• pırıl pırıl en doğalından bir mizah, sürükleyici bir akış, harika karakterler, basit bir kurgu ve taş gibi bir roman.

    nispeten kitap okuyan insanların şu tür önyargıları oluyor genellikle (bir arkadaştan biliyorum!) edebiyat derslerindeki, kitabın kendisine odaklanılacağına ismini ve yazarını ezberleten ezberci zihniyetle beraber kafamızda dönem dönem yankılanan, taaşşuukk. şuukk..şukk.kkk. taaşşu ku talat ve fitnat..tt..tt.. şinasi.sii sii.. recaizadee mahmut ekremm.. şeklinde sesler gibi korkutucu bir ismi var bu kitabın ve yazarının. "ilk realist romanımız lan, 1898’de yazılmış, beynim acır okursam" vb şartlı refleksi geliyor hemen herkesin.

    ancak bu kitap için önyargılarınızı yıkmanızı öneririm. sadeleştirilmiş dil baskısı gayet anlaşılabilir ve duru bir anlatıma sahip. karakterler harika, bir çırpıda okunan roman, sonunda insana, keşke recaizade mahmut ekrem bu tiplerin maceralarını, burada bırakmayıp cilt cilt yazmaya devam etseydi de, türk bulmaca/yarışma sektörünün bir elemanı ya da liseli gençliğin kabusu olacağına, bir gogol gibi tüm dünyada tanınan bir yazar olsaydı dedirtiyor.
    (bkz: çocuğunuz zeki ama çalışmıyor)
  • duyduğuma göre peugeot rcz'yi recaizade mahmut ekrem'in araba sevdası'na ithafen üretmiş fransızlar. isimden de anlaşılıyor aslında.
  • recaizade mahmud ekrem'in en büyük eseri, edebiyatımızda ilk gerçekçi* roman diye kabul edilir.

    avrupa görmüş gençlerden; frenkler gibi süslü gezen, gösteriş olsun diye cebinde fransızca dergi ve gazetelerle dolaşan,"bonjur","bonsuar","vuz ale biyen" diyebilmek için beyoğlu'nda adam arayan; türkçe konuşurken araya yalan yanlış fransızca sözcükler katmadan edemeyen; savurganlığa, borç etmeye özenen; türkçe'yi edebiyatsız, kaba bir dil sayıp bu dilin cahili olduğu için övünen bihruz bey'in trajikomik öyküsüdür. (arka kapak yazisi)
  • konusu geregince mahmut ekrem recaioglu'nun 2019 yilinda cikan toplumsal elestiri romani diye satsaniz kimse sasirmaz, 120 yil once (yaziyla yuzyirmi yil) osmanli'da yazilmis bir romanin hala bu kadar guncel ve isabetli bir toplum analizi olmasi inanilmaz derecede korkutucu. bir toplumun ayni azim ve sebatla gelismeye karsi direnip yerinde saymasi nasil aciklanir bilemiyorum, ben bilirkisi miyim? 1898 (yaziyla binsekizyuz doksansekiz) yilinda yazilmis romanin 2020 (yaziyla ikibinyirmi) yilinda sanki dun yazilmis gibi hissetirmesi ise 12 01 pm (bkz: #27186027) icinde yasamak caresizligini iliklerine kadar hissettiriyor insana. ozellikle turk erkeginin genel karakter yapisi ve dusunce sablonunu gostermesi acisindan kadinlar icin cok ic karartici bir okuyusu var. mesela;

    - muhtesem bihruz (bas karakter) denen lavuk butun karaktersizligiyle yasarken, kafasinda luks araba, pahali kiyafet gibi seylerle kadinlari etkileyecegini, erkekleri ise kendisine kral muamelesi yapacagini dusundugunden oyle yasiyor. zamanin spor bmw'si sayilan landau marka araba alip ha bire de model yukseltiyor. ustelik bununla yaptigi tek sey kadinlarin da gezdigi ortama girip ortalik yerde arabasini surerek hava atmaya calismak.

    - bu dumbuk annesinin biricik pasa oglu olarak simarik otesi bir karakter gelistirmis. mirasyedi olarak kendi payini su gibi harcarken anasina sormuyor ama bunun borclarini anasi kapatiyor surekli. simarttikca simartiyor.

    - bu hoduk dogru duzgun okumamis ama babasi sayesinde torpille devlet dairesinde ise girmis.

    - bu hirbo calistigi daireye de gitmiyor, ama calisiyor gozukmeye devam ediyor.

    - bu denyonun sozde calistigi dairedeki diger elemanlar da dogru duzgun calismiyor, sabahtan aksama geyik yapiyorlar.

    - bu dangalagin gazla calistigini bilen fransizca hocasi olmak uzere cevresindeki kurnazlar bunu sogusluyor, bu da o sekilde havali oldugunu, saygi gordugunu saniyor.

    - bu dallama, bir kizi ilk kez gordugu ama tam da goremedigi anda asik olup hayatini ona adamaya kalkisiyor. "e ne var bunda, ne guzel iste?" mi diyorsunuz? hadi boyle bir anda kendisinden haberi bile olmayan birini sahiplenip onu kendisine layik gormenin hastalikli dusunce yapisini gectim, asil sebebi bir alttaki maddede;

    - bu hirtos bir anda hayatinin askini buldugunu beyan edip methiyeler duzdugu kizi yanindaki kesfi bey denen salakla tanisik zannettigi icin daha bir dakika once ove ove bitiremedigi kizi bir anda sillik ve ucuz fahise ilan ediyor. abartmiyorum bizzat kendi kelimeleriyle sillik ve ucuz fahise diyor daha bir dakika once kalitesini ve guzelligini ove ove bitiremedigi ve sonsuz askla baglandigini iddia ettigi kiza. (bu erkek profilinden onmilyonlarca var etrafta)

    - bu dizzo hemen sonrasinda kizin arkadasiyla bir tanisikligi olmadigini anlayinca daha bir dakika once ovup asik olup, sonra sillik ve ucuz fahise ilan ettigi kizi yeniden ovup yuceltiyor.

    - bu tirrek, kizi sapik gibi takip etmeye basliyor, kendi kafasinda kurdugu hayallerden yola cikip adeta bir ask romani yaziyor.

    - kizi goremeyince ve sonrasinda karsilik alamayinca kendini kaybedip berdusa donusuyor, arabesk bir havaya burunuyor ve butun bunlardan kizin haberi bile yok.

    - toplumun eglencesi de acilmis bahcelerde turlamak (en azindan yatip yuvarlanmiyorlar), zaten hikayenin gectigi yer camlica bahcesi, evet gercekte olan o bahce. gerci o zamanlar camlica bahcesinde bira bile satilabiliyormus bugunun aksine.

    - herkes turkce'yi asagilayip ya dunya dili fransizca (o zamanlar) ya da necip diller farsca/arapca'yi ovuyorlar. turkce'nin yetersiz bir dil oldugundan, edebiyat yapilamayacagindan bahsediyorlar.

    - bunun disinda romanda kadikoy kizi muhabbeti bile geciyor lan. valla bildigin kadikoy kizi nasil olur onun muhabbetini yapiyorlar bunun arkadasi kesfi bey sarisin kizin kadikoy'lu olabileceginden bahsedince, "butun guzel kizlar kadikoy'den mi cikiyor?" laflari donuyor. hatta bir pera adami olan baskarakter kekosu kadikoy'u gizlice asagilayip "oranin insani cok kalitesiz yhaa" diye takiliyor.

    abartmiyorum su kitabin dilini yenileyip landau at arabasini bmw'ye, fransizca'yi ingilizce'ye, kafe'yi nargileciye, parki avm'ye cevir yayinla. al sana 2020 realist toplumsal romani.

    ha son olarak da aslinda "ahlakimiz bozuldu"cu yobaz tayfaya okutmak lazim bu romani. cunku daha 1800'lu yillarda osmanli'da ust tabaka ve saray cevresi bile bira ve sarap iciyor (kitapta geciyor) opera dinliyor (istanbul'da o tarihlerde en meshur muzigin la belle helene operasi oldugunu ogreniyoruz kitaptan). siradan halk zaten caktirmadan surekli ickide alemde, direkler arasinda, galata'da eglencede. camlica bahcesinde o zamanlar bira bile satiliyormus. bu kitap 1890'larda osmanli'da yazildi ve basildi, o zamanin onlenemez degisim surecinin vesikasi bir anlamda, bilin yani. zaman onlenemez sekilde ileri akarken geriye gitmeye calismak pek akil kari degil diyecegim de, bu tayfanin onu anlayacak zeka kapasitesi olsa zaten ortada sorun kalmayacak, ama kapasite yok iste. analitik zekalari yok, entelektuel caplari yetersiz.
  • kitapta fransızca kelime ve cümlelerin okunduğu gibi yazılmalarındaki amaç fransızca bilen-bilmeyen herkesi sinir etmektir; türkçeyi de fransızcayı da yarım yamalak bilen bihruz'un etrafındakilerle yaşadığı iletişim kopukluğunu okuyucuya da hissettirmektir.
  • --- spoiler ---
    bihruz bey, periveş'in tifodan öldüğünü keşfi'den haber alır ve bir arkadaşımla aramızda motto haline gelen, müthiş ince anlamlar yüklenen o muhteşem cümleleri kurar: "zavallı kızcağız, tifoya tutuldu deniyor, yanlış! veremden gitti... zalim verem! o bir kurttur ki daima öyle nazik fidanlara ârız olur."
    --- spoiler ---
  • milli eğitim bakanlığı müfredatı zihninden çıkıldığı anda pek anlamlı bir eser haline gelir.
    bihruz bey, pekala, yükselen avrupa karşısında, onu anlamsız bir şekilde taklit etmekten vazgeçemeyen ve iyice saçmalayıp çöküşe giden osmanlı imparatorluğu , hocası mösyö piyer ise bu durumdan faydalanan ve osmanlı'yı geliştirilecek, kalkındırılacak bir ülke olarak değil, yolunacak bir kaz olarak gören avrupa olarak okunabilir.
    güçlü bir romandır, çocukken okunduysa dönüp bir kere daha okunmasında fayda vardır.
    inkılap yayınlarından çıkan baskısını okumak epey güçtür zira metin orjinaline sadık kalınarak basılmıştır. bordo siyah daha tercih edilesidir. fakat bordo siyah yayınevi battığı için bu baskıyı bulmak biraz zor olabilir.
  • içindeki fransızca kelimeleri yeşillik olsun veya frankofonluk olsun diye barındırmayan romandır. yazara fransız özentisi demek hakaret olur zira bu romandaki fransızca, düş dünyasında çevresine yabancılaşmış bir mirasyedinin kişiliğinin bir parçasıdır. yazar burada kendi yapay, gerçeklerden kopuk dünyasında yaşayan bir "züppe"nin parodisini yapmaktadır ve bu yönden eser oldukça eğlencelidir.
  • baştan sona kadar bilinç akışı tekniğiyle yazılmış olmasa da türk edebiyatında bu teknikle yazılmış ilk romandır. özellikle bihruz'un araba camından akıp giden yola baktığı kısımların anlatıldığı bölümlerde bu teknik epey başarılı bir şekilde kullanılmıştır.
  • recaizade mahmut ekremin ilk ve tek romani.(1898)
    baslica kahramanlar, bihruz bey, perives hanim, mosyo piyer ve kesfi beydir.

    bihruz bey, babasindan kalan mirasi,har vurup harman savuran, eli delik ve hesabi kitabi bilmeyen birisidir. konusurken, araya bir iki fransizca sozcuk eklyerek, kendisinin ne kadar cagdas,
    bilgili ve aydin birisi oldugunu ispatlamaya calisir. hatta, annesiyle bile boyle konusur, ancak; annesi oglunun ne dedigini anlayamaz ve turkce konusmasini ister.
    bihruz bey de:
    - sevmiyorum su kaba(!) turkceyi....
    der.
    bihruz bey, ayrica cok saf birisidir. perives hanimin oldugunu, kendisine soyleyen
    kesfi bey e, hemen inanir ve bunalima girer.

    perives hanim, bihruz beyin camlica parki'nda gordugu ve cok etkilendigi bir sarisin bayandir.
    ancak; bihruz beyin dusundugu gibi, cok varlikli birisi degildir. arabasi bile kiraliktir.

    mosyo piyer, menfaat duskunu bir profesordur. talebesi bihruz beye hediye aldigi kitabin parasini bile, bir yolunu bulup o'ndan almistir. bihruz beyin, suleymaniye'deki evine tasindigindan
    haberi olmaz ve camlica'daki evine gelir. bihruz beyi orada bulamayinca, camlica'dan , suleymaniye'ye kadar bir kac vasita degistirir. ve hic utanip sikilmadan,bu masraflarini da
    bihruz bey den ister....

    kesfi bey ise yalancinin tekidir.....
    deyim yerindeyse tam bir yalan makinesi....
    bihruz beye, kizin oldugunu, bugun yarin, kendisinin izmire gidecegini vb.. yalanlar uydurur.
    hatta, perives hanimi vapurda gordugunu soyleyen bihruz beye, gordugu kisinin,
    perives hanimin kizkardesi oldugunu soyleyerek gene bir yalan uydurur.....
hesabın var mı? giriş yap