• askerlik, 20 yaşında (ve üstünde) türk vatandaşı her erkeğin (eğer kanunlarda belirtilmiş “mazeretleri” yoksa; organ ve doku eksikliği, ileri göz bozukluğu, düztabanlık vs…) mükellef olduğu zorunlu / anayasal / kaçınılmaz / mutlak bir vazifedir. 21 gün (bedelli), 6 ay (kısa dönem), 12 ay (yedek subay) ve 15 ay (uzun dönem) gibi paketleri vardır. bedelli askerlik hariç bu süreler brüttür ve her ay için 2 gün izin hakkı dahildir. bir takvim yılında bir kez olmak üzere de bu izinlere yok hakkı eklenir.

    1111 sayılı askerlik kanunu çerçevesinde türk vatandaşı her erkek kanunî olarak “icabında canını teslim etmek üzere” bu yükümlülüğün altına girer. her askerlik hizmetini yapan canını teslim etmez ama askerlik süresince ruhuyla birlikte teslim olur.

    askerlik kışlada değil şubede başlar. sülüs adı verilen belgeyle birlikte gidilecek yere en ucuz ulaşım aracının en ucuz mevkisi üzerinden hesaplanan yol parası verilir. bu parayı almamak, alırken saymamak suçtur.

    askerliğin ikinci aşaması acemi birliğine yani talimgâha teslim olmaktır. ideolojik, sert, acımasız bir süreç başlar. artık her şey sırayla, küfürle, bağırarak, bazen insanın haysiyetine dokunarak işler. burada yaş, statü, titr, eğitimi ne olursa olsun tüm askerler artık birer istatistiktir. askerlik içtimada koyun gibi sayılmaktır. bir rütbelinin veciz ifadesiyle, “hepiniz anneniz için bir tanesiniz, benim için pirinç çuvalında bir tanesiniz”.

    burada askerlere iki metal levhadan oluşan künye verilir. bu künyeyi boyundan çıkarmanın cezası vardır. künyenin üstünde ad, soyadı; memleket yazar, sağ alt köşesinde ise “m, c, j” gibi harflerinden biri vardır. örneğin “m” müslüman demektir. asker savaşta ölürse cenazesinin inancına göre yapılması içindir. nato standardıdır.

    vakanüvis i – kesinlikle intihar etme. intihar etmek, kendini yaralamak askerî kanunlarda suç sayılır. intihar edenlerin cenaze namazı kılınmaz. (er/erbaş bilgi kılavuzu)

    askerliğin aslında bütün özeti, mutlak itaat etmek, esas duruş göstermek, künye okumak (ali veli kırklareli – osman numune yozgat gibi…), çağrılınca künye artı “emret komutanım” demek, emir verildikten sonra “emredersiniz komutanım” demektir. hatta her koşulda (anaya küfredilince, hakaret edilince, iltifat edilince…) “emredersiniz komutanım” demektir askerlik. askerlik ceza olarak duvara künye okumak, köpeğe tekmil vermek, betona yatırılıp bekletilmek (tecziye), iç hizmet kanunu’na uygun dayak yemektir. ülkemizde askerlik kitapta şöyle tanımlanır:

    vakanüvis ii – askerlik, türk vatanını, istiklâl ve cumhuriyetini korumak ve müdafaa etmek amacıyla harp sanatını öğrenme ve yapma mükellefiyetidir. anayasaya göre ise askerlik her türk gencinin hem hakkı hem görevidir.

    esas duruş, askerliğin, disiplinin temelidir. ece ayhan “esas duruş mülkün temelidir” der ki çok doğrudur. askerlikte zaten bunu öyle ciddiye alırlar ki rejimin dayanağı gibidir. esas duruşta vücudun ağırlığı iki ayağın ökçe ve tabanlarına eşit olarak bölünür. baş dik, göğüs hafif şişik, karın hafif içeride, eller iki yanda kılıç gibi yapışık, parmaklar bitişik ve orta parmak pantolon dikişi üzerine gelecek şekilde kıpırdamadan durulur. topuklar ise birleşik ve iki ayağın dış uçları arasında 30 santimlik bir açıklık olmalıdır. esas duruşu “rahat” komutu ve ölüm hali bozar. ölüm hali derken, örneğin esas duruştaki bir askerin yanındaki askerin ölümü değil kendi ölümünden bahsedilmektedir.

    vakanüvis iii – esas duruş, bir askerin ruhen ve bedenen olgunlaşma ve yetişme derecesinin ölçüsüdür. her asker günlük hizmetlerinin her aşamasında esas duruşu doğru olarak göstermek zorundadır.

    selamlama, yani askerlik hizmeti süresince bir askerî şahsı veya bir askerî kıtayı öğretilen biçimiyle selamlama, askerliğin diğer vazgeçilmez unsurudur. ast her zaman (kanunlarda tarif edilmiş haller dışında) üstüne selam vermek zorundadır. iç hizmet der ki “görmemek mazeret değildir”. ast üstüne selam verirken ona muhabbetle bakmak zorundadır. selam çeşitleri çoktur ama en bilineni klasik elle selamlamadır. şöyle yapılır: üstü selamlayacak ast, duruyorsa esas duruşa geçip sağ eliyle; yürüyorsa sol el uyluğa yapıştırılmadan pantolona değecek şekilde kollar sallanmadan verilir. selamlamada, sağ elin dört parmağı birleştirilir ve baş parmak ucu işaret parmağının ikinci boğumu üzerine konularak el hafifçe bükülür. sağ el bu şekilde sertçe kaldırılarak sağ kaşın bitim yerine denk gelen şapkanın güneşliğine değdirilir. bilek asla bükülmez, dirsek fazla kaldırılmaz. askerlik ölçülü alışkanlıklar sanatıdır. karşıdan gelen üst, asla ve kat’a avuç içini ve başparmağı görmemelidir. nizamî selam budur.

    vakanüvis iv – bir askerî şahsı veya kıtayı selamlamak demek, o askerî şahsın veya kıtanın, nezdi altında bulunduğu tsk’yı selamlamak demektir. bu da bizim tsk’ya olan sevgi, saygı ve bağımsızlığımızın bir ifadesidir.

    askerlik, onur, gurur, haysiyet gibi insana dair vazgeçilmezleri nizamiyenin dışında bırakmak demektir. teorik olarak her an birini öldürmeye hazır olmak demek, ve işin diğer boyutu bu konuda tam yetkili olmak demektir. silah, kasatura, matara askere sadece kanun ve emirle değil “namus” bağıyla zimmetlenmiş araçlardır. numaralarını ezberlemek ve de sorulduğunda söylemek zorunludur. bunun için “tüfek sun” komutu verilir. cevabı ise şöyledir: “5555 numaralı tüfeğim boş ve sağlamdır komutanım” ya da “5555 numaralı tüfeğim dolu ve emniyettedir komutanım”. bir asker, silahının bakımından, temizliğinden ve kendisinden sorumludur. onu tanımak, çabucak söküp takmakla yükümlüdür.

    vakanüvis v – g-3 piyade tüfeği, alman malı, 7.62 mm çapında, a3 modeli olup, nato standartlarına uygun fişek atabilen, barut gazının geri tepmesiyle, yerine getiren yayın ileri itmesiyle, kilitlenme makaralarının kilitlenmesiyle yarı ve tam otomatik çalışabilen, havayla soğuyan, şarjörle beslenen piyadenin yakın muharebe silahıdır.

    askerlik aynı zamanda, eğlence anlayışının değiştiği, sınırlı koşullar altında eğlencenin maksimize edildiği bir kurumdur. özellikle acemilik sürecinde “aç aç” gösterilerine, yetkililer gözetiminde porno seanslarına, mahallî sanatçıların hafta sonu konserlerine 1500 kişilik gruplar halinde katılmaktır askerlik. bir süre sonra askerler herkese “aç aç” dansçısı muamelesi yapmaya başlar ve trt sanatçısı kadına “aç aç aç aç” diye tempo tutarlar. o abla da “ben devlet memuruyum mehmetçikler bana böyle şeyler demeyin” diye tempoyu susturur.

    atatürkçülük, insan hakları, vatandaşlık, üreme sağlığı gibi konularda dersler almak ve eğer istenirse fidancılık, arıcılık, duvarcılık, elektrikçilik gibi mesleki kurslara katılmaktır askerlik. vatandaşlık dersinde atatürk ilke inkılapları, insan hakları dersinde atatürk ilke ve inkılapları, atatürkçülük dersinde ise atatürk ilke ve inkılapları anlatılır. üreme sağlığı dersi ise biyoloji mezunu kısa dönem çavuşlar tarafından verilir. her asker vatanî hizmetin bir parçası olarak eline aldığı alçıdan dildoya bir adet kondomu doğru olarak takmak zorundadır. yanlış takanlar veya dildoyu düşürüp kıranların vay haline…

    vakanüvis vi – her kondomu bir kere kullanın ve atın. yeniden kullanmayın. her ihtimale karşı yanınızda yedek kondom bulundurun. (erbaş ve erler için üreme sağlığı cep rehberi)

    askerlik şubede başlar demiştik. bu başlangıç acemi eğitimi boyunca sürer ve de yemin töreninde zirveye ulaşır. eğitim sürecinin son haftası bu yemin töreninin provasına ayrılır. bu çok ama çok önemlidir. hata kabul edilmez. duygulu konuşmalar, gaza getirici nutuklar yapılır. ülkenin her yerinden aileler gelir ve evlatlarının kurbanlık sürecini alkışlar eşliğinde onaylayıp, geri giderler. rıza ve itaat kültürü yeniden üretilmiştir. ruhları rencide olmuş oğullar, annelerinin babalarının gözünün içine bakarak icabında ölebileceklerini söyler, aileler bunu alkışlar. devlet böyle bir şeydir.

    vakanüvis vii – askerin yemini:
    “barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde, milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet; ve kanunlara, ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, türk sancağının şanını canımdan aziz bilip; icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda hayatımı seve seve feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.”

    sonra ustalık dönemi başlar. burada da alt devre-üst devre ayrımı vardır. çoğu yerde devrecilik esastır. altta kalanın canı çıkar. bu düzen asla bozulmaz. çünkü “çayda dem askerde kıdem” esastır. zaten iç hizmet kanunu bu durumu da meşrulaştırır. rütbesiz askerler yani erler arasında ast üst ilişkisi kıdeme bağlıdır. bu yüzden üst devre alt devreye tuvalet temizlettirir, kendi çoraplarını yıkatır, postallarını boyatır, diş fırçasıyla bütün koğuşları fırçalattırır, üst devre koridorda sigara içerken alt devre kül tablasını tutar.

    gayriresmi vakanüvis – yüzlerce yıllık bu gelenek içinde nice ruhlar kararmış, nice onurlar kırılmış, nice intikamlar alınmış ve de nice intikamlara yol açılmıştır. askere geç gelmiş 28 yaşındaki alt devre 20 yaşındaki üst devresine abi hatta kimi yerde komutanım bile demektedir. sanırım bu ezilmişlikle ilgilidir. 20 yaşına kadar ezilen ve askerden sonra ezilmeye devam edecek bir genç için üç beş aylık saltanattır işte. top onun ayağına gelmiştir. şutunu çeker.

    bir de talimatnameler vardır askerlikte. tuvalette, yemekhanede, kantinde, koğuşta, banyoda nasıl davranılacağını gösterir. “tıraş olurken çeşmeyi açık bırakma, hamamda arkadaşınla şakalaşma, telefonla konuşurken duvara yaslanma, gereksizse söndür vs…”

    unutulmamalıdır ki askerlik süresince askerlerin sağlığıyla, canıyla, bedeniyle ilgili hiçbir sorumluluk askeriye tarafından üstlenilmemektedir. her asker kendinden sorumludur. bunun için emniyet talimatnamesini imzalar. derler ki, bu talimatnamenin her bir maddesi kanla yazılmıştır. her maddenin bir kurbanı vardır.

    vakanüvis viii – her asker kendisine tebliğ edilen bu talimatnameyi okuyup, ezberleyerek tebellüğ eden sıfatıyla imzalar.

    1 – yazın güneşten, kışın soğuktan korunacağım.
    2 – kazan dairesine inmeyeceğim, inersem vanalarla oynamayacağım.
    3 – terli terli su içmeyeceğim.
    4 – park etmiş aracın altında, gölgesinde, içinde uyumayacağım.
    (…)

    yukarıda yazan maddeleri okudum, anladım. emirde belirtilen hususlara uyacağımı tebellüğ ederim.

    ancaaak,

    askerlik aynı zamanda başka şeylerdir. askerlik, gerek rütbelilerden, gerekse askerlerin kendi aralarında ettiklerinden dolayı geniş bir küfür dağarcığına sahip olmaktır. yerel deyişler, güzel türküler, kanatan ağıtlar, ankesörde sevgiliye, nişanlıya edilen muhteşem iltifatlar öğrenmektir askerlik. laz, çerkes, kürt, ermeni, yahudi askerlerle birlikte aynı koğuşta o dar zamanları paylaşmak, yeni hayatlar öğrenmektir. yoksulluğun, garibanlığın, sefaletin, görgüsüzlüğün, kardeşliğin, öksüz ve yetim olmanın ne demek olduğunun canlı canlı yaşanarak öğrenildiği bir yerdir. askerlik 20 yaşında bir delikanlının bütün hayat mücadelesini bir bilgisayar satın almak üzerine kurduğuna şahit olmaktır. askerliğinin henüz üçüncü ayında bir askerin, bir iki hafta arayla önce babasını kaybetmesine, bu yüzden nişanlısının onu terk etmesine, akabinde annesini de kaybetmesine şahit olmaktır.

    askerlik evet bir insanın tecrübe edebileceği, en koyu ideolojilerin nezaretinde (devlet, erkeklik, harp, teslimiyet, itaat…) gerçekleşen karanlık bir tecrübedir. ama hiçbir şey ya simsiyah ya bembeyaz değildir. akşam olup koğuşlarda yoksul pijamaları giyince, biraz da dikkatli bir gözle, açık bir gönülle bakınca, insanları tanıyınca memleketin en sivil alanıdır. akşamdan sabaha kısacık bir sivillik. orada herkes çırılçıplak, masum, küfürbaz, mümin, üçkağıtçı, aşık, terk edilmiş, aldatılmış, oğlancı, otçu, efendi, cahil ve de alimdir. bildiğimiz insandır.

    son olarak orada çok fazla söylenen hatta daha da ağırları söylenen bir söz vardır: “askerlik yan gelip yatma yeri değil”. işin ilginci bu sözleri, tayyip erdoğan’dan nefret eden, muhtemelen 30 yıl öncesinin konjonktürü olsa darbe yapmaktan kaçınmayacak kemalist komutanlar söyler. nereden nereye…
  • "her 20 yasini dolduran turk gencinin yerine getirmesi gereken vatani gorev" diyorlar kanuni tanimlarinda.

    askerlik aslinda bir nevi hayat okulu. ilk ogrendiginiz seylerden biri de "kisa donem" oldugunuz zaman yaptiginizin pek de askerlik olmadigi. ama yine de bu cevrenizi iyice gozlemlemenize ve pek cok sey ogrenmenize engel olmuyor. bu yaziyi yazarken askerligimin bitmesine 2 ay kaldi, burdaki degimiyle "safak: 60". bazen kisa donem olarak safak saymak bile sacma geliyor. cunki simdi yanimda oturan arkadaslarimdan biri 400 gunu yemis bitirmis, bir digeri ise son 435 gunu yemis bitirmis. her ikisi de 4 e 2 yani 1984/2 tertip.

    askerligin, esas durusun, disiplinin, mutlak itaatin tanimlarini burda gayet iyi ogreniyorsunuz ama asil olan burda ogrendiginiz ve asker lerin yani er ve erbaslarin yasadigi askerlik. ozellikle de uzun donem diye tabir ettigimiz 15 ay (onceden 18 idi) askerlik yapanlarin vatan hizmeti.

    simdi acemilige ilk gelisten itibaren anlatalim bakalim, bu ocu gibi korkulan, her firsatta kacilan, kacinilan, disaridan bakanlara bir tabu olan, iceriden bakanlarin kimisi icin cehennem, kimisi icin asker ocagi olan olaya:

    (yazinin bundan sonrasi kesanda askerlige baslayan kisa donem askerlerin acisindan anlatilmistir)

    mart - nisan celbinde askere gelenler 31 mart itibariyle asker sayilirlar. 1 - 2 - 3 nisan da yedek subaylik sinavi yapilir. benim girdigim sinava 62000 kisi girdi, ve bunlarin icerisinden sadece 2700 u yedek subay yani astegmen olarak askere alindi. genelde bunlar doktor (ihtisas yapmamis), master yapmis universite mezunlari, dalis egitimi veya askeriyenin isine yarayacak herhangi bir ozel egitimi olanlar ile arada denk gelen kisiler oldu. kisa donemlerin katildigi her tertip kd yani kisa donem olarak adlandiriliyor. 2005 yilinin mart - nisan tertibi 303 kd olarak adlandirildi. ayin 3 unde yaklasik 4 saat suren bir sinav ve mulakatlar zincirine tabi tutulduk. sonrasinda da turk ordusunun izinde olan birer neferi olarak sinav sonuclarini beklemeye basladik. sinav sonuclari genelde birliklerinize intikal etmeniz gereken 11 - 12 si nden 4 gun kadar once belli oluyor. ben kendiminkini 9 unda ogrendim. bundan sonra yapacaginiz cantanizi hazirlayip, biletinizi alip, gunun gelmesini beklemekten ibaret.

    canta diyince simdi tabi bu onemli konuya deginmeden gecmek olmaz. cunki bu canta en azindan acemiliginiz boyunca yaniniza alabileceginiz (kantinden yapacaginiz alisverislerin disinda) tek sey. oncelikle sivil esya icin hic skilmaniza gerek yok cunki 4 - 5 haftalik acemiliginiz boyunca bunlara ihtiyaciniz olmayacak. simdi burda yaniniza almaniz gerekenlerin listesini vermek yerine size verilecek olanlarin listesini vermek cok daha mantikli. bana verilen cantadan cikanlar (yaz donemi askerlik yapacak bir kisa doneme verilen cantadir):
    2 cift siyah corap, 2 adet beyaz pacali don, 2 adet haki fanila, 2 adet dis macunu, dis fircasi ve bir kac ivir zivir daha. bunlari mavi gri bir canta icerisinde veriyorlar. bu cantayi birliginize intikal ettiginiz (ki bunu aksam saat 17:00 a kadar yapmaniz gerekiyor, biraz gec kalirsaniz da birsey olmaz) zaman veya ertesi gunu veriyorlar. tabi bunun yaninda askeri malzemeniz de var, genelde uzerinize pek uymayan bir kamuflaj takimi, bir cift yazlik veya kislik bot, bir kep (veya bere), bir adet palaska, bir adet ruzgar ceketi (parka) ve bu ceket icin kalin yun iclik. (bunu sabah erken veya gece gec vakitlerde giymek isteyeceksiniz. hele ki kisin yapiyorsaniz askerligi, kat kat bundan giymek isteyeceksiniz).

    sunu her zaman duyacaksiniz; "askerlikde sekil onemlidir". bunun icin kilik kiyafet, sac, sakal, durusunuza her zaman dikkat etmelisiniz. hic ummadiginiz anda carpilabilirsiniz. bir ustunuzle konusurken asla ve asla esas durusunuzu bozmayin. esas durus "bir askerin olgunlugunun ve egitiminin gostergesidir". her ustunuz buna mutlaka dikkat eder. bir esas durus bir de tekmil.tekmil` konusu en baslarda size tuhaf gelebilir ama bir laf vardir; "sivilde bagirana, askerde bagirmayana deli derler". acik havada tekmil verirken, durum ne olursa olsun bagirin. avaziniz ciktigi kadar. kisa tekmil "gurdal dinc , ardahan , emret komutanim" seklindedir. kelimeler tane tane olmali ve birbirlerini fazla beklemeden takip etmelidir. sesiniz gur, yuksek ve kendine guvenli olmalidir. tekmili bu sekilde verdikten sonra size sorulan sorulara cevap verirken disiplininizi bozmadan yuksek ve gur bir ses tonu ile konusun. mumkun oldugunca "evet komutanim" ve "hayir komutanim" kullanin. karsinizdaki komutan gulumsuyor olsa bile yavsamayin ki derler ki " orospunun sikisine komutanin gulusune guven olmaz ". tekmil, esas durus ve selam verme sekilleri size ilk ogretilecek olan seylerdir. bunlar "164 / 15 yanasik duzen talimnamesi" nde detaylica aciklanmistir. iyi tekmil veren, esas durusu ve selami duzgun olan, kilik kiyafeti duzgun olan asker daima rahat eder. simdi size abarti geliyor olabilir ama bu boyledir ve ozellikle tecrubeli komutanlar (ozellikle de subaylar) bunlari cok ama cok iyi degerlendirir.

    selam ise yine cok dikkat etmeniz gereken bir konudur. bunun detaylarini ogreneceksiniz, ama burdan size herhangi bir asker olarak soyleyecegim tek sey yanlislikla ustu gecseniz bile selam verin, gormeyecegini dusunseniz bile mutlaka selam verin. ustunuz arabada geciyorsa ve yuruyorsaniz sakin durarak selam vermeyin cunki bu cephe selami na girer ki bu cenazelere verilir, bu yuzden komutanlar buna gicik olur. acemiligimde yuzbasi cipi durdurup arabadan indi ve cephe selami veren arkadaslari "ben daha olmedim ulan" diye bir guzel haslamisti.

    hirsizlik olaylari var. ozellikle de yeni gelen kisa donem ler biraz acik hedef gibi. yaninizda gotureceginiz cici bici tras bicaklari vb ivir zivirlar, uzun donem askerler icin biraz cekici. ama bu hirsizlik olaylari sandiginiz kadar abarti degil. cunki yakalanirsa cezasi cok agir. siz yine de su boyuna asilan cuzdanlardan alin, fazla para tasimayin ve dolabinizi kilitli tutun. nerdeyse her birlikte bir oyakbank atm si bulunuyor. bu ortak nokta dan adini simdi unuttugum baska bankalarin kartlari ile de para cekebiliyorsunuz. ihtiyaciniz olan kadar para tasiyin ki bu 20 ytl yi gecmezse iyi olur. daha fazlasina pek ihtiyaciniz olmuyor zaten.

    simdi temel ihtiyaclarla ilgili biraz bilgi verelim;

    yemek konusu her subay ve astsubayin hassas oldugu bir konu. yemek dagitimi genelde tam zamaninda yapilir ve komutanlariniz yemegi adabinizla yemenizi beklerler. yemege toplu gidilir ve toplu donulur. komutan askerinin ac kalmasina hicbir zaman izin vermez. bu demek degildir ki yemekler guzel, sahane; durum pek oyle degil. yine bulundugunuz birlige gore yemeklerin kalitesi ve lezzeti degisiyor. hatta miktari da degisiyor. genlde 3 veya 4 cesit yemek veriliyor. ogle ve aksam ogunleri oldukca besleyici olmasina ragmen sabah kahvaltisi pek iyi olmuyor. (bu bilgiler bulundugunuz birlige gore degisebilir).

    uyku size verilen saatlerde yattiginiz ve kalktiginiz zaman yeterli. normal yat zamani 9:30 ~ 10:30 civarinda. kogus kalk 5:30 ~ 6:30 gibi veriliyor. kogus kalk 6 ay boyunca calar saatinizin melodisi. o gece uyuyamadiysaniz dert etmeyin, kisa bir sure sonra yorgunluktan sizmaya baslayacaginizdan nerde yattiginiz pek fark etmeyecek. zaten askerlikte ogreneceginiz en onemli seylerden biri her an her yerde her kiyafet ile uyuyabilmek. ozellikle benim gibi gece calismaya, gec yatmaya vs alismis olan kisiler icin gercekten zor oluyor. saat 6 da kalkmaniz, yarim saat icinde yataginizi nizami olarak toplamaniz, tras olmaniz, botlarinizi boyamaniz, kamuflajinizi giymeniz ve kogusu terk etmeniz gerekiyor. buna acemilikte bir miktar tolerans gosterilse de usta birliginde kesinlikle tolerans gosterilmiyor. iyi hos alisiyorsunuz bunlari hizli bir sekilde yapmaya. botlarinizi aksamdan boyamaniz tavsiye olunur. sakal trasi icin ise bazi birliklerde aksam olunmasina izin verilmekle beraber, nizam ve kurallara gore sabah olunmasi gerekmektedir. acemilikte de herseyi bunlara gore yapmayi ogreneceginizden sabah tras olmaniz gerekmektedir. gercekten bunaltici birsey oldugunu soylemeliyim, ancak cok iyi bir ayiltici etkisi oldugunu da kabul etmek lazim. yanliz su kesintisi olan yerlerde (ki gordugum 3 birlikte de oluyor) bu biraz iskence halini aliyor. saatinizi 5:45 e ayarlayin ve butun bu dertlerden kurtulun.

    banyo genelde hamamlarda toplu olarak yapiliyor. bunun icin genelde haftada iki gun, birer saat vaktiniz oluyor. bunun disinda gece kamyon devirenler* icin sabah 5:30 da hamam aciliyor. bu saatte gitmeniz gune cok daha iyi baslamanizi saglayacaktir. ama tuvaletci arkadaslariniz varsa , kullanilmayan temiz tuvaletlerde hortumla dus alma imkaniniz da olabilir*. tabi soguk su ile. kisin bunu yapmak ister misiniz bilemem.

    tuvaletler gordugum 3 kislada da berbatti. hele ki bir tanesi icler acisi idi. hepsi alaturka, kislalarda klozet varsa sadece subay / astsubay tuvaletinde bulunuyor. su tasarrufu icin genelde gece 10:30 dan sabah 5:00 a kadar sulari kesiyorlar. tuvaletler gunde 1 veya 2 defa temizleniyor ancak bu les gibi olmalarina engel olmuyor. sonucta sizden baska bu tuvaletleri kullanan yaklasik 100 kisi daha var. bunlarin icinde daha tuvalete sicmamis olanlar oldugu gibi, bokunu saga sola sicratarak eglenen okuzlerde var. sifonlar nedense hep bozuk ama uzerinde her zaman bulmak istedigin gibi birak yaziyor. perhiz ve lahana tursusu* iste...

    televizyon izlemeniz bulundugunuz birlige gore degisiyor. marmara tarafinda cogu yerde uydu yayini var. bazi yerlerde digiturk de var ve maclari izleyebiliyorsunuz. televizyon kumandasi genelde "sirasi gelen" ust devrelerde durur. arada bir haber ve film izleyebilirsiniz ancak cogunlukla kral tv, tatlises tv vs gibi kanallari izleyeceksiniz. tabi hangisinde daha cok got gobek gosteriyorsa...

    telefon lar genelde toplu olarak bir yerde oluyor. o yuzden biraz gurultulu. tenha oldugu zamanlarda gitmeniz tavsiye olunur. yaninizda bolcana smartcard bulundurun. hani su turk telekom'un yeni chip li kartlarindan. bunlarin cogundan kredi karti ile de arama yapabiliyorsunuz. zaten yaninizda dusuk limitli bir kredi karti olmasi islerinizi kolaylastiracaktir.

    para cekebilmek icin yaninizda bir oyak bank veya ortak nokta atm karti olmali. gittiginiz yerde baska bankalar olmasa bile birliklerin hemen hepsinde bir oyak bank atm si mevcut. aybaslarinda subay, astsubay ve uzmanlar da maas cekecegi icin para kalmayabilir, aklinizda bulunsun. tabi carsiya ciktiginizda kendi bankanizdan da (eger varsa) cekebilirsiniz.

    bu asagidakiler de askerde goreceginiz tiplemeler;

    koguscu, koguslari temizleyen, derleyip toplayan, ayni zamanda sabahlari kafanizi siken, yatagi bozuk olanlari carsilarini iptal etmekle tehdit eden asker modelleridir. pek okumamis, diger yerlerde fazla ise yaramayacak tiplerden secilir.

    tuvaletci, koguscu'nun tuvaletlerle ilgilenen versiyonudur.

    depocu, giyecek babindaki esyalarin bulundugu depo ile ilgilenen askerdir.

    yemekhaneci, yemek dagitimi, yemekhanenin duzenlenmesi, temizlenmesi ile ilgili asker(ler)dir.

    mutfakci, yemek yapan veya yapmaya yardim eden askerdir.

    revirci, devamli revir ve yazihane arasinda giden asker modelidir. kisa donemler de revirci olabilir. bazen buyuk sehire refakate gonderilirler. bu yuzden sansli kisilerdir.

    kantinciler iki ayda bir degisen, sivilde bakkalda vs de calismis tiplerdir. bunlar daima acik verirler, sik sik baslari belaya girer. ama nasilsa yer degistirdiklerinde bu aciklar dert olmaz onlara. kurtulur giderler. genel olarak mendebur, gicik tipler olurlar. keyiflerine gore kantin acar kapatirlar. tabi gidip konu ile ilgili kisiye sikayet edinceye veya iyi bi azarlayincaya kadar. yeni gittiginiz yerde alisveris yapmadan once fiyat listesine mutlaka bakin, bakin ki kaziklanmayin. ozellikle acemilikte alisverisiniz cok olacagindan cok kazik yersiniz.

    cayci birligin her yerindeki cay ocaklarini isleten kisilerdir. adi ustunde cayci dir bunlar, size cay verirler. bol bol icersiniz. umarim gittiginiz yerdeki cayci iyidir. yoksa aci, kotu cay ile askerliginizi gecirmek zorunda kalirsiniz. cay fiyati 10 ile 15 krs arasi degisir. eger 20 krs ve uzeri ise bi arastirmanizda fayda var. biri sizi kazikliyor olabilir.

    bu yukaridaki modellerin hepsi yatarca diyebilecegimiz asker tipleridir. ozellikle mutfakci , yemekhaneci olanlari askerde kilo alip donerler. en beles askerlik sekilleridir.

    yazici, yerine gore rahat olan, yerine gore zor islerle ugrasan er veya erbastir. kimisi is yuzunden sabahlarken, kimisi hicbirsey yapmaz. amirinize ve bulundugunuz yazihanenin gorevine baglidir. genelde biraz bilgisayardan anlayan ve hizli yazi yazabilen kisiler yazici olarak secilir.

    haberci, boluk komutani, tabur komutani veya bisey komutani olan kisilerin arkasinda dolanip her tur isleri ile ilgilenen askerlerdir. bunlarin hizli kosani makbuldur. zaten ya kosarken ya ayakta dikilirken gorursunuz. pek oturacak vakitleri olmaz.

    sofor, birliginize ait araclari kullanan kisilerdir. bunlar sivilde soforluk yapan, ehliyeti olan kisilerden secilir. zirhli birliklerde bolcana bulunur. devamli arac kullanacak olanlara askeri ehliyet verilir. tabur komutani veya ustu kisilerin soforlugunu yaparlar bir yandan habercilik gorevlerini de yaparlar.

    teskereci askerliginin bitmesine cok az kalmis kisilere denir. bunlar bildiginiz yatarlar, hicbirseye karismazlar, oyle sagda solda kogusta takilirlar.

    biraz da sik duyacaginiz laflara/terimlere bir bakalim;

    mehtap, izine cikacaginiz sabahtir. kisa donem askere pek bisey ifade etmese de 15 ay askerlik yapan kisi icin cok onemlidir.

    tertip uzun donem askerlerin dahil olduklari donemdir. her dogum yil icin dort tertip vardir. mesela su anda 1984/2 lerin son mensuplari gidiyor ve 1985/2 lerin cavus adaylari geldi. kisa donemler ise numaralidir, 291*, 293, 295 vs diye gider. su tarihte 305** nci kisa donem acemiligini yapiyor ve 303* ncu kisa donem de askerligini bitirmek uzere*.

    alt devre uzun donemlerin en son gelenleri, ust devre teskereye gitmek uzere olanlarina denir. ust devre, alt devreye her tur isi yaptirir. kisa donemlerde bu gecerli degildir. zaten alt devrelerinizi ancak bir iki gun gorursunuz.

    memleket izni askerliginiz boyunca yasal izin hakkinizdir. kisa donem icin 12 gun, uzun donem icin 30 gundur. bu izne giderken bulunacaginiz adresi ve telefon numaralarini belirtmek zorundasiniz. donuste nevale getirmeyene de adam demezler. annenize soyleyin bolcana borek corek yapsin. getirip arkadaslariniza ikram edersiniz. kisa donem olarak izin kullanmasaniz da olur ama janderin size tavsiyesi en azindan 1 hafta kullanmaniz. cok iyi geliyor ve tazelenmis olarak birlige geri donuyorsunuz.

    yol izni askerlik yaptiginiz yerden memleketinize veya ikamet ettiginiz yere olan uzakliga gore size verilen beles izindir. mesela 5 gun izine gideceksiniz ve gideceginiz yere 1 gun yol hakkiniz var. 1 gidis, 1 gelis, eder 2, 5 daha, eder 7. yol izni kisa donemler icin sadece bir kere kullanilir. uzun donem asker yeni bir yila girdiginde tekrar yol izni kullanabilir. memleketinizde yasamiyorsaniz ikamet olarak memleket ve yasadiginiz yerden uzakta olan yeri gostermeniz tavsiye olunur.

    carsi izni birliginize gore iki haftada bir, ayda iki defa veya haftada bir defa olmak uzere bulundugunuz sehir/kasaba'da sabahtan aksama kadar (genelde 09:30 - 17:00 arasi) kullanacaginiz izindir. kucuk yerlerde er ve erbas in giremeyecegi bolgeler, restoranlar vs gibi yerler vardir. bunlari arada bir inzibatlar ziyaret eder. eger tipiniz "ben askerim" diye haykiriyorsa buralardan uzak durun. izniniz zehir olur. genelde kisa donemlere pek bulasmazlar. ama yine de tedbirli olmak lazim tabi. hatta bi inzibat tanidiginiz varsa bolgenizde baya rahat edebilirsiniz.

    mazeret izni sanirim kisa donem icin gecerli degil. hakkinda pek bir bilgim yok.

    nevale; askerliginiz boyunca alip arkadaslarinizla yiyeceginiz hemen yer tur seye denir. kuruyemis(asker karisik yer, oyle kuru uzum, badem falan bize ters), baklava, domates - sogan vb gibi herseyi nevale sinifina alabiliriz. coca cola ve pepsi cola bas nevalelerdir. asker cola icmeye bayilir. her firsatta, her yerde icer.

    disko, disiplin cezasi alanlarin tutuldugu yerdir. bir nevi gozaltida diyebilirsiniz. cezaevi kadar agir degildir, ama ceza cezadir. dosyaniza islenir. mimlenirsiniz, o olur bu olur...

    safak, şafak veya $afak veya shafak. her askerin ruyasi. safak sizin sabah nizamiyeden cikacaginiz gundur. safak saymak o gune kadar kalan gunlerinizi saymaktir. asker malzemesi satan her yerde bunlarin kartlari bulunur. buna safak karti denir. bunlar da genelde guzel unlu bi hatun kisi resmi, asker resimleri, anlamsiz bi siir gibi biseyler vardir. hemen belirteyim, kisa donem icin safak karti yoktur. gidip de kantinde boyle sormayin gittiginiz zaman. safak karti 460 lik olur. gece kogusta sik duyacaginiz bagirtilardan biri ses kes safak dinle dir. birileri gece 12 den sonra kac gunu kaldigini soyleyecektir. bir diger terimde safak saydirmaktir. bu kizdiginiz birine soylenecek bir laftir, yani; "benim cikacagim gunu sayacaksin" demektir. "sana safagimi saydiracam ulan" seklinde kullanilir. safak geri tepti ise genelde kac gunu kaldigini yanlis hesaplayan kisilerin basina gelir. normalde cikacaklari gunden tepen gun sayisi kadar gec cikilir. kisa donem olarak izin kullanmadiysaniz normalde cikacaginiz gunden bir gidislik yol hakkiniz kadar erken cikarsiniz. ancak izin kullandiysaniz gun sayisi ve bu bir gisilik yol hakki da cikacaginiz gune eklenir.

    hayirli teskereler...
  • abimin bi arkadaşına ceza olarak şöyle bi marş söletmişler:
    -bahçıvanın biriyim biberim yok, dal yarrağın biriyim haberim yok...
  • tam iki ay önce bitirdiğim ve geldiğimde soranlara tek bir anı bile anlatmadığım, günler geçtikçe sanki hiç yaşamamışım da gördüğüm bir kabusu hatırlıyormuşum gibi gelen hadise.

    gitmeden önce en katı reddedicilerden, en çok karşı çıkanlardan birydim heralde. hala daha da öyleyim. zaten koca ülkede kaç kişiyiz ki? hani herkes askerlik anılarını anlatır ya dönünce. benim hiç öyle anlatılacak anım yok, acemi birliğinde yaptığımız gece eğitiminde kaybolmamız ve terhise 3 gün kala hastaneden geç dönüp bölük komutanından azar yememiz dışında. güzel bir şey değil ki askerlik anısı olsun, anı biriktirmeye değer olsun.

    askerliği yapan bilir. ister 5 ay, ister 15 ay, ister 18-20 ay yap. askerliğin süresi önemini yitiriyor bir yerden sonra. askerlik dediğin şey sivil hayatta senin eline su dökemeyecek adamlara görev süresince katlanmak, yapılanları sineye çekmek, boş durmamak adına anlamsız hengamelerle uğraşmak, başkalarının egosunu tatmin etmek adına ezilmemeye çalışsan da ezilmek, laf yemeyeyim diye diken üstünde durmak, milletin oyuncağı olmak, sabretmek, düşünmek, sabretmek, düşünmek, düşünmek, düşünmek ve en sonunda psikolojini bozmak, manyağa dönüşmekmiş. ancak işin en can alıcı noktası da tüm bunların gerekliliği. hani derler ya "askerlikte mantık yoktur" diye, yalan. askerlik kendi içinde çok da mantıklı bir oluşummuş. disiplini sağlamak için tüm bu saçmalıkları yapmak gerekiyormuş çünkü biraz gevşeyince ben de dahil gördüm ki herkes yavşamaya başlıyor. askerliğin kendi içindeki müthiş mantığı dışındaki tek sorun neden insanların bu mantığın içine çekilmek, bu mantığı yaşayarak tecrübe etmek ve anlamak zorunda bırakıldıklarıdır bence.

    askerlik, o 5 ay boyunca sigarasını söndürdükten sonra izmariti parmaklarının arasında tutup, gözlerinin içine bakarak almanı bekleyen uzman çavuşa katlanıp, bu tür bir aşağılanmayı haketmek için ne yaptım diye düşünüp bir süre sonra gözlerinle "siktir git" demeyi öğrenip, o eli havada bırakmayı öğrenebilmekmiş.

    sabaha karşı sıcak yatağından uykunun en tatlı yerinde uyandırılıp, beş kat giyinmene rağmen kulaklarının, burnunun donması, hiç sevmediğin arkadaşınla nöbet tutsan bile o adamı korumak istemen, nöbet süresince düşünebildiğin tek şeyin sıcak yatağın ya da nöbetten sonra gideceğin odadaki kalorifer olduğu yermiş askerlik. istersen en risksiz bölgede tut nöbeti, her zaman sahip olduğun ölme riskini bile düşünememekmiş o nöbet. askerlik, insanları o naifliğe getiren yermiş.

    28 günlük kısa dönem ya da 75 günlük uzun dönem acemi eğitimlerinden sonra adamın eline silah tutuşturup, tehlike anında vatanı savunmasını, altına işeyeceği yerde ateş etmesini bekleyen kurummuş tsk.

    annesini, babasını, kardeşini, sevgilisini özleyip yapacak hiç birşeyi olmayan, doğum yapacak karısının yanına gidebilmek için izin alamayan 20'lik çocuğu hüngür hüngür ağlatan, çocuğunu göreceği 10 günlük izne giderken 30'luk adamı hoplatıp zıplatan yermiş asker ocağı.

    bak sana çok ufak tefek, önemsiz gibi görünen ama aslında her şey olan şeyler söylüyorum. daha doğuda mermi nereden gelecek diye bekleyen çocukların psikolojisinden bahsetmedim ki o çocuklar da komutanından azar yememek için karavanaya koyduğu çorbayı dökmemeye çalışan, pantolonundaki söküğü yarım yamalak dikip görünmesin diye içi içini yiyen, botları boyalı mı, yatağı ip gibi mi, mıntıka temiz mi diye gereksiz şeyler düşünen çocuklar. sonra bu çocuklar vatan savunmaya çalışıyor.

    şunun farkına var. silahsız, savaşsız, ordusuz bir dünya benim gibi düşüneneleri hayali, ütopyası. kimse salak değil, herkes biliyor öyle bir şey olmayacağını. vicdani ret, yukarda bahsettiğim ve bahsetmeyi unuttuğum bütün o ufak tefek ama birikince insanı insanlıktan çıkaran şeyleri içine sindirememektir. hani siz vatanı çok sevenler diyorsunuz ya vatana hizmet diye. heh işte, vatana hizmetse mevzu verdiğin vergi de, gördüğün eğitim de, yaptığın ticaret sonucu ekonomiye yaptığın katkı da, sosyal sorumluluk projelerine verdiğin destek de hatta ve hatta biraz fazla romantiklik olacak belki ama karşındaki her hangi birini mutlu etmek, bir kişinin bir konuya farklı bir bakış açısıyla bakabilmesini sağlamak bile vatana hizmettir.

    biliyorum daha yeni 13 şehit verdik, herkes yine bi öfkelendi, duygusallaştı, yine kendinden olmayanları hainlikle, şerefsizlikle suçlar oldu. ama bir sorun kendinize, kaç gün daha böyle devam edeceksiniz? kaç gün daha umrunuzda olacak ölen o 13 çocuk? 3 gün mü, 1 hafta mı, 1 ay mı? diyorsunuz ya "çocuğum olsun, ülkenin ve cumhuriyetin çıkarı için seve seve feda ederim oğlumu". bok edersin. sorun bakalım o şehit annelerine ölen oğulları mı daha önemliymiş yoksa yanmaz yapışmaz cumhuriyetimiz mi? siz olayın sıcaklığıyla sosyal medyada esip gürleyip, bir müddet sonra unutacakken yaşananları, o anneler, babalar her ayrı gün hatırlayacaklar evlatlarının acısını. yarın 2 şehit daha vereceğiz, kimsenin umrunda bile olmayacak. bir iki dakika gözükecek haberlerde, sen 13 şehide üzüldüğün kadar üzülmeyeceksin bile. 13 nere 1-2 nere çünkü sana. kaç tane ikili üçlü şehitler verdi bu ülke. sonra bi on on beş tane daha şehit düşünce yine bir şeyler hatırlayacak, o ölen çocuklara üzüleceğin iki günün hatrına gelip buralarda bu işin sonu olmadığını, düzenin yanlış olduğunu söyleyen, düşünen bir iki insana tüm nefretini kusacaksın.

    aferin sana...
  • gitmeyenlerin counter strike sandıkları ancak gittikten sonra age of empires olduğunu anladıkları vatani hizmet.

    (bkz: emrin)
    (bkz: yaparım)
  • çok şişmansanız gitmiyorsunuz, cilt kanseri geçmişi olan bir birey olarak popülasyondaki sağlıklı bireylerden dokuz yüz kat daha fazla kansere yakalanma riskininiz varsa ve hatta güneşe çıkmanız yasaksa hatta güneşe çıkmamak için mesleğinizi bırakmak zorunda kalmışsanız gidiyorsunuz ama. günün her öğünü mayoneze pizza bandırıp yutarsanız askerlikten muafsınız, iki saatte bir güneş kremi sürmek zorundaysanız değilsiniz, kanepeden kalkmadan fındığı fıstığı yutuyorsanız muaf olma ihtimaliniz var ama ultraviyole korumalı kıyafetler giymek zorundaysanız yok. yönetmelik böyle emrediyor. diyor ki sen hele gel ben seni zaten bir şekilde kanser ederim.

    vatan
    sana
    canım
    feda
  • vatan evlatlarına eziyet çektirme yeri. askeri gel buraya orospu çocuğu diye çağıran rütbeliyi mi ararsın, -22 derece soğukta içine yanlış atlet giymiş diye soyunduranı mı ararsın, sen acemilikte sürünmemişsin diye karın içinde süründüreni mi ararsın hepsi var. tuvaletleri temizletemeyen çavuşa düşmanına vurur gibi tokadı basan adamlar var orda, izindeyken kolu kırılan askere bilerek kırdın diye bütün kömürlüğü tek koluyla yeniden dizdirenler var. akşam yemeğinde herkesin ortasında el hareketi çekip girdi sana zimmetler diyebilen binbaşı var.

    işin asıl kötü yanı şikayet edemiyorsun. hayır ediyorsun da kimse sikine takmıyor. ildeki komutan gelip anket yapıyor ertesi gün tüm karakol istikamet yiyor. albayın telefonu veriliyor arayanları kandırıp ismini alıp ağzına sıçıyorlar. takım komutanın aşağılık kompleksi olup eziyet etmeyi seven sürekli sinir ilacı alan psikopatın teki oluyor herifin sana yaptıklarını ailene anlatıyorsun sonra üstteki komutana telefon gelince o komutan seni çağırıp tehdit ediyor bir daha arama senin için iyi olmaz bilmem anlatabiliyor muyum diye.

    o soğukta göreve giden çocuklara zimmetsiz kar botu giydi diye bin küfürle çıkarttırıyorlar sonra adamın ayağı donunca vay neden giydirilmedi diye yine küfrediyorlar. ben o yaşıma kadar bir insanın öyle ağladığını görmedim, ayağına iğne batırıyorlar içindeki kan akmıyor donmuş. ulan terör bölgesinde 10-15 el silah sesi duyuyorsun rapor ettiğinde alay ediyorlar kendi kendine senaryo yapma diye.

    ondan sonra sivillerle konuşurken yok evladımız en ufak sorununda bize gelsin, onlar bizim için pek kıymetli vs. bir yer düşünün her sabah uyandığınızda acaba bugün ne küfür yiyecem diye düşündüğünüz, tırmığı düzgün kullanamadığınızda veya priket yüklerken nasıl bilgisayar oynamaya benzemiyormuş demi diye alay edildiğiniz, sürekli olarak ezilmeye alıştırıldığınız. komutan karıları gün yapacak diye bataklıktan saz kesip çardak yapıp tüm ortamı hazırlayıp üstüne garsonluk yaptığınız ve ordaki yemeklerin ancak kokusunu alabildiğiniz bir yer. siz su çorbası ve patatesli yağ yerken size mangal yaktırıp yanıbaşınızda yiyen insanların olduğu bir yer. siz dağı taşı beklerken (pardon "nöbet" tutarken) yanınızdaki uzmanın hacı benim uykum var beni şu saatte uyandır diye yattığı bir yer. esrar çeken manyakları açığını biliyorlar diye rapor edemeyen komutanların olduğu bir yer.

    ha ne oldu beni adam etti, anamın kıymetini anladım, insanlara değer vermemeyi, samimi olmamayı öğrendim. "vatan hizmeti/borcu" buysa yerin dibine batsın o borç, canım da feda falan olmasın.
  • hatırladığım kadarıyla simülasyon gibi bir şeydi, özellikle benim gibi korona dönemine denk gelenler için, çünkü çarşı izni yoktu. tıpkı matrix'te olduğu gibi hayatımız yeşil renginin farklı tonlarıyla sarılıydı, donumuzun rengine kadar. her gün kamuflajlı erkek görmekten dolayı gerçeklik algınız değişir. eğer yemekhanedeki görevli kadını görmeseydik, kadın cinsinin var olduğunu bile unutacaktık. bazen sivil kıyafetle mesaiden çıkan veya mesaiye gelen komutanları, yeni gelmiş acemileri, hastaneye sevke gidenleri görürsünüz ve size oldukça büyülü görünür. bir çocuğun hayatında ilk defa lunapark görmesi gibi bir his yaşarsınız. kışlamız şehrin içinde olduğundan dolayı akşam olduğunda farları yanık arabaların geçişini nöbet alanında görmek mümkündü. hayatımızdaki en büyük zevk, akşam olduğunda otomattan bir kutu kola alıp uzaktan geçen farları yanık arabaları izlemek olmuştu. iyi hissettirirdi. simülasyonun dışındaki, dönmek isteyip de dönemediğimiz, artık giderek yabancılaştığımız o eski dünyaya en yakın olduğumuz an orasıydı.

    feodal düzende toprağa bağlı olarak yaşayan insanlar vardı, onlara serf denirdi. o toprağın dışına çıkmaları yasaktı ve karın tokluğuna çalışırlardı. biz de onlara benzer durumdaydık. belli bir arazi toprağı içerisinde (kışla) kalmaya mahkumduk. orada yatar, kalkar, çalışır, harcar, temizlenirdik. kışla, bizim hayatımız olmuştu. bizler onun bir parçası olmuştuk. kışlada iş asla bitmez. daima yapacak bir iş bulunur.

    izafiyet teorisini dibine kadar yaşarsınız. zaman ve mekanın birbirinden bağımsız olmadığını, kışlaya girince zamanın yavaşladığını hissedersiniz. ancak moralinizi bozmayın, sizden öncekiler de aynı şeyi yaşadıkları için gelecek nesillere motivasyon olsun diye birçok yere "sikerler ama zamanı durduramazlar." yazmışlardır. bu cümleyi tuvaletteki kapı arkalarında, ranzaların demirlerinde, oturduğunuz bankta ve bir ağaçta kazınmış olarak sık sık görebilirsiniz. sonra yanınızdaki arkadaşınız "zamanı durduramıyorlar ama yavaşlatıyorlar." der, çok haklıdır.

    hiyerarşi her şeydir. rütbeniz kadar varsınız. konumunu adil kullanan da var, suistimal edip ego tatmin eden de var. acemi erlikten kadrolu erliğe geçince yürüyüşü bile değişen insanlar var.

    size değerli olduğunuz değil, değersiz olduğunuz hissettirilir. şimdi "askerlikten soğutma" diye bir suç olduğu için duygu ve düşüncelerimi çok açık ifade edemiyorum. ancak bu kanunu çıkartanların sıradan bir er olmadıkları çok açık. eğer sıradan bir erlik yapmış olsalardı, zorunlu askerlik uygulamasının bizzat kendisi kadar askerlikten soğutan başka bir uygulama olmadığını göreceklerdir. askerlik hakkında olumlu düşünceleri olan sıradan bir er, askere girdikten sonra ondan soğuyacaktır. istisnalar elbette olabilir, ama tanıdığım hemen herkes "bir daha kışlanın önünden geçeni..." diyorlar. yani bizzat bu zorunlu askerlik kanununu koyanlar ve işletenler bu ülkenin erkeklerini askerlikten soğutuyor.

    biz yine şanslıydık, hani "askerde çok dayak yersiniz" derlerdi ya, bir istisna haricinde buna şahit olmadık. o istisna da şuydu, koğuşta tıraş köpüğü savaşı yapan iki tane hergele vardı, astsubay onları odasına çağırdı, anlattıklarına göre astsubay eline tıraş köpüğü sıkıp bunları o şekilde tokatlamış. okullarda hem dayak yenen hem de bunun bitişini gören o şanslı nesilden olduğumuz için bunun faydasını askerlikte de görmüştük yani. o dayaklar askerlikte de büyük oranda bitmiş arkadaşlar. iyi ki de bitmiş, ilkokulda bile el kadar çocukları erkek kız fark etmeden sudan bahanelerle döven bir sistem, sivil hayattan uzak bir mekanda, yetişkin erkeklere neler yapmazdı.

    sistem bir yerden sonra sizi de sert olmaya zorluyor. zamanla sert ve korkulan komutanlara hak vermeye başlıyorsunuz. çünkü iyi niyetiniz suistimal ediliyor. birazdan bu konuya gireceğim. acemi birliğindeydim, buraya acemiler gelir, 3-4 hafta temel şeyleri öğrendikten sonra başka şehirlerdeki usta birliklerine dağıtılırlar. ancak az sayıdaki acemi er kışlada kalır ve kadroya geçer, bunlara "eğitici er" denir, bunların görevi yeni gelecek acemilere çeki düzen vermek ve kışlanın dönmesini sağlamaktır. ben de onlardan biriydim. şimdi gelelim iyi niyetin suistimal edilmesine ve sistemin sizi sert olmaya zorlamasına. komutan benden bir iş için bir grup acemi bulmamı istemişti, ben de statta boş boş oturan 5-6 acemiye "arkadaşlar bir iş yapılacak, gönüllü var mı? sen, sen, sen, sen gelin benimle." deyip bir arkadaşla konuşmak için arkamı döndüm. daha sonra tekrar arkamı döndüğümde seçtiğim kişilerin yerlerinden kıpırdamadıklarını gördüm. bu defa "gelsenize oğlum!" dedim ve bu defa geldiler. bunun gibi birkaç olay daha yaşadım. aynı şekilde sivilde öğretmen olan çok nazik bir arkadaşımız vardı, o da bir zaman sonra acemilere bağırmaya başlamıştı, çünkü aksi halde onları yönetemiyordunuz. işte o zaman neden bazı komutanların sert davrandığını anladım. çünkü sizden korkmayan adam, sizin sözünüzü dinlemiyor. acemileri ilk 1-2 hafta yönetmesi kolaydır. hiçbir şey bilmezler, bilmedikleri için çok korkarlar ve her sözünüzü dinlerler. ama ikinci haftadan sonra sisteme alışırlar, samimiyet geliştirirler ve işleri aksatmaya başlarlar. iyi, nazik veya yumuşak olduğunuzu hissettiklerinde işiniz gerçekten çok zorlaşır. bir tane uzman çavuşumuz vardı, onun nöbetçi olduğu zamanda içtima alanına adam toplamakta zorlanmazdık ve de içtima alanında çıt çıkmazdı. neden? çünkü herkes ondan çok korkuyordu. daha ilk günümüzde akşam içtimasına eşofmanları giymiş halde (yatacağımız anlamına geliyor) çıkmışken, herkes çok konuştuğu için komutan "yat lan, yat, sürün." diye bağırdı ve biz o eşofmanlı halde asfaltta süründük. "bir daha konuşursanız bu defa her gün gece eğitimi yaptırırım" dedi. o travmadan sonra artık herkes onun görevli olduğu zamanlarda kuzu gibi sessizdi. ödüller tek kişilik, cezalar ise toplu halde verilirdi.

    ancak şöyle bir şey de var : bu kötü deneyimleri yaşayınca sivil hayat çocuk oyuncağı geliyor. "lan en azından sivildeyim, o simülasyonda hapis değilim." diyor insan. gerçi o minnetarlık hissi giderek azalıyor, nankörlük bizim doğamızda var. bence en iyi tarafı bu, kötü şartlar altındaki bir alternatifi gösterip, sivildeki halinize şükretmenizi sağlamak.
  • sikseler yapmiyacagin seyleri, sike sike yaptigin surec.
  • 27 senelik hayatımın büyük bölümünde türkiyede yaşadım. bunca senelik türkiye hayatımda bu ülkeyle ilgili görüşümü iyi ve kötü etkileyen yüzlerce olay oldu. üstelik bir azınlık olarak çok da zor şartlarla karşılaştım. hiçbiri askerliğin beni türkiyeden soğuttuğu kadar soğutmadı. askerden kaçınmıyordum ama pek askere gitme hevesim de yoktu doğal olarak. en nihayetinde özgürlüğüm olmayacaktı 6 ay boyunca. "6 ay ne ki? katlanırım" diye düşündüm. yaptığım en büyük hatalardan biri olarak hatırlamaya devam edeceğim. ne kadar hafife almışım. herkes asker için sabır işi der, yalan. asker katlanma işidir: kendini ülkenin sahibi zanneden vasıfsız rütbelere katlanma, mantıksızlığa katlanma, yokluğa katlanma, açlığa katlanma, soğuğa katlanma, sıcağa katlanma, uykusuzluğa katlanma, küfüre katlanma, eziyete katlanma, dayağa katlanma*, pisliğe katlanma, pisliklerle yaşamaya katlanma, cehalete katlanma, yaşlı bir moruğun kaprisine katlanma, yağmacılara katlanma, adaletsizliğe katlanma, yetki sarhoşluğuna katlanma, umusamazlığa katlanma, ezilmeye katlanma, ızdıraba katlanma.
    özetle en milliyetçi insanı bile en çabuk türkiyeden nefret eder hale getirecek eşsiz bir tecrübe sanırım.
hesabın var mı? giriş yap