• ilginç bir yaşam öyküsü olan psikanalisttir. freud'a karşı olan gelişimciliği savunan çeşitli ingiliz psikanalistlerinin olduğu bir dönemde babasını savunmuştur. bilindiği gibi çocuk psikolojisi üstüne çalışmış ve bir de merkez kurmuştur. kendini bu konulara adamasında babasıyla yaptığı psikanaliz seansları, hayatı boyunca bakire olması ve yetiştiriliş tarzı etkilidir.

    anna'nın hayatı bana 'babanızın psikiyatr olması sizi daha doğru düşünen biri mi yapar' sorusunu derinlemesine düşünmeme neden olmuştur. en azından yetiştiriliş tarzının kişinin alfred adler'in de belirttiği gibi doğru ya da yanlış bir şeyler yaratmasına sebep olduğu açıktır. anna da bazı konularda yanılsa da psikoloji konusunda tarihe geçmiştir.
    (bkz: alfred adler/@karanlikruya)

    ...ismi nereden geliyordu?...
    anna freud'un çocukluğu oldukça ilginçtir. son çocuk olarak doğmuş ve istenmemiştir. biyografisini yazan elisabeth young-bruehl şöyle belirtmiştir: "arzuyla değil, özveriyle sevilen bir çocuktu." ismi bile kardeşlerinden farklı olarak ünlü bir profesörün zeki ama güzel olmayan kızından esinlenerek verilmişti. oysa ki ablasına verilen isim aynı profesörün diğer güzel kızından esinlenilmişti... anna'nın kaderi de ailesinin yöneltmesi doğrultusunda güzelliği değil, zekasıyla bağlantılı olmuştur.

    ...yetiştiriş tarzı nasıldı?...
    babası anna freud'u her zaman çok sevmiş fakat psikanaliz yaparak denek gibi kullanmıştır.(ek not: bilinçaltı üstüne çalışan psikologlara/doktorlara hastayı yanlış yönlendirmemesi için psikanaliz yapılması gerekmektedir ama babası biraz ileri gitmiş olabilir. biyografiden bunu anlıyoruz.) annesiyle de iyi bir ilişkisi yoktur, çünkü katolik bir bakıcı tarafından büyütülmüştür. (freud'un her ne kadar dinle ilgisi yoksa da, yahudi bir aileden gelmiş olsa ve darwin'e inanıyor olsa da bu durum ilginçtir.) anna'nın hayatına bu durum yön vermiş, bakıcısını çok sevmiş ve çalışmalarında da kendinden büyük, güçlü kadınlarla ilişkiler kurarak, anne-çocuk üstüne çalışmıştır. (ilişki derken cinsel değildir.)

    ...kıskanç baba sigmund freud...
    freud'un onu kıskandığı ve diğer erkeklerden korumaya çalıştığı bilinmektedir. hatta 19 yaşında kendisine talip olan bir erkeğe, "kızımız böyle işler için çok küçük" diyerek geri çevirmiştir. bir yazısında ise yaşıtlarıyla sevgili bağı kuramadığı için üzülmüş, evden ayrılması gerektiğini belirtmiş ama giderse puroyu bırakmış gibi hissedeceğim demiştir, sonra da şöyle eklemiştir: "kim bir puro olmak ister?"

    psikanaliz çalışmaları sırasında, anna freud'un mastürbasyon üstüne düşüncelerine kadar incelendiği bilinmektedir.

    ...kendini çirkin gören zeki kız...
    anna freud'un ayak bilekleri kalın olduğu için yere kadar uzanan elbiseler giymekte, kambur durmaktayadı. örgü de örmesiyle bu duruş iyi yerleşmişti. aslında çirkin olmamasına rağmen ablasına bakarak hep çirkin hissetti fakat psikianaliz notlarında kendini hep çok güzel bir kadın olarak gördüğü belirtilmiştir.

    kendisini güzel bulmaması onu bilime yöneltmiş daha 17 yaşında babasıyla konferanslara ve toplantılara giderek, çekirdekten psikanalist olma konusunda gelişmiştir. kısa sürede öğretmenlik belgesini alarak bazı önemli yazıları almanca'a çevirmeye başlamıştır fakat anna freud babası gibi doktor olmamıştır. bu arada yan bir not olarak: freud çevirmenlere saygı duymaz ve yaptıkları işi gereksiz bulurdu. bir şey araştırmak yerine çeviri yapmayı emek kaybı olarak gördüğünü belirtirdi. yine psikanalizlerin eğitim alan kişiler tarafından da yapılabilmesini desteklerdi, doktor olmaları gerekmediğini söylerdi. örneğin anna'nın en büyük rakibi ve sigmund freud'un bazı görüşlerini beğenmediği melanie klein de doktor değildir.

    adam philips kitabında anna freud'un rüyalarını babasına anlatmasını flört olarak görür. çünkü rüya hiçbir zaman tam olarak doyurucu olmayacak bir merakı kışkırtmaktadır. yine biyografi notlarından freud'a maskelenmiş bir düşmanlık oluştuğu belirtilmiştir.

    ...cinsel ilişkiden tamamen sıyrılan anna freud...
    bir çok defa belirtilse de kendisinin homo veya hetero herhangi bir cinsel ilişkisi olmamıştır. babasıyla yaptığı derin seanslar sonunda cinselliği hayatından tamamen çıkartarak stoa temelli bir hristiyan inancına yönelmiştir ki bakıcısının da bunda etkili olduğu açıktır. benzerini babası da 40 yaşından sonra yapmıştır. odipal teorilerin canlı kanıtı bile denilebilir.

    kendisi özellikle boyun eğme, pasifliğin tabiatı, duygusal teslimiyet gibi konularda düşünceler geliştirmiştir. savunma mekanizmaları, çocuk psikolojisi üstüne çalışmalar yapmıştır.

    referans ve ileri okumalar
    adam philips - flört üstüne, ayrıntı yayınları.
    elisabeth young-bruehl - anna freud: a biography, macmillan.

    debe edit.
  • bakire ölen kadın.

    neden bu gereksiz bilgiyle başladım? çünkü, babası sigmund freud'un insan davranışlarının kökeninde cinsel dürtülerin ve bastırılmışlıkların yattığı, 20. yüzyılda devrim yaratan düşüncenin mimarı olması. her ne kadar hakkında lezbiyen olduğuna dair dedikodular dolaşsa da, cinsel sorunları olduğu açık. bunun sebebi, küçüklüğünden beri her türlü enteresan davranışında, babası tarafından analize alınması olarak görülüyor.

    freud'un kitaplarında, çoğu zaman, ailesine karşı özgürlükçü bir tutum sergilediği ve özellikle o yıllarda tabu olarak nitelendirilen davranışların, kendi ailesinde akşamları yemek masasında alalede konuşulan sıradan konular olduğu yer alır. sıkı bir darwin destekçisi olduğu bilinmekle beraber, hiçbir zaman sofu ya da dindar bir adam olmamıştır. buna rağmen, kendı kızında başarılı olamadığı nokta nedir? neden kızının id'ine girmeyi, kendi görüşüyle, insanın en ilkel benliğinde yer alan cinsel deneyimlerin veya bastırılmış arzuların temeline ulaşmayı başaramamıştır?

    bunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. ancak, anna freud'un amerika'da yeni bir toplum şekillendirilmesinde ne kadar etkili ve başarısız olduğunu biliyoruz. kendisini, psikanalizi yaymaya, anlaşılır kılmaya adayan bu kadın, amerika toplumunun bugünki temellerini atma da belirleyici etken oldu. sonradan toplum bilimcileri ve diğer psikiyatrlar tarafından nasıl bir hata yapıldğı anlaşılsa da, bir dönemin insanlarını bilinçsiz ve sağlıksız bir toplum inşa etmeye yönlendirdiği, tarihin en büyük gerçeklerinden biri.

    iyi ve faydalı bir birey olmayı, topluma uyum sağlama ve entegre olabilmeye; bu konuda çalışmaya indirgeyen anna'nın sonunda elinde patlayan fikri, günümüz amerika'sının tarihteki en büyük yanılgılarından biri olmuştur. insanları tek tip isteklere, duygu ve düşünce bağlamında bir stereotipleştirmeye iten anna, toplumlarda refahın bu şekilde sağlanacağını inandığı gibi, birçok psikanalisti de arkasından sürüklemeyi başarmıştır.

    yakın arkadaşının üç çocuğunda başlattığı bu deney, kendisine başarılı olduğu izlenimi vererek toplum tabanına yayılmasında sakınca olmadığını düşündürtmüştü. çocuklarda büyük bir saldırganlık ve anksiyete vardı, çocukların etrafını değiştirerek, onları bu durumdan kurtarabileceğini zannetti. anna buradan yola çıkarak, arzularının, beklentilerinin, isteklerinin; diğer insanlarınkilerle paralel olması, bireye iç huzuru ve güvenlik hissini yaşatacağına inandı, eğer insanlar toplum şartlarına uyum sağlamak konusunda desteklenirse egoları güçlenecekti ve içlerindeki tehlikeli düşünceleri kontrol edebileceklerdi. ve freud'un devrim yaratan, bilinçdışı hakkındaki düşüncelerinin, iktidar sahipleri tarafından kitleleri kontrol etmesine aracı olmasına sebep oldu.. dengeli bir toplum yaratma hayalini, örnek vatandaş imgesinden örnek tüketici imgesine dönüştürerek..

    anna freud'un görüşleri benimseyen tüm psikanalistler, çılgınca insan tedavi etmenin ve şirketlere danışmanlık yapmanın peşindeydi. anna'nın düşüncelerinin, pratikte geçerli olamama ihtimali ilk kez ortaya çıkmıştı; uzun zaman tedavisi için çaba sarf edilen ve iyileştiğine kesin gözüyle bakılan marilyn monroe intihar etmişti! bu hem sanat hem de psikanaliz camiasında büyük üzüntü ve şaşkınlık yarattı. bir şeyler yanlış gidiyor olmalıydı. marilyn, anna freud'un söylediği gibi toplumla uzlaşıp egosunu güçlendirerek, yıkıcı içsel dürtüleriyle savaşamamıştı.

    anna da herkes kadar şok içindeydi. psikanalize karşı en sert eleştiriler ilk olarak, marilyn monroe'nun eski kocası arthur miller tarafından yapıldı. acılarımızı ve sorunlarımızı bir hastalık göstergesi olarak görmemeli, bunu sürekli engellemeye çalışıp kendimizi iyileştirmeye çalışmamalıyız, bu zahiri mutluluk sihrinden kurtulmak zorundayız dedi. bu yöntemlerin insanı özgürleştirmek yerine kontrol altında tuttuğunu düşündüğünü söyledi. bu düşünceler amerika'da kendine daha fazla destekçi buldu ve yayıldı.

    anna freud'un sosyal deney yaptığı çocuklardan biri alkolizmden öldü, diğeri intihar etti. anna başarısız oldu, bir nesli heba etti. ama tarihe de adını kazıdı.
  • babasına aşık olduğu isminden belli, babasının işine, ilgilerine ilgi duyacağı kız çocuğu oluşundan belli, freud'un karşısına çıksam ilk gün ben söylerdim bunun geleceğini ama ayaküstü beni çözmeye çalışır felç olurdu gariban.

    tabii anna freud'un, sigmund freud'un takipçisi olmasında: sigmund'un erkek bir çocuk yerine kızını seçmesinde, oidipus kompleksi'nin, erkek çocuklarını kendisine karşı bir tehdit olarak görmesinin ve yetenekli, başarılı, erkekler karşısındaki kompleksli hallerinin etkisi vardır herhalde.

    anna freud çocukluğu sorunlu olup da, bütün çocuklarda kendi çocukluğunun gizemlerini arayan ve dahası öte büyük işler/kişilikleri gözü kesmeyen kadınlar gibi çocuklar üzerine yoğunlaşmıştır. küçük balık kolay temizlenir misali.

    "çocuk analizi tekniği" üzerine dersler veren ve bu konuda bir de kitap yazan sayın anna freud, uluslararası psikanaliz enstitüsü'nün genel sekreterliği yapmış ve goethe ödülü'nü almıştır harbiden.

    çocukları daha kolayca inceleyebilmek için kimsesiz çocuklar için, çocuk yuvası kurduğunu bilmemek değil öğretmemek ayıp. çocuklardaki sapmalar, gelişim gecikmeleri, duygusal yoksunluk nedenleri üzerine yoğunca çalışıp "suç ve aile" konusu üzerine yoğunlaşan kendisi kimi insanlarca önemli bir idolistik figür olarak kabul edilmektedir kesin.
  • analizi babası tarafından yapılmıştır. babasıyla olan ilişkisi babasıyla olan analizde yeniden canlandığında, aktarımın ne kadar karmaşık hale gelmiş olabileceğini kestirmek çok güç.

    (bkz: ben analize analiz demem analist babam olmayınca)
  • 117 yıl önce bugün doğmuş olan psikanalist. psikanalitik çocuk psikolojisinin kurucusudur ve freud dendiğine akla ilk gelen kişi değildir tabi ki. bu yüzden babasının gölgesinde kaldığı gibi bir his yaratır insanda.
    bir de alıntı:
    "eğer isteklerin bir türlü tatmin olmuyorsa, şaşırma. buna hayat diyoruz."
  • “bastırma yalnızca en etkili değil, aynı zamanda en tehlikeli mekanizmadır. duygulanım ve dürtü yaşamının küçümsenmeyecek bölümlerinin bilinçdışı bırakılmasıyla oluşan bendeki çözülme kişiliğin bütünlüğünü bir daha düzeltilemeyecek biçimde bozabilir.” (s.41)

    anna freud, ben ve savunma mekanizmaları
  • freu'un id-ego-super ego uclemesinde en önem vermedigi ego'yu alip onun ustune yazıp cizen kadin, savunma mekanizmaları bu kadının kalemınden cıkmıstır.
  • the century of the self belgeselinde de ismi geçen ve hayatını psikanalize adamış kişi. baba freud; insanlara, kendi bilinçdışı dünyalarını anlamalarına yardımcı olmayı ilke edinmişken, anna freud, bireylere bu içsel güçleri kontrol etmeyi öğretmenin mümkün olduğunu söyler. bu düşüncesini, dorothy burlingham adlı yakın arkadaşının çocukları üzerinde uygulamıştır. kendileri bilmeseler de çocukların yaşadıkları bu deneyim, amerikan halkının içsel zihin dünyasını kontrol etmek için yapılacak devasa toplumsal deneyin çıkış noktası olacaktır.
    daha fazlası için: (bkz: the century of the self)
  • "iyi annelik, vakti geldiğinde çocuklarınızın sizi terk etmesine izin vermektir."
  • bugün doğum günü olan çocuk psikanalizi kurucusudur. görselde babası sigmund freud ile birlikte almanya'nın obersalzberg kentinde.
    babası 65, anna ise sadece 25 yaşında.

    görsel
hesabın var mı? giriş yap