• işte kültün kültü bir film nasıl oluşurun reçetesi:

    çalinti bir kamerayla çekilmi$tir!
    herzog, gittigi film okulundan çalmi$tir bu kamerayi zamaninda. sonradan suçunu itiraf edip "ama güzel filmler yaptim" ayagina yatmistir, hafifletici sebepler aramistir!

    kamera arkasi ekibi (crew) sadece 8 ki$idir!

    kinski'nin seti terk eylemesi ve bunun üzerine herzog'un emaneti çeki$i, adaleti siki$i olayi $öyledir:

    herzog der ki: "silahi çektim, onu tehdit ettim ve silahi kafama dayadim. gözümü karartmi$tim, allahima vuracaktim kendimi."

    kinski der ki: "silahi çekti, bana dogrulttu ve kararli bir $ekilde tehdit etti." (herzog bunu reddemistir)

    ki zaten tabanca su tabancasidir*

    klaus kinski çekimlerin en sorunlu, kavgali günlerinden birinde dellenir. resmen kafayi siyirir ve winchester tüfegiyle çadirlardan birine ate$ etmeye ba$lar. olay bir figüranin parmaginin uçurulmasiyla atlatilir!

    çekimler bittiginde negatifler ta$ima $irketinin ihmali sonucu birkaç hafta kaybolmu$, bunun üzerine werner herzog tabancasiyla* defalarca intihara kalkmi$tir.

    filmin basinda hikayenin ke$i$ carvajal'in günlüklerinden derlendigi söylense de, werner herzog bir demecinde bunun filme inandiricilik katma amaçli bir kolpacilik örnegi oldugunu piskin piskin itiraf etmistir!

    aguirre: that man is a head taller than me. that may change.
  • film. werner herzog** ile klaus kinski'nin** ilk bulusmasi.
    (bkz: this is the beginning of a beautiful friendship)

    kinski:

    “aguirre’nin sakat olması gerektiğini söylüyorum herzog’a, çünkü aguirre’nin kudreti dış görünüşü ile ilgili olmamalı. kambur olmalıyım. sağ kolum sol kolumdan uzun olmalı; sol kolum öyle kısa kalmalı ki, (biliyorsunuz, solağım ben) kılıcı göğsümün sağında taşımak zorunda kalayım, kalça hizasında değil. (…) sakat olmalıyım, öyle istiyorum çünkü. (…) güzel olmak istersem, güzel olurum, aynı şey. çirkin. güçlü. zayıf. kısa veya uzun. ihtiyar veya genç. olurum, ne zaman istersem. (…) bugün sakat olmak istiyorum; bugün, derhal, hemen, şimdi.

    “orman giderek yaklaşıyor, duyuyorum, hayvanlar, bitkiler –bunca zamandır gizlice izliyorlardı bizi. ömrümde ilk kez, geçmişten arınmış haldeyim. şimdiki zaman çökmüş üstüme, öyle ağır, geçmişi bütünüyle örtmüş. hürüm, biliyorum, tam anlamıyla hür. kafesten kurtulmuş kuşum ben, uçup gitmiş. evrene karışıyorum.

    “uzak durmaya çalıştıkça ben, herzog boka üşüşen sinek gibi, boyuna peşimde. varlığını düşünmek bile midemi bulandırıyor. yaklaştığını görürsem bağırıyorum: dur! bağırıyorum: leş gibi kokuyorsun, iğrenç herif! saçmalıklarını işitmek istemiyorum! katlanamıyorum sana! (…) timsahlara yem yapmalı onu! bir anakonda, dolanıp boynuna, yavaş yavaş boğmalı! zehirli bir örümcek sokmalı, ciğerlerini felç etmeli! zehirli bir yılan ısırmalı, beynini şişirip patlatmalı! bir jaguarın pençesi boydan boya yarsa gırtlağını, hayır, istemem bunu –hafif kalır! ateş karıncaları gözlerine işemeli, o sinsi, yalancı gözlerine; sonra da taşaklarını kemirmeli, barsaklarına kadar, yiyip bitirmeli! vebaya tutulmalı! frengiye! sıtmaya! sarı hummaya! cüzama!”

    * * *

    herzog:

    “birden kalktı, büyük ciddiyetle eşyasını toplamaya koyuldu, hepsini teknelerden birine yükledi. anladık ki, amazon kıyısındaki mutlu kampımızı terk etmeye kararlıdır. daha önce de böyle davrandığı, belki otuz, kırk, elli kez sözleşmeyi yırtıp attığı, duraksamadan köprüyü yaktığı biliniyordu. bu gidişin dönüşü olmayacaktı. son derece sakin bir tavırla yanına gittim. (yeri gelmişken söyleyeyim, silahsızdım; duyduğunuz hikayeyi sonradan kendisi uydurdu.)

    “gidemezsin”, dedim, “gidemezsin. bu film, kişiliğimizden, duygularımızdan, her şeyden daha önemli. böyle olmaz. gidemezsin.”

    “pekala da giderim”, dedi. işte o vakit: “tüfeğim var”, dedim, “kafanda sekiz mermiyle fazla uzağa gidemezsin. dokuzuncuyu da kendime sıkarım.” şaka etmediğimi anlamayacak kadar kalın kafalı biri değildi.

    “deli gibi bağırmaya başladı: “imdat! polis! yetişin!” nafile; yağmur ormanının ortasında, en yakın karakol ile aramızda beş yüz kilometre. sonradan gazetelerde asılsız haberler çıktı; efendim, o günden sonra elimde -dolu- tüfekle dolaşmışım falan... tabii ki doğru değil. nedir, hadiseden sonra hayli uysallaştı; ses çıkarmadan, disiplinle çalıştı. böylelikle, iblis terbiye edilmiş, kalıba sokulmuş oldu; delilik kadraj dışına taşmadı. filmin muhteşem finalini, kinski’nin ödlekliğine ve sezgisine borçluyuz – teşekkür ederim.”

    (bkz: mein liebster feind klaus kinski)
  • hiç şüphe yok ki, görülebilecek en görkemli açılış sahnelerinden birine, belki de en iyisine sahiptir. kapanış sahnesi de ayrı bir olaydır, fenomendir. zaten bütün film görsellik ve klaus kinski'nin sırtında yükselmektedir. diyaloglar spontane, doğaçlama attırılmıştır.

    2001* ve apocalypse now benzeri bir bilinmeyene doğru arayış hikayesidir aguirre. bu arayışta, çoğu zaman insanlık tarihinin dönemeçlerini belirlemiş olan kişisel hırslara dikkat çekilir. insani zaaflar vurgulanır. aguirre'in kendisine karşıt fikirli herkesi gırtlaklaması ve buna başkaldıran ilk ve tek kişinin bir at olması (bildiğin at) oldukça etkileyicidir.

    klaus kinski, ayakta bir türlü dik durmayan, götü başı sürekli ayrı yönlere kaykılan aguirre yorumu ile adeta otorite insanının kaypak, deforme karakterini betimlemiştir.
  • aguirre karakterinin bana biraz hitler'i hatirlattigi film..

    --- spoiler ---
    soyle ki, kendisi de giderek zivanadan cikar bir halde diktatoryasini kurar.. adamlarini yavas yavas kaybeder, giderek yalniz kalir.. ve filmin sonunda kiziyla evlenerek "saf bir irk" meydana getirecegini soyler.. yani "diktatorluk", "saf irk", "savaskanlik"... hepsi hitlerden kalma soylemler..
    --- spoiler ---
  • film zuper ona denilecek bir söz yok. lakin filmi izlerken olay aha lan poe'nun adını hatırlayamadığım bir kısa hikayesine ne kadar benziyor diye düşündüm. sonradan düştü evet benzer bir hikaye var ama eldorado'nun peşinden gidilmiyordu yanlış hatırlamıyorsam orda (hoş nihayetinde eldorado bir mittir, aşağı yukarı aynı amaçla yola çıktıkları söylenebilir). ama batıya, bilinmeyene doğru nehir yoluyla gidilen yerlilerle benzer ilişkilerin yaşandığı benzer bir hikayeydi bu. e tabi bir de eldorado şiiri var poe'nun. acaba diye düşündüm yönetmenden araklama boyutunda bir ödün çalma vakası gerçekleşmiş olabilir mi diye? sonra da amaan sana mı kaldı yaz sözlüğe kurtul bu sıkıntıdan dedim. işte burdayım.
  • lope de aguirre'nin yaninda bulunan rahibin gunlugunde yazanlardan yola cikilarak yapilmis bir film. daha dogrusu basyapit. gunlukten kimi kesitler de dis ses araciligiyla izleyiciye sunulur:
    "cok hasta olan murettabat ilac zannederek murekkebimi ictigi icin gunlugumu burada bitirmek zorundayim."
  • delilik konusunda izlediğim en iyi şeydi
  • 1972 yapımı klaus kinski'nin süper performans gösterdiği, yönetmen werner herzog'un bence başyapıtı.

    konusuysa; 16. yüzyılda bir ispanyol keşif grubunun, efsanevi, altın kent el dorado'yu bulma hevesiyle amazon ormanlarına girmeleri ve bu gruptan öncü grup olarak ayrılan 40 kişilik bir grubun başına gelen olaylardır..

    süper bir filmdir,bayağı gerer adamı.
  • maymun sıçırtan film. öyle ki filmin sonunda aguirre eline aldığı maymunu baya korkutmaktadır.

    http://www.youtube.com/watch?v=6dm9lybzxvi,

    filmin apayrı bir atmosferi olmakla birlikte (adamlar resmen amazonda ilerliyor film falan derken) kostümler de oldukçe gerçekçidir. paslanmış zırhları çok gerçekçi durmaktadır, ve üstlerindeki paçavra gibi giysileri de. aguirre in zırhının içine giydiği mor fistan da apayrı bir şeydir..
  • film listeleri yapma ve oylama sitesi, imdb muadili criticker'da kendisi için şöyle bir yorum gördüğüm ve hakkındaki bu yoruma tam anlamıyla katıldığım film:

    "konusundan ve özetinden çok daha iyi olan filmlerden."
hesabın var mı? giriş yap