• taha akyol'un biraz edebiyat görmüşüyle, nazlı ilicak'ın biraz şiir okumuşunu, engin ardıç ve yılmaz özdil'in tabancalı fotoğraflarını koysan bu "gang-man of edebiyat" ortamina sırıtmaz artık. artniyeti ve bilgisizliği bilgelik olarak göstermeye çalışan akyol letafetini ve ardıç-özdil ferasetini koy koy doldur artik yadırganmaz buralarda. o kadarını miden kaldırmazsa bir iskender pala şıklığı koy, ismet özel havası bas yine sırıtmaz. bu toprak hepsini kaldırır artık.

    mezar taşlarından isim beğen yaz çiz torbaya doldur öyle bir güzel musalla taşı edebiyatı galebe çaldı nihayetinde sitede. robespiyer'den gir kaddafi'den çık, ebu zerr'den gir ihsan eliaçık'tan çık, adina ister köşeyazısı de ister edebiyat blogu dersin, olmadı ister öyküsünü yaz ister romanını karala farketmez. heybende ne varsa, her öğün onu yersin bu mezarlikta artık. has parti'nin edebiyat uyarlamasına dönmüşse ortalık pek farketmez. ama hakan abi, hakan abiii!nin 1.8 milyon dolarlik ihh mavi marmara'sindan yeni tip milliyetçi mütedeyyin "yerli" savanora yapılmasına ve onun edebiyatıyla sokağa meyletmeye insanlık namına "haşaaa" sözüm yok da, ta oradan buraya yol olur'du ve oldu. "olmaz belki" diye düşünmüştük, yanılmışız.

    ilk zamanlar "arkadaş hatırına yaptık"la ve "reklam olsun diye değil de, biz biraz arkadaşlar arası edebiyat yapıyoruz"la izah edildiğinde "eyvallah" dediğimiz bir mahalle arkadaşı sıcaklığımız vardı kabul. izmir hukukla ankara dil tarihin heyheylenmesinden gelen bir asabiyet ortaklığımız, "ne lan bu tabancalı ağır abili çakma beat kuşağı havaları" dememize mani olan bir hicabımız vardı, ona da kabul. "o şiire kazara sansür oldu", "bu yazıya azicik hassasiyet geldi", "şu dergi kapağıni grafikerin gönlü kapadı" laflarına bile kaş göz indirmeden baktık ve "edepli gang bang yapiyorlar" diye güldük arkadaş arasında, görmezden gelir gibi yaptik. vicdansız ve izansız halleri görmezden geldik de "arkadaşmış işte" deyiverdik. ama arkadaş arası'nın da bir mesafesi var, bir olana bitene bak'ma mesafesi var. dibindeki arkadaşın göremediğini gören karşı masada oturan arkadaş var, hani erkek muhabbetinden devamla fisiltiyla "abi o kız seni ..." diyebilen samimi arkadaş var..

    keçi görmemiş edebiyat heveslisi genç okuyucuya tabanca gösterip abdurrahman çelebi raconu kesmek kolay, sürekli küfür yerken "biz aslında konuşuyoruz", "farklı düşünsek de aynı mahallenin çocuğuyuz" diye düşünmek de kolay, detroit'ten geçen downtown train'den palas pandıras rakı içe içe geçtiğini hayalleyip sincan istasyonundayken "biz de beat olduk, kuşak olduk" diye diye iç titremesine sarılmak da kolay. demesen de, öyleymiş gibi yapmak da kolay. ama olmadığıni bildiğin şeyi oluyormuş gibi yapınca, göründüğün şeyle olduğun şey arasındaki mesafeden orana burana kazık girmesi de kolay. sonra mısır, tunus, cezayir bahane "devrimcinin parrrkası" sakızını ha bir de ben çiğneyeyim bahsinden girip menderes'ten devrimci, humeyni'den özgürlükçü halk paradigmalı akyol ılıcak zihniyeti duvarina kendi muhitinde toslamak... işte onu kaldırmak biraz zor.

    zor yani, anliyorum. bu kadar kolay olunca öbür işler bu biraz zor oluyordur. ama ben diyeyim kibritli devrim, sen deyiver "arkandayız murat zelan abi", "ben bunu yarın gece silerim mahmut", "ben de bunu şimdi silerim icabinda" heyecanları, güvercinlere karşı aslanım kargalar gibiyiz koçaklanmaları, kazığı girdiği yerden çıkartmıyor. güvercini, kargayı geçtim hem konuşup hem pisleyen sığırcıkları kaçırmıyor. bir gün bir gazetedeki köşe yazısından, öbür gün bir dergiden, beri gün buralardan dayak yiye yiye, özür dileye dileye, sineye çeke çeke de ne afili, ne filinta olunmuyor.

    neyse, diyeceğim odur ki illa olacak, illa afili racon böyle kesilir derseniz, hassasiyete, manevi değerlere, hisli müselman menzillerine gidip gelmeye diyecek şey yok, sizin arkadaşlığınız bozulmasın eyvallah devam edin. biz en fazla "bizim parka da amma parkaymış haa" diye güler geçeriz. ama olmadığınız şeyi olmuş gibi yapmayınız, kimlerle filinta olduğunuza, nerelerde afili durduğunuza, kibritle oynayıp hangi ocaklarda nasıl ateşler yaktığınıza dikkat ediniz. yoksa devrimci dediğin zaten çıkar gelir, gangabanga malzeme olmasın diye parkasını, kibritini, tüfengini, saçının kırmızı tokasını savunur, alır gider, yazdiğini silmez, sileceğini yazmaz icabında.
    kuyulardan cesetlerin çıktığı, herkesin sus pus olduğu memlekette iki parkanın sözü mü olur civanım. canınız sağolsun.
  • yanlis basliga yaziyorum belki ama tam yarim saattir ariyorum dusuncelerimi yazmak icin uygun basligi.. siktir ettim artik dogruyu yanlisi direkt yazicam..

    lisede bi edebiyat hocam vardi, ayse hoca.. cok tatli kadin selamlar kendisine.. iyi bi kadindi gercekten.. 40li yaslarinda bi kizi olan, kizinin benim okudugum liseye girebilmesi icin dershane parasini karsilamasi gereken bi kadindi.. burdaki muthis ironiyi gorebilen kac kisiyiz bi ses verin bizkackisiyiz.com ?

    o zamanlar ben kiyotoyu okumustum hic unutmuyorum.. elimde kiyoto, ders hazirlik edebiyat yas 14 bile degil, kucuk iskenderin ne kadar tirt oldugunu anlatmaya calisirken ayse hoca kizmisti bana "dersi kaynatmanin pesindesin sen" demisti ve bulbullu gullu o divan edebiyatina geri donmustu.. asla sevemedim divan edebiyatini.. hayatta asik oldugumdan emin oldugum tek sey patavatsizlik benim.. nasil basmakalip imgeleri seveyim? nasil merdivenler siirini ezberleten bi pessimist sistemde edebiyatci olayim ben ?

    sonra yillar yillari kovaladi.. ne divan edebiyatini bilirim, ne teorik turk edebiyatini, asiklardan haz etmem, karagozle hacivata gulmem.. belki de benim bilgisizligim, benim anlayis yoksunlugum bilemiyorum..

    benim dogdugum yillarda, edebiyat denen olgu ancak sarki sozu olarak kabul gorur olmustu.. bi murathan mungan vardi meshur olan, bi yilmaz odabasi anlasilmamaktan yakinan, bi de kasgarli mahmut lise zorunlu dersi..

    sonralari yillar gecti.. turkiyede sosyolojik olarak o kadar genc adam ayni anda ayni topraklarda bulunuyodu ki, kiz tavlayip uremekten is bulmaya kadar hayatin her alaninda gencler icin paso bi rekabet olusmaya basladi..

    su meshur 80 donemini yasayan maksimum 50 milyon insan vardiysa, o sayi 2ye hatta gayri resmi 3e katlanmisti nerdeyse.. gencler birbirinin rakibiydi.. duyulmamisi duymak, bilinmeyen sarkilari begenmek bi zorunluluk olmustu..

    o kadar cok siradan vardi ki, prototip ve stereotiplerin hic sansi yoktu alternatife..

    herkesin alternatif olmaya calistigi turkiyede, misal fatih erdemci cikti.. sucum degil dedi.. benim icin nice edebi eserden guzeldir sozleri.. o kadar basit ve o kadar net.. " itirazim var yalnizlik hakkim degil " diyodu adam bi kere.. hayatimin, hayatimizin ozetiydi.. hepimiz sevilmeyi sevmeyi bekleyen, pretty womanlarla orospunun bodyguardlarla hayvani korumalarin bile delice asik oldugu/olundugu filmleri izleyerek buyumustuk yani recep.. baska turlusunu beklemek bizim donemden olmamak demek olurdu..

    sonra cat facebook geldi.. internet odtunun deney lab.larindan cikip yatak odamiza hatta tuvaletimize girdi.. wifi siz bi yasam, proteinsiz aclik odemleri olusan bi afrikali cocuk huznu demekti bizim icin..

    ulkenin en ileri gelen kose yazarlarindan biri bile, uslubuyla dikkat cekmeye basladi iceriginden cok.. kizlar sadece, yalniz bir opera erkekler sadece ben sana mecburum bilir oldular.. oysa kimdi murathan mungan? orhan pamuk sadece kemal ile fusunun askindan mi ibaretti? yoksa orda bi semtin tarihi, bi dunya vatandasi mi yatiyodu ?

    butun bu rekabet ortaminda, aynen yilmaz ozdil gibi olduk hepimiz, begendigimiz siirleri yazarlari sarkilari "resme uydurmak" icin begenir olduk.. misal, ben orhan babayi cok severim, ne zaman kendimi guvensiz hissetsem gurbet ellerde zeki murenin o tonton halini dusunurum, benim icin kolsuz agoptan baska doktor yoktur ben dahil..

    karsimizdaki adamlari kadinlari, ardarada soledigimiz isimlerle, sarkilarla etkilemeye calistik.. gencler cogalinca alternatifler de cogaldi.. kimsenin vakti yoktu artik bi yazarin tum eserlerini okumaya, onu icsellestirmeye.. gugila bi "murat mentes aforizma" yazdin mi. zaten cikiyodu her sey ortaya.. hatta sonralari noldu biliyo musunuz . gugil biz yazmadan bile artik kendisi bizim aramak istedigimiz seylere karar verdi..

    evet murat " hayat, tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu."

    butun kavramlar karisti.. ogretmenler sorulari dershane hocalarina postalamaya basladilar, gencler aski birakip fuckbuddy oldular, kitaplar "ozet pdf" haline geldi, isimler sozlerin onune gecti, dinlenilmeyen sarkilar kuul durma telasina yenildi, yalan hepimizin gercegi oldu..

    bu sosyolojik patolojiyi farkedebilen nadir insanlar kactilar ulkeden.. ya asosyal oldular duyargasina dokunulmus sumuklu bocek gibi iclerine cekildiler ve izlediler olani biteni anlatilmaz bi tiksintiyle, ya da ulkeyi terkettiler geri donulmezcesine.. simdi delicesine donmek istesem bile, sonbahar sesi cokmus ustume, sevincim buruk yine.. evet guz gulleri.. cok severim..

    yurtdisina kapagi atanlar, uzak iliski ozlemek basliklarinda aglarlar, birakin aglasinlar birakin yazsinlar.. ama asla donmezler.. donmezler zira, ikiyuzlulugun ve gostermelik yasamanin tc kimlik numarasindan daha gecerli oldugu o topraklarda, insan yasamiyo aslinda.. yasarmis gibi yapiyo..

    hayatimda kimseyle edebiyat ya da muzik konusmadim 20imden sonra.. cunku ya karsimdakinin manitasi dertliydi, ya parasi yoktu, ya da sirf bana hava atmak icin, benim saatlerimi verdigim, omrume imzasini atmis olan yazarlarin kitaplarin sirf adini gecirebilmek icin konusacakti onlardan.. izin vermedim.. amdaki bekaretten cok daha muhimdir gozumde..

    asla, ah muhsin unlu sevdigimi solemedim karsimdakine.. zira cihangirde yasama planlari kuran. coooook gormus gecirmis, benim lugatimda orospu sizin dilde "ozgur" kizlarin hepsi zaten ya murat hayranidir ya muhsin..

    secilmis seckin ve o kadar elit acilar dustu payima.. arabesk acilari benim gibi kariyerli birinin yasamasi dusunulemezdi zira..

    post modern zamanlar, tarihin basmakalipligina o kadar yenildi ki, sonunda herkes surrealist olmaya karar verdi, gercekler can sikici diye..

    kimsenin tek bi yalana tahammulu kalmadi aslinda da, napicaksin iste am got meme derdine herkesin dilinde bi askim, bi seni seviyorum..

    kimse mesela, mientras duermesi sevmedi, herkes reci bildi.. cunku populizm efendi boyle buyurmustu..

    butun her sey zamana yeniliyodu! basta alternatif ve aza hitap eden, bunun prim yapmasiyla mehsur olup cizgisini bozuyodu..

    zaman aynen, onlayn film izleme sitelerinde belli bi zamani dolduran linkler gibi, benim sevdigim butun alternatifleri, butun siirlerimi bir bir yutuyordu..

    afilli filintalar da istisna olamadi iste.. simdi, benim ustune saatlerce dusundugum, facebookta asla paylasmaya kiyamacagim sozler, yazarlar piyasa orospusu olmus.. twitter fenomenleri agzina sakiz olmus..

    bi umit besen nikah masasi orospulugu vardir bilir misiniz ? herkes sever o sarkiyi, herkes ayni aciyi ceker manitasi evlenince ama, ne hikmetse herkesin "o aski cok baskaydi abi"dir..

    he iste.. afilli filintalar da ortama uydu.. cihangir piclerinin, sosyal medya pezevenklerinin elinde oyuncak oldu.. zaytungun reklamini alir oldu..

    sorun ne biliyo musunuz, kimse ustune alinmiyo artik hakaretleri.. kimse, kisisel almiyo hic bi seyi.. herkes anonim ve bi o kadar umumi yasiyo artik..

    lisedeyken sevdigim sairlerin siirlerini yazdigim bi defterim vardi.. 5 ortali matematik defterimden sonra, hayatimda doldurdugum en kalin defterdi.. icinde zarifoglundan tut, ajda pekkanin oyalama beni sarkisinin sozlerine kadar, cigdem talu siirlerinden gir, turgut uyar misralarina kadar butun sevdigim beni etkilemis seyler yaziliydi.. ve tabii ki onlardan etkilenen ben ve siirlerim..

    sonra bi gun, kardesimin elinde cemal sureya gordum..kendisinin suclu oldugu bi konu sonrasi ozur dilemek amacli sevgilisine guzel 2 misra bulma telasindaydi.. ona

    "sakın bitti sanma herşeyi,
    sevdiğin kadar sevileceksin"

    misralarini soyledim.. ve sonra defteri cope attim.. olum gibi bisi oldu ama kimse olmedi..

    adini bilmedigim binlerce edebiyat/muzik sitesi acildi, tabletim chp oklarina benzeyen share sekmesinde hepsini bana tek tek sordu, paylasmak ister miyim diye..

    hic bisi paylasmadim..

    kimseyle edebiyat konusmadim.. konusacak bi cevreye sahip olabilmek icin ruhumu mefistoya pekala satardim.. zira, bu derinsizlik bu samimiyetsizlik bu tanistigim herkesin ayni olmasi bi gun kanser yapicak beni biliyorum.. pankreas kanseri.. temiz olum..

    ve evet, tip okumasaydim, millet denen o en adi gizli ozneyi takmiyo olsaydim. sirf en zoru diye tip degil,mulkiye okurdum..

    jasebel kan icinde yatmazdi,
    sehpada pir sultan olmezdi..
  • zaman zaman afili olmayı ukalalıkla, filintalığı maçolukla karıştıran topluluk. sitedeki tüm yazarları kastetmiyorum elbette. (çoğunu tanımıyorum da zaten) bu ekibin/sitenin kurulmasına vesile olan, göz önünde daha çok bulunan emrah serbes, onur ünlü, murat uyurkulak veya murat menteş'de gördüğüm ortak bir ruh hali bu. diğer yazarlara ne kadar sirayet etmiştir bilemem.

    katıldıkları programlarda, verdikleri mülakatlarda yansıttıkları/yansıtmaya çalıştıkları ortak bir duruşu kastediyorum. "biz delikanlıyız" tripleri. "sokaklardan geldik, hayat okulundan mezun olduk, memleketin her halini görerek, yaşayarak büyüdük" halleri. kendilerini, kafalarında yarattıkları, cihangirde mukim, hayatın gerçeklerinden kopuk entelektüel imgelemine alternatif bir yere konumlandırma derdindeler sanki. nuri bilge'nin filmlerini küçümsemelerde, deri ceketleri kuşanıp boynu içeri çekerek verilen pozlarda, lan'lı lun'lu konuşmalarda, maço adamlarla dolu hikayelerinde, ya hiç görünmeyen yahut erkek için ideal kadın şeklinde yaratılmış karton kadın karakterlerde hep bu içi boş delikanlılığın tezahürü var gibi.

    mevzubahis olan ne söyledikleri değil nasıl söyledikleri. kimse kendilerinden politik doğrucu olmalarını beklemiyor amma velakin bir lafın kırk türlü söylenişi var. muhalefet etmenin, ses yükseltmenin, kendi hakkını, mazlumun hakkını savunmanın tek yolu ağzı bozuk bıçkın delikanlı rolü oynamak olmasa gerek.
  • hani olur ya sitede yazanları buradakilerle beraber okuyanlar vardır diye yazıyorum: bir ırkçıyı kendisine ideolojik cephane yapacak kadar aşağılık ogünperver'in hastalıklı entrylerine denk gelirler; kaale bile alamdan devam etsinler. bir ademoğlu düşünün ki hiçbir günahı olmayan bir adamı sokak ortasında infaza yollanmış ve devletin her kademesinde korunmuş bir faşistten, kendi rezil politik görüşüne cephane sağlayarak marksistlere, devrimcilere, işçi hareketlerine sözümona laf soksun ve bunu da birikimliymiş, bilgiliymiş, özgür düşünce sahibiymiş gibi sunsun. sokakta sadece ermeni olduğu için bir adamı vuran tetikçilerin ardına sığınarak siyaset üretmekten kaçınmayan bu anlayışa ne denir siz karar verirsiniz. bence ahmet insel'in kullandığı zihniyet polisi tam oturuyor.
  • ha benim aslanıma.
    sizin kuşaktan muhafazakarlıklarına minare kılıfı, solculuklarına kızıl kumaş bulamayanlar; bir yayınevine danışman olamayan, bir akademide yard doçluk kapamayan, reklamdan para, bardan hatun, kaybedenler kulubü tribinden daha fazla ekmek yiyemeyen dar pantolonlu rock abiler altınoluk'ta yazlık site kurar gibi site açtılardı, aferin... bugünlerde kan kaybediyor. ya ne olacaktı ya? koşun aşağı mahallede abiler kavga ediyor'dan öteye geçebileceğinizi mi sandınız ergen edebiyatından devşirme karamsar dünya bakış açınızla, seçmece cahilliğinizle?

    gezi pırıl pırıl, bu memleketteki eşitliksiz, kendini bir halt sanan her şeyi yıkıyor. herkes biliyor, siz de öğreneceksiniz dünyanın ne kadar ve sizden ne kadar büyük olduğunu "larger than life" adamlar sizi...

    not, edit: "ben uzun süredir afili'de değilim. ayrılalı neredeyse iki sene oldu sanırım" yazdı twitter'da meltem gürle 1 saat önce, adı hala sitede ama. afili adamlar o düzgün kadınları illa kullanacak bir şekil kendilerine yer edinmek için değil mi? çamur.
  • erkek yoğun bir mecra. postmodernizm & neo-muhafazakarlık karması.

    (bkz: afili pipintalar)
  • çocukken kızları oyunlarına almayan bir takım havalı beylerin kısa namlulu yazılarını sergiledikleri selamlık oluşum. uzun menzilli yazılarını daha hedefe yönelik kullanır bu beyler.
  • alternatif dünyaların, alternatif ayağına yatan insanlar tarafından kuşatılıp popülerliğe bandırıldığı, ergen düzeni. bunun en güzel örneğini kaybedenler kulübü'nde görmüştük. aslında her şey daha fazla ün ve daha fazla para için. bari edebiyatımız düzülmese.
  • bir dönem gerekli şans verilmiş site. bu saatten sonra kendileriyle alakamızı kesersek ve bir daha yüzlerine bakmazsak ve hakan albayrak'ın yaptığını asla tasvip etmeyeceğini düşündüğümüz site yazarlarına artık kendilerini orada görmek istemediğimizi söylersek herhalde çok da abartmış olmayız.

    allah'tan hakan albayrak, o güzelim yazısını iki hafta önce yazmış. yazıyı ilk okuduğumda burada yazar olsam muhtemelen bol küfürlü bir entry'le kendimi attırırdım. bunca yılın 6 kasımlarını, yenen dayakları, yapılan eylemleri bu şekilde sıfıra çekmiş birine küfür etmek bana terbiyesizce de gelmiyor doğrusu. bilmem hatırlayan olur mu, geçtiğimiz yıllarda ankara'da bir 6 kasım'da polisler bir öğrenciyi yaka paça bir depoya soktu. daha depoya sokarken elemanın kafasını deponun kapısına vurdular. etraftan insanlar (eylemciler değil, geneli halk) toplanıp tepki gösterdiler, içerde adam öldürüyor diye bağırdılar ve polis çocuğu bıraktı. çocuk içerde kafasına çekiçle vurulduğunu söylüyordu, halk tepki gösmese belki ölecekti. bunu iş olsun diye anlatmıyorum, ajitasyon yapma niyetinde de değilim. o dönem emrah serbes de ankara'da öğrenciydi ve büyük bir ihtimalle o eylemdeydi bundan dolayı anlatıyorum.

    emrah serbes'in, meltem gürle'nin, murat uyurkulak'ın artık bu sitede yazmaması gerektiğini düşünüyorum, artık fotoğraflarını hakan albayrak'ın fotoğrafının yanında -onu meşrulaştırırken- görmek istemiyorum. biz kendilerini kitaplarından, birgün'den takip etmeye devam ederiz. şimdiye kadar yaşadıkları hayat, yazdıkları bunu gerektiriyor. kendilerinden bir kez daha düşünmelerini istemek, kitaplarını okumuş bir okurları olarak hakkımdır.

    bunu açıklamaya gerek var mı bilmiyorum fakat burada yaptığım şey "karşıt görüşlü biriyle nasıl aynı yerde bulunursunuz" serzenişi, şımarıklığı değil. oradaki insanların görüşlerinin farklı olduğunu zaten biliyorduk. fakat hakan albayrak'ın yaptığı artık karşıt görüş beyan etmek de değil. onun yaptığı, iktidarın gücünü de arkasına alarak tarihi yeniden yazma, yapılan onca eylemi görmezden gelme ve kendini okuyan insanlara aktarmaktır. karşıt düşüncelerle aynı mecrada yazı yazmak kişisel bir tercih olabilir fakat tarihi -yalan söyleyerek- iktidarın istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışan, kalemini bu şekilde kullanan birini meşrulaştırmak kişisel tercihlerle açıklanamayacak bir sorumluluğu da beraberinde getirir.
  • yaratmaya çalıştıkları tırt edebi akımı da alıp gittiler galiba. pek yoklar ortalarda.
hesabın var mı? giriş yap