• asimov romanlarinda imparatorlugun merkezi olan, tamami metalle kapli gezegen. imparatorluk cokmeden birkac yuz yil onceki en parlak doneminde 40 milyardan fazla kisiyi barindiriyordu.
  • isaac asimov ustadin yarattigi, sonradan orson scott card'in ellerinde capitol, george lucas'in ellerinde ise coruscant'a donusmus olan, imparatorluk baskenti olan ve tumu kubbeyle kapatilmis, imaparatorluk sarayi ve kutuphanesi disinda hic ustu acik alani olmayan, tek bir sehirden olusan kent-gezegen.
  • imparatorlugun dagılmasının ardından, metal kaplamaları başka gezegenlere satarak hayatta kalmaya çalışılan gezegen. kaplamaların altından çıkan toprakta, tarım yapılmaya başlanır. imparatorluk döneminde yalnızca saraya ait bir bölgede bahçeler varken, tüm gezegen yeniden pastoral bir havaya bürünür.
  • vakif serisi'ndeki olaylarin basladigi gezegen. hari seldon vakfi kurmaya trantor'da basladi.
  • galaksinin kucuk bir modeli gibidir; sectorleri her milletten adam barindirir.
  • 40'larda ve 50'lerde çıkan ilk vakıf üçlemesinde trantor'da birbirlerinden çok farklı kültürlere sahip sektörler olduğundan filan bahsedilmez. bu da asimov'un seksenler ve doksanlar'da yazdığı vakıf romanlarında getirdiği birçok yenilikten biridir. (bkz: retcon)
  • aynı zamanda bir star wars gezegeni.
  • milyonlarca gezegene hükmetmiş ı. galaktik imparatorluk’un başkenti. 45 milyar nüfusa sahip olan trantor, tüm gezegeni kapsayan tek bir kentten ibarettir. nüfusunun büyük kısmını devlet memurları oluşturur. bunun yanı sıra bünyesinde barındırdığı yüz binden fazla yüksek öğretim kurumu ile tüm galaksinin bilim merkezi konumundadır. ayrıca ünü neredeyse galaksinin her gezegenine yayılmış olan galaktik kütüphane de trantor’da yer alır. hayatının son dönemlerinde hari seldon tarafından üs olarak da kullanılan bu kütüphane, gerek imparatorluğun ve gerekse de vakıf’ın kaderinde çok önemli bir yere sahiptir.

    öte yandan trantor, mimari yapısıyla da benzersizdir. 200 milyon kilometre karelik imparatorluk sarayı dışında, tüm gezegen bir kubbe ile örtülmüştür. güvenlik güçleri ve bazı bilim insanları dışında, “üstyaka” adı verilen bu kubbelerin üzerine çıkmak imparatorluk tarafından yasaklanmıştır. bu nedenle olsa gerek, trantor hiç bir zaman uzaydan görünen bir dünya olarak tasvir edilmedi. çok uzun bir süre boyunca insanoğlunun zihninde içsel bir dünya olarak yer aldı ve akla kubbelerle örtülmüş bir insan kovanı görüntüsünü getirdi. aynı zamanda gezegenin yüzeyi de metrelerce kalınlığa sahip bir çelik örtüyle kaplanmıştır. tüm yapılar bu çelik örtünün üzerine inşa edilmiş ve daha sonradan da kubbelerle örtülmüştür. kısacası trantor, bu iki çelik yığını arasına sıkışmış bir dünyadan ibarettir.

    kubbelerle kaplı bu ihtişamlı gezegende yaşayanlar için, tüm aydınlatma ve iklimleme hizmetleri, imparatorluk tarafından yapay bir şekilde sunulmaktadır. dolayısıyla gezegende yaşanan tüm mevsimler ve hatta gece ile gündüzler bile teknolojik olarak yaratılmaktadır. kubbelerin dışındaysa gezegenin kendi doğal koşulları hüküm sürer; fakat ne var ki bu koşullar, kubbelerle çepeçevre sarılmış 45 milyar insan için bir anlam ifade etmez. buna rağmen, kubbelerin üstünde kendine özgü bir doğal hayatın varlığı da gözlemlenmiştir. hatta yapılan incelemelerde, kimi üstyaka bölgelerinde ormanların oluştuğu ve bu ormanlarda yaşayan canlıların bulunduğu görülmüştür.

    trantor, görünüşte tek bir kentten oluşuyorsa da, sonuçta kocaman bir gezegendir ve kendi içinde çok sayıda değişik bölgelere sahiptir. dolayısıyla her bölgenin kendine özgü bir yaşam biçimi, toplumsal yapısı ve gelenekleri vardır. imparatorluk, gerekli görmedikçe bölge insanlarının yaşayış tarzlarına müdahale etmemeyi seçer. trantor’un bilinen en meşhur bölgeleri ise şunlardır: dahl (özellikle billibotton semtiyle ünlüdür), ery, ımperial, mandanov, millimaru, mycogen, nevrask, kuzey damiano, streeling (hari seldon’un kaçışı sırasında sığındığı aynı isimli üniversitesiyle ünlüdür), wye ve ziggoreth… hari seldon, psikotarihi geliştirme sürecindeyken bu bölgelerin hemen hemen hepsini yakından tanıma fırsatına ulaşmıştır. buralarda edindiği farklı tecrübelerin, psikotarihi geliştirmesine katkıda bulunduğu aşikardır. özellikle mycogen bölgesinde yaşadığı maceralar ve öğrendiği bilgiler hayati derecede önem arz etmektedir.

    trantor, çok uzun yıllar boyunca galaksinin ve galaktik imparatorluk’un göz bebeği olmayı sürdürdü. ancak hari seldon’un öngördüğü çöküş, henüz o hayattayken trantor’da da emarelerini göstermeye başlamıştı bile. öyle ki, kentte sık sık arızalar ortaya çıkıyor, kubbelerin rutin bakımı yapılmıyor ve kimi bölgelerde sosyal hizmetler aksıyordu. buna bağlı olarak kentte işlenen suç oranlarında dikkat çekici bir yükseliş vardı. çoğu kişi, bu devasa imparatorluğun günün birinde yıkılacağına hiç ihtimal vermese de, hari seldon için her şey apaçık ortadaydı. o, bu çöküşün yavaş yavaş başladığını, sadece trantor’u gözlemleyerek bile fark edebiliyordu. çünkü trantor, imparatorluğun başkenti olduğu kadar küçük bir prototipi de sayılırdı.

    trantor, cleon ı döneminde ihtişamının son parıltılarını yaşadı. cleon ı’in saltanatından sonra hızlı bir duraksama, gerileme ve çöküş çağına girdi. milyonlarca dünyaya hükmeden impatorluk ağır adımlarla çökerken, trantor da makus kaderinden kaçamadı. tıpkı imparatorluğun ki gibi, bu kentin çöküşü de yavaş ve sancılı gerçekleşti. imparatorluk tüm gücünü yitirip, tarihin tozlu raflarındaki yerini aldığında, trontor çoktan eski ihtişamlı günlerini geride bırakmıştı bile. imparatorluğun çöküşünü takiben ortaya çıkan karanlık ve barbarlık dönemlerinde trantor büyük yaralar aldı. galaksinin dört bir yanından buraya gelen kaçak madenciler, gezegenin kubbelerini ve çelik yüzey kaplamalarını söküp gittiler. trantor, artık o eski trantor değildi. imparatorluğun başkenti olmadığı dönemlerdeki doğal haline geri büründü. üzerinde az sayıda da olsa ilkel insan kabilelerinin yaşadığı biliniyordu. bu insanlar hayatlarını tarım yaparak sürdürüyorlardı. tüm bu yıkıma ve çöküşe rağmen, trantor’da ayakta kalan son imparatorluk kalıntısı galaktik kütüphane’ydi. zira, trantor’un o ihtişamlı günlerinin tek tanığı olan bu yapı, tüm galaksi ve insanlık için çok önemli bir rol üstlenmişti.

    asimov dehasının bir parıltısı olarak karşımıza çıkan trantor, bilimkurgu tarihinin en kendine özgü üretimlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. bilimkurgu evreninde, trantor’un ihtişamına ve heybetine yaklaşabilen bir gezegen tasavvuru; en iyimser yaklaşımla bile nadiren görülür.
  • asimov'un vakıf serisinde geçen ekümenopolis.altın günlerinde bu gezegene üzerindeki 40 milyar insanı beslemek için her gün on binlerce gemiyle 20 tarım gezegeninden hasat getiriliyormuş.

    (bkz: altın günleri)
hesabın var mı? giriş yap