• 19. yüzyılda yaşamış ingiliz yazar. vanity fair ve stanley kubrick' in uyarlamasını yaptığı the luck of barry lyndon kendisinin eserleridir.
  • vanity fairdeki illustrasyonlari kendisi yapmistir ve ayrica ondorduncu louis'yi karikaturize eden baska bir illustrasyonu da vardir ki bunda louis ince bacakli, gobekli yasli bir adamdan takma sac ve topuklu ayakkabilar ve guzel kiyafetlerle nasil ihtisamli bir krala donusturulebildigini gosterir
  • 1811-1863 yılları arasında yaşamış, toplum eleştirilerini hicivle yapmayı seven ingiliz yazardır. kendisi de "yüksek tabaka" tabir edilen bir çevrenin içinde büyüdüğünden vanity fair isimli romanında o zamanın elit tabakasının çerçevesini çok iyi çizmiştir.

    bir dönem gazetecilik ve editörlük yapmış, 63 yaşında kalp krizinden ölmüştür.

    eserleri: the snob
    vanity fair
    pendennis
    henry esmond
  • isminin hastası olduğumdur. makepeace nası bi isim be? ben de istiyorum o isimden.
  • edebiyata egilmesinin en buyuk nedeni musrifligidir. 1832'de cok buyuk bir mirasa konmus, o koca mirasi bir kac yilda erittikten sonra da daha cok yazmaya baslamistir.
  • adının anlamı "william! thackeray! hadi öpüşün de barışın" olan bu arkadaş kapitalizm sözcüğünü ilk kullanan insanmış.
  • virginia woolf'un babasının ex kayınpederi. diğer bir deyişle woolf'un akıl hastası kardeşinin dedesi.
  • william blake gibi o da hem bir edebiyat insanı hem de bir ressamdı.

    bir 19.yy ingiliz yazarı olan thackeray paris'te resim okumuş fekkat hatırladığım kadarı ile bitirmeden bırakmıştı.

    nasıl bir düşünce ile çevrildiğini bilemediğim ve gurur dünyası olarak anlamsızca isimlendirilmiş vanity fair isimli romanının kendi çizimlerine şuradan bakılabilir.

    dickens kitapları içerisinde rastlamış olabilirsiniz bu tip çizimlere, o dönemlerde genelde bu eserler roman şeklinde değil gazetelerde bölüm bölüm basıldığı için böyle resimler de pek bir meşhurdu nedense.
  • punch dergisinde de çizmiştir. vanity fair'deki gibi, çizimlerinde de yüksek tabakayı kendi silahıyla vurmuştur. thackeray yazarlığından ziyade çok iyi bir gözlemcidir, bugün hala güncelliğini koruyabiliyorsa bu büyük başarıdır.
  • 1846'da “notes of a journey from cornhill to grand cairo” (cornhill'den kahire'ye bir yolculuğun notları) adıyla yayımladığı kitapta, istanbul'dan hayranlıkla söz eder:

    “istanbul'a ünlü girişi görmek için sabah kalkınca, kentin ve güneşin yerinde, parlak beyaz bir sis gördük. kenti de güneşi de gizleyen bu sis, ancak gemi haliç'e doğru ilerlerken dağıldı... bir tiyatroda, tül perdeler birer birer açılmış, yüce bir peri sahnesi ortaya çıkmıştı sanki... bundan daha pırıltılı ve görkemli bir şey hayâl etmek olası değildir. kentle bahçelerin, kubbelerle gemi direklerinin, tepelerle suların şahane bir bileşimi ve bunların üstünde dünyanın en sağlıklı meltemi, en ışıltılı ve neşeli gökyüzü.”

    thackeray'nin istanbul izlenimleri arasında, gerçekten ilginç sayılabilecek bir tek gözlem vardır ancak. thackeray, çökmek üzere olan bir imparatorlukla karşılaştığını ve gördüğü ülkenin artık kesinlikle batıya yöneleceğini sezmişti:

    “bir imparatorluğun son günlerine bakmaktayız... bir kez benimsenen avrupa ruhu ve avrupa kurumları, bundan böyle kökünden sökülemez asla. yüksek sınıflara egemen olan kuşkuculuk, yakında aşağı sınıflara da geçecektir ve müezzinin camiden seslenişi, ancak bir tören olarak kalacaktır.” * *
hesabın var mı? giriş yap