• "bükres'in doğusu" / "12:08 east of bucharest"

    "romanya’da komünist rejim çöktüğünde siz neredeydiniz? corneliu porumboiu’nun hafızanın çarpıklıklarından doğan komediyi işlediği ilk filmi “bükreş’in doğusu”nun kalbinde yatan soru bu. tüm romen halkı için sorunun cevabıysa, kızgın bir kalabalığın diktatör çavuşesku’yu helikoptere bindirip bükreş’ten kovmasını izlemekle meşgul olmaları.

    geçtiğimiz cannes film festivali’nde en iyi ilk filme verilen altın kamera ile ödüllendirilen “bükreş’in doğusu”nda, bu tarihi olaydan 16 yıl sonra romen başkentinin doğusundaki sessiz bir kasabadayız. yerel bir televizyonda tartışma programı hazırlayan aksi sunucu jderescu, devrimin ihtişamını yeniden yaşamak üzere programına davet edecek konuk aramakta. ancak tek bulabildiği, ek iş olarak noel baba kılığına giren emekli bir amca ve maaşının tümünü içki borcuna yatıran bir tarih öğretmeni...

    şehrin meydanında fırtına gibi esip “çavuşesku aşağı” diye bağırdıkları güne geri dönecekler hesapta ama küçük bir sorun var: devrimin kasabalarında gerçekten olup olmadığı meçhul. o kalabalığın çavuşesku’yu “kovmak” için mi yoksa zaten gitmekte olan diktatörün arkasından naralar atmak için mi toplandığından kimse emin değil nitekim. üstelik telefonla programa katılan izleyicilerin işleri kolaylaştırdıkları da pek söylenemez...

    doğu avrupa sinemasının son yıllardaki en önemli örneklerinden olan “bükreş’in doğusu” kanlı canlı karakterleri, saat gibi işleyen senaryosu ve oyuncularının mükemmel komedi zamanlaması ile alabildiğine eğlenceli bir film. ocak 2007'de vizyona girecek olan film, türk izleyicilerle eleştirmenler ödülü kazandığı ii. avrasya film festivali’nden sonra filmekimi 2006’da buluşacak."
  • cok eglenceli bir film bu. ceviride kaybolmayan cinsten bir komedi sozkonusu, oyunculukla gelen bir komedi. bulunmasi zor olan cinsten. o acidan takdirimi kazandi oyuncularin hepsi. bunun disinda, ciddi bir ozelestiri sozkonusu filmde "devrimimizi anladik mi?" seklinde ozetlenebilecek. okulda ogrencilerin en iyi bildigi konu bir devrim, fransiz devrimi. uzerine bir sayfalik kompozisyon yazacak kadar iyi ezberlemisler. canli yayin sahnesinden anlasilacagi uzere, bu insanlarin kendi devrimlerinden anladiklari da tarih derslerinden hatirlayacagimiz "su yil su saatte bu oldu, x y'yi yendi ve tarihe adini altin harflerle yazdi" seklindeki cumlelerden oteye gidememis. onemli bulduklari, canli yayinda cevaplamaya calistiklari "devrim oldu mu, olmadi mi? olduysa saat kacta oldu? kim daha once oradaydi?" gibi sorular. olan sey darbe degil devrimse bile, onu anlamak yerine ezberlemek bu durumda meseleleri. devrimi anlamadiklarini ve getirecegi potansiyel fikirleri uygulayamadiklarini en guzel cinli karaktere davranis bicimlerinden anliyoruz. diktadan kurtulup demokrasiye gectigini iddia eden bir ulke var elimizde, fakat milliyetcilik had safhada hala. avrupa insani ve zenofobi basligi altinda incelenebilir bu konu diyelim ve gecelim bu mevzuyu; ya da yasli piscoci'nin kagittan gemilerine binip gidelim bir yerlere.
  • her şey olup bittikten sonra sokaklara dökülünce devrim mi yapılmış olunuyor gibi bir soru vardır senaryosunda. jderescu ile chen'in canlı yayındaki konuşmaları şahane.
  • ilk uzun metrajını çeken, 33 yaşında bir yönetmen için oldukça iyi yönetilmiş bir film. cannes'da aldığı ödüle şaşırmamak lazım. ilk filmlerde genelde gördüğümüz o farklı kamera açıları, artistik hareketler bu filmde pek yok. sakin bir yönetim var; gücünü mizansenden alan ve bu yolla romanya'da olmuş(!) devrimle ilgili güzel ipuçları veren bir anlatım. gerçi son dönem rumen sinemasında hatta 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile, the death of mr lazarescu gibi örneklerde gördüğümüz bir tarz bu. çok çetrefili olmayan gerçekçi bir anlatım, komiklikten ziyade absürd, trajikomik bir mizah hakim filmlerde. bu filmde de aynısı var işte. zaman zaman işin saçmalığına, koskoca adamların tartıştıkları meselenin önemsizliğine ve onların bunu anlamlandırmasına gülüyorsunuz bazen de insanların yaşadığı şartları görerek düşünüyorsunuz.

    gerçi film; bir yandan gerçekleşmiş bir devrimden bahsediyor, ancak gerçekleşen devrimin gerçekten olup olmadığının sorusunu soruyor ya da olduysa da ne kadar hayırlı olduğunu. zira öğretmenler alkolik, gençler kendi tarihlerini (ottoman empire muhabbeti) bilmiyor, başkalarının tarihlerine biat ediyorlar, yaşam standartlarında peki bir düzelme yok hatta gerileme bile var. ancak insanlar yine de komunizm kötü diyebiliyorlar, demek zorunda kalıyorlar. film biraz da bunun ironisini anlatıyor.
  • uzun metrajli bir film cekmeye heveslenmis ve gencligimi buna adamis yeni yetme bir sinemaci olsaydim, bu filmi tam o zaman seyretmis olsaydim; bu benim filmim olsun isterdim. filmin acemice oldugunu dusunmuyorum, bahis o degil. bu denli gercek, samimi ve sakin bir filmin bu denli etkileyici olmasidir bahis.
  • filmin içerdiği komedi unsurlarının, tüm doğallığı ile romenlerin günlük diyaloglarından alınarak yansıtıldığına inandığım son derece samimi bir filmdi. bir anlamda, şimdiye dek izlediğim en "doğal komedi"lerden biri olduğunu söyleyebilirim. romenlerin günlük hayatlarına dair filmin içerisinde en küçük bir abartma dahi yoktu. kapalı mekanlarda çekilmiş sahneleri izlerken, romanya taşrasında oturduğum evlerin içini gözetliyormuşum gibi geldi. dış çekimlerdeki birbirinin aynı apartman fasatları, eski model arabalar, kırık dökük kent mobilyaları, gri tonlu kent görüntüleri o kadar tanıdıktı ki, eminim romanya'ya birkaç günlük bir gezi yapsanız, sizde de aynı hissi uyandırırdı bu çekimler. benim için filmin bonusu ise, dükkanında binbir çeşit ıvır zıvır satan çinli karakter oldu. romanya'da hangi kente giderseniz gidin, mutlaka bir çin komünü ile karşılaşırsınız. işin belki de en ilginç yanı, çinlilerin romenler'den daha çok "romenleşmiş" olmasıdır.

    ayrıca, televizyondaki tartışma programı sahnesi esnasında, gerek stüdyodaki konukların gerekse telefon ile programa bağlanan izleyicilerin tamamı, birbirleri ile kavga ederken, gerilimi tırmandıracak açıklamalar yaparken bile, hep "sayın bay" sözü ile hitap ederler. romen halkının karakterini enfes yansıtıyordu bu diyaloglar. yine, romanya'ya yolunuz düşerse ve bir süre orada yaşama fırsatınız olursa, insanların birbirleri ile hemen hiç kavga etmediklerine, seslerini bile yükseltmediklerine tanık olabilirsiniz. en ateşli tartışmalarda bile, insanlar birbirlerine "bayım", "bayan" diye hitap eder ve "sen" demekten nedense çekinirler. küfürleşmelerinde bile tuhaf bir zarafet vardır: "bayım siz tam bir salaksınız" gibi... bu filmi sevmiş olanların, birkaç günlüğüne bile olsa romanya'yı görmelerini şiddetle tavsiye ederim.
  • "devrim sokak lambalarına benzer; önce merkezde yanar sonra kenar mahallelerde" repliğiyle zamanın devrimleriyle şimdinin olası devrimleri arasındaki farka dikkat çeken film. bildiğiniz üzere artık tüm sokak lambaları fotoselli ve karanlık olunca otomatik olarak yanıyorlar.

    bir zamanın devrimi, bükreş'in doğusunda pek bir şeyleri değiştirmemiş anlaşılan, sözlük piyesine benzemiş sanki birileri kendi aralarında bir şeyler yapmış tüm romanya bakakalmış. film iş bu gerçek üzerine inşa edilmiş. ilk yarısında çıkmayı düşününler biraz zararlı çıkarlar gibi geliyor. bana sinema dili açısından güneşli pazartesiler'i ve arjantin hikayeleri'ni hatırlattı biraz ama onlar kadar iyi olmadığını düşündüğümü de söylemem lazım.
  • boş zamanınızda izleyebileceğiniz, başlarda sıkan, sonradan açılan ve efsane canlı yayın muhabbetiyle tavan yapan dramatik komedi türünde hoş bir film. *

    filmi izlerken romanya'nın o kapalı, kasvetli, soğuk havasını oraya gitmiş gibi hissedebiliyorsunuz.
  • bükreş'in doğusunda bir kasabanın mahalli tv'nda, 22 aralık 1989 devriminde, çavuşesku'nun ülkeyi terketmek üzere helikoptere bindiği 12.08'den önce şehir meydanında, komünist rejimi protesto eden bir grup olup olmadığı, devrimden 16 yıl sonra sunucu ve biri tarih öğretmeni diğeri terzi iki konuğu ile birlikte canlı yayında, izleyici telefonlarını da alarak tesbite başlarlar.

    tartışmacılardan tarih öğretmeni, o tarihte, o gün hepsi ölmüş diğer üç arkadaşı ile komünist rejimi protesto için orada olduklarını iddia etse de, telefonla katılanlar bunun doğru olmadığını söylerler.

    ihtiyar tezi ise o saatte tv'nde tom ve jerry'yi izlerken program akışının kesildiğini, çavuşesku'nun yayına çıkarak herkese 100 ley vereceği vaadi üzerine, bu parayla tatil önerisine karşı, karısının ne kendisine ne çavuşesku'ya güvendiğini söylerken yayın akışının tekrar kesildiğini ve insan kalabalıklarının görünmeye başlaması üzerine, kendisini de ancak 12.08'den sonra çavuşesku'yu protesto için şehir meydanına doğru hareket ettiğini belirtir.

    anlaşılan o ki, o kasabada saat 12.08'den önce "devrim" olmamıştır; hem her dakika bir şeyler vadeden iktidara (filmde rejime) karşı neden protesto olsun ki!

    (bkz: der fuchs war damals schon der jager)
    (bkz: herztier)
    (bkz: herta müller)

    *
    neden anlattım, bunlar bana girdiğimiz gereksiz ama zorunlu seçim nedeniyle siyasilerce her gün birisi veya birkaçı üflenen vaatleri hatırlattı; ben de ne o vaatlere ne de terziye güveniyor, hiçbir plan yapmıyorum, 2 kasım sabah saat 09.08'den önce herhangi bir meydanda değil, işyerinde olacağım.
  • bende los lunes al sol kadar büyük beklentiler yaratmış; bu beklentiyi karşılayamasa bile keyif alarak izlediğim, corneliu porumboiu'nun 2006 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmi.

    --- spoiler ---

    ihtiyar piscoci'nin, devrimi sokak lambaları üzerinden anlatması çok hoştu. ayrıca arabalar, binalar ve sokaklar gibi filmdeki hemen hemen her kare, doğu bloğunun kasvetli boğuculuğunu çok güzel yansıtıyor. bir de çinli esnafa canlı yayında sayıp sövmeleri var ki, beğenmedikleri komünizmden ve diktatoryadan bile ne kadar geride olduklarını gösteriyor.

    --- spoiler ---

    insan üzerine kurulu, sıcacık bir 85 dakika... sevip saydığımız balkan filmlerinin arasına bir yenisi eklendi; hoşgeldi.
hesabın var mı? giriş yap