• ya bu apaçi kavramı hayatımıza girdi ya, hangi kanalı açsam, hangi gazeteyi çevirsem ki yalan bu gazete de çevirmem aslında it kadar da cahilim, neyse bir dolu okumuş etmiş, koca koca adamlar kadınlar toplanıp, apaçi kelimesinin etimolojik kökeninden girip, yok alt kültürden bahsedip, fakirliğe geçerken bir uğrayıp, ötekileştirmekten çıkıyorlar. yok isyanmış, yok tepkiymiş. dinliyorum dinliyorum ama bir anlam veremiyorum, hödüklüğün etimolojik kökeni mi olur lan? magandalığın kültürü mü olur? kafayı bir kova jöleye daldırmanın isyanı mı olur? bu adamların gerizekalılık yapmayı öğrendiği sokaklarda, efendilik, delikanlılık öğrendim ben. birimizden birimiz çok yanlış anlamışız olayı, orası kesin ama bunlarınkisi isyansa sikerim öyle isyanı ben afedersin, sokaklardan toplayıp kısırlaştırasım geliyor adamları, jöleli saçlarını yolasım geliyor tek tek, kelim evet, ama konumuzla ilgisi yok bunun. "ya köprülerde sikim sokum danslar yapan bir çocuğum olursa" korkusundan evlenemiyorum lan ben, zürriyetim kurudu amına koyiim.
  • "kişi kendine benzeyene daha fazla düşmanlık besler" önermesini doğrulayan bir yaftalama ifadesi.

    2000 yılı civarı. ankara elvankent'te bir öğrenci evinde kalıyoruz. bilen bilir, elvankent'in kooperatifler olarak adlandırılan bölgesindeki evler ailelerinin gelir düzeyi yüksek olmayan odtü, hacetepe öğrencileri için biçilmiş kaftandır. hem okula yakındır, hem de (o yıllar için söylüyorum) çok temiz dairelerde makul fiyatlarda kira ödeyerek kalabilirsiniz. (elvankent'in sözüm ona elit bölgesi sayılan banka bloklarındaki kiraların yarısıdır diyeyim de anlayın). bizim kaldığımız daire de ankara'nın civar köylerinden birinin sakinlerinin bir araya gelerek inşa ettiği bir sitede bulunuyor. sitedeki dairelerin büyük bölümü o köydeki aileler tarafından doldurulmuş. bizimki gibi kiraya verilen birkaç daire, müteahhitlerin payına düşen (ve başkalarına satılan) daireler istisna. genelde sitedeki aileler 35-40 yaş aralığında olduğu için de her taraf çocuk kaynıyor. tatil günlerinde sitenin oyun sahasında iğne atılsa yere düşmüyor. kızlı erkekli bir sürü grup var.

    site yönetimi (ki doğal olarak o köyün ileri gelenlerinden oluşuyor) hizmetli ihtiyacını da kendi köylerinden gidermeyi uygun görmüş. yanlış hatırlamıyorsam haydar adında iş manyağı, dakika boş durmayan bir abiye bir binanın bodrumunda ailecek kalabilecekleri bir yer (daire demeye içim elvermiyor) ayarlamışlar. eşi ve iki kız, iki oğlan dört çocuğu ile orada kalıyor. eline de üç-beş kuruş geçiyordur, ayrıntısını bilmiyorum.

    balkonda oturduğum bir gün içimi burkan bir olayla karşılaştım. haydar abi'nin üç-dört yaşlarındaki oğlu, aynı apartmanda kalan ailelerin çocuklarından üçüyle oynuyordu. ebeveynler fark edene kadar sürdü oyunları. önce annelerden biri, sonra diğeri çocuklarını eve çağırdılar. çocuklar evlerine gitti. kalan son çocuğun annesi de üç-beş defa seslendiyse de kızı pek oralı olmadı. sonunda da kadın aşağıya inip kolundan çekiştire çekiştire çocuğunu kendi götürdü eve. durum bana garip geldiği için sigara alma bahanesiyle dışarı çıktım. kadın çocuğa "ben sana onlarla oynamayacaksın demedim mi?" sözleriyle çıkışıyordu.

    o günden sonra sitedeki çocuk gruplarına biraz daha fazla dikkat eder oldum. haydar abinin biri orta sonda, biri lisede olan iki kızı da küçük kardeşlerine benzer bir kaderi paylaşıyorlardı. örneğin, koşu-yürüme parkuruna sitenin "havalı" kızlarıyla beraber çıkmıyorlardı. ya iki kardeş birlikte oluyorlardı ya da uzak akrabaları olan bir başka kız onlara eşlik ediyordu. hele ağabeyleri tamamen yalnız kovboy modunda dolanıyordu. düğün dernek olduğunda bile bu tablo değişmiyordu. ilginç bir şekilde çok değil daha on yıl öncesinde aynı köyün havasını teneffüs eden aileler şehir hayatına geçer geçmez sınıfsal refleks verir olmuşlardı.

    (haydar abi ve ailesinin daha köyde iken bile ayrımcı bir tavırla dışlanıyor olabilme ihtimali söz konusu olabilir. bilmiyorum. fakat köyün tamamı alevi olduğu için ve haydar abinin "daire sahibi" uzak akrabaları için böylesi bir ayrım bulunmadığı için bunu pek mümkün görmüyorum)

    meselenin daha garip tarafı, haydar abinin küçük oğlu sitede bulunan bir subay ailesinin çocuğu ile oynadığında böylesi garipliklerin yaşanmamasıydı. subay eşi anne kızıyla bu oğlanın oyun oynamasına ses çıkarmamakla kalmıyor kimi zaman onların oyunlarına eşlik ediyordu. dolayısıyla haydar abinin çocuklarının yaşadığı ayrımcılığı basitçe "sınıfsal refleks"le açıklama imkanı ortadan kalkıyordu.

    bu noktada türk solunun meşhur hastalıklarından birinin konuyu açıklamakta kullanmayı düşündüm. türkiye'deki "marjinal" sol grupların dergilerini eline aldığınızda, dergi hakkında bir bilginiz yoksa bile yazılara şöyle bir baktığınızda o derginin hangi grup tarafından çıkarıldığını fark edebilirsiniz. yazılarda dikkate almanız gereken iki unsur vardır: birincisi kendilerini hangi özellikleriyle öne çıkartıyorlar. her sol grubun bir miti olduğu için "teslim olmadık", "işkencede konuşmadık" gibi ifadelerin tekrarı size ilk ipucunu, o grubun hangi geleneği takip ettiği iddiasında olduğunu verecektir. ikinci olarak ise bakmanız gereken, herhangi bir olay karşısında ilk eleştirdikleri tavrın hangi örgüte ait olduğudur. o örgütü fark ettiğiniz anda, elinizdeki derginin türk solunun soy ağacında o örgütten ilk ayrılan gruba ait olduğundan emin olabilirsiniz. dev-yol ile dev-sol, kızılbayrak ile emep, sözlükte de zaman zaman şahit olunan tkp-gerçek tkp tartışmaları örnek olarak gösterilebilir. (türk sağı içinse en makul örnek, akp'ye en sert tavrın ayrıldıkları milli görüş geleneğinden gelmesidir)

    evet, türk solunun nefreti en yakınına yansıtma geleneği ile aynı köyden gelen bir grup insanın ilk ayrışmada kendi yakınına tavır alması arasında bir bağlantı var. türk solu, nasıl ki kendinin "öteki"nden farkını ortaya koymak için kendine en çok benzeyenle karıştırılma ihtimalini bertaraf emek istiyorsa, aynı toplumsal tabandan gelen fakat bir adım öne geçen bu köylüler de kendilerine en çok benzeyenle karıştırılmaktan korkuyor ve ona karşı önlemlerini alıyorlar. subay çocuğu kimle oynuyor olursa olsun, kimse onu kapıcı çocuğuyla aynı kefeye koymayacak. fakat kapıcı çocuğuyla oynayan aynı köyden çocukların o çocukla bir tutulabilme ihtimali bulunuyor.

    türkiye'nin kentlileşme hikayesinin ayıplarından biri olan "apaçi" adlandırması da aynı kaynaktan besleniyor. ona buna "apaçi!" diyerek gülenler, eğlenenler, aslında apaçi olarak adlandırılan insanlarla benzeme ihtimalleri en yüksek olanlar. arabesk'e laf atıp sezen aksu dinleyen abileri, ablaları, ana-babaları ile aynı toplumsal zaafı paylaşıyorlar. bütünüyle yumurta-kabuk meselesi yani. o kabukla olan ilişkileri hala tespit edilebilir düzeyde olduğu için sürekli kabuğa laf atıyorlar.

    bu zevzeklere köy kültürü, şehir kültürü ve geçiş dönemi kültürü üzerine bir şeyler anlatmak mümkün. fakat o kadar mide bulandırıyorlar ki şundan daha fazlasına değmeyeceklerini düşünüyorum:

    apaçiler götürsün sizi
  • lafı sahiplenmek gibi olmasın ama 'kıro' manasında (bkz: kıro/@otisabi) kızılderili ötekileştirmesi kapsamı dahilinde tatanga ile beraber ilk kullanan ve tıpkı 'ayar/ayar vermek' lafı gibi varmış gibi ısrar ede ede sirkülasyona sokan kişi olabilirim. değilsem de unwarranted self-importance'ıma verin, devamına devam edin.

    apaçi, tıpkı kıro gibi, imlediğini değil imleyenini/kullananı ele veren bir kelime. tıpkı kıro gibi, sosyal, etnik, sınıfsal bir ayrım'ı, ayrışmayı, farklılığı dile getirerek imleyeni imlediği üzerinde konumlandırmaya, mevcut konumlanmaları temize çıkarmaya yarıyor.

    'bu topraklar'a özgü de değil, sınıfsal gerilimin olduğu her yerin apaçi'si bir şekilde bulunuyor. orta ve üstü sınıf beyaz amerikalılar white trash, trash, redneck, wigga; britanya'dakiler chav, avustralya'dakiler bogan, meksikadakiler naco ya da cholo, kanadakiler hoser, israil'liler arsim yaftasıyla kendilerini bu estetikten, zevklilikten, incelikten uzak oldukları için gülünç olan fakir olduğu için 'eğitim'siz olan akraba ve akranlarına sokup sokuşturuyorlar. bu işi için feysbukta her gün bir apaçi, zalımlar.com gibisinden siteler üretip 'komik video ve resim' ihtiyacını karşılıyorlar.

    orta ve üst sınıfların fakir olan'ın fakirliğinden yana hiç bir kazanımı, çıkarı yokmuş gibi bir de yoksulluğun popüler kültür ile iç içe geçmişliğinin tezahürüne bakıp kahkahalar atması, 'ay inanmıyorum ya'laşmasında sempatik, sevimli bir şey görebilmek, bulabilmek mümkün mü bilemiyorum. böyle entryimi yazıp kendime ve çevreme laf soktum, elime ne geçti? herkes'in 'otis bozdu ya, ne güzel taşşak geçiyorduk limon sıktı!' diyerek bazen alenen, bazen çaktırmadan hayatından itelediği kıl adama dönüştüm. aksi gibi başka bir cenah varsa orası da beni neresine ne yapsın durumu söz konusu. apaçi lafını uyduran adamın dramı da böyle olabiliyor, bakın ve ibret alın sübhanallah.
  • sahilde yuzu koyun yatip hatunlari kesen, deve guresi yapan erkeklere denir. bunlar suruler halinde gezip yazin bodruma, kisin taksime goc ederler.
  • apaçi kent yaşamına uyum sağlamakta zorlanan az gelirli insan "değildir". valla son model telefon (ya da kimilerinde araba) bende değil. saçı biraz garip olan herkese apaçi denmiyor efendiler. ve bu adamlar önlerine geleni hiç acımadan bıçaklayabiliyorlar. sefaköy, inönü mahallesine beklerim, kucak açarsın onlara. kimbilir belki seni de aralarına alırlar. eğer o telefonun ve bıçağın varsa.

    ha ayrıca bunları koruyanlar da en az onlar kadar orospu çocuğudur. evet.
  • yoksul ortamlardan çıkıp, var olmayan gerçekliklerine arabesk yaşamı sentezleyen kronun dingil versiyonlarına verilen ad. sorun, değişik hayat istemelerinde değil, bu hayatı kendilerini kandırarak ve başkalarına zarar vererek gerçekleştirmelerinden kaynaklanır.

    apaçiler, mutlaka son model telefonları, ünlü markaların imitasyon kıyafetleri, saçlarını gereğinden fazla jölelemeleri, erkeklerin saçlarına son zamanda moda olan makine ile en az 2 çizgi çektirmeleri, mıknatıslı küpeleri ve fason ray-ban gözlükleri ile tanınırlar. tek yaşamaz, en az iki kişilik grup kurarlar. zehirli türleri akdenizde bulunurken bunlardan en tehlikelisi dil öğrenebilmiş olanlarıdır, bunlardan bahsedelim.

    güney apaçileri, 17 ila 26-27 yaş arasında bulunan bir tür olup, kesinlikle kural tanımaz. çünkü bu tür adamların kaybedeceği para,iş,eş,statü gibi şeyleri yoktur. taşkınlık yapmaktan çekinmez, kavga tuşu daima açıktır. istediği ortama doludizgin dalar. güney apaçisi, gözüne kestirebildiği her turist kıza yavşama potansiyeline sahiptir. ne enteresandır ki tatildeki tek isteği eğlenmek olan turist kız bu tiplere sadece eğleneceğini sanarak talihsizce yeşil ışık yakar. apaçi ise bunu "verme sinyali" olarak algıladığından kızın yanında kız igrah edene kadar dört döner. yani kurban kızın iki seçeneği vardır: ya istemediğini apaçık belli edecek ya da verecektir. avrupalı kızlar istemediğini türk kızı kadar sert bir tavır ve dille veremediğinden apaçi taşkınlığını gidebildiği yere kadar götürür.

    bir güney apaçisine kendi gözünde yapılacak en kötü hareket kestiğe kıza yanaşmaktır. bir apaçi bunu savaş ilan ederek sizi yollamaya, dürtmeye, tartaklamaya çalışır, apaçinin zaten kaybedeceği birşeyi olmadığı için bundan çekinmez. iki apaçinin kavgası bıçaklamaya kadar gidebilir. bu yüzden bir güney apaçisinin musallat olmasını istemiyorsanız eğer, tanışmak istediğiniz kız apaçinin alanında yokken emin ve sakince yaklaşıp kızın sizinle iletişim kurmasını sağlamaktır. böyle olsa dahi bir güney apaçisinin size musallat olmayacağının garantisi yoktur çoğu zaman.

    ve evet, bir isim bir türe bu kadar yakışmazdı.*
  • saç kesimleri %90 şu şekildedir:

    http://i.imgur.com/fgzepiy.jpg

    ayrıca (bkz: cello)

    edit: imageshack kurbağa olmuş.
  • anladığım kadarıyla garip giyim tarzları ve saç kesimleri, kendine özgü algılayışlarıyla sözlük ahalisi tarafından çoğunlukla eleştirilen metropol krosu diye de özetlenebilecek bir grup... kendimi son derece hümanist bir insan olarak görmeme rağmen bende bu eleştiriye sonuna kadar katılıyorum... çünkü kültürel farklılıkla, kültürel dejenarasyon arasında büyük fark var... örneğin çingenelerin kendilerine has kültürlerine, dillerine, hayatı algılayışlarına saygım sonsuz. tehlikeli gördüğüm yerde uzaklaşsam da, o uzak mesafeden hayretle ve beğeniyle izliyorum... çocukluğumda üç beş kere tehdit edilememe ve sağlam dayak yemekten son anlarda kurtulmama rağmen saygı duyduğum bir topluluk iken çingeneler diğer yandan aynı hoşgörüyü apaçiler, tikiler, krolar veya emolar için gösteremiyorum çünkü buram buram dejenarasyon kokuyorlar, çaresizlik kokuyorlar. tabiki bu başlı başına bilinçli tercih olduğunda iğrenme ve nefret sebebi iken bunun sistemin dejenere ettiği bireylerin bulduğu çıkar yollardan bir olması da gönlümü ferahlatmıyor, mutsuzluğumu azaltmıyor sadece üzüntüye ve acımaya dönüştürüyor. işte bu duygular arasında derecelendiriyorum bu arkadaşları. nefretten acımaya kadar devam eden grinin farklı tonlarında bir skalada.
  • turk argosunda kro menseili kelime.
  • ilk apaçilerin ankara'nın güzide ilçesi sincan'da görülüp, sonrasında memlekete yayıldığı rivayet edilmektedir.
hesabın var mı? giriş yap