*

  • fay kirby'nin, ki zat-ı âlileri niyazi berkes'in eşidir, 1960 yılında (zamanında john dewey'nin görev aldığı) columbia üniversitesi'ne doktora tezi olarak sunduğu "the village institute movement of turkey: an educational mobilization for social change" özgün başlıklı tezidir.

    kitap, türkiye'de ilk kez 1962'de imece yayınları, ardından 2000'de güldiken yayınları tarafından basılmış; ancak bugün pek değerli bir hocam, tarihçi yayınevi'nin baskısını hediye etti biz doktora öğrencilerine. unutmadan söyleyeyim, kitabın çevirmeni niyazi berkes hoca. çeviri kokmadan okunabilecek bir kitap bu nedenle.

    kendisi bana hediye ettiği kitaba şu nüktedan notu düşmüş: "reading to know is good but knowing to read is somehow greater". bu denli kısa sürede beni tanımladığını düşündüğüm fiillerle aforizmalar oluşturması insan sarrafı olduğunu tesbit etti nazarımda.
  • fay kirby'nin doktora tezinin taslağı olan muazzam kitap. ülkenin şu anki halini aslında çok güzel özetleyen durumları açıkça belirten yazar meşrutiyetten 1950 lere kadar olan süreçte hem ülkenin eğitim sistemini incelemiş hem de dolaylı olarak devlet kurumlarının kusurlarını ortaya koymuştur. ne yazık ki aynı kusurlar geçen zamanda hiç bir şekilde giderilememiştir.
  • kitapta bir tuğla meselesi geçer. tuğla olan yerde büyüyen çocukla, hayatında tuğla bile görmemiş toprak evlerde vs. yaşamak zorunda kalan çocuğun vizyon oluşumuna, ufacık bir nesnenin bile çocuklar/nesiller üzerinde etkisine dair.
    ufku çeşitli nedenlerle açıl(a)mayan/kapatılan çocuklar azgelişmişliğin sürekliliğinin teminatıdır.

    "küçük, anlamsız gözüken tuğla, çağdaş batı toplumlarının yaşamında önemli olmakla kalmaz, çağdaş oyuncak endüstrisinin oluşturduğu tuğla benzeri blok, eğitimcilerin elinde batı toplumlarının çocuklarının eğitiminde yer alan önemli bir araç durumuna gelir.
    tuğla ve blok sayesinde bugün hiçbir batılı kindergarten (çocuk bahçesi) öğretmeninin "kırmızının bir renk olduğunu ya da tuğlanın evler, fabrikalar, apartmanların yapımında kullanıldığını öğretmesine gerek kalmaz. dahası var. bir öğretmen, öğrencilerini adlarıyla ve ayrıntılarıyla bilmese bile, çağdaş fiziğin bazı temel yasalarını anladığını ve bildiğini kabul eder. bunu denemek için, benim yaptığım gibi üç yaşındaki amerikalı bir kız çocuğu ile oynayınız. blokları üst üste ama eğri olarak koyunuz. göreceksiniz ki, çocuk o yaşına karşın yüzünüze şaşarak bakacak, "ama böyle koyarsanız olmaz, duvar yıkılır" diyecek, hele benim deneyimde olduğu gibi, kendisine bir öğretmen ya da aydın olduğunuz söylenmişse, "ne yapıyorsun, hiç aklın yok mu" diye sizi bir güzel de azarlayacaktır.
    bloklar sayesinde hiçbir matematik öğretmeninin dikdörtgen biçiminde katı maddeler olduğunu öğretmesine gerek kalmaz. yalnızca örnek olarak tuğlayı söylemekle, hemen çizgilerin, yüzeylerin, dikdörtgenlerin özelliklerini anlatmaya geçebilir.
    dil, mimarlık, mühendislik, tarih, fizik, sosyoloji, antropoloji ve belki de daha başka bilimlerin öğretmenleri, öğrencilerinin tuğlanın ne olduğunu, toplum yaşamındaki yerini ve rolünü bildiği varsayımından hareketle derslerini verirler.
    yine tuğla ve blok sayesinde batılı çocuk daha kindergarten'de (çocuk bahçesinde) iken çağdaş yaşamdaki meslek ayrımlarını öğrenir. tuğla yapan ve satanlar olduğunu bilir. bloklarıyla kaleler yapmaya çalışır. kale bekçisi ya da mühendisi olur. bazı mesleklerin adlarını öğrenir. bu tuğlalar dünyasının ortasında, daha bir okulun kapısından girmeden "ekonomik adam" olma yoluna girmiştir. ev yapmak ya da ev almak için para verileceğini ve para biriktirileceğini öğrenir ve biraz gözyaşına mal olsa da, bugünkü toplumda yeri olan bir kişi olabilmesi için bir disipline girmesi gerektiğini öğrenir.
    şimdi bu tek örnek madde üzerinde verdiğimiz örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. bugünkü uygarlığı temsil işinde tuğlanın ne kadar küçük bir yeri olduğunu düşünürsek, new york'ta doğmuş olmakla, örneğin istanbul'da doğmuş olmanın arasındaki ayrımın anlamını da kavrayabiliriz."
  • köy enstitüleri araştırmalarının en iyisi. ben demiyorum. hasan ali yücel'in çocuğu diyor.
    bu kitabı okuyanlar önce roman gibi bir şey beklediklerini söylüyorlar ama bu tam anlamıyla bir bilimsel araştırma. konuya tanzimat devrinden başlıyor. bu bölümü kısa sayılabilecek bir şekilde geçiyor ve cumhuriyetin ilk on yılı kısmını ayrı bir bölüm olarak alıyor. bu kısımda uzun uzun türk eğitim sisteminin kuruluşu anlatılıyor. gelen uzmanlardan bahsediyor. daha sonra köy öğretmenlerinin eğitimini anlatıyor. köyün ne demek olduğunu köy değerlerinin ne olduğundan bahsediyor. türklerin köye ve köylüye bakışını anlatıyor. sonra köy enstitülerinin evrimini anlatmaya başlıyor. tonguç'tan başlayarak bunu anlatıyor. sonra bu köy enstitülerinin toplumdaki etkilerinin neler olduğu sorusunu soruyor ve cevaplıyor. daha sonra yıkılışını anlatıyor.
    güzel kitaptır, iyidir, hoştur ama bunları sıkıcı sayılabilecek bir dille anlatır yazar. amacı bu ülke neler gördü geçirdi teması değildir. tamamen bilimsel bir çalışmadır.
  • tarihçi kitabevi tarafından 2019 yılında okurlarıyla yeniden buluşturulan türkiye'de köy enstitüleri hakkında 528 sayfalık dev bir (bkz: kronik)

    kitabın "içindekiler" kısmı için bkz: link
hesabın var mı? giriş yap