• içinde barındırdığı şarkıların sırasının bile titizlikle oluşturulduğuna inandığım, 1975 çıkışlı queen albümü.

    açılışı death on two legs iledir bu albümün. kitaplardaki önsöze benzetirim, "başlamadan önce birkaç şey belirtmek istiyorum" tadında bir intro'dur. sonra lazing on a sunday afternoon ile asıl açılışını yapar. ilk iki şarkıda freddie mercury'nin kadife sesini duymaya alışmış bünye i'm in love with my car'la irkilir birden; çünkü bir anda tiz ve çatal çatal bir ses vokali devralır: roger taylor. şarkı sonlanır ve tatlı bir melodi duyarsınız, ve arkadan freddie'nin pamuk sesi gelir. you're my best friend'dir dinlediğiniz, bir john deacon bestesidir; bir insanın arkadaşına duyduğu sevgiyi anlamına yakışan bir melodi ve vokalle anlatır. hemen bitiminde gitar akorları çalınmaya başlar kulağınıza, albümün genel sound’undan uzak, huzurlu bir melodidir. “in the year of '39 assembled here the volunteers” sözlerini başka bir sesten duyarsınız bu sefer, brian may sakin sesiyle şarkıyı başka boyutlara taşımaktadır ki sözlerde anlatılan olay da yine başka boyutlar, evren, uzay üzerine kuruludur.

    “bu kadar sakinlik yeter, canlılık lazım.” diye düşünülmüş olacak ki, freddie vokallere geri döner, red special suskunluğunun acısını kendisine göre duru birkaç notayla çıkarır. albümün altıncı parçasına gelmişsinizdir artık ve hem matematiksel olarak, hem de kanımca müzikal açıdan albümün ilk yarısını dinlemişsinizdir.

    ikinci yarı piyano ile başlar, dans müziklerinin akorlarına benzer, renkli bir şarkı başlangıcının sinyallerini alırsınız. şarkının neşesinde kaybolacağınızı düşünürken, tamamen insan sesiyle yapılan efektler başlar. aslında duyduğunuz freddie ve roger’ın sesidir.

    duyduğunuz tatlı melodilerin başlayacak ve şu ana kadar dinlediğiniz bütün şarkıları size unutturacak olan bir fenomene hazırlık olduğunu fark edersiniz. bütün ihtişamıyla the prophet’s song, adı gibi peygamberlerin kutsallğıyla, queen’in asaletiyle gelir. brian’ın gördüğü bir rüyanın etkisinde kalarak yazmış olduğu parça freddie’nin sesiyle can bulur. sonra delay kısımları başlar parçanın, ortamı kaplayan sessizliğin üç kez tekrar edilen haykırışlar, belki de sayıklamalarla yarılmasına şahit olursunuz usulca, hayretle. siz o hayretin etkisiyle şaşırmış bir vaziyette dinlemeye devam ederken bir de bakarsınız ki şarkı bitmiş, devreye bir klasik gitar girmiş. ve siz artık hayatınızın şarkısını bulduğunuzu hissedersiniz.

    freddie mercury ve piyanosu… bu sefer de bir aşk şarkısında karşınızdadır. freddie’nin hayatının aşkı olan mary austin’e ithafen yazdığı parçayı dinlersiniz, büyülenirsiniz, büyülendikçe dinleyesiniz gelir. bu artık bir döngüdür. daha sonraları loml’ı konserlerde brian’ın gitarıyla duymaya başladıkça, the prophet’s song’un sonda barındırdığı akorların aslında love of my life’a ait olduğunu fark edersiniz.

    o şarkıyı dinleyen herkesin düşündüğü tek bir şey vardır belki de: böyle bir aşk olabilir mi?

    iki ağır topun getirdiği müzikal yorgunluğun atılabileceği bir eser devreye girer…good company. brian vokaldedir yine, evliliğin hayatındaki etkilerini, arkadaşlarından nasıl uzaklaştığını anlatır tatlı bir sesle. ama tıpkı seaside rendezvous gibi bunun da bir hazırlık parçası olduğunu ancak şarkı bitince anlarsınız...

    çok sesli bir vokal derinden gelen bir sesle “is this the real life? is this just fantasy?” diye adeta başlayacak olan efsaneyi haber verir usulca. sükunete kapılıp giderken siz, birden ritmik bir piyano melodisi gelir, opera olduğunu anladığınız bir kısım başlar. queen’in birçok şarkısındaki middle eight’lerin bitişi bunda da geçerlidir: okunan son söz uzatılır. hemen arkasından patlayan gitarlar ise birçok hard rock şarkısına taş çıkartır.
    şarkının anlamına bakıldığında, bir hikaye fark edilir: bir çocuk annesine geçmişte yaptığı hatalarla ilgili dert yanar, intihardan bahseder. genele bakıldığında tamamen anlamsızdır aslında, zaten kimi çevreler freddie’nin şarkıyı uyuşturucunu etkisiyle yazdığını iddia eder. (şarkı bu anlamsızlığa rağmen listelerde aylarca 1 numaraya oturup, bir klasik olmuştur artık.)

    her bitiş gibi bu albümün, bu şovun da bitişi gibi bir hüzün, özlem vardır. brian’ın aranjmanlığını yaptığı, ingiltere’nin milli marşı god save the queen albümün son şarkısı olmuştur.
    manidardır böyle bir bitiş. mükemmel bir albümün sonunda damağınızda kalan o tatla zaten diyeceğiniz şey “tanrı queen’i korusun” değil midir?

    edit: resmi marş nedir yahu, milli marş o milli.

    edit 2: imla
  • queen'in anato ile yakaladığı müthiş başarının en önemli özelliği, o dönemin yaygınlaşmış rock müzik anlayışının tamamen dışına çıkıp, insanların şaşkınlıktan donup kalmasına sebep olabilecek türden bir şarkı ile dinleyicinin karşısında belirmesidir, bunu da opera-rock harmanlamasıyla yapmıştır ki daha önceden örneği bulunmayan bir birleşimdi bu.

    freddie mercury her zaman kendini operaya yakın hissetti. belki müzikal yeteneğini en iyi bu şekilde ifade edebileceğini düşünüyordu. tamam, aralarında çok iyileri de olsa sonuçta herkes rock-pop yapıyordu ve açık bir farklılık yoktu. freddie bunu ortadan kaldırdı. o, kendi yeteneklerinin sınırlarını zorlayarak ortaya çıktı, bohemian rhapsody ile, bunu yapması da gerekiyordu, çünkü diğerleriyle olan farkını bir şekilde orataya koymalıydı, hem de bunu müziğin en zor haliyle yaparak, ve yaptı da...

    sonuç ne mi oldu: bohemian rhapsody queen müziğinin herhangi bir kalıba sokulamaz bir hal almasında öncü faktör olup unutulmazlar arasına girdi... ayrıca tüm zamanların en unutulmaz şarkılarından biri olarak da tarihe geçti.
  • queen den 1975 cikisli bir basyapit daha diye nitelendirmek istedigim album.
    death on two legs den baslayarak bohemian rhapsody gibi klasiklesmis bir queen sarkisina ev sahipligi yapan album.
  • queen versiyonu icinde bir brian may klasigi olan asmis sarki the prophets songu barindiran,bir cok rock yildizinin tum zamanlarin en iyi albumu olarak kabul ettigi muhtesem album. blind guardiani da bu vesileyle kinamak istiyorum, hansi'nin freddy mercury hayrani oldugunu biliyoruz,ama bu kadari da biraz abarti olmus diye dusunuyorum.
  • queen in en iyi albümlerindendir. ilk albümlerden sonra yumuşamaış ve kendi tarzını yakalmaya başlamıştır , bu albüm ayrıca queen in patlamasıdır. bu albümden bir sene sonra çıkan a day at the races, serinin devamıdır ve yoğun ilgi görmüştür.
    bohemian rhapsody , love of my life , 39 gibi ünlü şarkılar bu albümdedir. the prophets song malesef gölgede kalıp güme gitmiştir.
  • queen, 1975'te albüm yayınlanmadan önce hayatta kalan son marx olan groucho marx'a mektup yazarak "yeni çıkacak albümümüzün ismi olarak 1935'te çevirdiğiniz a night at the opera'yı düşünüyoruz, sizin için uygun mudur?" diye izin istemiş.

    marx'ın cevabı sesli güldürdü:

    "yeni albümünüze a night at the opera ismini vermek istemenizden mutluluk ve onur duydum. elbette albümün ismini a night at the opera koyabilirsiniz, ancak şartım, bir sonraki albümünüzün ismini, bizim a night at the opera'dan sonraki filmimiz olan "the greatest hits of the rolling stones" koymanız".

    işin daha da komiği, queen, bir sonraki albümlerinin ismini gerçekten de marx kardeşlerin bir sonraki filmi olan 1937 tarihli "a day at the races" koymuşlardır.
  • en sevdiğim queen albümü, kime neyse bundan. ama duygularımı daha fazla saklayamazdım, tamam mı? seviyorum huleayn! tüm dünya bilsin bunu, seviyorum! seviyorum!
  • icinde tüm zamanların en iyi parçası olarak nitelendirilen bohemian rhapsody'yi de barındıran tapılası queen albümü..
  • queen versiyonu kanimca gelmis-gecmis en iyi albumlerden biridir.
  • queeninkini kesin alin. blind guardianinkini gecin (fanlar coktan almistir zaten, bunun disindaki kitlenin de parasini harcadigina degmez) diyecegim budur kisaca.
hesabın var mı? giriş yap