• trial movie veya courtroom drama olarak adlandırılan, dilimize mahkeme filmi olarak çevrilebilecek olan film türünün en iyi örneklerindendir. american bar association ("amerikan barolar birliği" olarak çevrilebilir sanırım) tarafından tüm zamanların en iyi 12 mahkeme filmi arasına seçilmiştir. yine american film institute (afi) tarafından 2008 yılında yapılan "10 türde en iyi 10 film" arasına seçilmiştir. oscar dahil birçok ödüle aday gösterilmiş, oscar kazanamasa da başta james stewart olmak üzere birçok ödül kazanmıştır.

    film gerçek bir olaya dayanmaktadır. michigan supreme court (temyiz mahkemesi) yargıcı john d. voelker'ın robert traver takma ismi ile yazdığı, 1958 yılında yayınlanan anatomy of a murder isimli romandan wendell mayes tarafından senaryolaştırılmıştır. roman 1952 senesinde gerçekleşen ve kendisinin de savunma avukatı olarak yer aldığı bir cinayet davasını konu almaktadır.

    filmin uzunluğu 155 dakikadır. (yani 2,5 saat) ve son 1.5 saati sadece mahkemede geçmektedir. genel olarak bakıldığında gerçek bir olayı anlatması sebebiyle amerikan yargı sistemini eleştiren bir hikayedir.
    --- spoiler ---
    özet olarak iyi bir avukatınız varsa cinayet bile işleseniz bu işin içinden sıyrılabilirsiniz gibi bir okuma yapılabilir. çünkü filmin sonunda teğmen manion'un kendisini kurtaran avukatının ücretini ödemeden hem de mahkemede kendisini savunma için kullandığı sözleri içeren dalga geçen bir mesaj bırakarak kaçması belki de cinayeti bilerek işlediğinin bir göstergesi olarak alınabilir.
    --- spoiler ---

    oyuncular james stewart (savunma avukatı, paul biegler), lee remick (cinayeti işleyen teğmenin karısı, laura manion), ben gazzara (cinayeti işleyen teğmen frederic manion), arthur o'connell (biegley'in yardımcısı, yaşlı alkolik yargıç), george c scott (büyük şehirden gelmiş savcı yardımcısı), eve arden (biegley'in sekreteri), kathryn grant (öldürülen bar sahibinin kızı)
  • evet, oturun.

    filmin gizemini çözmek için elimizde aslında yeterince kanıt mevcut.

    --- spoiler ---

    iddiam şu yönde: cinayeti oteldeki garson, teğmen ve karısı planlıyor. bu senaryoda kalan tek bir boşluk var, kadının darp edilmesi. bu da çok büyük bir boşluk sayılmaz. şimdi detaylandıralım.

    ben gazzara'nın canlandırdığı teğmenin mahkemede gözlerini kısarak kasıntı bir role bürünmesi izleyicilerin dikkatini çekmiştir. bunu ben rolünü iyi oynamak isteyen ve bu fazla isteğinden dolayı batıran bir aktörün tavırları gibi ele aldım ilkin. duygu dolu bir mizansen yaratmak için bu kadar kör göze parmak rolü bu adam hadi oynamış, yönetmen neden "senin yapacağın rolü sikerim" dememiş? diye düşündüm. sonra filmin gizemine dair çözümün ilk göstergesinin tam da bu olduğunu anladım. ben gazzara filmde kötü rol yapan bir teğmen rolünde yani babaerenler. teğmen neden rol yapıyor? niye gözlerini kısıp duygu dolu bir mizansen yaratıyor? çünkü olay planlı bir cinayet. şimdi diğer detaylara geçelim.

    garsonun gergin olduğunu görüyoruz hep. adam konuşmak istemiyor. kısa kesiyor. özetle, herif baştan sona kadar konu hakkında konuşmaktan aşırı derecede rahatsız olduğunu ayan beyan ortaya koyuyor. sanki olayın deşilmesini istemiyor. elimizdeki diğer bulgular ise maktulün nişancı olması ve barın arkasında üç ayrı yerde gizli silah bölmesi bulunması. garsonun işbirlikçiliği burada devreye giriyor. garson, maktul tarafından mutlaka gelmesi beklenen teğmenin gelişini haber vermek üzere yolu gören pencerenin kenarına gönderiliyor. teğmenin geldiğini görüyor ama söylemiyor. böylece teğmen içeri bir anda dalıp sağlam nişancı olan maktulün hamle yapmasına fırsat vermeden herifi avlıyor.

    filmde teğmenin karısı olacak orospuya gelelim şimdi de. ne olmuştu? kadın tek başına bara gidiyor, oldukça tahrik edici bir elbise var üzerinde ve maktulle tilt oynuyorlar. bu oyun sırasında kadının kalçasını falan elemana yapıştırdığını, çıplak ayakla takıldığını öğreniyoruz. kadının yapmaya çalıştığı şey maktulü kendine çekmek ve herife bu gece "vereceği" ümidini aşılamak. başarılı oluyor. arabaya atlıyorlar ve gençlerin sikişmek için gittikleri sapa bir yere gidiyorlar. köpeği dışarı bırakıyor kadın. böylece sana vereceğim gibi bir mesajı açıkça ortaya koymuş oluyor. ancak sonra kadın iyi yürekli maktul ona karşı tam hamle yaptığı anda çığlığı basıyor ve herif de ambale oluyor amına koyim. ne oluyor lan diye panikliyor ve "teğmen beni siker, kaçayım, buradan" manevrasıyla bara dönüyor. garsona pencereden yola bak, teğmeni görürsen bana söyle diye tembih edip pürdikkat beklemeye koyuluyor.

    garson kadının iç çamaşırını yırttıktan sonra altı-yedi yıldır çalıştığı otelin nerede olduğunu bildiği çamaşırhanesine atıyor. plana maktulün kızı da dâhil. bunu nereden anlıyoruz? babasıyla ilgili hiçbir kötü düşüncesi olmayan biri olduğunu ortaya koyuyor kız. ancak gerek avukatın onunla konuşmalarında, gerekse mahkemede henüz ölmüş babasıyla ilgili konuşurken en ufak bir duygulanım yaşamıyor. babası öldürülmüş karının ama karıda tık yok amına koyim. burada avukatın anlattığı kurbağa yakalama detayı önem kazanıyor. teğmen, onun orospu karısı, garson ve maktulün kızı bizim avukatımızı işte o anlattığı gibi tuzağa çekmeyi başarıyorlar. avukat ise safça peşine düşüyor tuzağın ve sonunda kapan üzerine kapanıyor: maktulün kızının elinde yırtık iç çamaşırıyla tanık kürsüsüne çıkması.

    neden böyle bir boka bulaşıyorlar? herif ölsün, otel ve bar kıza kalsın diye. garsonla kız arasında bir anlaşma bu. muhtemelen sevgili bu ikisi. bunun için teğmene para öneriyorlar muhtemelen. adam salındıktan sonra yaşadığı yeri terk ediyor çünkü. arkasında da kibarca "böyle sikerler," türünden bir not bırakarak. teğmen işini bitirdi ve kayıplara karıştı. herkes payını aldı. mevzu budur.

    diğer destekleyici detaylar: teğmenin hapishane arkadaşının tanık kürsüsüne çağrılması. herif orada doğruyu söylüyor aslında. avukatı kandırdım, mahkemeyi kandırdım, ben çıkacağım buradan diyor teğmen koğuş arkadaşına ve herif de bunu mahkemede söylüyor. burada adamın tanık kürsüsüne çıkmadan önceki tavırlarına dikkat etmelisiniz, son derece lakayt bir havası var mahkûmun. çok da sikinde değil, yalan söylemek ona hiçbir şey kazandırmayacak. zaten patavatsız bir adam olduğunu, ağzına ilk gelen şey ne ise onu doğrudan söylediği koğuşta teğmenle yaptığı kavgadan da biliyoruz. herifin karısıyla ilgili ileri geri konuşuyor. "kıskanç" teğmenimiz ise, sanki karısı için adam öldürecek kadar gözü dönen o değilmişçesine herifi şöyle biraz tartaklamakla yetiniyor. evet, orada tanık doğruyu söylüyor. teğmen ne yapıyor? yine korkunç bir oyunculukla "yalan" diye çığırıyor, gözleri dolmuş, delirmiş gibi yapıyor. sonra hemen sakinleşiyor ama o kör göze parmak rolünü bakışlarıyla sürdürüyor. ha ha ha. az orospu çocuğu değil şu bizim teğmen.

    diğer bir detay ise kadınla teğmen arasındaki soğukluğun özellikle vurgulanması. teğmenin sigarasını yakmak istiyor kadın ama teğmen kendi sigarasını kendi yakıyor. bu kadına "cıvımayalım, iş üstündeyiz," türünden bir mesaj olarak düşünülebilir. ilerleyen sahnede kadın tanık kürsüsünden indiğinde ise bu ikili jürinin görebileceği bir anda son derece duygulu bir biçimde birbirlerine sarılıyorlar. bizim karı tam bir şımarık aslında. bu nedenle teğmen karının bir saçmalık yapmasından korkuyor, mesafeli davranıyor ama orada planlanmış bir şekilde sarılıyorlar. karının sağlam kazık olmadığını avukatla konuşmalarındaki cıvıklıktan da anlıyoruz. fazla rahat, hiçbir şey olmamış gibi takılıyor bu kadın ve kendisi kısa süre önce tecavüze uğramış biri sözde. hem teğmenin, hem kadının ve hem de garsonun tanık kürsüsündeki tavırları da iddiamızı destekler nitelikte. hepsi bunalıyor, hata yapmaktan aşırı korkarak geriliyorlar. maktulün kızı ise birkaç kere göründüğü sahnelerin hepsinde bütünüyle duygusuz bir ifadeyle, âdeta transtaymış gibi konuşuyor. gözlerini kırpmıyor örneğin. sabit bir noktaya bakarak konuşuyor.

    evet, mevzu budur ve yönetmen doğru yerdeki diyaloglarla da destekleyerek doğrudan amerika'daki jüri sistemini eleştirmektedir. sistemdeki açığı göstermek istemektedir ve göstermiştir. böyle bir cinayet işleyip serbest kalma imkânı sunuyor bu sistem demiştir. ve gerçekten harika bir film yapmıştır. tebrikler otto, adamsın abi.
    --- spoiler ---
  • 1959 yılı mahsulu sıkıcı olmamayı başarabilen mahkeme filmi. yönetmeni otto preminger. başrollerde james stewart, lee remick, john cassavetes oyuncusu olarak bildiğimiz (ya da bildiğim) ben gazzara ve hep patton ve sonrası döneminden hatırladığımız 32 yaşında gencecik george c scott var.

    sözün özü oyuncular birinci sınıf, hikaye zamanın bestsellerından senaryolaştırılmış, yönetmen kaliteli, zaten ortaya kötü bir iş çıkması beklenemezdi. çıkmamış da. filmin ana fikri ise bence şu; eğer avukatınız iyi ise, en ağır suçtan en sağlam deliller ile yargılanıyor olsanız bile, amerikan hukuk sisteminde kurtulma şansınız var.

    film ile ilgili enterasan bir not, james stewartın babası filmden o kadar rahatsız olmuş ki, kendi yerel gazetesinde insanları filmi seyretmemeye çağıran ilanlar yayımlamış...
  • duke ellington bu filmin müziklerini yaptığı gibi aldığı kısa bir rol ile aktörlükteki yeteneksizliğini de gözler önüne sermiştir.. ve fakat film bu zat-ı muhterem sayesinde nice erken dönem cazseverin gönlünü çelmektedir her daim.. tabii bir de emekli general james stewart'ın en serin* haliyle çaldığı o cazzy notalar var.. insanın 50's amerikasında siyah beyaz cazır cuzur bir hayat süresi geliyor..
  • isminden ve james stewart etkeninden dolayı kanıtlardan cinayetin çözüldüğü bir dedektif filmi beklerken (yahut rope gibi bir şey) mahkeme filmi çıkan ama nam-ı diğer genç patton ile stewart'ın atışmaları ve hâkim'in de tontonluğu ile seyir zevki yukarıda olan bir yapımdı bu. 12 angry men ile ardarda izlenebilir, ikisinin de unutulmaz olmalarının yanı sıra enteresan bir şekilde birbirlerini tamamlıyor da gözükürler (anatomy of a murder'da jüri sahnesi ne kadar kısaysa ve hatta yoksa 12 angry men tamamen jüri içinde geçtiği için voltranvari bir şey oluyor)

    --- spoiler ---

    - soru ve cevap geri alındığında akıllardan da silinmiş mi sayılacak?
    vb. göndermeleri de hoştu.

    --- spoiler ---
  • çok gerçekçi ve bu nedenle dönemi için çok cüretkar bir film. aslında bugün için bile öyle sayılabilir. üstelik sağlam bir adalet sistemi eleştirisi. mahkeme filmleri konusunda witness for the prosecution ile yarışabilir. ama ikisinin plot'u çok farklı. sanırım sorguladığı temel değerler açısından 12 angry men ile aynı kulvara koymak daha mantıklı.

    oyuncular açısından tam yıldız geçidi (ben gazzara, lee remick, georg c. scott) ama james stewart kesinlikle karakterin yaşadığı dönüşümleri aktarırken oyunculuk dersi veriyor.

    film, bir askerin karısına tecavüz edilmesinin ardından ona tecavüz edeni öldürmesi üzerine kurulu. muhafazakar bir amerikan kasabasındayız, don lafını duyunca utanan bir hakim ve jürimiz var, askerin avukatı sıradan ve tecrübesiz bir taşra avukatı üstelik akşamları piyanosuyla müzik yapıp alkolik kankasıyla takılmaktan ve gündüzleri de balık tutmaktan hoşlanan tembelliği sanat haline getirmiş biri, tecavüz kurbanı ortam için fazlasıyla hafifmeşrep kaçan ve bu nedenle tecavüz iddiaları dahi çürütülmeye çalışılan güzel ve seksi bir kadın, maktul ise bir yandan kore'de savaşmış bir kahraman öte yandan kahramanlığı ve madalyaları savcı tarafından öldürmeye aşina olmakla eş tutuluyor. tüm karakterler çok katmanlı, hiç biri en başta yapıştırdığımız şablonların içine sığmıyor çünkü başa dönersek film çok gerçekçi, yani siyah beyaz yok, herkes gri tonlarda. filmde tek bir ideal karakter yok. işin aslı yargılama bile idealize edilebilecek durumda değil.

    --- spoiler ---
    kadın gerçekten tecavüze uğradı mı? kocası gerçekten cinnet geçirip mi öldürdü yoksa aklı başındayken soğukkanlılıkla mı öldürdü? film kesin cevapları vermiyor (tabi büyük ihtimalle final yüzünden gayet taammüden cinayet olduğunu düşünüyoruz) zaten cevapların önemi yok çünkü önemli olan adalet sisteminin olayları nasıl sonuçlandırdığı.
    --- spoiler ---

    uzun bir film ama özellikle mahkemedeki çapraz sorgu sahneleri çok zekice yazılıp güzel oynanmış, bu yüzden zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor.

    hamiş:müzikler bizatihi duke ellington tarafından yapılmış ve filmin ana karakterlerinden biri gibi.
  • bir kere eli yüzü epeyce düzgün bir mahkeme filmi. uzun süresine rağmen keyifle ve merakla izleniyor. bunun dışında sanki amerikan adalet sistemini tanıtmak için çekilmiş izlenimi uyandırdı bende. zira davalı ve davacının son konuşmaları hariç mahkemenin bütün safhaları dikkati çekecek şekilde veriliyor.

    -- spoiler ---
    mahkemenin başında jüriye yöneltilen detaylı sorular, tanıkların yemin süreci, mahkemede şerife düşen görevler, filmin sonuna doğru juri sistem üzerine james stewart'ın yardımcısının sözleri vs.

    --- spoiler ---

    dikkat çeken ikinci nokta ise hollyywood meşhur kısıtlayıcılığının bu filmde olmaması. zira bırakın cinselliğin konuşulmasını ima edilmesi bile zorken amerikan sineması'nda bu filmde kadının donu üzerine epeyce bir muhabbet yürüyor.
  • mahkeme filmlerini oldum olası sevmişimdir. sürekli gerilimli bir ortam, meraklı gözler, kelimelerin döküleceği o dudakların kıvrımına ya da bir şeyle oyalanmak isteyen telaşlı parmaklara yapılan yakım çekimler, bazen uzun bir sessizlik, ani çıkışlar, uzun süren tartışmalar, zekice verilmiş cevaplar...

    12 angry men ve witness for the prosecution'un hissettirdiğine benzer bir etki bırakan bu film 2,5 saat boyunca sizi filmin içine hapsediyor, içten içe de o hapislik hiç bitmesin istiyorsunuz. bu kelimeyi özellikle kullandım. çünkü kendinizi bazen mahkemeyi yöneten bir yargıç gibi, bazen kararı verecek jüri üyelerinden biri gibi, bazen sanık gibi, bazen sanığı köşeye sıkıştıran savcılık makamı gibi, bazen de sanığı ölesiye savunan avukat gibi hissedebiliyorsunuz ve sürekli olarak farklı bakış açılarıyla "ben olsam bu durumda ne yapardım?" sorusu aklınızdan geçiyor.

    ezcümle tüm oyuncuların göz doldurduğu ama selvi boylu adam caanım james stewart'ın oyunculuğu ile öne çıktığı bu şahane mahkeme filmi kesinlikle seyredilmeli.
  • bir başka james stewart şovu. yalnız adamın filmleri inceden birbirine benziyor onu fark ettim. muhakkak filmin önemli bir bölümü (genelde ikinci kısım) james baba, bir grup insana konuşarak veya onlarla tartışarak şov yapıyor.

    diğer filmlerine nazaran biraz daha sönük geldi ama gene hiç sıkılmadan severek izledim. murder falan diyor ama takılmayın film tamamen mahkeme filmi. filmde diğerleri gibi konu ciddi olsa da inceden mizahi hava her zaman var.

    yalnız koca filmde bir detay beni çok rahatsız etti neden bilmem böyle şeylere takılan biri de değilim ama. jürinin kararını beklerken james baba piyano çalıyor, alkolik avukat dinleniyor ya. kadın orada gelip herkese çay koyuyor. sonra kendi çayını içiyor. biraz daha doldurup onu da içiyor. yav orası çok yapmacık, yani bütçe bu derece mi düşükmüş çay yok orada çok bariz .d evcilik oynar gibi boş çaydanlıktan boş fincana hava boşaltıp içiyor gibi yapıyor ama çok rahatsız edecek kadar sahte

    ayrıca filmde %100 net bir veri yok ama

    --- spoiler ---

    kadın adamla bilerek sevişti, olayı öğrenen kocası kadını dövdü, adamı vurdu..sonra bu hikayeyi yazdılar bence..askerin içeride dövdüğü eleman yalan söylemiyordu bana kalırsa. ayrıca kadın olayı ilk anlatırken çelişkiler vardı (köpek olayı falan)
    --- spoiler ---
  • james stewart'ın yine şahane bir oyunculuk çıkardığı film.

    eski savcı abimizin, avukat olarak savunma yapması, hoş görülü - şeker hakim, eski savcının arkadaşı yeni savcı abi, çakal şehirli savcı george c. scott abi, oynak abla, yakışıklı teğmen, sarhoşluktan çıkan yaşlı yardımcı -ki daha sonra çok filme örnek olmuş bir konu, patronu iplemeyen bir sekreter abla. hepsi güzel karakterler.

    filmin sonu filme sonradan kakılmış gibi duruyor. tek kusuru orası.

    ve tabi ki yine süper bir mahkeme filmi. tabi alışılagelmişin dışında esprili bir james stewart barındıran bir mahkeme. alışılagelmişin dışında olan james stewart'ın esprili oluşu değil, mahkemede böyle bir karakter oluşu tabi ki.

    velhasıl kelam amerigalılar biliyor böyle filmleri çekmeyi.

    + itiraz ediyorum.
    - reddedildi.
hesabın var mı? giriş yap