avcı
-
abartma ve uydurma yetenekleri normal insanlardan uc yuz bin kat yuksek olan kisi
-
spor olsun diye yapanların hepsinin teker teker ve özenle bir tarafına koyayım, anasını bacısını selamlayayım.
http://www.milliyet.com.tr/…a-kaldiran-goruntuler/2
bu görüntünün ne sporla, ne açlıkla, ne herhangi bir gereklilikle ilgisi yok.
allah bildiği gibi yapsın topunuzu!.. -
"beni bir gelin vurdu
ah yaramı kız bağladı" * -
ergin günçe şiiridir:
"kalbim bu sessiz sonbaharda
bugün atlaslara inanma sakın
düz bir tepsidir dünya
yolun sonuna ulaştın artık
güzel bir durum kıyısındasın
bir kırmızı fenersin bir hayli dokunaklı
uzayan kar tipisi altında
kalbim, dağların kaybolmuş senin
kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara
bir ağlayışı sustuğun belli
şarkılarını söylerken
kalbim göller bölgesindesin
ne olur gölgeli yollardan yürü
avcısın, çünkü bir orman içindesin
sulardan içiyorsun, meyvelerden yiyorsun
tırmanmak istiyorsun bir tepe daha
güleçsin nedense bir çocuk gibi
köpeğine gençliğini anlatıyorsun
güneş bir portakal çığlığıyla battı
tutukluk yapıyor kırma tüfeğin
derme çatma kulübenden uzaksın
kalbim bir telgraf çek kendi kendine
seni bekliyor son yolculuğun
tenha bir istasyonda
ilk karakola teslim ol ya da
köpeği bir dostuna emanet bırak
ormanda bir köşeye göm fişeklerini
anıları bir müzeye gönder istersen
bunca yıl yaşadın yakalanmadın
güzel suçlar işledin bir tarih oldun artık
eğer bana sorulacak olursa
her hüznü her sevgiyi ayakta alkışladın
gül kökünden bir pipo
bir yasemin ağızlık
yadigar kalsın bezirganbaşı
tüm avcılara yadigar kalsın" -
sahtelerinin artık iyice midemi bulandırmaya başladığı canlı türü.
avcı olduklarını sanan zavallıların dahil olmak istedikleri yaşam biçimi.
hayatında hiç gerçek av görmeyince hemen avcı oluveriyorsun.
http://www.avlak.com/…index.php/topic,108913.0.html -
avcılar sabah olmadan kalkar çıkarlar, size nişan alırlar..
yalnızlıklarını vurmak için.
özdemir asaf
yuvarlağın köşeleri -
bir kış günü işi gereği arabası ile bir şehirden başka şehire giderken üstünden geçen kaz sürüsünü gördü bu kişi, zaten gözü oralardaydı o kazları arıyordu , rastlayacağını umut ediyordu...
avda değildi yoluna devam etti, görmüş olmanın avın çok büyük bir kısmı olduğunun farkındaydı.
bu, avcının kuzeyin otlaklarından kalkıp gelen kazla her sene tekrarlamaya özen gösterdiği kutsal buluşmadır.
bir kış gününün sulu sepken havasında kazları sadece o gördü.
yaşantılarının üzerinden kazların geçebilme ihtimali olduğunu bilmeyen otoyoldaki diğer insanlar önlerine baktılar hep. -
altaylı avcılar, av sırasında dağ ve orman ruhlarının kendilerini koruduğuna ve avda içten bir inanç ve temizliğe sahip olmanın gerektiğine inanırlardı.
avcı, avdan önce karısıyla birlikte olmaz, kimseyle konuşmazdı. (kadınlar genellikle avcı ve aletleri için tehlikeli bir biçimde kirli kabul edilir ve avla ilgili her şeyden uzak tutulurdu)
avdan önce avlanacakları ormanın ruhundan izin alırlardı.
(izin kelimesine fazla takılmayın dua ediyorlar yani. şu alkış* örneğinde olduğu gibi;
“avlanmaya gelmiştim,
attığım okuma rastlarsan kızma!
okum değerse darılma!
avlanma amacıyla geldim!
bana, çoluk çocuğuma kürk gerek,
lezzetli etin gerek.
ağacın, taşın, akarsuların,
yüksek dağların iyeleri kızmayın,
av hayvanlarınızı verin!”)
altaylı avcılar, yol boyunca fazla konuşmaz, gülmez veya tartışmazlardı. önlerine obo* çıkarsa onlar da taş koyup saygılarını sunarlardı.
bazen avda başarılı olabilmek için avdan önce şaman/kam ayini yapıldığı da olurdu.
av bitiminde hemen orada bir miktar et pişirilerek orman ruhuna saçı* yapılır (bu orman ruhları güzel hikayeler dinlemeyi sevdikleri için avcılar, bir hikaye anlatıcıyı yani kayçıyı da yanlarında götürürdü) ondan sonda da avın bütün ganimeti eşit olarak paylaştırılır hatta yoldan geçenlere bile pay verilirdi. avın eşit olarak dağıtılması adalet, hakkaniyet ve dayanışmanın yanı sıra öldürülen hayvanların sorumluluğunun da paylaşılması anlamına gelirdi.
(bugün bile altay cumhuriyeti’nin en önemli gelir kaynaklarından biri avcılıktır)
(bkz: eski türklerde avcılık/@ay hatun) -
bunlardan bir tanesini tanıyorum. yaban domuzu, geyik, akbaba hatta vaşak gibi soyu tükenen hayvanı bile vurduğunu övüne övüne anlatıyor. sana ne zararı var o hayvanların diye sorunca 'biz zaten vurduğumuzu yemiyoruz doğa arasındaki dengeyi kuruyoruz' diyerek kendini savunuyor egosuna soktuğum yüzsüz pezevenk.
-
elinde yayıyla gün batımından şafağa kadar gökyüzünü sahipsiz bırakmayan yiğit..
beline sardığı kemer ilk gözağrımın evini işaret ediyor..
(bkz: orion/#42707639)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap