkz: barlas/@hazarya)

    sonuç olarak babür şah,türkçe konuşur ve yazar,ataları gibi türk kültür dairesinde içinde yetişmiştir.hatıratı(babürname) türk edebiyatının nadir örneklerinden biridir.
  • hindistan'da kurulan ilk "türk-islam devleti" değildir efendim. babur şah gelmeden evvel de burada moğol istilasından kaçmış türkler'in kurduğu irili ufaklı devletler hüküm sürüyorlardı, hatta bu türk devletinin batılılarca "moğol" diye tanınmasının sebebi de yine bunlardır, şöyle ki:

    (forum.arbuz.com sitesi turkistan forumu'nda yazdığım iletiden bir bölüm)

    peki bu "mughal" ismi nasil ortaya cikti? bu olay tamamen sans eseridir. soyle anlatayim: cengiz devrinde cogu musluman olan turkler, cengiz'in ordusunun onunden kacarak gerek batiya gerek guneye gocmuslerdi. bu guneye gocen guruh sayesinde, kisa bir sure once kurulmus olan delhi turk sultanligi da parlak bir devir yasamisti. gocen turkler'in cogu buraya siginmisti ve iclerinde buyuk bir mogol dusmanligi tasiyorlardi. sonra cagatay doneminde, cagataylilar hindistan'a akin etmeye basladilar ve mogol dusmanligi bu sayede canli kalarak edebiyata, hatta gunluk hayata yansidi. 100-150 yil kadar bu kavga devam etti. sonradan "mogol" olayi ortadan kalktiginda dahi, bolgenin yoneticileri bu hayata "sinmis" dusmanliktan faydalanmak icin isgalci orduyu "mogol" diye anmistir (bir benzerini osmanlilar timur icin yapmislardi).

    baburiler devrinde, hindistan'da kalan ve baburilerden bagimsiz turk devletleri icin isgalci ordu baburi ordusuydu. bundan oturu bu devlet icin mogol sozunu ortaya atanlar da bu devletlerin tarihcileridir (hatta direkt en meshuru olan firiste de denebilir). bu yeterli bir sebep degil aslinda zira baburiler'in tarihcileri ve edebiyatcilari daha cok ve daha yuksek seviyede olduklarindan bunlarin yazdiklari unutulup gidebilirdi fakat isi degistiren bir avrupali ulus vardi orada: portekizliler.

    hint denizinin hakimi burada iki yuzyil boyunca portekizliler'di ve adamlarin da somurge merkezi goa'ydi. goa da dekken'de oldugundan oturu (dekken cografi olarak tam nerenin adidir bilemiyorum isin gercegi ama babur doneminde baburi devletinin guneyinin dekken olarak adlandirabiliriz sanirim) buradaki turk devletleriyle cokca temaslari olmustur ve baburiler'in mogol diye adlandirilmasini bunlar avrupa'ya goturup yerlestirmislerdir. ilerleyen donemde avrupalilar buraya donduklerinde, mogol adini beraberlerinde getirmisler ve bu cografyada da yerlestirmislerdir.

    fakat! bugun bu durumun boyle oldugu bilinen bir gercektir ve hatta uzun zamandir bilinmektedir. dolayisiyla, hala bu devletin mogol diye anilmasinda kasit vardir. avrupalilar bu devleti kendilerine mal edemedikleri icin "en azindan gelecegi olmayan baska bir ulusa mal edelim" dusuncesiyle mogollar'a mal etmisler ve basarili olmuslardir. halbuki, baburi devleti has be has turk'tur.

    ***

    velhasıl, bu devlet hakkındaki "büyük moğol", "mughal" gibi isimler komple yanlış, uydurma ve kasıtlıdır.
  • türkler tarafindan kurulmus, osmanli'dan bile zengin bir devlet. bu bilgiyi brittanica'dan teyit edebilirsiniz. hatta bazi donemlerde istanbul-delhi arasinda cesitli yakinlasma gorusmeleri de yasanmis. tabii catismalar da.

    oyle zenginlesmisler ki bir donem dunya ekonomik varliginin %25ini elde etmisler. (roma imparatorlugu ve abd'nin erisebildigi rakamlar)

    kurucusunun soyunu timur'a dayandirdigi, hatiratini turkce yazdigi, burokratlarinin turk oldugu, en buyuk savaslarinda ordusunda her daim turkmen suvariler bulunan bir hanedanin turk olmadigini iddia etmek cahilliktir. bu mantikla avusturalya da ingiliz degil aborjin devleti olsa gerek.

    peki neden bu devletin tarihindeki turk izleri goz ardi ediliyor? merak edenler ingiliz gizli servisinin turanizm ve pan turanizm uzerine belgelerine goz atabilir. hatta turkceye cevrilen bir kitap bile var bu isimle. o zaman tarih politikaya alet ediliyor mu edilmiyor mu daha net anlasilir.

    ne ilginctir ki bu devlet ingilizler tarafindan yikildiktan sonra ingiltere dunya ekonomisinin yuzde 25-30'una yon veren bir guc konumuna erismistir.

    turk tarihi sadece kayi boyuna indirgenemeyecek kadar zengindir.
  • babür şah'ın kurduğu imparatorluk.

    babür şah'ın annesi türk, baba tarafı ise timur soyundan gelmektedir. timur imparatorluğu da hem ordusu hem tebası hem kültürü ile türktür. ama timur meşruiyetini cengiz han'ın damadı olması ile ilişkilendirdiği için bu imparatorluk devamlılık bakımından moğol imparatoru sayılmıştır.

    türk devletini ayırt etmek için tarihçilerin baktığı iki şey vardır. ordu ve saray. ordunun dili türkçeyse o devlet türk devletidir. sonra saray diline bakılır. babürler için ikisine de baktığınızda sonuç sizi aynı kesin noktaya götürüyor.

    beşinci babür hükümdarı şah cihan'ın kurduğu kızıl kale sarayı mimarisiyle istanbul topkapı sarayının kardeşidir. öyle benzerler ki birbirine. ne moğolistanda ne de başka bir yerde moğolların yaptığı böyle ikinci bir mimari gösteremezsiniz tarihte. diğer babürlere ait yapıların da benzerlerine sadece anadoludaki türk-islam eserlerinde rastlarsınız.
  • azbuz, dallog gibi üçüncü beşinci sınıf forumlardan alınan saçma sapan bilgilerler ile moğol değil türk olduğu iddia edilen ve yıkılışları da türklüğü unutup hintleşmelerine bağlanan devlet.

    isminin ingilizcede mughal olarak geçmesi onu zaten moğol yapmaz bunu herkes biliyor. kurucusu babür'ün çağatay türkçesi konuştuğu da doğru. ancak şu bi gerçek ki bu devlet kurulur kurulmaz yoğun bir fars etkisi altındaydı ve farsça her bakımdan daha etkin bir dildi. ikincisi bu devlet yoğun olarak türk değil, hint müslümanlarından oluşmaktaydı.

    yani bu devlet bir türk ya da moğol devleti değil, ama türk belki de moğol unsurları da barındıran (özellikle hükümdar ailesinde) farisi bir kültürle yoğrulmuş hint müslümanlarının devletiydi. baştaki türk unsurlar da zaten kısa sürede hint-fars kültüründe erimiş ve devlet içinde bir iz olarak kalmıştır. bugün de o coğrafyada ancak urducadaki bazı türkçe kelimeler üzerinden ya da yine iz kabilinden bir takım adetler üzerinden türklükle bağ kurabilirsiniz.

    kısaca türk-islam devleti değil, hint-islam devletidir.
hesabın var mı? giriş yap