• fatih akın'a ; "bu film neden almayna'dan oscar adayi gosterildi, turkiye'den gosterilmedi" sorusuna, bu bir turk filmidir, ama oscar'a aday gosterilmesi icin eylul ayı icersinde vizyonda olmasi gerekiyordu, ama turk yetkililerin duyarsızlıgından dolayı almanlar hemen vizyona sokup, kendi ulkelerinden oscar adayı yaptılar, bu bir turk filmidir, dedi ntv'de. ne diyeyim, her seyi yuzumuze gozumuze bulastiriyoruz.
  • beni hüngür hüngür aglatti bu film. belki türkiye'yi cok özledigim icin, belki filmde yalnizca türkiye'yi taniyanlarin anlayabilecekleri ayrintilari yakalayabildigim icin, belki askin siradan olanina degil de siradisi olanina deginildigi icin, kazim koyuncu'nun sesini duyunca tüylerim diken diken oldugu icin, fatih akin'in duygulu dünyasini cok sevdigim icin, istanbul icin ve ölüm icin...
    cok az filmde aglarim. beni aglatti bu film. gönlümün oscarini veriyorum.
  • icinde bir adet fiziksel, bir adet mantiksal hata barindiran film.
    - lotte'nin silahi almaya gittigi sahnede, lotte asansorden inerken asansorun aynasindan kameramanin ayaklari gozukuyor.
    - bayram namazindan once ezan okunmaz...
  • --- spoiler 1 ---
    bir olumle sarsilmis alman annelerin ilginc derecede benzer tepkiler verdiklerini ogrenmeme vesile oldu bu film. "lotte nin annesinin bir otel odasinda acisini disa vurus bicimi", "benny nin annesinin bir otel odasinda acisini disa vurus bicimi"ni ne de animsatiyordu yahu (bkz: benny nin videosu).
    --- spoiler 1 ---

    --- spoiler 2 ---
    bu filmden ogrendigimiz bir diger sey de alman devlet yetkilileri ve gorevlilerinin ne kadar kibar, ne kadar "abi, cay-kahve-oralet, bisey buyurur musunuz?" zihniyetinde olduguydu. gardiyanin tutuklu ali ye muamelesi, ayten in multeci evinde gordugu muamele, ve hatta mahkemenin ayten in sinirdisi edilmesine dair gerekceli kararindaki "bayan, valla kusura bakmiyosunuz di mi ya... offf, cok kotu oldum simdi bak," tandansli icerigi ulke gerceklerini birebir mi yansitiyor, yoksa fatih akin tarafindan ozellikle vurgulanmaya mi calisilmis, merak ediyorum.
    --- spoiler 2 ---

    --- spoiler 3 ---
    lotte rolundeki patrycia ziolkowska ayten rolundeki nurgul yesilcay a gore cok daha iyi is cikarmis kanaatimce. ozellikle bu kiyaslamayi yapmamiza imkan verecek kilit sahnelere baktigimizda, ornegin ziolkowska nin "lotte nin avukatla ayten in durumunu konustugu sahne" performansinin, yesilcay in "ayten in lotte nin vuruldugunu hapishane mudurunden ogrendigi sahne" performansina nazaran en az bir gomlek ustun oldugunu rahatlikla soyleyebilirim.
    --- spoiler 3 ---
  • filmi sevmedim. ama filmi eleştirenlerin "fahişe" "terörist" " fahişe" "sik" "fahişe" "terörist" "orospu" "fahişe" yinelemeleriyle sevmediklerini anlatmaları komik yahu.

    aferin sana üç kere fahişe 5 kere orospu deyince film yerin dibine girdi, terör bitti, senin de boyun uzadı.

    yahu biraz zeka be, biraz akıl, biraz kültür, biraz seviye....
  • persepolis gibi harika bir filmin ardından 15 dakika arayla girmeme rağmen aynı şekilde etkilendiğim ve n'olur bitmesin duygusuyla izlediğim film. ortaya çıkarılan bir işi öyle kolay harcayabiliyoruz ki, sanırsınız türkiye'de pıtırak gibi yönetmen yetişiyor. olumsuz eleştiri yapılmasın demiyorum elbette, ama yapılan bazı eleştirileri de görünce bu adam iyi ki, türkiye'de yetişmemiş diyorum. zira başını erken yaşta ezerdik çünkü. okullarda olsun, ödül kulislerinde olsun bitirirdik işini. bir sürü dengeyi kollamak doğmadan öldürebilirdi fatih akın gerçeğini. sen almanya gibi bir yerde işçi bir babanın oğlu olarak büyü, iki kültür arasında sıkış, almancı çocukların çoğu futbolcu olma sevdasındayken sinema gibi bir işe gönül ver, içine düştüğün sıkışıklıktan bir sinema dili yarat. bunlar kolay olacak işler değil.

    fatih akın'a dikkat ederseniz kompleksin zerresini göremezsiniz. öyle entel olayım, havalı takılayım, şundan da üç beş söz edeyim kendimi sanat çevrelerine kabul ettireyim gibi bir derdi yok. gayet rahat. kafasında ne varsa aktarıyor. kalıplarını
    çoktan kırmış ve şahsi kanaatimce temmuzda'nın sevimli acemiliğinin, duvara karşı'daki iddialı sinema dilinin ardından bu filmle olgunlaşmış fatih akın. adeta daha iyi işlerin teaserını veriyor. kafası karışık bir adam fatih akın ve bu karışıklıktan bir dil bir estetik yaratacak kadar da iyi. yaşamın kıyısında bunun en uç örneği.
  • bir hikaye inşa etmeyi kendine iş edinmişler bilirler: ilkin bir görüntü gelir gözünüzün önüne. bir silüet, kısacık bir anın belli belirsiz fotoğrafı, bulanık bir resim. kapı aralığından sokulan ayak gibidirler, çok güzel bir hikayenin meydana geleceğine dair kıvançlı bir karıncalanma hissedersiniz aniden karnınızda. ve sonra o görüntüyü bir an olsun akıldan çıkarmayarak, ve onu derinleştirip ayrıntılandırarak kurarsınız hikayenizi.
    pek tabii fatih akın'ın beyin kıvrımlarında oluşmuş titreşimlerin kaydına sahip değilim. ama bu filmin bende bıraktığı izlenim -biraz varsayımsal da olsa- sadece şu oldu:

    --- spoiler ---
    sanki fatih akın, taa en başta, uçaktan inen ve gönderilmek için uçağa bindirilen iki tabut fotoğrafını gördü zihninde. ve sevdi bu fotoğrafı - ki sevilmeyecek gibi değil namussuz. muhtemelen içine müthiş hikayeler sığdırabileceğinin coşkusu sardı bünyesini. ve yine muhtemelen bu coşkusunun aceleciliğine mağlup oldu biraz. karakterlerine son rötuşları yapmadan, hikayelerin gediklerini kapamadan, o fotoğrafların cazibesine kapılıp erkenden çekti filmini.
    --- spoiler ---

    filmi beğenmediğimi söylemiyorum. bilakis, filmlerde hikayeler arayan biri olarak gayet de hoşuma gitti. ama belki biraz daha demlenmesi gerekirdi.
  • bu filmin dvd (ve netflix) icin ingilizceye cevirisini kim yaptiysa bulunsun, kendisine en duz adam madalyasini vericem. ornek: tuncel kurtiz'in karakteri hastanelik olmus, yatagindayken:

    - bir iki gune taburcu edeceklermis seni
    - etsinler amina koyim

    mukemmel altyazi cevirisi:

    - you'll be out here soon
    - yeah yeah

    direk aynisini cevirmis. daha iyisi olamaz.
  • vancouver uluslararası film festivali'nde izleme şansı bulduğum başyapıt. tanım yaptık; şimdi birkaç not:

    - "filmin konusu ne?" sorusunu, hikayenin tadını kaçırmadan cevaplandırmak çok zor. konuyu bilmeden gitmek en güzeli.
    - yavaş temposuna rağmen, zekice yazılmış, ödüllü senaryosuyla seyirciyi koltuğa mıhlıyor film (iğrenç, klişe bir söylem oldu. ama doğru. o yüzden sorun yok).
    - fatih akın, duvara karşı'ya kıyasla çok daha olgun bir üslup edinmiş. bu, üçlemenin son filmi için beklentileri artırıyor.
    - film türkiye'de gösterime girdikten sonra muhtemelen nurgül yeşilçay'a (haklı olarak) çeşitli övgüler düzülecek. ama benim kahramanım için (bkz: patrycia ziolkowska)

    ayrıca;

    --- spoiler ---

    - filmde kazım koyuncu'ya bolca saygı duruşu var. mendilleri istifleyin.
    - nejat ve lotte'nin annesinin rakı içtiği sahne, benim gibi yurt dışında yaşayan gariplere karşı işlenmiş bir insanlık suçudur. bu affedilemez günaha, salonun yarısını dolduran türkler tarafından "off bee", "aaaah-ah!" sesleriyle tepki gösterilmiştir.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bayram sabahı namaza gidenler arasında ümit özat da bulunmaktadır, dikkat edin.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap